
Figen'in tutukluluğunun devamı kararına üye hakimden karşı oy
- 11:17 10 Aralık 2020
- Hukuk
ANKARA - Tutuklu yargılandığı ana davası görülen HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ hakkında, mahkeme heyetinin oylama ile verdiği tutukluluğun devamı kararına üye hakim Murat Adıgüzel, karşı oy kullanarak Figen hakkında 4 yıldır sürekli tutukluluk halinin devamı yönünde karar verildiğini ve bu sürenin beklenen amaca hasıl olduğuna dikkat çekti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın, tutuklu yargılandığı davanın 20’inci duruşması Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Figen’in, tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldığı duruşmada avukatlar hazır bulundu. HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, HDP milletvekilleri Züleyha Gülüm, Murat Çepni ve Remziye Tosun katıldı.
Figen, "Örgüt yöneticiliği", "Örgüt propagandası yapmak", "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na Muhalefet", "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik", "Suç işlemeye tahrik" ve "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” iddialarıyla yargılanıyor.
Figen hakkında açılan dava dosyası 7 ayrı fezlekenin birleştirilmesinden oluşuyor. 92 sayfalık dosya kapsamında, Figen hakkında 30 yıldan 83 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Figen’in, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) içerisindeki faaliyetleri ve kimi siyasi faaliyetleri dosyadaki suçlamalar arasında yer alıyor.
Kimlik tespiti ardından savunma yapan Figen, “Dosya çok zorlu süreçlerden geçerek bu aşamaya geldi. Bu zorlu süreçlerden kastım yargı üzerindeki baskı, iktidarın yargı mekanizmasına doğrudan yöneliyor olmasıdır. Cumhurbaşkanı dün doğrudan dosyalarımıza müdahale anlamına gelecek bir açıklama yaptı. Selahattin beyi kastederek; ‘biz onun haklarını savunmayız çünkü teröristtir. Onların önünün açılmasına izin vermeyiz’ diyerek yargılama süreçlerine bir kez daha alenen müdahale etti. 4 yıldan beri sayısız müdahale ve operasyonla karşı karşıya kaldık. Sadece bize operasyon yapılmakla yetinilmedi çok açık talimatlar operasyonel siyasi yöntemlerle yapıldı. Mahkemeler talimat altında hareket etme zorunda bırakılıyor. Duruşmalara çıkıyoruz sözümüzü söylüyoruz ama bütün yargılama süreçlerinde teknik hukuki esasa dair bütün kısımlarında bir kural üzerine oturtulmuş değil” dedi.
‘Operasyonlarla cezaevinde tutuyorlar’
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamasıyla bir kez daha kendilerini terörist ilan ettiğini dile getiren Figen, şunları söyledi: “Bize dönük yargılamanın siyasi saiklere dayandığını bir kere daha ilan etti. Bunun nedeni çok açıktır. HDP, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Erdoğan'ın, AKP iktidarının en güçlü rakibidir. Sadece rakip olarak değil bir hasım olarak nefret objesi olarak görülmektedir. Her türlü haksızlık ve hukuksuzluk bize reva görülüyor. Sadece siyasi beyanlarla sınırlı kalmıyor bizi hala mahkemelerin, savcıların, siyasi iktidarın oluşturduğu operasyonlarla cezaevinde tutmaya maruz bırakıyor. Hücrelerimiz geçen hafta basıldı, sulh ceza hakimliğinin verdiği bir arama kararı ile. Mahkeme kararı olduğundan da haberdar değildik. Elimizin altında neler varsa mahkeme tutanaklarımız, benim yazdığım şiirler, arkadaşlarımızın öykü çalışmaları aklınıza ne gelirse el konuldu. Bütün mahkeme dosyalarımıza başka bir mahkeme kararıyla el konuldu.”
‘Bir mahkeme başka bir mahkemeye operasyon yaptı’
Yargılandığı ana dava dosyasının görüldüğü 16. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasına bir operasyon yapıldığını aktaran Figen, “İkinci operasyonda budur. Hukuk kılıfıyla yapılan temel operasyonlardan ikincisidir. Bir mahkemenin evraklarına başka bir mahkeme el koyuyor. 300 küsur dava dosyam var ve bu dava dosyaların hiçbirinin kapağını açıp bakmadan geldim. Kimin kararıyla 2’inci Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla. Bu kararı çok açık ki siyasi iktidardan almış. Uyduruk bir soruşturma bizim hakkımızda delil toplama ne çıkarsa bahtımıza diyerek, oluşturulmuş operasyonun parçası. Ama bu suçlamaları temellendirme şansları yok. Bize hapishanede dahi operasyon yapıp, delil oluşturmaya çalışıyorlar. Hukuk dışı bir şekilde delil oluşturmaya çalışıyorlar. Bir mahkemeyi başka bir mahkemeye karşı operasyon yapmaya zorluyorlar” ifadelerinde bulundu.
‘Mahkemeye tarihe not düşmek için çıkıyorum’
Fezlekelerine dahi baskında el konulduğunu anlatan Figen, “İdareye dilekçeye yazdım hadi şiirlerimi götürdünüz ama dava, siz benim dava dosyalarıma el koydunuz. Arama kararında bir çerçeve çizilmediği için ‘mahkeme tutanaklarında subliminal mesajlar olmadığını nereden bileyim’ deyip, her şeyi alıyorlar. Aslında size bir mahkeme bile çok açıktan bunu söylüyorlar. Bu bütün bir ülkenin toplumun hakkına, hukuka yapılmış bir saldırıdır. Rezil bir saldırıdır ve biz bu operasyonlar altında Türkiye’de birileri hukuk varmış oyunu oynuyor. Bize de bu oyuna katılma mecburiyeti sunuyorlar. Biz bu mahkemeye ilk çıktığımızdan itibaren adil yargılanmaya inanmıyorduk bizi yargılayanları yargılamak için çıktık. İki nedenle ben bu duruşmalara çıkıyorum birincisi bizi yargılayanları yargılamak ve tarihe not düşmek için bundan on yıl sonra 100 yıl sonra bunları okuyanlar kimler olduğunu görsün bilsin diye. Bundan 100 yıl sonra bu memleketin evlatları bu memlekete direnenler olduğunu, özgür kadınlar erkekler olduğunu bilsin diye. İkinci nedende güncel siyasi en azından umut olsun, tutacak bir dalı olsun diye yargıya güveni kopmasın diye biz çıkıyoruz. Yoksa biz bu duruşmalara çıkmasak da biz hukuk marifetiyle hakkımıza kavuşmayacağız. Kadınların gençlerin esnafın köylülerin mücadelesi ile biz hapishanelerden çıkarız. Ama bu siyasi iktidar utanmadan sıkılmadan operasyon üzerine operasyon yapıyor” dedi.
‘Barajları yıka yıka geldik, yine yıkarız’
Siyasi iktidarın AİHM, AYM kararlarını yok saydığını dile getiren Figen, “Siyasi iktidar açıktan ‘bunların bırakılmasına ve bunların önünün açılmasına izin vermeyiz’ diyor sen mi açtın biz sizin barajlarınızı, duvarlarınızı yıka yıka geldik. Yıktık yine yıkarız hala da yıkmaya devam ediyoruz. Bütün seçmenlerimize, halkımıza sayısız operasyon yaptılar. Gözaltılar açık aleni işkenceler… Buna rağmen senin iktidarın karşısında durmaya devam edeceğiz. Neden çünkü biz haklıyız. Beyefendi lütfetti, önümüzü açtı diye biz HDP olmadık. Bunu Tayyip Erdoğan ve HDP’ye düşmanlık edenler çok iyi bilsin” ifadelerinde bulundu.
Figen savunmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Bugün siyasi gündeme göz gezdirin. O gün yaptığım konuşmaların bugün fazlasıyla geçerli olduğunu ve siyasi iktidar tarafından üstlendiğini çok net görüyoruz. Bugün hiç ar etmiyorlar, 4 yıl önce küçük de olsa utananlar bugün hiç sıkılmadan mafyalarla, çetelerle, özel harp elemanı olarak kullanılan insanlarla işbirliği yapıyorlar ve savunuyorlar. Bizi, 6 milyon yurttaşın oyunu almış temsilcileri hem terörist ilan etme fütursuzluğuna düşüyor aynı zamanda temel haklar kapsamında adil yargılanma hakkını savunacak değiliz diyorlar. Bunun kadar çarpıcı, her şeyin bittiği bir ifade olamaz. Bunu dünya insan hakları gününde söylüyorum. 6 milyondan fazla insanın oyunu almış siyasetçilerin adil yargılanma hakkı yoksa bu memlekette hangi haktan söz edilebilir? İnsanların yaşama, çalışma hakkı yok, kadın hakkı yok, eğitim sağlık hakkı yok, sosyal güvence hakkı yok. Bütün bu temel hakları tamamıyla ortadan kalktığı dönemin mimarı AKP iktidarıdır. AKP-MHP elbirliği ile ülkeyi çok daha kötü noktaya sürüklemeye devam ediyorlar.
Devlet Susurluk'ta bir kamyona çarptı
Siyasi iktidarın sicili bundan çok daha kabarık. Cumartesi Annelerinin 1995 yılından beri oturdukları meydan yasak neden Tayyip Bey istedi. Annelerin annelik adını kullanarak orayı suiistimal ettiğini söyledi. O makam haşa sadece onlara ait ya bizim anamız yok onlara göre bizim analarımız ağlayamaz, evladını isteyemez. Her şeye terör diye haykırmayı adet haline getirmişler ya. 75 yaşındaki Emine anneyi yaka paça gözaltına aldılar o anaları polis kalkanı ve coplarla işkence ettiler. Bugün bu memlekette şartlar dün sözünü ettiğim şartlardan çok daha ağır ve kalıcı hale gelmiştir. O dönemden söz ederken 90’lı yılların sorunlarını konuşurken; ‘mafyalarla kontrgerilla iş birliği içindesiniz’ dedik 2016 yılında kentleri ablukaya alındığı dönem içerisinde çok ciddi faili hala bulunamayan sayısız cinayet ve katliam gerçekleşti, inanılmaz sivil ölümü gerçekleşti. O dönemde sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı dönemde mahallerde kim olduğu belli olmayan ‘jöh pöh geliyor’ bunların karıştıkları suçlar dışında kimliği belli olmayan çeşitli suçlular var. Biz sayısız kez iktidara sormamıza rağmen cevap alamadık. O dönem sorduk ‘bunlar kim açıklayın’ dedik. Hiçbir açıklama yapmadılar. Biz de buna binayen elimizdeki verilere dayanarak siz kontra siyasetini yeniden devreye sokuyorsunuz dedik. 90’lı yılların karanlığında devlet Susurluk’ta bir kamyona çarptı. Bugün neye çarpacağını bizde bilemeyiz.
Suç liderinin konuştuğu bir Türkiye mi istiyorlar?
Bu memlekette özel savaş suçlusuna karısını öldürmüş bir adama uyuşturucu kaçakçısı birisine bir mafya babasına özel af yasası çıkarıldı. Alaattin Çakıcı’dan bahsediyorum, kendisi siyasete dahil oldu o yüzden rahat konuşabiliriz. Böyle bir Türkiye mi istiyorlar? Figen Yüksekdağ konuşmasın, Selahattin konuşmasın Alaattin Çakıcı konuşsun. Mafya lideri siyaset yapıyor. Suçluluğu dünya alem tarafından bilinen insanlarla ittifak yapıyorlar. Biz o zaman uyarmışız ‘IŞİD’liler, El Nusracılar, kontragerillalar sahaya sürüyorsunuz bunların yanında durduğu hiç bir iktidarın bataktan çıkması mümkün değildir’ demişiz. 4,5 yıl sonra Türkiye'nin geldiği nokta ortada. Şu an Alaattin Çakıcı çıkıyor, Kılıçdaroğlu'nu açıktan tehdit ediyor, küfrediyor. İktidar ortağı çıkıp sahipleniyor dava arkadaşım diyor bu nasıl dava. Cinsiyetçi aşağılamanın davası mı olur. Türkiye’de dava mefhumu ayaklara düştü. Sözde milliyetçilik davasının temsilcileri. Bu milletin bunlardan kendisini kurtarması lazım, çıkıyorlar bodrumda fotoğraf çektiriyorlar. Mehmet Ağar, Çakıcı, bunların her birisi faillerin, kayıpların sorumlularındadır. 93 yılında kayıpların pik yaptığı dönemde İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar ve ekibi 17 bin faili meçhulün birinci derecede sorumlularıdır. Devletin içerisine yerleşmiş mafya ağı her biri meydana dökülür ve altında kalırsınız. Sadece bunlar değil ülke devlet altında kalır demişiz. Devlet çeteye mahkûm olmuş. 93’tekiler Erdoğan gibi konuşuyor şu an. Memleketin kaderi bana bağlı dediler. Biz 17 bin faili meçhul insan öldürmeseydik, biz dışkı yedirmeseydik binlerce köy yakmasaydık ülkenin bekası tehlikeye girerdi, biz olmadan Türkiye olmaz dediler. Siyasi iktidar onlara açık bir ittifaka girdikten sonra Türkiye 90’lı yıllardaki karanlığa tekrar dönmeye başladı. Bugünde aynı Mehmet Ağar ve Çakıcı biz buradayız diyorlar ve herkese mesaj veriyorlar.
Bugün direniş ağı ihtiyacı hayati hale geldi
Bu birleşim bir araya geldikten sonra iyi şeylerin olması mümkün değil. Ben 4,5 yıl önce bu karanlık ağın karşısında direnişin ağını oluşturalım, halk bilincine sahip çıkan bir toplum yaratalım demişim. Bugün bu ihtiyaç hayati hale gelmiştir. Şu an cennet ve cehennem arasındayız, araftayız. Bizim cehenneme düşmemiz için çok güçlü bir hak mücadelesi geliştirmeye ihtiyacımız var. Hiçbir ayrım olmaksızın her insanın bu süreçte Türkiye’yi ve toplumu kurtarabilmek için mücadele unsuru olması gerekir. Bu siyasi iktidara karşı verebilecek mücadele insanlığı kurtarma mücadelesidir. Bugün insanlığımızı ele geçirmeye kötürümleştirmeye çalışıyorlar. Faili meçhulleri aydınlatın, hakikatle yüzleşin diyoruz. Bugün de aynı şeyleri söylüyoruz. Bugün sözünü ettiğim çeteler, siyasi iktidarın içine yerleşip, kurumsallaştıkça işlenen suçlar katlanıyor.
Fail siyasi iktidardır
‘İşkenceye sıfır tolerans’ lafı çok edilirdi şu an işkenceye yapanlara toleransa geçildi. Önceden işkence faillerinin ismine cismine açılırdı en azından hakkında bir soruşturma açılırdı, şu an ismine cismine ulaşamıyoruz. Van’da iki köylüyü linç ederek attılar. Biri hastanede yaşamını yitirdi. Rojbin Çetin köpekli işkenceye maruz kaldı. İnsanlara işkence evlerinde başlıyor, gözaltında devam ediyor. Bunların isimlerine ulaşılamıyor. Yargısız infazlar, 2016 yılında sayısız infaz gerçekleşti hiç birinin faili belli değildir hala. Hakkâri Yüksekova’da, Van’da, Diyadin’de, Hakkari’de 16 yaşında biri çocuk 60 yaşındaki Şerali Dere çok açıktan katledildi. Oradaki güvenlik güçleri tarafından katledildiği biliniyor ama emri verenler korunuyor. Yasa dışı dinlemeler tekrar başladı, dün HDP’nin İstanbul eşbaşkanlığında böcek bulundu. Kılıçdaroğlu ve Saadet Partisi dinleniyoruz, diyor. İçişleri Bakanı çıkıyor diyor ki ‘hayır böyle bir şey mümkün değil FETÖ taktiğidir’, bu kadar siyasi partinin lideri çıkıp diyorsa hatta kanıtları varsa hangi yüzle yasa dışı dinleme yoktur diyorsun. Türkiye’de hiçbir şeyin ciddiyeti kalmadı. Cumhurbaşkanı kendisi de diyordu ben de dinleniyorum ama bugün suç atacakları ‘FETÖ’ yok, hepsinin faili siyasi iktidardır.
4 yıldır bedel ödüyoruz
Tam tersine yaptığımız konuşmalar, uyarılar Türkiye kamuoyu şimdi daha fazla dikkate alınmak zorundadır. Biz bunları söylemenin bedeli olarak 4 yıldır hapisteyiz. Bedeli ağır ama Türkiye'de hiçbir hak ucuz görülemez. Hiçbir mücadele nasıl bir zor uygulanırsa uygulansın geri adım atmamalıdır. Bizim dayandığımız gelenek budur. Eğer bu kuralsızlık ve hukuksuzluk ilke ve etikten vicdandan yoksun siyaset anlayışı devam ederse Türkiye çok daha karanlık bir noktaya sürüklenecektir. İç savaşla tehdit ediyorlar. 2015- 16 döneminde HDP yüzde 13 oyunu aldıktan sonra Türkiye’yi başta Kürtler olmak üzere iç savaşla tehdit ettiler. Bizi seçmezseniz ‘beyaz toroslar’ dolaşır dediler. Ama beyaz toroslar değilse bile o sokaklarda son modeller rang roverlar dolaşıyor. Gidin o kentlerdeki sıradan kadına gence sorun ‘nedir bu rang rover’ diye size anlatır. Özel savaş elemanlarının insanları kaçırdığı, ajanlık teklif ettiği araçlardır, der bunlar çünkü öyle çalışırlar. Özel savaş kurumları var. Rusya’nın Vagner’ı varsa benim SADAT’ım var demek için özel harp kurumları kurdular. Aynı zamanda SADAT’ın başkanı Cumhurbaşkanı başdanışmanıdır. SADAT’ın baş danışmanı ‘biz özel ordu oluşturuyoruz bu ordu İslam ordusudur mehdinin gelmesine hazırlık yapıyoruz’ açıklaması ile tanınan biridir. Türkiye’de AKP-MHP iktidarı döneminde bir cihat ordusu ve cihat hali yaşanıyor. Bu açıklamayı yaptıktan sonra başdanışmanlıktan mecbur kaldıkları için azledildi ama sonra görevine devam ettiği ve bütün özel yapılarda çalışmalarına sürdürdüğünü öğrendik.
Antiemperyalist şov yapanlar onlara mecbur
Halk Özel Harekât diye bir milis yapısı oluşturuldu kampları birçok siyasetçi tarafından ifşa edilmişti. Siyasi iktidar açıktan bunu sahipleniyor. Orduya paralel bir ordu var jandarmaya paralel bir kolluk gücü var. Türkiye’de 90’lı yıllardan daha katmanlı bir Susurluk yapılanması var. Her şeyin paraleli var. Devlet içerisinde öyle bir kadro kapışması mevcut ki böyle bir kamusal düzenin sürdürülmesi mümkün değil. Bu patladığı zaman çok kötü patlar. Oluşan tahribat çok daha ağır olur. 90’lı yıllar 2000 arasında Türkiye’yi emperyalist ülkelerin verdiği destek kurtarmıştır. 1999 yılında Sayın Abdullah Öcalan Türkiye’ye verilmiştir ve o süreçle beraber o kadar bitme noktasına gelmiş ki 28 Şubat’ın dan tutun faili meçhul cinayetlere, halkın değil devlet kademesinde cinayetlerin işlendiği bir dönemdir. Bugün antiemperyalist şovu yapanlar onlara mecbur. AKP’nin iktidara gelmesi ABD, İngiltere toplum mühendisliği laboratuvarlarında onaylanmıştır. Ben bir sosyalistim 17 yaşından beri ABD emperyalizmine yolarında pişmişim. Ben ABD konsolosluğu önünde eylem yaptım diye coplamış bir iktidar, şimdi benden daha antiemperyalist. Komik ama gerçek. MOSSAD’ın, CIA’nin taklit ettiği şeyleri taklit ederseniz çok kötü batarsınız.
Doğruyu bilenler söylemekten sakınmamalı
Her şeyden önce doğruyu bilenlerin söylemekten sakınmaması gerekiyor. Biz söylemeye devam edeceğiz. Biz sustuğumuzda vicdan susacak, cesaret susacak. O nedenle de bu sözlerin altını bir kere daha çiziyorum. Son olarak da davanın gidişatına ilişkin bir talebim olacak. Hakkımda açılmış davalarla ilgili usulen yürütülmesi gereken süreçler tamamlanmış değil, bu talebimi tekrar ikinci tutuklama kararını oluşturan dava dosyanın mahkeme ile birleştirilmesini talep ediyorum."
'Bu ciddi bir trajedi'
Figen’in avukatı Ezgi Güngördü, Figen’in ikinci kez tutuklandığı “Kobanê soruşturmasının mükerrer olduğunu mahkeme heyeti tarafından kabul edildiğini hatırlatarak, şöyle konuştu: “Bir yargı reformu açıklaması yapıldı ve Adalet Bakanı hukukun temel ilkelerine saygı duyulan bir hukuk sistemi olacağını söyledi. Bu açıklamadan bir ay sonra HDP yaptığı açıklamada 942 kişi gözaltına alınmış. HDP’li vekillerin dokunulmazlıkların kaldığı 2016 yılından bu yana siyasi iktidarın yargıyı araçsallaştırdığı reddedilemez bir boyuta geldi. Son bir yıldır aynı olaylar nedeniyle iki kere tutuklu. Bu ciddi bir trajedi. Müvekkilin kaçma şüphesi fantastik olacaktır çünkü maalesef Kandıra Cezaevinde.”
Duruşmaya 20 dakika ara verildi. Ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, Figen hakkında Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında herhangi bir soruşturma başlatılıp, başlatılmadığının sorulmasını talep etti. Heyet, oy çokluğuyla Figen’in tutukluluk halinin devamına karar verdi. Figen’in tutukluluk devam kararına karşı oy kullanan heyet üyesi hakim Murat Adıgüzel, Figen’in 4 yıldır sürekli tutukluluk halinin devamı yönünde karar verildiği ve tutuklu kaldığı süre göz önüne alındığında beklenen amacın hasıl olduğuna dikkat çekti. Murat, “Üzerine atılan eylemler bu aşamaya kadar ki savunmaları gözetilerek, delil karartma ihtimali ile sanığın dosyaya yansıyan kişiliği uyarınca da kaçma şüphesinin olmadığı tarafımızda kanaat olduğu, savunmalarını tamamladığı ve tutukluluk halinde bir fayda bulunmadığı görüşünde olduğumdan çoğunluğun kararına katılmıyorum” dedi.
Heyet, Figen’in duruşmasını 24 Şubat 2021 tarihine erteledi.