Kobanê Davası: Teslim olmayacağız 2024-01-03 18:01:56   ANKARA - Sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan katliamlar ve yıkımlarının fotoğraflarını gösteren Selahattin Demirtaş, “Burası Gazze değil. Cizre bodrumlarında onlarca genci diri diri yaktılar. Daha sonra ‘Aşk bodrumda yaşanıyor güzelim’ dediler. Bunları yapan alçaktır" dedi.    Sincan Cezaevi Kampüsü'nde görülen Kobanê Davası, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın savunmasıyla devam etti. Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katılan Selahattin, iddianamede yer almayan ve davada konuşulmayanlara değineceğini söyledi.   Demokratik özerklik   İddianamede yer alan "özyönetim ilanlarına" değinen Selahattin, “Barikatlar, hendekler kazıldı, çatışmalar yaşandı. Bunları Selahattin da savundu. Öyle mi? Değil. Biz kendi iddiamızı, iddianamemizi ortaya çıkaralım. Biz suçlu değiliz. Başka suçlular var. En başta suçlama konusu yapılan Demokratik Özerklik nedir, onu anlatarak başlayalım; biz kafadan mı uydurduk? Seçim beyannamelerimizi hatırlamak istiyorum. Örneğin Demokratik Toplum Partisi (DTP) 2010 yılında bir tutum belgesi yayınladı. Başlıklarından bir tanesi Demokratik özerklikti. Uzun uzun okuyayım size ama temelinde halkın karar sürecinde katılımı savunur. Kapatılan veya değişen tüm partilerimizin savunduğu, programlarında yer alan hususlardandır. Partimiz kapatıldı ama bu hususlar kapatılma gerekçesi olmadı. Barış ve Demokrasi Partisi sonra kuruldu. DTP’nin seçim beyannamesini 2014 seçimlerinde köy köy, mahalle mahalle dağıttık. Kampanyamızın sloganı bile ‘Demokratik özerklik ile özgür kentlere’ şeklindeydi. Bu sloganımız yasaklanmadı, yasaklanamaz. Ne de illegalize edilmiş. HDP’yi kurduk. Programını açıp size okuyayım. Bu partimizde de Demokratik özerklik kısmı var. Kadın çalışmaları da özgün bir başlıkta yer alıyor. 7 Haziran seçim beyannamesinde de aynı şekilde yer alıyor. 7 Haziran’dan sonra yapılan 1 Kasım seçimlerinde de anadil, kadın başlığı ve özerklik başlığı yer alıyor. Ne demek istediğimizi seçmene anlatmışız" dedi.   ‘Özerkliği hep savunduk’   Demokratik özerkliği hep savunduklarını belirten Selahattin, “Bugüne değin hep savunduk. Sistematik bir biçimde hiçbir şekilde taviz vermeden bir düşünce siyasi program olarak savunmuşuz. Kadın çalışmalarını, anadil çalışmalarını da savunmuşuz. Partimizin bütün programlarını tüm aşamalarda seçmene vaat etmişiz. Merkezi iktidara gelirsek; gücümüz ile yapacağız. Çok sayıda çalıştay yapmışız bu konuda. Dolayısıyla özerklik fikri bir anda ortaya çıkmış ve barikat hendek ile ortaya çıkmış bir şey değildir. DEM Parti programında da vardır. Dolayısıyla özerklik terör faaliyeti olarak görülmesi doğru değildir. Şimdi bu hendek, barikat dönemine dönelim. Orada bir 'terör' mü var yoksa 'terör mü estirilmiş' birlikte bakalım. Ayrıca devlete beğendirmek zorunda da değiliz. Biz halka konuşuruz. Devlete konuşmayız” ifadelerini kullandı.   ‘Özerklik bir yönetim modeli’   Özerkliğin bir yönetim biçimi olduğunu ve savunulmasının bölücülük olmadığının altını çizen Selahattin, şöyle devam etti: “İnsanlar bağımsız Kürdistanı da savunabilir bu da suç olamaz. Nedir Demokratik özerklik? Bir yönetim modelidir. Başka bir parti başkanlık sistemini önerir. Bir başkası parlamenter sistemi önerir. Bunlar hepsi fikir düzeyinde tartışılır. Faşizmi oylamaya götüremezsiniz. Ayrımcılığı, kadın düşmanlığını sunamazsınız. Ama devlet mimarisi için modelleri sunarsınız. Mesele başkanlık sistemini de önerenlere ve hayata geçirenlere serbest. Bir başka modeli savunmak ise suç, neden? Çünkü Abdullah Öcalan da PKK de ‘özerklik demiş.   ‘Nasıl bir arada yaşayacağız?’    Eğer beni duyuyorsa Abdullah Öcalan'a da çağrı yapmak istiyorum: Bence iki kere iki de dört eder de demeli. Hayata dair her şeyi söylemeli. Bakalım çarpım tablosundan çıkarılacak mı, görelim! Bir fikrin hayata geçme biçimi önemlidir. Eğer şiddet ile hayata geçirirseniz suç olur. Bugün kullandığımız bilimin, teknolojinin çok büyük bir kısmı Yahudiler tarafından kazandırılmıştır. Şu anda Yahudilerin şirketlerini filan protesto ediyorlar ya bence yerçekimini protesto etsinler. Kuantumu tanımayın ya da uzayı tanımayın. Bir bakalım ne olacak? Mesela asansöre binmeyin. Gavur icadıdır. Önünüzdeki mikrofonu icat eden kişi Türke karşı olan biri olabilir mi bilmiyorum ama örneğin onu da kullanmayın. Telefonu örneğin, kullanmayın. Bir başka şey ile devam edeyim; Hilafeti savunmak, şeriatı savunmak suç değil. Bence de ifade özgürlüğüdür. Kesinlikle savunabilirler. Bunu hile ile suç ile isteyenler yapamazlar. Kürtler yüzyıl sonra bir fikir gerçekleştirmişler. Anlatmaya çalışıyorlar. Bırakın bizim mecliste ve basında anlatmamızı, hakimlere karşı savunmak zorunda kalıyoruz. İşte bunun adı Kürt sorunudur. Bugün İstanbul’un ortasında hilafeti savunabilirim. Başım okşanır. Ama Kürtlerin savunduğu bir modeli savunamam. Peki, nasıl bir arada yaşayacağız? Anayasa ‘herkes Türk’tür’ diyor. 'Türkçe dışında anadilde eğitim yapılamaz' diyor. 'Geriye kalan hiçbir dil anadil değildir' diyor. Ortak tarihimiz var mıdır? 'Evet, vardır' diyor. 'Orta Asya’dan geldik şu anda devletimiz de sonuncu devletimizdir. İşte kurt asenadan bu güne destanlarımız vardır, efsanenelerimiz vardır. Bizi millet yapan ortak değerlerimiz vardır’ deniliyor. Bunlar dayatılıyor.   ‘Türkiye’ye en uygun model demokratik özerklik’   Neden Türkiye için en uygun model Demokratik özerkliktir? Yerelin ihtiyacı her zaman farklı, açılır, hızlıdır. Dünyamız, taleplerimiz dünyasıdır. Bu talepler de sürekli değişir. O yüzden dünyada bütün ülkeler yerel yönetim modellerini uygulamak zorundadır. Oysa en çok ihtiyaç duyan coğrafya burasıdır. Herkesi demokratik ilkeler çerçevesinde yönetime dahil etmektir. Herkes ‘bu devlet, bayrak benim’ diyebilsin diye. Küçük bir elit grup ya da tek adam yönetirse kutuplaşma oluşur. Dikkat edin Kürtler ve Türkler şeklinde de kamplaşma oluşmuyor. İktidar ve muhalefet olarak kamplaşma oluşur. İkiye bölünür. Bir belediyemiz vardı. Bu modeli uygulayacak ama kayyım atandı. Muhtarlara bile kayyım atandı.   ‘Hepsi darbeci ve tutuklu'   Bir devlet bunlar hiç yokmuş gibi nasıl davranır? Alnı secdeye giden duymuyor, sosyalisti duymuyor. Kardeşim siz bunları yaptınız. Bize iftira attınız. Kürt halkına zulüm yaptınız. Siviller, çocuklar ölüyor dedikçe bize ‘terörist’ dediler. Aha size devletinizin komutanları. Bir kişi çıksın savunsun bakalım. Yüreği yeten çıksın savunsun bakalım. Hepsi darbeci ve tutuklu. Ama bunların işlediği suçlardan dolayı biz tutukluyuz. Şırnak’taki operasyonların komutasını sürdüren Semih Terzi Ankara’da devlet kurumlarını bastı. Kürdün evini mi basmayacak? Tank ile şehirlere girmişler. Öyle yıktılar. Hem Kürdün evini başına yık hem de darbe yap ve devleti ele geçir. Böyle bir rezillik olabilir mi Semih Terzi darbenin bir numaraları arasında yer alıyor. Bunların bir kısmı cezalarını yattı bitirdi bu arada. Biz hala içerdeyiz."    Cızîr fotoğraflarını gösterdi   Selahattin, gösterdiği fotoğraflarla mahkeme heyetine, "Bunu Hamas yaptı diyebilir misiniz? Bakın biz yapmış olabilir miyiz? Ya da az önce size gösterdiğim komutanlar yapmış olabilir mi? Hangimiz daha şüpheliyiz. Biz bu halkın seçilmişleri olarak sessiz mi kalsaydık? Zulüm yok mu deseydik?” diye sordu.   Selahattin, daha sonra “Katliam yaptık, emri senden aldık uzun adam” yazılı bir fotoğrafı göstererek, bunun bir itiraf olduğunu ve bunların yargılanıp yargılanamayacağını sordu.  Selahattin, şunları söyledi: "Duvara ‘Devlet geldi’ diye yazmışlar. Devlet nereye geldi? Silvan’a. Kürdün duvarına ‘Piçler nerede?’ diye yazmışlar ve üstüne de Türk bayrağı çizmişler. Ben Türk bayrağını bir siyasetçi olarak Kürde nasıl sevdireceğim? Hadi gel de sev, sevebiliyorsan. Bakın bir başka duvar yazısında Allah’ı da işin içinde karıştırmışlar. Allah’ın zaferi diye yazmışlar. Halkları birbirine düşürmek için neler neler yaptılar.   'Onlar suç işledi, cezalandırılanlar ise Kürtler'   Hiçbir savcı hakim darbeden önce ‘sen Şırnak’ta, Hakkari’de ne yapıyordun’ diye sormadı. Biz mi halkları kışkırtıyoruz? Biz zavallı, korkak olduğumuz için mi barış diyoruz?  Bunlar yüzünden 7 yıldır bizi hücrede tutuyorsunuz. Bunların işlediği suçtan dolayı Kürdü cezalandırıyorsunuz. Bakın burada (fotoğraf gösteriyor) Kuran’ı Kerim yakmışlar. Hakkari’de yaktılar. Bunlar bulundu mu, ceza verildi mi? Bu döneme ilişkin savunmaları bu detaylar ile yapmak da istemiyorum. Neler yapmadılar ki bize? Bütün o acıları durdurmaya çalışırken yetmezmiş gibi terörist, katil olarak cezaevine atıldık. Bunu yapanlar ise keyif yapıyor.’   'Netanyahu ile ne farkınız var?'   “İktidar bizi içerde tutmanın nimetlerini yiyor” Selahattin, iki dönemdir belediyelere bu nedenle kayyım atandığını belirtti. Selahattin, ‘Burada gördüğünüz kişiler Kürt ve Türk halkının onurudur. Yıllarca barış için çabaladık. Hepsi yoksul halk çocuğudur. Türkiye’nin yönetiminin nasıl teslim alındığını görün’ diyerek mahkeme heyetine yapamıyorlarsa davadan çekilmelerini ve bu ahlaksızlığa alet olmamaları yönünde çağrı yaptı. Selahattin, “Burada tek yalan konuşmadık. Netenyahu ile aranızda ne fark var? Kanlı cenaze fotoları, parçalanmış cenaze fotoları, sokakta bırakılan cenaze fotoğrafı…Taybet Ana 7 gün sokakta kaldı. Çürümeye terk edildi yaşlı bir kadının cenazesi. Cenazesini almak isteyen bir çocuğu öldürüldü, bir çocuğu ayağından vuruldu. Sokağın başında keskin nişancı vardı. Ateş eden de kendine 'esedullah, Müslüman' diyordu. Ahmet Davutoğlu da kendine 'Müslüman' diyor. Bunları yapan alçaktır, namussuzdur. Ona emir veren de yapan da namussuzdur. Terör örgütü propagandası ise bin defa söylüyorum.   ‘Teslim olmayacağız’   İddianameyi yazan savcı savunuyordu. Siz bu askerleri savunuyor musunuz? Bu hadsizlere hadlerini bildirenlere de terörist diyorsunuz. Meclis’i bombaladılar ya! Siz yargılanmadınız mı bunları? Şimdi de bizi aynı salona tıkmışsınız. Allah, halk, kanun katında da masumuz. Zulme uğruyoruz. Ama onurlu ve gururluyuz, teslim de olmayacağız.”   'İkiyüzlü siyaset'   Selahattin, savunmasının sonunda şöyle konuştu: “Kürt çocuğu Kürt dilinin anadil olmasını istemesin de kim istesin? Keşke Türkler çıkıp istese. Bakın size bir devlet büyüğümüzün bir demecini okuyayım. Benim de katıldığım bir demeç: 'Ey Almanya! Sen benim vatandaşımın anadili nasıl yasaklarsın. Sen nasıl Türkçeyi yasaklarsın' demiş. Erdoğan diyor bunları. Biz de sonraki gün çıkıp kendisinin haklı olduğunu savunmuşuz. Almanya’da bir Türkiye bölgesi yok bu arada. Ama Türkiye’de Kurdistan var yahu Kurdistan! Ancak anadilde eğitimi bırak isim koymasını yasaklıyorsunuz. Bu da ikiyüzlü siyasetin başka bir örneğiydi. Erdoğan ya da Bahçeli çıkıp anadili savunsun ben yapmayacağım Bahçeli bizim yerimize bizim hakkımızı savunuyor deyip yapmayacağız.  Kürtçenin eğitim dili olması için yaptığımız etkinliğin üzerinden 9 yıl geçmiş, FETÖ’cü savcı hakkımızda fezleke hazırladı. Kim hakkımızda fezleke hazırlasa kurtuluyordu. Kim ki bize çok ceza verdiler bakan yardımcısı HSK’ye aldılar. Bu fezlekeleri hazırlayanlar ödüllendirildi. Bakın bir konuşmada ‘Putin ile görüşmek için dört takla atıyorsunuz’ demişim. Bana Cumhurbaşkanı hakaretten 3 buçuk yıl ceza verildi. Bu hakim bana sırf ceza versin diye Mersin Mut’tan getirdiler. Bu da seçim aylarıydı. Bu sırada Akın Gürlek de ceza verdi."   Duruşma yarın devam edecek.