Kobanê Davası: İlk ölüm Erdoğan’ın sözlerinden sonra yaşandı 2023-11-13 17:31:33   ANKARA - Kobanê Davası’ndaki savunmasını sürdüren Günay Kubilay, “İlk ölüm Erdoğan’ın Kobanê düştü düşecek sözleri sonrası yaşanmıştır. 7 Ekim de saat 14.00’dan önce ölüm olayı yoktur.  Kara kutu açılmalı sır perdesi aralanmalıdır. Bunun başlangıç adımı da dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile MİT Başkanı Hakan Fidan dinlenebilirdi. Deyim yerindeyse arı kovanına çomak sokmak istenmedi” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin 6-8 Ekim 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle yargılandığı Kobanê Davası, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda görülmeye devam etti.    Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde baktığı davanın 41’incı duruşmasına tutuklu siyasetçilerden Ayla Akat Ata, Sebahat Tuncel, Aynur Aşan, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci, Meryem Adıbelli, Alp Altınörs, Ali Ürküt, Günay Kubilay ile Bülent Parmaksız katıldı. Dilek Yağlı ise Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı   Duruşma, tutuklu siyasetçilerden Günay Kubilay’ın savunması ile sürdü.   ‘HDP’nin devletin birliğini bozacak bir çağrı yapmadığı ortada’   Günay, savunmasında iddianamede yöneltilen “devletin birliğini ve bütünlüğü bozma” suçlaması üzerinde durup, “cebir oluşmadığı sürece suç unsurunun oluşmayacağını” dile getirdi. Günay,  “İster HDP MYK’nin Kobanê çağrısı olsun, ister Kürt sorunun demokratik çözümüne dair çağrıları olsun, amaç çok açık ve nettir. Bu kadar net olan bir çağrıda devletin bütünlüğünü ve birliğini bozma iddiasını çıkartmak, ancak kâğıt üzerinde bir mühendislik çalışması ile çıkartılabilecek bir sonuç olabilir. Bu tür iddiaları aklı başında hiçbir insanın kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Kürt sorununu demokratik çözüm yolları ile çözmeyi amaç edinen HDP’nin, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozacak bir çağrı yapma amacının olmadığı ortadadır” dedi.   ‘Yaşanan olaylarla ilgili bir rolüm olduğuna dair belge yok’   Günay, Kobanê protestoları sırasında yaşanan olaylardan sorumlu tutulabilmek için failler ile fail arasında ortak suç işleme kararı olması gerektiği ile fiil üzerinde ortak hakimiyet kurmaları gerektiğini de söyledi. Günay, “Bir ceza yargılamasında kolektif sorumluluk mümkün değildir. Tüzel kişilik yargılanmasında bile sorumluluk çerçevesinde hüküm kurulmaz. Bu bir tüzel kişilik değil, bir ceza yargılanmasıdır. Her şey somut delilleri ile tek tek gösterilmek zorundadır. Dosyada her şey toptancı mantıkla ele alınmıştır. Yaşanan olaylarda sorumluluğum olduğu belirtilmiş, ancak suça nerede, ne zaman, nasıl bulaştığıma dair tek bir kanıt dosyada yer verilmemiştir. Yaşanan olayları kimlerle yaptığım, nasıl bir rolümün olduğuna dair bir belge yoktur” diye belirtti.   ‘İddia makamının derdi adalet değil…’   Dosya kapsamında yargılananlar hakkında, hazırlanan iddianamede TCK 302 Madde’den suçlama olmadığına dikkat çeken Günay, ancak mütalaada 302’den cezalandırılmalarının istendiğini kaydetti. Günay, şöyle devam etti: “Öyle ki bir kişi hem müşteki hem fail hem de azmettirici olarak gösterilmiştir. İddia makamının derdi adalet değil, yargılananların siyasi iradenin istediği biçimde cezalandırmaktır. İddia makamı, yargılananlar ceza alsın da nasıl alıyorlarsa alsın derdindedir. Gelinen asamda iddianamede şahsım açısından cezai yaptırımı gerektiren bir durum yoktur. Bu nedenlerle isnat edilen TCK 302’nin uygulanması mümkün değil.   ‘Masa başı mühendislik çalışması’   HDP MYK çağrısının amacı devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak ya da zora dayalı cebir niteliği taşıyan bir çağrı değildir. Hele hele vahim sonuçlara sebebiyet veren bir çağrı olarak gösterilmesi asla mümkün değildir. HDP MYK çağrısı ile ilgisi bulunmayan ve başka güçlerle yapıldığı anlaşılan şiddet olaylarından cezalandırılamayız. Cezai sorumluluk şahsidir, kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. O dönemde yaptığım tek açıklama, 6 Ekim MYK açıklamasıdır. Şahsi açıklamalarım söz konusu değildir. Sonuç olarak, MYK çağrısını bir suçlama konusu yapmak, temeli olmayan suç icat etmek için masa başı mühendislik çalışmasıdır. Onun için bu iddiayı reddediyorum.”    ‘MYK çağrısı demokratik bir protesto çağrısıdır’   Savunmasının devamında kişinin tahrik suçundan cezalandırılabilmesi için, tahrik suçu ile olaylar arasında illiyet bağının kurulmasının zorunluluk olduğunu vurgulayan Günay, “Yalnızca sonuçtan hareketle ceza istenemez. Burada kurnazca yargı hilesi yapılmaktadır. HDP çağrısında tahrikten ceza istemek tipik bir şart kurnazlığıdır. Bakın İddianamede de mütalaada da hangi tahrik suçunun işlendiğine dair bir ibare yoktur. Tahrik ile azmettirme suçu birbirinden bağımsız iki ayrı suçtur. Diğer taraftan tahrik ile azmettirmenin yan yana gelmesi için çağrıda dükkanları yakmak gibi bir tahrik suçunun bulunması gerekirdi. Ya da bir grubu suç işlemeye teşvik etmesi ve tahrik edilen kişinin o suçu işlemesi gerekirdi. Bu kriterler çerçevesinde; MYK çağrısı, DAİŞ saldırılarına ve hükümetin ambargo politikalarına karşı yapılmış bir demokratik bir protesto çağrısıdır. Çağrının içeriğinde cebir ve şiddet yoktur. En son olarak çağrı belli bir gruba değil, genel bir çağrıdır. Suç isnadına MYK çağrısı dayanak gösterilmiş, fakat çağrının hangi tahrik suçu ile nasıl bir nedensellik bağı kurulduğu açıklanmamıştır.   ‘İddia makamı kendisini çürüttü’   Örneğin 12 ilde yaşanan ölüm, yaralama, yağma ve talan gibi araç suçlar ile demokratik protesto niteliğindeki bir çağrı arasında nasıl bir illiyet bağı olabildiği, DAİŞ saldırılarına karşı yapılan bir çağrının olaylara nasıl neden olduğuna dair mahkeme içtihatlarına uygun tek bir dayanak oluşturulamamıştır. Nitekim iddia makamı da mütalaada HDP MYK’sinin çağrısını açıkça şiddete yönelik bir çağrı olmasını beklemedikleri yönünde ifade kulanmış ve HDP’nin bir siyasi parti olması nedeniyle bunu kullanmasının mümkün olamayacağını söylemiştir. Aslında baktığımızda iddia makamı bu tespiti ile kendisini çürütmüştür. Kısacası mütalaa belli bir kurguya dayalı hayali bir senaryoyu kitabına uydurmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.    ‘Çağrıya sahip çıktık’   Günay, “Ben dahil davaya konu edilen MYK üyeleri, çağrının hukuki sonuçlarından kaçınsalardı yapılan çağrıyı sahiplenmezdi. Ama ben de dahil bu dava kapsamında yargılanan herkes çağrıya sahip çıktı” diye de ekledi.  Mahkeme heyeti, sonrasında duruşmaya öğle arası verdi.    ‘HDP Türkiye siyasetinde belirli olmasaydı bu dava açılmayacaktı’   Verilen öğle arasının ardından savunmalarına devam eden Günay, HDP’ye açılan Kobanê Davası ile protestolarda yaşananların arkasındaki sır perdesinin aralanması olmadığına dikkat çekerek, “Nitekim davanın bu amaçla açılmadığı da ortaya çıktı. HDP’nin toplumsal meşruiyetine gölge düşürmek ve HDP’lileri cezalandırmak amaçlanmaktadır. Çok yalın bir biçimde ifade etmek gerekir ki, eğer HDP 7 Haziran seçimlerinde AKP’ye meclis çoğunluğunu kaybettirmemiş olsaydı, eğer Erdoğan’ın başkanlık yolunu kapatmamış olsaydı bu kumpas dava açılmayacaktı. Yine eğer 2019 yerel seçimlerinde batıda birçok büyük şehir belediyesini Erdoğan ile küçük ortağına kaybettirmemiş olsaydı ve bu belediyelerdeki rant kapılarını kapatmamış olsaydı Kobani Kumpas Davası açılmayacaktı. Eğer HDP Türkiye siyasetinde belirleyici bir politik özne olmasaydı, dengeleri değiştiren olmamış olsaydı bu dava açılmayacaktı” ifadelerini kullandı.   ‘HDP’yi düzen partileriyle karıştırmayın’   Günay, HDP tüm baskılara rağmen varlığını sürdürdüğünü, olası bir kapatılma tuzağına karşı seçimlere Yeşil Sol Parti ile girerek iktidarın tuzaklarını boşa düşürdüğünü de kaydederek, “Tecrübelerle sabittir; ölü teorilerle canlı varlıklar yok edemez. HDP bir kapı, bir kilit, bir bina bir mekân değil ki, kapısına kilit vurulsun. Türkiye halkları istediği için HDP var olmuştur ve Türkiye halkları ancak istediği vakit HDP kapatılacaktır. Ambleminde parti yazıyor ki lütfen HDP’yi düzen partileri ile karıştırmayın” dedi.   ‘İçişleri bakanı kontrol edemediğimiz güçler var demişti’   Türkiye’deki farklılıkların budandığını, politik çoğunlukların boğulmaya çalışıldığını söyleyen Günay, şöyle devam etti: “6-7-8 Ekim protestolarda yaşananların ortaya çıkartılması istenmiyor. Bu davanın hukuki zorunluluk olmadığı, politik tercihlerle açıldığını göstermek için daha ne yapılabilir. Davanın başında beri olayların maddi temellerini oluşturan hakikat aydınlatılmak istenmemiştir. Bu yönlü taleplerimiz reddedilmiştir. Dava bilinçli olarak karanlıkta bırakılmıştır. Oysa bu dava büyük bir fırsata dönüştürülerek gerçek sorumlular yargı önüne çıkartılarak adalet sağlanabilirdi.  Dönemin iç işleri bakanı Efkan Ala Kontrol edemediğimiz güçler var demişti. Derin devlet güçlerinin varlığına işaret etmişti. Ala’nın bu tespitini açığa çıkartmak şiddet olaylarının arkasındaki hakikati aydınlatmak mümkün olabilirdi.   ‘Arı kovanına çomak sokmak istenmedi’   İlk ölüm Erdoğan’ın Kobanê düştü düşecek sözleri sonrası yaşanmıştır. 7 Ekim de saat 14 ten önce ölüm olayı yoktur.  Kara kutu açılmalı sır perdesi aralanmalıdır. Bunun başlangıç adımı da dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile MİT Başkanı Hakan Fidan dinlenebilirdi. Deyim yerindeyse arı kovanına çomak sokmak istenmedi. Bunun yanında kara kutunun açılması için HDP dokuz defa Meclis’e araştırma önergesi verdi ancak bu önergelerin tümü AKP-MHP tarafından reddedildi. Karanlık geçmişi ile yüzleşmeyen hiçbir toplum için geçmiş, geçmiş olmayacaktır. Güneş balçıkla ile sıvanmaz.  IŞİD gibi barbar bir çeteye karşı yapılan üç satırlık çağrı metin, ülkeyi bölme ve parçalama olarak gösteriliyor.  Böylece olay ve olgular bilinçli olarak çarpıtılarak, mahkeme yanlış yönlendirilmek isteniyor. Üç satırlık demokratik bir çağrı, kriminalize ediliyor.”   ‘Suçlamaları ret ediyorum’   Günay, son olarak şunları söyledi: “Hakkımdaki tüm iddiaları ve suçlamaları reddediyorum. Bu dosyada üç yıldır haksız olarak tutulduğum ve özgürlüğümden mahrum kaldığım bilinmektedir. Eğer Türkiye’de hala eylem suç hukuku geçerliyse adalet terazisinin gözleri bağlı ise faile değil fiile bakıyorsa; o zaman benim beraat edeceğime adım kadar eminim. Bu gerekçelerle hakkımdaki suçlamaların her birinde beraatimi istiyorum.  Tutuklu bulunduğu süre dikkate alarak tahliyemi istiyorum. Bugüne kadar beni yalnız bırakmayan aileme, avukatlarıma teşekkür ediyorum.”   Duruşmaya yarın saat 10.00’a kadar ara verildi.