Kobanê Davası’nda siyaset, yargı ve çete üçgeni 2023-10-06 13:14:04       ANKARA - Sincan Cezaevi Kampüsünde Kobanê Davası görülürken bugün HDP Hukuk komisyonu ve dosya avukatları Meclis’te iktidar, yargı ve davada yer alan mahkeme heyetinin çete örgütleriyle olan bağlantılarını açıkladı. Bunun yanı sıra siyasetçilerin 37 kişiyi “kasten öldürmekten” suçlanmasına dair  gerçek failler ile ilgili bilgi verildi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Özdağan ve İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, bugün Meclis’te grup toplantı salonunda basınla bir araya geldi. Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen Kobanê Davası’na ilişkin bilgilendirme sunumu yapan Avukat Nuray Özdoğan, Avukat Özgür Erol ve ardından söz alan Sırrı Süreyya gazetecilerin sorularını yanıtladı.   Davaya ilişkin özellikle yargı bağımsızlığının ele alındığı bilgilendirme toplantısında AKP-MHP iktidarının yargı ve dosyanın soruşturma savcılarıyla olan açık ilişkisi üzerinde duruldu.   ‘Dosyada yer alan savcılar 10 Ekim klasörlerini kaybedenler’   İlk olarak dosyaya ilişkin söz alan Avukat Nuray, bu davaya neden kumpas davası dediklerine ilişkin bilgi ve belgelerle sunumlarını gerçekleştireceklerini belirterek, tutsak siyasetçilerin yargısal taciz ve baskıyla karşı karşıya olduklarını söyledi. Nuray, “CİMER’e yapılan bir vatandaşın ihbarı ile bu dava başlıyor. O dönemki fezlekeler ‘halkı suça teşvik etme’ ile yapıldı. Sonrasında iddianame de suçlama konusu değişti. Bu süreci yürüten son dönemde hakkında bazı haberler çıkan Yüksel Kocaman’dı süreç onlarla birlikte yürütüldü. 2015’ten sonra ifadeler talimatlarla alınmaya başlandı ama herhangi bir tedbir kararı yoktu. Ahmet Altun, Kobanê Davası’nın başında bulunuyordu. Bunu hep söylüyoruz.  Özellikle Sayın Demirtaş’ın ifadelerinden sonra yazışmalar yapıyor, tanık beyanları topluyor. Dosyada yer alan diğer savcılar bizim daha önce şikâyet ettiğimiz savcılardı. Bunlar 10 Ekim davasında 9 klasörü kaybetmiş ve bu 9 klasör savcının odasından çıkmıştı. Neden kumpas davası dediğimizin temeli budur.   Talimatla yazılmış imzasız belgeler   Dosyada kritik denilecek 2019’da savcı Ahmet Altun’un İzmir’e, İzmir başsavcı vekili olarak tayini çıkıyor. 31 Mayıs 2019’a kadar İzmir’e hiç gitmiyor ve yazışma yapmaya devam ediyor.  İddianame kabul edildikten sonra asıl dosyayı gördük. Kritik olan iki üç evrak var. Unutulmuş evraklar oldu. Muhtemelen o dönem iddianamenin hızlı çıkması gerekiyordu. İmzasız belgeler vardı ve bunları duruşmada işledik” dedi.     Dosyadaki belgelerin bazılarının imzasız ve unutulmuş evraklar olduğunu söyleyen Nuray, bu belgelerinin aslının kendileriyle paylaşılmadığını dile getirdi.  Süreci tarif ederek verilen belgelerin adeta bir mütalaa gibi yol haritası verdiğini söyleyen Nuray, kim tarafından yazıldığının ise bilgisinin yer almadığını paylaştı.    ‘Bir günde yüzlerce teşhis imkansız’   Dosyada gizli tanık beyanlarının bir gün içinde alındığını ve bunun fiili olarak mümkün olmadığını dile getiren Nuray konuşmasına şöyle devam etti: “Davanın dayandığı bir açık ve gizli tanık vardı. Aynı gün iki tanığın ifadesi alınıyor biri 328 teşhis, 129 sayfalık ifade veriyor, bir diğer tanığın ise 50 fotoğraf teşhisi ve 58 sayfa beyanı var. Fiilen fizik kurallarına göre imkânsızdır. Bu kadar kısa sürede bu kadar ifade ve teşhisin yapılması olanaksız. Bir günde alınması imkânsız olan ifade tutanaklarıyla müvekkillerin tutuklama kararları sürdürülüyor.     ‘Tüm heyet üyeleri görevden çekilmelidir’   Siyasetin ve yargının ortak yürüttüğü bir süreç görüyoruz. Kumpas derken bunu dosyadaki delillere dayanarak söylüyoruz. İddianameyi ilk kabul eden mahkeme başkanı bir çetenin üyesi ve yöneticisi olarak görevden alındı ve soruşturması devam ediyor. Hakkında soruşturma varken o dönem bizimle bu paylaşılmadı. Basına yansıdıktan sonra heyet başkanı görevden alındı. Eğer tek bir heyet üyesi hakkında çete üyesi iddiası varsa diğer tüm heyet üyeleri görevden çekilmelidir, dosyadan alınmalıdır. Çünkü haklarında bir soruşturma var mı yok mu bilmiyoruz, bunun bilgisi bizimle paylaşılmıyor. Bu soruşturmayı yürütürken Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olan kişi hakkında çok ciddi suçlamalar ve iddialar var. Hakkında çıkan tüm haberlere yayın yasağı geldi. Mahkemenin en önemli üyelerinin çıkar temalı suç örgütleriyle ilişkileri ortaya çıkıyorsa bu dosyanın temeli çöküyordur. Yargıdaki kirlilik suça bulaşmışlıkla karşımıza çıkıyor. Yargı hem mali olarak belli süreçlerin içinde yer alıyor hem de siyaseten de siyasi takvime uygun kararlar vermeyi sürdürüyor.”   Failleri belli ölümler HDP yöneticilerine mal edildi   Dosya avukatlarından olan Özgür Erol, siyasetçilerin yargılandığı dava dosyasında “öldürmekle suçlandıkları” kişilerin sayısındaki çelişkilere ve asıl ölüm nedenlerine ve kim tarafından öldürüldüklerine ilişkin bilgi verdi. Özgür, “ Yargılanan HDP siyasetçileri ve MYK üyeleri dosyada yer alan 37 kişiyi kasteden öldürmekle suçlanıyor. Dosyada 37 kişi olarak belirtilen sayı hükümet tarafından 51, sivil toplum tarafından 47 olarak dile getirilirken, 6-8 Ekim olaylarına dahil olan grup ise bu sayıyı 7 olarak açıklıyor. Mütalaada bu 7 kişi hakkında doğrudan tutuklama kararı vardı.  Bu dosyada yer alan 37 kişiden 21’i olayları gerçekleştiren kişiler olarak ele alınıyor. Kişiler hakkında ise bilgi yok. Birkaç örnek verelim,  gösteri yürüyüşünde panzerden açılan ateş sonucu Hakan Buksur öldürülüyor ve bu ölümden siyasetçiler sorumlu tutuluyor. Siirt’e korucuların açtığı ateş ile 3 kişi öldürüldü ve kimin öldürdüğü de ortaya çıktı ama HDP yöneticileri kasten öldürmeden yargılanıyor. Karşıt gösteri grupları da vardı ve bunlardan biri Serdar Arslan. Serdar kendi grubunun içinden yapılan bir fiille öldürülüyor. Serdarı öldüren kişi kasten yaralamadan yargılanırken yine bizim HDP yöneticileri ise Serdar’ı kasten öldürmekten yargılanıyor. Mardin Dargeçit’te  Bilal Gezer ve Sinan Toprak, her ikisi de ara sokakta kafalarına kurşun sıkılarak öldürüldü. Yargılanan kişiler REVZADER derneği üyeleri ve bu dernek HÜDAPAR’a yakınlığı ve ilişkisiyle biliniyor. Bu kişilerin de ölümünden HDP  MYK üyeleri sorumlu tutuluyor. Yine Adana’ da Ahmet Albay’ın IŞİD’li arkadaşları oğlunu almaya geliyor ve adam izin vermiyor öldürüyor.  Adana’da yaşanan ölümlerin İŞİD’lilerin  sokakta suikast gerçekleştirerek öldürdüğü yine ortaya çıkmıştır ve yine dosyada bu ölümlerden HDP MYK üyeleri sorumlu tutulmuştur” sözlerini kullandı.   ‘Mevcut iktidarda muazzam bir iç savaş var’   Avukatların dosyaya ilişkin siyasi iktidar ve yargı ilişkisini aktarmasının ardından konuşan İstanbul Milletvekili ve Meclis başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, polisin bir siyasi parti gibi hareket ettiğini dile getirdi. Sırrı, “Mevcut iktidarda muazzam bir iç savaş yaşanıyor. Her gün ortaya saçılan pespaye olaylardan görüyoruz. Kobanê Davası AKP’yi yargılamak isteyenlerin bir ön iddianamesidir. Bunu tüm inancım ve tecrübemle söylüyorum. Çözüm sürecine muhalif olan kesim, onları yargılamanın ya da tasfiye etmenin ilk adımını atmışlardır. Çözüm süreci faaliyetleri bir suç delili olarak kriminalize ediliyor eğer mahkeme buna uyarsa dönemin tüm bakanları ve başbakanı da dahil ilgili bürokratların hepsi bu davada esas fail olarak yargılanacaklar çünkü kamusal gücü elinde tutan bunlardı. Çözüm süreci yasası vardı, yönetmeliği çıkarılmamıştı ama o yasa kabul edildi ve kendi elleriyle o yasayı imha ettiler. Bu iktidarda ve bizi siyaseten imha etmek isteyen bu anlayışta da bu denklemi çözecek zekâ yok. Tümü ahmak ve Kürt düşmanlığı üzerinden gözleri kararmış biçimde yürüyerek kendi iplerini yağlamakla meşguller. Türkiye’de siyasal zaman çok hızlı akar yaşayacağız göreceğiz. Hem iddianameyi hem davayı bu gözle okursanız göreceksiniz” sözlerini kullandı