‘Tanıklarla Kürtlerin mücadelesi kriminalize ediliyor!’ 2023-09-28 09:03:15     AMED - Mahkemelerde açık ve gizli tanık beyanlarına dayanarak verilen cezalara dikkat çeken avukat Gulan Çağın Kaleli, “Kürtlerin vermiş oldukları mücadeleyi kriminalize eden ve ne yazık ki hukuka aykırı kararlarla da birlikte bir ceza hükmüne varıldığını görüyoruz” dedi.   “Birden fazla gizli tanık üretip, birden fazla gizli tanığın dosyada değerlendirilmesiyle sanki dosya çok mühim bir dosyaymış gibi cezaya hükmediyor. Kanun buna da karşı aslında. Yani bir ya da birden fazla gizli tanığın beyanının olması o suçun işlendiği anlamına gelmez.   Kurdistan ve Türkiye’de açılan soruşmalarda politik mücadele yürüten her kesime karşı, “gizli tanık” ve “açık tanık” beyanlarıyla delil oluşturulmaya devam ediliyor. Bu durumu özellikle özgür basın, Kürt yazar, aydın, avukat ve siyasetçilerin dosyalarında veya dosyalarında aleni bir şekilde görmek mümkün. Daha önce gizli tanıkların verdiği soyut ve çelişkili beyanlarla cezalar verilirken son dönemlerde soruşturma makamları kendilerince daha kuvvetli delil oluşturmak için açık tanık beyanlarını devreye koydu. İzlenen duruşmalarda gizli ve açık tanıkların beyanlarının genel geçer olması, ezber yöntemiyle konuşması dikkat çekiyor. Avukat Gulan Çağın Kaleli konuya ilişkin değerlendirme yaptı.    ‘Tanık beyanlarıyla dosya vahimleştiriliyor’   Tanık beyanı denildiğinde ceza yargılaması açısından düşünüldüğünde tanık beyanlarının ihtiyari olduğunu söyleyen Gulan, yargılamanın ana gövdesini oluşturan delil olmadığını belirtti. Gulan, “Tanık beyanlarında esas olan şey tanığın beyanlarıdır. Yani burada demek istediğim şey esas olan tanığın kendisi değildir. Fakat bu ceza yargılamalarında özellikle son dönemlerde gördüğümüz politik yargılamalarda tanığın kendisi yargılamanın gövdesinde oturtularak; yargılanan kişinin temel hak ve özgürlüklerinden kaynaklanan hakları sanki bir yargılamada somut bir delil gibi düşündürülerek dosya vahimleştirilmeye çalışılıyor” dedi.   ‘Gizli tanık için gereken koşullar vardır’   Tanıkların mevzuat açısından değerlendirildiğinde gizli ve açık ifadelerinin ikiye ayrıldığını kaydeden Gulan, “Gizli tanıktan başlarsak şunu söyleyebiliriz. Bir tanığın gizli tanık olmasını gerektiren koşullar nelerdir? Niye bir ceza yargılamasında gizli tanığa ihtiyaç duyulur? Tüm bunların düzenlemesi tanık koruma ve ceza muhakemeleri kanununda çerçevesi çizilmiştir. Biz çerçeve çizilmiş diyoruz ama bu çizilen çerçevenin hukukiliği ya da yargılamadaki etkisine baktığımızda son derece hukuka aykırı uygulamaların olduğunu görüyoruz. Mesela bir gizli tanığın, gizli tanık olabilmesi için öncelikle vermiş olduğu beyanlarından kaynaklı bir güvenlik probleminin ortaya çıkması gerekiyor. Bu nedenle kimliğinin saklanmasını isteyebilir. Fakat tanık koruma kanunu şunu söylüyor; ‘bu kimliği gizlenen kişinin beyanları neticesinde eğer yargılanan kişinin yargılama süresinde bu beyanların gerçeğe aykırılığı tespit edilirse ya da belli bir süre geçtikten sonra bu tanığın hala böyle bir güvenlik sorunu olduğu ya da 1 yılı geçen periyotlarla yeniden bu mahkemenin neden bu kimliği saklı tutmasına ihtiyaç duyduğuna dair değerlendirme var mı yok mu?’ diye bakılmalıdır. Bunu hem yargılanan kişi hem müdafisi hem de gizli tanığın kendisinin de görebileceği sarih bir adil yargılanma ortamının olması gerekiyor” şeklinde belirtti.   ‘Gizli tanığın yıllarca kullanılması hukuk dışıdır’   Gizli tanığın nasıl oluşacağına, koşulları ve tanıklığın ortadan kaldırılmasının koşullarının hepsinin kanun ile düzenlediğine değinen Gulan, “Fakat biz uygulamada ne görüyoruz? Özellikle son süreçlerde politik yargılamalarda artık neredeyse her dosyada yıllara varan yargılamalarda aynı gizli tanıkların kullanıldığını görüyoruz. Bu gizli tanıklar ne diyor? Soyut, genel geçer, herkesin bildiği, aleni şeyleri yönlendirme ile sanki kriminal bir iş yapılıyormuş gibi söylettiriliyor. Ortaya koyulan bir beyandan bahsediyoruz. Neden uzun süren yargılamalardan bahsediyorum çünkü birçok kişinin tutuklamasına sebebiyet veriyor. Her ne kadar Yargıtay içtihatlarında, ‘kanunda gizli tanık ifadelerinin kendisi hükme esas alınamaz. Başka somut delillerle desteklenmesi gerekir’ diye kararlar olsa dahi böyle bir hukuk dışına itilerek verilen kararlarda biz şunu görüyoruz yargılamalar sırasında; mahkemelerin defaatle bu gizli tanık beyanlarının soruşturma evresinde alınan beyanlarının kovuşturma aşamasında yeniden dinlendiği için gizli tanığın mahkemeye bağlanması ve mahkeme huzurunda bu beyanların alınması istenirken bazı gizli tanıkların ortada dahi olmadığını görüyoruz. Ya da ‘böyle bir gizli tanık yoktur’ diye resmi yazışmaların yapıldığını görüyoruz. Fakat yeni açılan soruşturmalarda tekrardan kullanılır hale geliyor. Bu şaibeli ve artık hukuken çok itibar edilecek bir durum değil” dedi.   ‘Açık tanıklar kuvvetli delil olarak görülüyor’   “Bunun yanı sıra yine şunun altını çizmek gerekiyor; Salt gizli tanık beyanlarına itibar edilerek bir hüküm verilemeyeceğine dair her ne kadar içtihatlar olsa da mahkemeler bazen bunu kötüye yorumluyor” diyen Gulan, şöyle devam etti: “Birden fazla gizli tanık üretip, birden fazla gizli tanığın dosyada değerlendirilmesiyle sanki dosya çok mühim bir dosyaymış gibi cezaya hükmediyor. Kanun buna da karşı aslında. Yani bir ya da birden fazla gizli tanığın beyanının olması o suçun işlendiği anlamına gelmez. Aksine tanık koruma kanunu, ‘sizin somut bir delil bulmanız gerekir’ diye altını çiziyor. Şimdi açık tanığa gelirsek, politik dosyalar bağlamında değerlendirecek olursak bazı yargılamalarda gizli tanığın yanında bir de açık tanıkların olduğunu görüyoruz. Soruşturma makamları bunu kuvvetli bir delil yaratma çabası olarak mahkemeye delil şeklinde sunduğu alanlar ortaya çıkarabiliyor. Fakat açık tanık için de şunu söylemek gerekiyor; bu dosyalarda açık tanığın konumu nedir, beyanlarının bu yargılamalara etkisi nedir? Açık tanıklar da tıpkı gizli tanıkların söylemiş olduğu genel geçer, soyut ifadelerin aynısını tekrar eden kişiler olarak dosyaya konuluyor.”    ‘Tanıklar yönlendiriliyor’   Gulan, “Politik sebeplerle açılan soruşturma ve devamında kovuşturmalarda bu açık tanıklar ne yazık ki devletin Kürtlere bakış açısını ete kemiğe bürünmüş bir halde yargılamanın bir süjesi halinde görebilmek mümkün oluyor. Neden? Çünkü Kürt kadınların, gençlerin, gazetecilerin, siyasetçilerin vermiş olduğu mücadele o kadar kriminal alana çekiliyor ki hemen örgütle bağlantı kurulup bunun üzerinden bir suç işlenmiş gibi ilişki kurulmaya çalışılıyor. Bunlar son derece ciddiyetsiz bir yerden kuruluyor. Şimdi ciddiyetsiz diyoruz ama tabi ki burada çok önemli bir mesele var. Soruşturma süresinde kolluğun yönlendirmesiyle kriminalize edilen alanın bu açık tanıklarla güçlendirildiği yerde biz çok hukuka aykırılık görüyoruz. Özellikle seçilen bu açık tanıklar, beyanlarda bulunarak kendisinin suçtan kurtulması için yüzlerce kişi üzerinde beyanda bulunabilir. Şimdi bir insanın hem mental olarak hem ruhsal olarak hem sosyal olarak düşündüğümüzde yüzlerce kişiye ait çok derinlemesine, çok ayrıntılı bilgiye sahip olması çok mümkün değil. Ama biz zaten yargılamalar içerisinde şunu görüyoruz; Polis, PLSK’ya aykırı yapılan teşhisler ya da polisin yönlendirilmesiyle alınan beyanlar, daha sonra mahkeme huzurunda son derece çelişkili beyanlar haline geliyor. O yönlendirilen alan da kapalı bir alan ve avukatın çok müdahale edebileceği ya da dâhil olabileceği alanlar olamayabiliyor. Biz bunu ancak soruşturma aşamasında müvekkilimizin ifadeleri ya da kovuşturma aşamasında mahkeme huzurunda tartışabiliyoruz. Bu yönlendirmelerin çok açık olduğunu söylemek mümkün. Çünkü bizzat kendimiz şahitlik ediyoruz” ifadelerini kullandı.    ‘Ciddiyetten uzak dosyalar hazırlanıyor’   Gulan, dosyaların ciddiyetsiz hazırlandığının altını çizerek şu sözlere yer verdi: “Bu kadar ciddiyetsiz hazırlanan dosyalarda kolluk ve soruşturma savcısı da bu ciddiyetten uzak kalıyor. Bu kadar ciddiyetsiz ve gerek duyulmayan dosya sürecinde birçok tutuklamalarla karşılaşıyoruz. Bu kişiler en ağır tedbir dediğimiz tutuklama tedbiriyle karşı karşıya kalıyor. Aylarca ve yıllarca tutuklu kalabiliyorlar ki son süreçte gördüğümüz özellikle özgür basın çalışanlarının bir yıla yakın tutukluluk sürecinden bahsediyoruz. Kürt kadın hareketinin aktivistlerinin yine bir yıla yakındır tutuklu olmasından bahsediyoruz. Kürt gençlerin tutukluluğundan, yıllardır tutuklu olan Kürt siyasetçilerden bahsediyoruz. Dosyalarına baktığımız zaman gizli ve açık tanıklarla çok vahim bir tablo varmış gibi mahkeme huzurunda bir algı yaratılmak isteniyor. Bu ciddiyetten uzak tavrın yargı makamları tarafından gerçekten hukuka ve adil yargılanmaya uygun bir şekilde kararlar verilerek aşılması gerekiliyor. Burada temel eleştirimizden biri de mahkemeleredir. Çünkü bu gizli tanıklık ya da açık tanıklıktaki hukuka aykırılığın kişilere vermiş olduğu zırh aynı zamanda mahkemenin de tavrıyla ikinci bir zırha bürünüyor. Biz avukatlar olarak bu çelişkileri ortaya koymak istediğimizde ya da hukuka aykırılıklara ilişkin soru sorduğumuzda mahkeme, ‘neden bu soruyu soruyorsunuz, önce bana sorun, ben tanığa yönlendireceğim bu soruyu’ diyor. Ceza mahkemesinde yeri olmayan bir taktikle hareket edildiğini görüyoruz” değerlendirmesi yaptı.    ‘Trajikomik karşılıklar alıyoruz’   “Örneğin açık tanık gelip gerçeğe aykırı bir beyanda bulunuyor. Siz bu gerçeğe aykırılığı ortaya koyabilmek için bir çapraz sorgu tekniği deniyorsunuz ama mahkemeden tanığın kimliğini açığa çıkmasına yol açabilecek soru gibi son derece trajikomik bir karşılık alıyorsunuz” diyen Gulan, son olarak şunları dile getirdi: “Bu zaten açık bir tanık ve kimliğini gizlemiyor. Bu çok süslü, hukuki cümlelerle söylenen sözlerinin akabinde bambaşka bir yönelim var. Az önce değindiğim gibi Kürtlerin kendi vermiş oldukları mücadeleyi kriminalize eden ve ne yazık ki hukuka aykırı kararlarla da birlikte bir ceza hükmüne varıldığını görüyoruz. Aslında bu durumlar genel beyanlar ya da somut delilerle desteklenmiyor. Dediğimiz durumlarda mahkemeler başka ne gibi durumlarda ceza veriyor. Ona bakmak gerekiyor belki de. bilhassa Kurdistan’da yapılan basın açıklamaları, eylem etkinlikler bunların kendisi hak ve özgürlük olarak nitelendirdiğimiz; hakların kullanımının kendisi dahi bir suç isnadı gibi politik dosyalara yansıyor. Sanki bunlar birer somut delilmiş de bir örgüt talimatıyla gerçekleşmiş gibi mahkemelerce yorumlanarak kişilerin ceza almasında etki ediyor.”