Haber takibine dava açıldı: Polis şiddetini ifşa etmek görevim 2023-05-08 12:36:50     ANKARA - 28 Kasım 2021’de gerçekleştirilen “Geçinemiyoruz” eylemini takip ettiği sırada gözaltına alınan ve hakkında dava açılan gazeteci Öznur Değer, “Varsa bir polis şiddeti açıkça görüntüleyip bunu ifşa etmek bizim görevimizdir. Polis orada eylem yapmak isteyen, kitleye saldırdı. Ben de uyarı yapılmadan, bir amirinin hedef alması sonucunda ters kelepçe ile gözaltına alındım” dedi.   Tutuklu gazeteci Öznur Değer hakkında, 28 Kasın 2021 tarihinde gerçekleştirilen "Geçinemiyoruz" eylemini takip ettiği için 16 kişiyle birlikte gözaltına alınması sonrası “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet” suçlamasıyla dava açıldı. Davanın ilk duruşması Ankara 18'inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.   Polisler duruşma salonundan çıkarıldı   Duruşma öncesinde avukatlar, polisin silahlı olarak duruşma salonunda bulunamayacağını ve yargılandıkları dava kapsamında müvekkillerinin polis tarafından darp edildiklerini belirterek, polisin duruşma salonundan çıkarılmasını talep etti. Polisler bu talep üzerine salondan çıkarıldı. Duruşma kimlik tespitinin ardından savunmalarla sürdü.   ‘Geçinemiyorum’   Duruşmada ilk olarak Mustafa Peroğlu söz alarak izinsiz gösteri yapma hakkının Anayasa ile koruduğunu belirtti.  Daha sonra Zarife Çamalan söz alarak, "Gelirim 4 bin 800, evimin kirası 4 bin 500 lira. Biz geçinemediğimizi dili getirdik. Bu benim en meşru hakkım. Halkı açlığa mahkum edenler için bizi susturmak normal. Daha eylem alanına geçmişken bize saldıran polislere karşı elbette slogan attım çünkü geçinemiyorum" dedi.   ‘Kolluk işkence etti’   Daha sonra söz alan Hasan Akman, "Polis fezlekesi alınıp karşımıza iddianame olarak getirildi. Savcılık bunun üstüne hiçbir şey koymadı. Bir basın açıklaması yapmak için izin almak gerekmiyor" diye konuştu. Deniz Gündoğdu, “Başlamamış bir eyleme uyarı yapılamadan yapılan bir müdahale var. Burada yargılanması gereken kişilerin bize saldıran, işkence eden kolluk kuvveti olması gerekiyor.” dedi.   Öznur Değer: Tanık ve mağdur olarak dinlenmeliyim   Daha sonra tutuklu bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden duruşma salonuna getirilen gazeteci Öznur Değer savunma yaptı. Olay esnasında JINNEWS basın kartını gösteren Öznur’a Cumhurbaşkanlığı İletişim Kartı’nın olmaması iddianamede yer alırken, Öznur, şunları kaydetti: “Orada bir gazeteci olarak bulunduğum aşikar. Danıştay’ın basın kartıyla ilgili yargı kararı var. Burada gerek polisin işkenceye varan güç kullandığının tanığı ve mağduru olarak dinlenmeliyim. Bu benim ilk saldırıya maruz kaldığım durum değil. Gazetecilik kanununda gazeteci, kamuoyuna açık bütün yerlerde çekim yapma hakkına sahiptir. Bu bizim mesleğimizdir, varsa bir polis şiddeti açıkça görüntüleyip bunu ifşa etmek de bizim görevimizdir. Polis orada eylem yapmak isteyen, kitleye hunharca ve düşmanca bir edayla saldırdı. Ben de uyarı yapılmadan, bir amirinin hedef alması sonucunda ters kelepçe ile gözaltına alındım. Ekipmanlarım zarar gördü. İddianamede çok trajikomik bir ifade var. ‘Emniyet mensuplarına yönelik basın mesleği ile bağdaşmayan hareket’ denmiş. Bundan kasıt nedir? Benim oradaki görevim buydu. Görüntü kayıtlarında orada görüntü almaktan ve haber yapmaktan başka faaliyetimin olmadığı görülmektedir. Bu iddianame kolluk tarafından kullanılan bir literatürle hazırlanmış. Yargı ayağının literatürü değil. Zaten yargı literatürü olsaydı şu an karşınızda bulunmuyor olacaktım.”   Ters kelepçeyle gözaltı   Mahkeme heyetine, “Hangimiz geçiniyoruz? Eminim siz de geçinemiyorsunuzdur” diye soran Öznur, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orada bulunan insanlar demokratik bir hakkı yerine getirmek için orada bulunuyordu. Ben de bunu takip etmek için bir gazeteci olarak orada bulundum. Biz biraz erken gitmiştik. Arkadaşlarımla beklerken polis bizi uzaklaştırdı ve biz ona riayet ederek belirtilen noktaya geldik. Belirtilen nokta da Çankaya Belediyesi karşısındaki bir duraktı. O durakta birileri oturuyordu ve polis direk o bankı hedef alarak, hiçbir uyarı yapraksızın gözaltı işlemi yaptı. Ama bir uyarı yapılmadı. Gözaltı işlemi başladığı anda şiddet başladı. Arkamdaki arkadaşlar tekmelenerek, biber gazı sıkılarak gözaltına alındı, ben de orada çekim yaptım. Ben orada o anı çekmekle mükellefim zaten. Kayıt aldığım esnada bir polis tarafından zor kullanılmaya başladı. Kameramın önüne geçti. Bu açıkça suçtur. Hiçbir polisin kameramı kapatma, önüne geçme, görevini yapan bir gazeteciye müdahale etme hakkı yoktur. Ben de her seferinde birkaç adım geriye gitmek zorunda kaldım. Orada insanlar darp edilip, işkence ile gözaltına alınıyordu ve benim bunu çekmem engelleniyordu. Şu an ismini bilmediğim kısa boylu, kır saçlı bir komiser beni açıkça hedef aldı ve beni işaret ederek ‘alın şunu’ talimatı verdi. Ben o talimatın ardından kalkanlarla ablukaya alındım. Ben bir gazeteci olarak orada bulunuyordum. Ardından zor kullanılmaya başlandı, ellerim ters kelepçelendi, tripodum ve makinam zarar gördü. Aynı polis tarafından ‘eğin kafasını’ talimatı verildi. Gözaltı işlemlerinde kadınların kafasının eğilmesi adeta bir moda haline gelmiş durumda. Emniyetin, özellikle de Ankara emniyetinin kullandığı şiddetlerden bir tanesi kafa eğme. O şekilde ters kelepçe ile gözaltına alındım.”   ‘Görevim haber yapmak’   Ankara emniyetinin gazetecilere kamusal alanda takip ettikleri bütün haberlerde şiddet uyguladığına ama yargılama olmadığına dikkat çeken Öznur, “Burada yargılanması gereken beni zor kullanarak gözaltına alan kolluk ancak burada şiddet failleri değil demokratik haklarını talep eden insanları sanık olarak görüyoruz. Hastaneye gittiğimizde de polisler darp raporu alınmasına müsaade etmedi. Songül Doğan yoğun bir biber gazına maruz kalmıştı. Sağlık kontrolü amacıyla Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesine götürülmüştük. Biz hastane bahçesindeyken Songül yere yatırılarak darp edildi, tekmelendi. Elleri arkadan ters kelepçelenerek araca bindirildiler. Ben bir gazeteciyim, benim görevim haber yapmak ve o amaçla orada bulunuyordum. Dolayısıyla Ankara emniyetinin gazetecilere yönelik saldırılarını kabul etmiyorum. Bunu da buradan kınıyorum” diye konuştu.   Avukat savunmaları    Ardından Yeşil Sol Parti Milletvekili adayı olan ve bir dönem gazetecilik yapmış olan Avukat Ercan Sadık İpekçi söz aldı. Sadık, “Öznur gazeteci olarak orada bulundu. 5953 sayılı kanun var. Oradaki tabire göre; gazete, internet siteleri, haber ve fotoğraf ajansında ücret karşılığında çalışanlara gazeteci denir. Değer oradaki tabire uyuyor. Öznur gözaltına alınırken gazeteci olarak tanınmazken cezalandırılmak istendiği zaman 5953 gözetiliyor, gazeteci olarak tanınıyor ve basın ve yayın yoluyla cezayı arttırmak maksadıyla kullanılıyor. Cezalandırmak istediğimiz zaman Öznur gazeteci. Biz hem TCK anlamında gazeteci tanımına uyan biri ile karşı karşıyayız” dedi.    Ardından söz alan Avukat Çiğdem Kozan, iddianamenin kabul edilmesi kararının hukuksuz olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti: “İddianame polis fezlekesinin iddianameye dönüştürülmesinden ibaret. Araştırma yapılmamış. Müvekkilimin Ankara emniyetinin gazetecileri ayırmasından kaynaklı mesleğini yapması engellendi” dedi.   Duruşma savunmaların ardından alınan ara kararla 10 Temmuz’a ertelendi.