Katledilen avukat Dilara Yıldız’ın davasına çağrı 2023-02-20 09:07:36     Marta Sömek   İSTANBUL - Avukat Şükran Eroğlu, meslektaşı Dilara Yıldız’ın tehditlerine maruz kaldığı, 6 kez şikayetçi olduğu ve katledildiği fail uzman çavuş Oktay Dönmez’in yargılandığı davanın 3’üncü duruşmasında katılım taleplerini yineleyeceklerini belirterek, herkesi duruşmaya katılmaya çağırdı.   Avukat Dilara Yıldız 10 Ocak 2022 tarihinde, İstanbul Tuzla’da daha önce sözlü olduğu, 6 kez şikayetçi olduğu ve tehditlerine maruz kaldığı Oktay Dönmez tarafından katledildi. 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) girerek uzman çavuş olduğu ve 2021’in Aralık ayında sözleşmesinin yenilenmediği paylaşılan fail Oktay Dönmez, "Tasarlayarak öldürme", "Silahla yağmaya teşebbüs" ve "Silahla cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından tutuklanmıştı. Dilara’nın kardeşi Merve Yıldız, 20 Ocak 2022’de ajansımıza verdiği röportajda, “Silahı çıkarttığında polisler saklanmışlar. Ablama 5 kurşun atılmış. Yere düşmüş kurşun sıkmaya devam etmiş. Polislerin gözünün önünde ve hiçbir müdahale edilmemiş. Katletmeye çalıştıktan sonra müdahale etmiş polisler” sözleriyle failin cezasızlık politikasına güvenerek polislerin karşısında Dilara’yı katlettiğini ve polislerin de “saklandığı” bilgisini paylaşmıştı.   Dilara’yı katleden ve tutuklu yargılanan fail Oktay Dönmez’in 24 Şubat’ta Anadolu Adliyesi 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan 3’üncü duruşması öncesi İstanbul Barosu üyesi avukat Şükran Eroğlu  konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    Failden bilindik cümleler   Failin ilk duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile uzaktan bağlanmasına Dilara’nın avukatı ile baroların itiraz ettiğini belirten Şükran, bunun üzerine failin ikinci duruşmaya getirildiğini ifade etti. Failin duruşmadaki ifadelerinin ise bilindik fail cümlelerinden oluştuğuna dikkat çeken Şükran, “Sıklıkla şerefli Türk ordusunun bir mensubu’ olduğunu vurguladı. Buna itiraz ederek, şu anda bir ordu mensubu değil, atılmış mı kendisi mi ayrılmış bunu da bilmiyoruz şeklinde uyarılarımıza rağmen savunmasına devam etti. Jandarmaları da ‘Ben şerefli Türk ordusunun bir mensubuyum’ diyerek etkilemeye çalıştı” dedi.   Fail 10 gün Dilara’nın evinde kalmış!   Dilara’nın katledildiği sürecin ihmaller zinciri ile dolu olduğunu vurgulayan Şükran, “Dilara koruma kararı alıyor, güvenlikleri uyarmasına rağmen rağmen içeri alıyorlar. Hakim çilingire, ‘Siz kimlik bilgisi olmadan, kimliğine bakmadan, o evde kimin oturduğunu soruşturmadan kapıları açıyor musunuz’ diye sordu. Çilingir de bu şekilde açtıklarını söyledi. Çilingir gayet rahat kapıyı açmış ve gitmiş. Sanık içeri girmiş, 10 gün içeride kalmış ve ısrarla evin anahtarı bende vardı diyor. Heyet başkanı sanığa, ‘Anahtarın varsa neden çilingirle içeriye girdin’ diye sordu. Son derece su götüren savunmalarda bulundu sanık da. Dilara’nın kendisinin evde olduğundan haberi olduğunu iddia etti. Bunun üzerine Dilara’nın anne ve babası isyan etti öyle bir şey yok diye. Dilara’nın babası da, ‘Bu adam ceza alacak da ne olacak benim fidan gibi kızım gittikten sonra’ gibi üzücü bir konuşma yaptı” dedi.   ‘Polis zaten elini kolunu sallayarak içeri giriyor’   Mahkeme heyetinin yalnızca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın duruşmalara katılım talebini kabul ettiğini aktaran Şükran, “Bütün baroların, Türkiye Barolar Birliği’nin ve derneklerin katılma taleplerini ‘suçtan zarar görmediğimize’ kanaat getirerek reddetti. Üstelik bizim beyanımızı da almadı” şeklinde konuştu. Dilara’nın “göz göre göre” katledildiğine işaret eden Şükran, “O kadar çok ihmal var ki, Dilara eve geliyor, bu adamla karşılaşıyor, onu evden çıkarmayı başarıyor. O arada kız kardeşine mesaj gönderiyor, ‘Yanında silahı var ve eve girmiş’ diye. Kız kardeşi polise haber veriyor ve o arada 3 arkadaşı Dilara’nın yanına gidiyor. Yani 3 erkek bu adamın elinden silahı alamıyor ve kadını korumaya almıyor. Polis zaten elini kolunu sallayarak içeri giriyor, bir sivil vaziyette girme gereği bile duymuyor. Zaten polisi görür görmez silahını ateşliyor ve önce Dilara’nın kafasına ateş ediyor, öldürme kastının olduğu çok açık. Daha sonra tanıklardan birine de ateş ediyor ama o arada silah ateş almıyor. Sanık Dilara’nın kafasına ateş ettikten sonra üst üste kalbine ateş ediyor. O kadar bariz bir şekilde öldürme kastıyla oraya gittiği belli ki….” sözleriyle yaşananları anlattı.   Erkek yargı ve faillerden yana kararları…   Duruşmanın 24 Şubat’a ertelendiğini dile getiren Şükran, “Biz en ağır cezayı alacağından eminiz. İddianame de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi ve hiçbir indirimin uygulanmaması şeklinde hazırlandı. Biz zaten bunu bekliyoruz. Ama biz yıllardır şunu söylüyoruz, faillere en ağır cezayı da verseniz maalesef infaz yasası belirli bir süre yattıktan sonra ve sıklıkla da gizli veya açık olarak çıkarılan aflar (ki seçim dönemi geliyor yine bir af söylentisi var) nedeniyle bu katiller çok az sürelerle dışarıya çıkıyor. Bu derece tasarlayarak, planlayarak, vahşice cinayet işleyen bir kişi cezaevinde ıslah edilmedikçe, ki zaten bizde öyle bir mekanizma yok, tekrar topluma kazandırılması, normal bir hayat yaşaması mümkün değil. İstatistikler ve örnekler de bunu gösteriyor. İnfaz yasasının değiştirilmesi gerekiyor” sözlerini kullandı.   ‘İstanbul Sözleşmesi’ne bir an önce geri dönülmeli!’   Kadın katliamlarında faillerin hiçbir koşulda çıkmayarak ömür boyu cezaevinde kalması gerektiğini ifade eden Şükran, “Ancak o zaman cezaların caydırıcılığından bahsedebiliriz. Yoksa böyle elini kolunu sallayıp, 5-10 sene yattıktan sonra dışarı çıkarlarsa hiçbir zaman için cezalar caydırıcı olmadığı gibi failler yargı eliyle cesaretlendirilmiş olacak ne yazık ki” yorumunu yaptı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından cezasızlık politikalarının arttığını vurgulayan Şükran, “İstanbul Sözleşmesi, taraf devletlere bir takım yaptırımlar yükleyen ve onların taahhüt ettikleri hususları yerine getirip getirmediğinde denetleyen mekanizmanın olduğu bir sözleşme. Türkiye, uluslararası bir alanda denetlenmek istemediği için bu sözleşmeden çekildi. Çünkü taahhüt ettiği birçok konuyu ne yazık ki yapmadı. Dolayısıyla bir an önce İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek gerekiyor” diye belirtti.   ‘Hiçbir şekilde kanunu uygulamıyorlar’   Devletin yalnızca aileyi koruyan bir politika yürüttüğünü ele alan Şükran, “Hakimler de böyle hareket etmeye başladı. Son dönemde 6284 sayılı kanunda psikolojik şiddetten tedbir istediğimiz zaman delil istemeye başladı hakimler. Hiçbir şekilde kanunu uygulamıyorlar, kendilerine verilen emirleri uyguluyorlar. Siz gerçek anlamda kanunları uygulamazsanız, uluslararası sözleşmelere itibar etmezseniz bu ülkede kaos her zaman olur. Kadınlar üzerinden söylemler devam ettikçe, sadece aileyi korumak üzerine politikalar oluşturuldukça ve şu anda kadın ile erkek evliliği üzerine anayasaya madde koyulmaya kalkıldığında o zaman siz kadınları bu karanlıktan çıkaramazsınız. Devlet olarak bir an önce işin ciddiyetini ve vahametini kavrayıp, gerekli önlemleri almak, hayata geçirmek zorundasınız. Yoksa ne çocukları ne de kadınları koruyamazsınız” sözleriyle iktidara seslendi.   3’üncü duruşmaya katılım talebi tekrarlanacak   Kadınlar ile çocukların ülkede hiçbir güvenliğinin olmadığını söyleyen Şükran, “Hepimiz her an bir saldırıya maruz kalabilir, öldürülebiliriz, şiddete uğrayabiliriz. Ve bizi koruyacak mekanizmalar da yok. 24 Şubat’ta Dilara Yıldız’ın katledildiği davanın 3’üncü duruşması görülecek. Tabii ki biz orada olacağız ve katılma taleplerimizi tekrar edeceğiz. Bir avukat kadın meslektaşımızın öldürülmesinden bizim neden zarar görmediğimizi düşünüyor acaba sayın mahkeme heyeti. Bundan daha büyük bir zarar olabilir mi? Biz kadınlar, her kadın öldürüldüğünde korkuya kapılıyoruz, güvenliğimizin olmadığını bir kez daha hatırlıyoruz. Ama maalesef mahkemeler hala bunun ciddiyetinin farkında değiller, hala çok kısır bir açıdan bakıyorlar. Halbuki toplumun da zarar görmesi söz konusu çünkü bunlar topluma mal olmuş cinayetler” değerlendirmesinde bulundu.   Duruşmaya çağrı   Adil bir yargılama yapılması gerektiğinin altını çizen Şükran, “Biz artık kendimizi bu ülkede özgür, rahat ve güvende hissetmek istiyoruz. Bu bizim zaten en doğal hakkımız ama bunu sağlamıyor devlet. Aksine bizim sürekli canımıza kastediyorlar ve failler en fazla 6-7 yıl sonra tekrar dışarı çıkabiliyor. Biz bütün kadınları, kadın örgütlerini, baroları, Barolar Birliği’ni duruşmaya yine çağıracağız. Bu dava bizim için neden önemli? Çünkü meslektaşımız elinden gelen her şeyi yapması, her tür önlemi almaya çalışmasına rağmen erkeklerin bir sürü ihmali nedeniyle katledildi. Sanığın ifadesini dinlediğimde birçok acı yaşadım. Çünkü değerli meslektaşımız Dilara Yıldız, kurtulabilmek ve kendini koruyabilmek için her şeyi yapmış. Ama maalesef ki ne arkadaşları ne sitenin güvenliği ne de polis onun kadar duyarlı, dikkatli ve çabuk davranmamış. Ve bu ihmaller zincirinde maalesef hayatını kaybetmiş” diye konuştu. Şükran son olarak herkesi duruşmaya çağırdı.