Şebnem Korur’un avukatı: Dosyayı alelacele bitirme çabasındalar! 2023-01-11 09:09:44     İSTANBUL -TTB Merkez Konseyi Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın duruşmalarında mahkeme heyetinin tavrını değerlendiren avukat Gulan Çağın Kaleli Koçer, dosyanın alelacele kapatılmak istendiğini belirterek “Hakikatin her politik atmosfere rağmen direnme gerçeği değişmeyecek” sözleri ile hukuki mücadelelerini sürdüreceklerinin mesajını verdi.   Türkiye'nin Güney Kurdistan’a yönelik saldırılarında kimyasal silah kullanımına ilişkin bağımsız heyetler tarafından araştırma yapılmasına dair değerlendirme yapan Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, jet hızıyla AKP-MHP iktidarı tarafından hedef gösterilip 26 Ekim 2022’de gözaltına alındıktan bir gün sonra “örgüt propagandası” iddiasıyla tutuklandı. Şebnem, hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame, 2 Aralık 2022’de İstanbul 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İstanbul 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Şebnem’in duruşmalarına ise binlerce avukat katılırken sanatçı, insan hakları savunucusu, kadın örgütü temsilcilerinin de aralarında bulunduğu her kesimden yüzlerce kişi duruşma salonunda Şebnem’i yalnız bırakmadı.   Bugün İstanbul 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde üçüncü duruşması görülecek olan Şebnem’in avukatlarından Gulan Çağın Kaleli Koçer ilk günden bugüne dek yaşananları değerlendirdi.    Değerlendirme yaptığı için hedef alındı   19 Ekim 2022 tarihinde, Türkiye’nin kimyasal silah kullanımına ilişkin gündem oluşmasıyla Şebnem’in yaptığı değerlendirme nedeniyle hedef gösterildiğini ifade eden Gulan, süreci şu sözlerle anlattı: “Bu gündeme ilişkin Medya Haber TV’de yapılan programda Şebnem Korur Fincancı’nın adli tıp alanındaki yıllara varan deneyim, bilgi birikimleri ve pek tabii bir bilim insanı olması sebebiyle kendisine danışılmıştır. Şebnem hoca katılmış olduğu programda, incelemiş olduğu video üzerinden bir ön değerlendirme diyebileceğimiz yorumunda ciddi bulgular olduğunu, Cenevre Sözleşmesi uyarınca olay yerinde mutlaka bağımsız heyetlerce inceleme yapılması gerektiğinin ve cenazelere ulaşılabiliyorsa otopsilerin Minessota Protokolü’ne uygun bir şekilde yapılması gerektiğinin altını çizmiştir. O aşamadan sonra da Türkiye Cumhuriyet’i Cumhurbaşkanı’ndan, İçişleri Bakanı’na, Milli Savunma Bakanı’ndan Adalet Bakanı’na ve pek tabii MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de yoğun ve özel katkıları ile müvekkil hedef haline gelmiştir.”   ‘Her aşamada objektif olunmayacağını gördük’   Şebnem’in ırkçı ve nefret söylemleri ile adeta “vatan haini” terimiyle topluma yansıtıldığını söyleyen Gulan, “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından 25 Ekim 2022 günü partisinin grup toplantısında ‘vatansızlığa mahkum edilmelidir’ denmiştir. Nitekim müvekkil 26 Ekim 2022 günü de sabah evine yapılan baskın ile gözaltına alınmış akabinde de tutuklanmıştır” dedi. Gulan, “Gerek kolluk gerek de savcılık ifadesinde belirttiğimiz üzere devlet yetkililerin bu denli hedef gösteren açıklamalarının olduğu bir ortamda soruşturma ve akabinde yargı makamlarının objektif bir değerlendirme yapamayacağını her aşamada belirttik. Bunu Şebnem hocanın gözaltına alındığı andaki görüntülerinin kamuoyuna servis edilmesinden tutun, savcılık ifadesinden bir gün önce aynı savcının TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve yine TTB Merkez Konsey üyelerinin görevden alınması için davaname hazırlayıp kanaatini açık bir şekilde ortaya koyduktan bir gün sonra, yani 27 Ekim 2022 günü sabah 06.30’da makamında ifade almak için hazır olmasından gördük” sözlerini kullandı.   Dosyayı alelacele bitirme çabaları…   Kovuşturma aşamasında da mahkemenin, duruşmanın aleni olması sebebiyle tüm katılımcıların katılımına ve heyetlerin denetimine tabi olabilmesi için geniş salon taleplerini her defasında reddettiğini aktaran Gulan, “Dosya kapsamı ve isnat edilen ‘suç’ yönünden tutuklamanın orantılı olmadığı, bu nedenle tahliye edilmesi gerektiğine yönelik talebimizi reddedip kısa süreli peş peşe verilen duruşma günleri ile dosyayı alelacele bitirmek istemesinden üzerlerindeki baskıyı okuyabiliyoruz” değerlendirmesini yaptı. Duruşmalar aşamasında verilen tek “hukuki” kararın Milli Savunma Bakanlığı avukatının katılma talebinin reddedilmesi olduğunu ifade eden Gulan, “Bu konuda da zaten yasa çok açık” şeklinde konuştu.   ‘İftira’ denildi araştırma yapıldı!   Milli Savunma Bakanı’nın kimyasal silah kullanımını “iftira” olarak değerlendirmesinin ardından araştırma yaptıklarını, Şebnem’in ise bunu söylediği için tutuklu yargılandığına dikkat çeken Gulan, şunları kaydetti: “Dosyanın ikinci celsesinde ise yine ısrarla altını çizdiğimiz hususlardan biri şu oldu; kimyasal silah kullanımına ilişkin iddiaların araştırılmasını işaret eden müvekkil bu denli hedef olurken 9 Aralık 2022 günü Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan da açıklama geldi. TBMM Genel Kurulu 27’nci Dönem 6’ncı Yasama Yılı, 33’üncü Oturumunda, ‘Konuşalım, görüşelim, anlatalım, izah edelim. 24 Kasım'da bunu biz ilk defa burada açıklıyoruz, bir heyet teşkil ettik. Her şeye rağmen ne olur ne olmaz diye heyet gitti. İnceleme ve ölçümleri yaptı. Bunların hepsini derlediler, topladılar, getirdiler. Burada Sağlık Bakanlığı'nın bir laboratuvarı var, oraya verdiler ve bunların hiçbirinde hiçbir şekilde kimyasal olmadığı raporu şu an elimizde’ şeklindeki açıklaması dikkat çekiciydi. Çünkü Şebnem Hoca’nın sözlerine ilişkin (…) ‘bir iddia değil, son derece alçakça bir iftira’ diyen Bakan, 2 ay sonra bu konuda araştırma yapma gereği duyduklarını belirtti.   İhlalin ortaya çıkarılması devletin yükümlülüğüdür!   Bununla da kalmadı yaptıkları araştırmalar neticesinde kimyasal silahlara ilişkin araştırma yapabildikleri bir laboratuvar olduğunu da söyledi. Elbette Şebnem hocanın ya da biz hukukçuların işaret ettiğimiz Cenevre Sözleşmesi’ne göre bağımsız, şeffaf bir araştırmadan kastımız bu değil. Ama burada sorulması gereken soru şu; bu denli hedef göstermenin ve yargıya talimatların verilmesine rağmen Milli Savunma Bakanı da reddetme psikolojisinden sıyrılıp, ‘araştırma yaptıklarını’ söylemiştir. Bu araştırmaya ilişkin bilgi şu anda bir sözden ibaret. Kamuoyuna açıklanan bir rapor ortada olmasa da ağır insan hakları ihlallerine ilişkin bir devletin pozitif yükümlülüğü, negatif yükümlülüğü ve usulü yükümlülüklerinin olduğunun altını çizmek isterim. Yani kimyasal silah kullanım iddiası gibi bir ağır insan hakları ihlalinin ortaya çıkarılabilmesi için etkin bir soruşturma devletin usulü yükümlülüğü iken bu fiili işleyenlerin cezalandırılması da devletin negatif yükümlülüğüdür. Kısaca bir lütuf değildir. Ancak gelinen aşamada bir şeffaflıktan söz edildiğini söylemek güçtür.”   ‘Kanal üzerinden suç yaratmak beyhude bir çaba’   Şebnem’in devletlere yükümlülüklerini hatırlattığı bir süreçte, devlet yetkililerin nefret söylemleri saçmak yerine görevlerini yerine getirmesi gerektiğini vurgulayan Gulan, “Şu anda yürümekte olan dosyada Şebnem hocanın ön değerlendirme yapması, Medya Haber TV’ye katılması çok zorlama bir şekilde ‘örgüt propagandası yapma’ suçu olarak nitelendiriliyor. Oysa duruşmalarda da belirttiğimiz üzere müvekkilimiz birçok gazete ve televizyona beyan veren, bunu yaparken de yıllarını insan hakları mücadelesine vermiş biri olarak hangi haber kanalının nasıl bir yayın politikası uyguladığına bakmaksızın bilimsel görüşlerini ifade ettiğini söyledik. Dolayısıyla Medya Haber TV’nin de yayın politikası pek tabi basın özgürlüğünün koruması altında değerlendirilmeli ve kanalın yayın politikası üzerinden bir zorlama suç yaratmak da beyhude bir çabadır” şeklinde konuştu.   ‘Direnme gerçeği değişmeyecek…’   Böylesi bir dosyada ‘örgüt propagandası’ yönünden tartışılabilecek bir argüman olmadığını söyleyen Gulan, “Yine aynı olay gerekçe gösterilerek bu defa TTB Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve TTB Merkez Konsey üyeleri hakkında ‘silahlı örgüte üye olma’ isnadıyla soruşturma açılması da yargının, hukuk mantığını kaybederek iktidarın öç alma aparatı haline getirildiğinin somut bir kanıtı olarak karşımızda duruyor” dedi. Tüm bu süreçlerin politik atmosferden ayrı düşünülemeyeceği yorumunu yapan Gulan, “Ama geldiğimiz aşamada olana teslim olup o atmosfere sürüklenenler olmak yerine, olması gerekenin mücadelesini verenler olarak hukuksal ve ayrı düşünülemeyecek toplumsal mücadele vermekten kaçınmayacağımızı belirtmek isterim. Çünkü hakikatin her politik atmosfere rağmen direnme gerçeği değişmeyecek” sözleriyle hukuki mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti.