Cumartesi Anneleri davasında ‘Uzman Görüşü’ raporu 2021-11-23 12:53:25     İSTANBUL - 700'üncü hafta eylemleri nedeniyle yargılanan Cumartesi Anneleri’nin davasına ilişkin “Uzman Görüşü” raporu yayınlayan İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komitesi ve Küresel İfade Özgürlüğü Kampanyası, eylemin yasaklanması ve polislik faaliyetler esnasında hukuka aykırı hareket ettiği tespit edilen kişilerin sorumlu tutulması çağrısında bulundu.   Kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerinin cezalandırılması talebiyle her hafta Cumartesi günü İstanbul Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri’ne 2018 yılında 700'üncü haftada polis saldırısı olmuş ve saldırıda 46 kişi darp edilerek gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan 46 kişi hakkında “izinsiz toplantı ve gösteri yapmak” iddiasıyla dava açılmıştı. Davanın 3’üncü duruşması ise yarın Çağlayan’da bulunan İstanbul 21’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.   Uzman Görüş raporu sunuldu   İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komitesi (BHRC) ve Küresel İfade Özgürlüğü Kampanyası (ARTICLE 19), Cumartesi Anneleri’nin yargılandığı davaya dair 25 sayfalık, “Uluslararası İnsan Hakları ve Protesto Hakkına Dair Uzman Görüşü” başlıklı rapor sundu. Görüşte, devletin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesinde düzenlenen toplanma özgürlüğü veya ifade haklarını, katılımcıları kamuya açık bir şekilde ve barışçıl olarak ifade etmeye çalıştıkları bireysel veya kolektif (eleştirel) görüşleri nedeniyle susturmak, cesaretlerini kırmak veya cezalandırmak amacıyla sınırlandırılamayacağına vurgu yapıldı. Ayrıca, İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komitesi adına avukat ve ortak üyeler Leto Cariolou ile Naomi Hart, Küresel İfade Özgürlüğü Kampanyası adına da Hukuk ve Politika Kıdemli Direktörü Judr Barbora Bukovska, rapor imzacıları arasında yer alıyor.    ‘Toplantı özgürlüğüne müdahale’   Raporun uluslararası insan hakları hukukunun ilgili ilkeleri kapsamında hazırladığı bölümde, insan hakları sistemlerinde “protesto hakkı”, “başta gelen barışçıl toplanma”, “örgütlenme hakkı”, “ifade özgürlüğü”, “siyasi katılım hakkı ve göstericilerin zorla dağıtıldığı ve kolluk müdahalesine maruz bırakılarak keyfi tutuklama ve gözaltı yapılmasının insanlık dışı, aşağılayıcı muamele ve ceza yasağı” gibi çok sayıda temel insan hakkının kullanılmasını içerdiği belirtildi.  AİHS'nin 11’inci maddesinin amacının kamu makamlarının güvence altına alınan hakların kullanılmasına yönelik keyfi müdahalesine karşı önlem almak olduğu ifade edilen raporda, zaman veya mekanın değiştirilmesine yönelik bir karar alınmasının katılımcıların toplantı özgürlüğüne bir müdahale teşkil edebileceğine dikkat çekildi.   ‘Bir toplantının barışçıl olduğu varsayılmalıdır’   “Barışçıl bir gösteriyi yalnızca önceden bildirimde bulunulmaması nedeniyle dağıtmak orantısız olabilir” denilen raporda, bir toplantıyı güç kullanarak dağıtmanın, düzenleyenlerin ve katılımcıların gözaltına alınmasının, tutuklanmasının ve yargılanmasının, benzer etkinliklere katılımı caydırabileceği paylaşıldı. Raporun devamında şunlar kaydedildi: “İfade veya örgütlenme özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve hukuka aykırı gözaltı işlemleri ilgili devletin AİHS'nin ‘Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz’ hükmünü içeren 18’inci maddesini ihlal ettiği sonucuna varılmasına yol açabilir. Temmuz 2020’de Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) ve AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu, Barışçıl Toplantı Özgürlüğüne İlişkin Kılavuz’un üçüncü baskısına göre, ‘şiddete başvurma veya şiddete teşvik etme niyetine dair ikna edici kanıtlar’ bulunmadıkça, bir toplantının barışçıl olduğu varsayılmalıdır.”   ‘Suç hapis ile cezalandırılmamalı’   Devletin kendine karşıt görüşlere kısıtlama getiremeyeceğinin altı çizilen raporda, polislerin “kesinlikle kaçınılmaz” olmadıkça, toplantılarda güç kullanmaması gerektiği vurgulandı. Kılavuz’un bir devletin barışçıl bir toplanmayı düzenleyenler ile toplantının katılımcılarına ceza uygulama yetkisinin sınırlamalara tabi olduğunun belirtildiği raporda, kitlesel tutuklamalardan kaçınılması ve bir toplantıyla ilgili bildirim yapılmamasına ilişkin herhangi bir suçun hapis veya ağır para cezası ile cezalandırılmaması gerektiği de dile getirildi.    Raporda özellikle barışçıl gösterilere yönelik tekrarlanan yasaklar, orantısız müdahaleler ve aşırı güç kullanımı ile göstericiler hakkında “terörle ilişkili faaliyetlerde bulunma” iddialarıyla dayandırılan soruşturmalar, kovuşturmalar ve idari para cezalarının varlığı not edildi. Raporda ayrıca, Birleşmiş Milletler Standartları’ndaki bir toplantının ancak barışçıl niteliğini kaybetmesi ya da daha orantılı tedbirlerin yetersiz kalacağı “yakın bir ciddi şiddet tehdidinin bulunduğuna dair kesin kanıt” bulunması gibi istisnai durumlarda dağıtılabileceği maddesi yer aldı.    ‘Hiç kimse gösteriye katılmaktan sorumlu tutulmamalıdır’   Raporun devamında şu maddeler ele alındı: “Kısıtlamalar, ‘hakkın özüne zarar vermemeli, insanları toplantılara katılmaktan vazgeçirme amacında olmamalı ya da caydırıcı etkiye sebep olmamalıdır’. Kısıtlamalar, ‘otoriteye karşı gelen söylemleri bastırmak’ için bahane olarak kullanılmamalıdır. Barışçıl bir toplantının diğer kişilerin olumsuz ve hatta şiddet içeren tepkisine neden olma ihtimali, barışçıl toplanma hakkının kısıtlanmasını haklı çıkarmaz. Devletler, haklarını kullanan katılımcıları korumak amacıyla gerekli tüm makul tedbirleri almakla yükümlüdür. Hiç kimse yalnızca barışçıl bir gösteri düzenleme veya bu gösteriye katılma eyleminden dolayı cezai, hukuki veya idari olarak sorumlu tutulmamalıdır.”   ‘Keyfi gözaltı’   Eylemlere katılanlara yönelik herhangi bir toplu gözaltı işleminin ise özel bir incelemeye tabi tutulması gerektiğinin kaydedildiği raporda, “Hiç kimse keyfi olarak gözaltına alınamaz veya tutuklanamaz. Göstericilerin, örneğin yapay, mantıksız veya orantılı olmayan suçlamalarla, barışçıl toplanma özgürlüğü hakkının kullanılmasını engellemek veya bu hakkın kullanımını cezalandırmak için gözaltına alınması bu güvenceleri ihlal edebilir. Toplantı katılımcılarının 'kitlesel olarak gözaltına alınması’ genellikle ayrım gözetmeyen ve keyfi gözaltı anlamına gelir” denildi.   ‘İfade hakkına yönelik sistematik kısıtlama’   “Barışçıl toplanma ve ifade hakkına yönelik sistematik bir kısıtlamanın göstergesi olabileceği” ifade edilen raporun sonuç kısmında şu ifadelere yer verildi: “Toplanmaların barışçıl olduğu varsayılır ve dolayısıyla bir toplanmanın barışçıl olmadığına dair bir iddianın kanıtla desteklenmesi gerekir ve bir toplanmanın mesajının tartışmalı veya diğer kişileri rencide edici nitelikte olması bu toplanmanın barışçıl olmadığı sonucuna varılması için bir gerekçe olamaz.”   ‘Hukuka aykırı hareket ediliyor’   Bir müdahalenin yalnızca uygulanabilir sözleşme hükümlerinde açıkça sıralanmış meşru amaçlardan birini veya daha fazlasını taşıması durumunda hukuka uygun olacağının altı çizilen raporda, davada sanıkların Kaymakamlık Kararı’ndan iki yıl üç ay kadar daha eski tarihli olması sebebiyle toplanmayı yasaklamak için bir “bahane” olarak kullanılıp kullanılmadığı konusunda soru işaretleri uyandırdığı belirtildi. Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü gün eyleminde derhal dağılmaya zorlandığına ışık tutulan raporda, gözaltı esnasında aşırı ve orantısız güç kullanıldığına dair iddiaların soruşturulması ile eylemin yasaklanması ve polislik faaliyetleri esnasında hukuka aykırı hareket ettiği tespit edilen kişilerin sorumlu tutulması ele alındı.