Gar Katliamı Davası'nda 6 yıla rağmen gelişme yok 2021-10-08 09:03:26       Öznur Değer   ANKARA - 10 Ekim Gar Katliamı’nda aradan geçen 6 yıla rağmen hukuki bir gelişme yaşanmazken, firari 16 sanık ise hala bulunmadı.      Türkiye tarihinin en “kanlı” katliamlarından bir olarak tarih sayfalarında yer alan 10 Ekim 2015 tarihinde DAİŞ tarafından Ankara Garı’nda “Barış ve Demokrasi Mitingi”ne yapılan bombalı saldırının üzerinden altı yıl geçti. 103 insanın katledildiği ve yüzlerce insanın yaralı olarak kurtulduğu katliamın failleri ve yine katliamda sorumluluğu bulunanlar ise hala yargılanmadı.   10 Ekim öncesi siyasi atmosfer   AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adını verdiği yeni sistemi kurmak için yoğun bir çaba sarf ettiği 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerine, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ilk defa parti olarak katılma kararı aldı. Seçimlerde yüzde 10’luk barajı aşmak için ülkenin dört bir yanında mitingler düzenleyen HDP’nin mitinglerine saldırılar düzenleniyor, provokasyonlar gerçekleşiyordu. 7 Haziran seçimlerinden 2 gün önce 5 Haziran’da dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da katıldığı Diyarbakır’daki HDP mitingine bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda biri çocuk 4 kişi yaşamını yitirirken, yüzlerce kişi ise yaralandı. DAİŞ’in üstlendiği saldırının 7 Haziran seçimleri öncesinde gerçekleşmesi, demokrasi ve barış yanlısı insanlara bir mesaj olarak yorumlandı.    7 Haziran dönüm noktası   7 Haziran’da HDP’nin yüzde 13,1 oy oranıyla Meclis’e girmeye hak kazanması ile tek başına iktidar olamayan AKP, koalisyon kuramaması sonucunda 7 Haziran seçimlerini geçersiz sayarak 1 Kasım’da yeniden seçime gitmeye karar verdi. 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında yaşanan demokrasi sorunu artış göstermeye başladı. DAİŞ çetelerinin rahat bir şekilde Suriye sınırından Türkiye’ye geçmesinin yaygınlaştığı ve saldırıların arttığı bir dönem yaşanmaya başladı.   20 Temmuz Suruç Katliamı   Artan saldırılar sonucunda 20 Temmuz’da Urfa’nın Suruç ilçesinde Kobanê’deki çocuklar için kütüphane kurmak isteyen 33 kişi, DAİŞ’in bombalı saldırısı sonucunda katledildi. Suruç Katliamı’nın ardından alınmayan önlemler nedeniyle DAİŞ’in saldırıları hız kazandı.   10 Ekim 2015   1 Kasım seçimleri öncesinde artan saldırı ve Türkiye’nin sürüklendiği gidişata ilişkin, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum örgütü ve sanatçıların çağrısıyla 10 Ekim 2015 Cumartesi günü Ankara Gar Meydanında Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi'nin düzenlenmesi planlandı.   Çok sayıda siyasi parti katıldı   Mitinge ayrıca HDP, Emekçi Hareket Partisi (EHP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Emek Partisi (EMEP), Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Hacı Bektaş Kültür Vakfı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Halkevleri ve Haziran Hareketi de katılacağını açıkladı.   En kanlı katliam   Miting için gelen katılımcıların sabah saat 10.00’da Ankara Tren Garı önünde buluşması ve buradan Sıhhiye Meydanı'na doğru yürümesi planlanıyordu. Kortejin önünde mitingi düzenleyen DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ortak imzalı "Savaşa inat, barış hemen şimdi. Emek, barış ve demokrasi" yazılı pankart yer alıyordu. Ancak katılımcıların toplanmaya ve kalabalığın artmaya başladığı sırada saat 10.04’te peş peşe iki patlama meydana geldi.   2 kişi tarafından eşzamanlı düzenlenen bu bombalı saldırılarda 103 kişi yaşamını yitirirken, yüzlerce kişi de yaralandı. Bu olay, Türkiye tarihinin “en kanlı katliamı” olarak kayıtlara geçti. Katliamın ardından 3 gün yas ilan edildi.   Soruşturma başlatıldı   Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı katliama dair soruşturma başlattı. Savcılık tarafından 20'si tutuklu, 16'sı firari olmak üzere 36 fail hakkında “Anayasal düzeni ihlal", "Birden çok insanı kasten öldürme" ve “Kasten öldürmeye teşebbüs etmek” suçlarından hazırlanan iddianame, 13 Temmuz 2016’da Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.        İddianamede neler yer aldı?   İddianamede canlı bombalardan birinin Yunus Emre Alagöz olduğu tespit edilirken, diğerinin ise kimliği tespit edilemeyen Suriye vatandaşı olduğu belirtildi. Yanı sıra katliam faillerinden Yunus Emre Alagöz'ün kardeşi Abdurrahman Alagöz'ün de 20 Temmuz 2015'te gerçekleşen Suruç Katliamı’nı gerçekleştiren kişi olduğu açıklandı. İddianamede, saldırı talimatının DAİŞ’in Türkiye sorumlusu İlhami Balı tarafından verildiği, katliamla ilgili ayrıntıların ise DAİŞ'in Antep Emiri Yunus Durmaz tarafından planlandığı belirtildi. Ayrıca bazı malzemelerin de Antep'ten sevk edildiği vurgulandı. Fail Yunus Durmaz, Mayıs 2016'da Antep'te bir eve düzenlenen operasyon sırasında üzerindeki intihar yeleğini patlatarak öldü. İddianamede, fail İlhami Balı'nın da aralarında bulunduğu 14 fail hakkında "birden çok insanı kasten öldürme" suçundan 100'er kez ağırlaştırılmış müebbet, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet ile “kasten öldürmeye teşebbüs etmek” suçlarından 5 bin 83 yıldan 7 bin 820 yıla kadar hapis cezaları istendi.   Dosyaya getirilen kısıtlılık kararı ve birçok eksiğin olduğu soruşturma aşaması sonucunda hazırlanan iddianame, dava boyunca tepkilere neden oldu.   İlk duruşma 7 Kasım’da   Davanın ilk duruşması katliamdan bir yıl sonra, 7 Kasım 2016'da Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Katliamda yaralanan ve yakınlarını kaybeden 397 kişi müşteki sıfatıyla davaya dahil oldu. Dava süresi boyunca mahkeme salonunun kalabalık oluşu ve çok sayıda insanın duruşmayı izlemesi dikkat çekerken, yer yer gerginlikler de yaşandı.     Savcı mütalaası   12 Haziran 2018'deki duruşmada 55 sayfalık esas hakkındaki görüşünü açıklayan dava savcısı Adnan Gümüş, faillerden Abdülmubtalip Demir, Talha Güneş, Metin Akaltın, Yakup Şahin, Hakan Şahin, Halil İbrahim Alçay, Resul Demir, Hacı Ali Durmaz ve Hüseyin Tunç hakkında "100 kişiyi kasten öldürme" suçlamasından 100'er kez; "anayasal düzeni ihlal" suçundan ise 1'er kez olmak üzere toplamda 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Aynı failler için ayrıca “20'si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçundan” da ayrı ayrı 11 bin 730'ar yıl hapis cezası talep etti.   Savcı, patlayıcı yapımında kullanılan malzemeleri Ankara'ya getiren Demir, Metin Akaltın, Yakup Şahin ve Hüseyin Tunç hakkında ayrıca "örgüt faaliyeti çerçevesinde izinsiz tehlikeli madde bulundurmak, nakletmek" suçundan 24'er yıla kadar hapis cezası, fail Erman Ekici hakkında "IŞİD silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan 22 yıl 6 ay hapis cezası istedi.   Firari sanıkların davası ayrıldı   Savcı, firari sanıklar İlhami Balı, Savaş Yıldız, Edremit Türe, Deniz Büyükçelebi, Yakup Selağzı, Kasım Dere, Nusret Yılmaz, Mustafa Delibaşlar, Walentina Slobodjanjuk, Muhammet Zana Alkan, Ömer Deniz Dündar, Cebrail Kaya, Ahmet Güneş, Kenan Kutval, Bayram Yıldız ve Hasan Hüseyin Uğur hakkındaki davaların ayrılmasını ve yargılama sırasında ölen sanık Mehmet Kadir Cabael hakkında açılan davanın ise düşürülmesini talep etti.   Cezalar verildi   Yaklaşık 2 yıl süren davanın son duruşması, 3 Ağustos 2018'de görüldü. Mahkeme, 36 fail arasında tutuklu 20 kişiye 7 buçuk yıl ve 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası arasında değişen cezalar verdi. 9 faile "Anayasal düzeni ihlal" suçundan birer kez, "kasten öldürme" suçundan da 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. 9 faile ayrıca öldürmeye teşebbüsten 10 bin 557'şer yıl hapis cezası verdi.   2’nci iddianame: İnsanlığa karşı suç   Dava avukatları ile aileler, katliamın “insanlığa karşı suç” olduğunu ve yargılamanın bu suç kapsamında yapılması gerektiğini sıklıkla ifade etti. Davanın, 3 Ağustos 2019’da görülen karar duruşmasında tutuklu yargılanan faillerden Erman Ekici hakkında farklı bir hukuki ayrıntı ortaya çıktı. Failin katliamda sıradan bir örgüt üyesi olmadığı, katliam emrinin taşıyıcısı olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine mahkeme heyeti “örgüt üyeliği"nden olan suçlamayı “örgüt yöneticisi” olarak değerlendirdi. "Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırılan fail hakkında "kasten öldürmek", "kasten öldürmeye teşebbüs" ve "insanlığa karşı suç"tan da iddianame düzenlendi.   Firari sanıklar yönünden görülen dava   Ankara Cumhuriyet Savcısı Yarcan Mutlu yapılan suç duyurusu üzerine yürüttüğü soruşturma sonucunda fail Erman Ekici hakkında "2'si çocuk 100 kişiyi kasten öldürmek" ve "20'si çocuk 391 kişiyi kasten öldürmeye teşebbüs"ün yanı sıra Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 77'nci maddesindeki "insanlığa karşı suç"tan da iddianame düzenledi. Ana davadan ayrılarak yeniden düzenlenen iddianame Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianame, tutuklu fail Erman Ekici ile 16 firari sanık yönünden düzenlendi.     İddianamenin detayları   Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianamede "Ebu Talha" kod adını kullanan failin, DAİŞ adına faaliyet yürüttüğü, 10 Ekim 2015'te düzenlenen bombalı saldırıda da sorumluluğu bulunduğu kaydedildi.   TCK'nin "insanlığa karşı suç" başlıklı maddesinde "kasten öldürme ve yaralama"nın da arasında bulunduğu kimi eylemlerin "siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesinin insanlığa karşı suç oluşturacağı" bildiriliyor ve bu suçlarda zamanaşımının işlemeyeceği belirtiliyor.   Katliam öncesi ihbar yapıldı işlem yapılmadı   Katliamdan önce, 30 Eylül 2015’te saat 17.45’te Nizip Emniyet Müdürlüğü’nü arayan bir kişi, “Fıstık hali karşısında Özdemir Tarım İlaç Bayisiyim. Terör olayları ile ilgili olarak Nizip’te bir istihbarat var mı? Az önce şüpheli bir şahıs benden gübre istedi. ‘33 Nitrat gübreyi zimmetle satmak zorundayız’ dedim. Bunu söyleyince iki kişi, almadan ayrıldılar” şeklinde ihbarda bulundu. İhbarı değerlendiren Nizip Başsavcılığı’nın talimatı üzerine Nizip Emniyeti TEM Amirliği ekipleri, 30 Eylül 2015’te gübre bayisine giderek kamera kayıtlarından DAİŞ şüphelisini tespit etti.   İhbar tutanak altına alındı   İşyeri sahibi ile de konuşan polisler, buna ilişkin tutanak tuttu. Tutanağa göre, 30 Eylül akşam saatlerinde işyerine “27 Z” plakalı beyaz renkli bir araç ile gelen bir erkek şahıs, 33 Nitrat ibareli gübreden iki ton alacağını söyledi. Araç kiralamaya giden şahıs, kısa bir süre sonra beyaz renkli Ford Transit marka kamyonet ile geri geldi ve 2 bin lira tutan gübrenin parasını işyeri sahibine teslim etti. İşyeri sahibi, bu satışı kayda girmek için şüphelinin kimliğini istediğinde şahıs üzerinde kimliğinin olmadığını ifade ederek işyerinden ayrıldı. Gelenlerin çiftçiye benzemediğini gören işyeri sahibi de durumdan şüphelenerek polise ihbarda bulundu.   Antep TEM’e bildirildi   Nizip Emniyet Müdürlüğü, gübre bayisinin kamera kayıtlarından yaptığı incelemede gelen şahıslardan birinin Yakup Şahin olduğunu tespit etti. Aracın  Yakup Şahin’in kız kardeşine ait olduğu belirlendi. İhbarı yapan M.Ç. adlı kişinin de ifadesi 2 Ekim 2015’te Nizip TEM Amirliği’nde alındı. Nizip Emniyet Müdürlüğü, bu durumu 2 Eylül 2015’te Antep TEM Şube Müdürlüğü ve İstihbarat Büro Amirliği’ne yazı ile bildirdi. Yazıda, gerekli araştırmaların yapılması istendi. Ancak bu araştırma yapılmadı.   Yakup Şahin bombacıları Ankara’ya getirdi   Antep’te örgütlenen Yunus Durmaz liderliğindeki DAİŞ hücresi, patlayıcı maddeleri başka bir yerden temin ettikten sonra Nizip’teki bir depoda sakladı. İki intihar bombacısını Ankara’ya getiren araca Emniyet’in kimliğini bildiği Yakup Şahin eşlik etti.   9 klasör savcılık odasından çıktı   Katliama ilişkin tüm bu bilgilerin yer aldığı dosyaya ait 9 klasörün, mahkemenin davada karar verdiği tarihten bir buçuk yıl sonra “kimliği tespit edilemeyen kişi” tarafından Ankara Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu’na bırakıldığı belirtildi.   Saldırı 10 gün önce biliniyordu   Dava avukatları, klasörlerden çıkan belgelerden 10 Ekim katliamından 10 gün önce DAİŞ üyelerinin saldırı hazırlığının tespit edildiğini belirterek, belgeleri saklayan savcı hakkında da HSK’ya suç duyurusunda bulundu.   AYM kararları   Katliamda yaşamını yitiren Korkmaz Tedik’in ailesi, soruşturma aşamasında dosyaya gizlilik kararı verilmesinin yaşam hakkını ihlal ettiği nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. Ailelerin başvurusunu inceleyen AYM, soruşturmanın ilerleyen aşamalarında kısıtlılık kararının kalktığını ve iddianamenin mahkemece kabul edildiğini hatırlattı. "Soruşturmanın kavuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmasına veya iddianamenin mahkemece kabul edilmesine rağmen kısıtlama kararı gösterilerek soruşturma evrakının ölenin yakınlarının erişimine kapatılması  etkin soruşturma yükümlülüğünün ihlaline neden olabilir" diyen AYM, "Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez" ifadelerine yer vererek, kısıtlılık kararıyla yaşam hakkının ihlal edilmediğine hükmetti.   Yaşam hakkı ihlali   Katliamda yaralanan Hasan Kılıç’ın bireysel başvurusunu da karara bağlayan AYM, “Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 17’nci maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine, yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Ankara 6’ncı İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, başvurucunun tazminat talebinin reddine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine” oybirliğiyle karar verdi.  kararın devamında ise şu ifadeler yer aldı: “Başvurucunun yaşamını koruyucu önlemleri almayan idarenin, yaralanmasına neden olan olaydan kusuruna istinaden sorumlu olduğuna ilişkin iddiaları yönünden uyuşmazlığın çözümü için gerekli delillerin toplandığının, İdare Mahkemesi’nce verilen kararda ortaya koyulmaması, mevcut delillerin anılan kararda değerlendirilmemesi ve başvurucunun zikredilen iddialarının derece mahkemelerince verilen kararlarda karşılanmaması nedeniyle Anayasa’nın 17’nci maddesi kapsamında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir.”   Bir sonraki duruşma 24 Kasım’da   Fail Erman Ekici ve firari 16 sanık yönünden “insanlığa karşı suçtan” açılan dava devam ederken, davanın bir sonraki duruşması 24 Kasım’da Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Davada DAİŞ’li erkeklerin eşlerinin tanıklıklarının dinlenmesini talep eden dava avukatlarının talepleri reddediliyor. Tanık olarak dinlenen DAİŞ’lilere dava avukatları tarafından yönlendirilen sorular ise mahkeme başkanı tarafından engelleniyor.