‘Somut delil kadın ve çocuklar açısından ciddi sorunlar yaratacak’ 2021-07-12 09:03:16     Şehriban Aslan   DİYARBAKIR - Genel Kurul’dan geçen ve cinsel suçlarda somut delil aranmasını öngören 4’üncü Yargı Paketi’ne ilişkin konuşan Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi avukatlarından Elif Tirenç İpek Ulaş, “Bunun yanında kadınların beyanını esas alma ve soruşturma ve kovuşturmalar bakımında gerekli hassasiyetleri gösterme yükümlülüğünden bu düzenleme ile daha da uzaklaşılması kaçınılmaz” dedi.   Kamuoyunda “4’üncü Yargı Paketi” olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 14 maddeden oluşan birinci bölümü, Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi. Kabul edilen maddelere göre, idari başvurulara cevap verme süresi 60 günden 30 güne, cevap verme süresinin kısaltılmasına bağlı olarak kesin olmayan cevaplar için öngörülen bekleme süresi ise 6 aydan 4 aya indirilecek.   Tasarının, içinde cinsel suçların da bulunduğu “katalog suçlarda somut delil aranmasına” dair maddesinin kabul edilmesi kadın örgütleri tarafından büyük bir tepki ile karşılanırken Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi avukatlarından Elif Tirenç İpek Ulaş da kanunun cinsel suç faillerinin yargılanmasındaki sorunları daha fazla derinleştireceğine dikkat çekti.   Tasarı yasalaştı   Yasa tasarısı ile katalog suçlarda bir kişinin tutuklanabilmesinin “kuvvetli suç şüphesinin somut delillere dayanmasına” bağlı hale getirildiğini ifade eden Elif, “Tasarı Meclis Genel Kurulu’ndan geçti ve katalog suçlar içerisinde yer alan cinsel saldırı ve istismar suçları için bundan sonraki süreçte ‘somut delil’ bulunması halinde tutuklama kararı verilebilmesi yasalaştı” dedi.   ‘Suçların yüzde 64’ü cinsel suçlar’   Elif, ceza yargılamaları açısından en ağır tedbir olan tutuklamanın uygulanabilmesi için somut delile dayanma kuralının hukuki ve meşru olduğunu kaydetti. Özellikle “örgüt suçları” bakımından somut delile dayanmadan tutuklama ve cezalandırma açısından ülkenin hukuk sicilinin parlak olmadığına değinen Elif, bu durumun kadın ve çocuklar açısından farklı olduğunu belirtti. Somut delile dayanma kuralına istisna getirilmesi gerektiğini söyleyen Elif, “Toplum ve şiddetle mücadele gerçeğine daha uygun düşecektir. Böylesi bir istisnanın olmaması hali zaten cezasızlık politikasına dayanan yargı pratiğinin özellikle cinsel suçlar bakımından daha kötüye gitmesi anlamına gelecektir. Basında, 2015 ve 2016 yılları raporuna göre kadın ve çocuklara uygulanan şiddet davalarının yüzde 64’ünün cinsel suçların ortaya çıktığı fiil ve eylemlerden oluştuğu yer aldı” sözlerini kullandı.   ‘Şiddet faillerinin yüzde 99’u erkek’   “Adalet Bakanlığı'nın yayınlandığı adli sicil ve istatistik raporları, hemen hemen her yılın verilerine bakıldığında, aile içi şiddet dosyalarının ortalama yüzde 33 oranda mahkûmiyet ile sonuçlandığını gösteriyor” diyen Elif, “Bunlar dışındakiler ise mahkûmiyet dışındaki bir kararla sonuçlanmaktadır. Yine Türkiye geneli sivil toplum raporlarının tamamında şiddet suçlarını içeren eylemlerin faillerinin yüzde 98-99’unun erkeklerden oluştuğu göz ardı edilemez bir gerçek olarak ortaya çıkıyor. Hal böyleyken şiddet faili her 100 erkekten 33’ünün cezalandırıldığı ancak bu cezaların büyük oranda erteleme veya adli para cezası şeklinde sübut bulduğu biliniyor. Kadınların yıllardan bu yanadır yargının cezasızlık politikası izlediğine ilişkin hiçbir söylemi altı doldurulamayan söylemler değil. Tüm veriler buna işaret ettiği gibi toplumsal baskı sebebiyle şikâyetinden vazgeçen mağdurların oranı da hep çok yüksek olmuştur” şeklinde konuştu.   ‘Somut delil aramak durumu daha kötüye götürüyor’   Elif, “cinsel suçların genel özelliğinin mağdur ile fail yalnızken yaşanması veya herhangi bir somut delil bırakmayacak nitelikte fiiller olduğuna” işaret ederken, şunları söyledi: “Bunlar arasında sarkıntılık, cinsel taciz çok yaygın şekilde işlenen suçlardır. Dolayısıyla herhangi bir fiziksel temasa uğramama şeklinde dahi oluşabilen cinsel suçlarda, fiziksel temasın varlığı halinde dahi bunun maddi delillere dayanma şansı çoğu zaman çok yoktur. Yine zihniyet boyutuyla erkek faillerin bu suçları işlerken ki bilinçaltları mağdurun bu suça maruz kalmış olmayı hak ettiği ve kendisinin bu eylemi gerçekleştirmeye hakkı olduğu şeklinde bir altyapıdan beslenir. Dolayısıyla somut ve maddi olgularla ispatlanabilmesi büyük oranda imkânsız olan cinsel suçlarda somut delil aranması; bahsettiğim cezasızlık politika ve uygulamalarını derinleştirmek ve durumu daha da kötüye götürmek adına bir işleve sahip olacaktır.”   ‘6284 sayılı yasanın akıbeti ise hala bilinmiyor’   Yine kadınların ortak mücadelesi ile açığa çıkan “Kadının beyanı esastır” ilkesinin Türkiye’de dayanağını önce İstanbul Sözleşmesi’nden aldığını kaydeden Elif, bu ilkenin daha sonra ise uygulama yasası olan 6284’te yer alan şikâyet açısından delil ve belge aranmaması düzenlemesi ile somutlaştığına işaret etti. Elif, “İstanbul Sözleşmesi tek taraflı ve tek kişi kararıyla yürürlükten kaldırıldı. 6284 sayılı yasanın akıbeti ise hala bilinmiyor. Somut delil olgusunun tüm suçlar açısından yerleşmesi halinde bunun 6284 sayılı yasaya sirayet edeceği endişesi var. Ayrıca kadınların koruma tedbiri talep ettiğinde kendilerinden durumu ispat etmeleri isteneceği endişesi 4’üncü Yargı Paketi’nin gündeme gelmesi ile ortaya çıktı. Bunun yanında kadınların beyanını esas alma ve soruşturma ve kovuşturmalar bakımında gerekli hassasiyetleri gösterme yükümlülüğünden bu düzenleme ile daha da uzaklaşılması kaçınılmazdı” ifadelerine yer verdi.   ‘Duruma hassas yaklaşılmalı’   Elif son olarak, “Sadece 4’üncü Yargı Paketi değil tüm yasal değişiklik ve düzenlemeler; kadın ve çocuklara karşı işlenen şiddet suçları söz konusu olduğunda durumu özel ele alma, hassas ve politik yaklaşıma muhtaçtır. Genel evrensel hukuki yaklaşımların şiddet olgusunu bitirmediği, bitiremediği ve daha bütünlüklü ve özel mevzuatlara ve argümanlara ihtiyaç duyulduğu açıktır” şeklinde konuştu.