‘Sözleşme’den çekilmek davalara müdahilliği de zorlaştırıyor’ 2021-04-22 09:05:01     Hikmet Tunç   VAN - Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının davalara müdahilliği de zorlaştırdığını ifade eden Avukat Ebru Demirtepe, “İstanbul Sözleşmesi’nde STK’lerin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için mağdur tarafında yer alması gerektiği şekilde madde vardır ve STK’lerin gerektiği şekilde müdahil olması için bir yetki tanımaktadır” dedi.   Türkiye’de kadın katliamları Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile feshedilen İstanbul Sözleşmesi kararıyla birlikte artarak sürüyor. Öyle ki kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz suçlarından dolayı tutuklanan sanıklar, sözleşmenin feshedilme kararıyla birlikte erkeklerin “Dışarı çıkar mıyız?” ve “Bana bir şey olmaz” şeklinde ifadeleri daha sık duyulmaya başlandı.    Van’da müdahil oldukları ve takip ettikleri şiddet  dosyaların da sözleşmenin feshedilmesinin failleri cesaretlendirdiğini gördüklerini kaydeden Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Baro Kadın Komisyonu avukatlarından Ebru Demirtepe, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını kabul etmediklerini söyledi.   ‘Sözleşmenin feshedilmesi hukuken yok hükmündedir’   Sözleşmenin feshedilmesinin iki yönlü ele alınması gerektiğini belirten Ebru, bunlardan birinin hukuki açıdan kadın kazanımları, diğer ise kadın mücadelesinin yok sayılmasıyla ilgili olduğuna dikkat çekti. Hukuki açıdan sadece Cumhurbaşkanının kararıyla bir sözleşmenin feshedilemeyeceği ve bu kararın Meclis'te alınması gerektiğini vurgulayan Ebru, “Sözleşmenin Cumhurbaşkanı tarafından tek bir imzayla feshedilmesi, Anayasaya aykırı ve yasaya göre hukuken yok hükmündedir. Bu şekilde Cumhurbaşkanı'nın uluslararası sözleşmeye dair tek bir imzayla feshetme yetkisi yoktur. Bunun Meclis kararıyla onaylandığı gibi, yine bir Meclis kararıyla ancak feshedilmesi gerekiyor” dedi.   ‘Mücadelemiz açısından da kabul etmiyoruz’   Kadın mücadelesi ve kazanımları boyutuyla ele alındığı zaman sözleşmenin feshedilmesinin şiddeti önleyemediği, aksine arttırdığını söyleyen Ebru, “Çünkü bu karar hukuki bir zeminde yapılmış dahi olsaydı biz kadınlar yine bunu kabul etmeyecektik. Yine mücadelemizi aynı kararlılıkla devam ettirecektik. Bu karar, kadınların kendi kanlarıyla elde ettikleri bir sözleşmeyi yok saymaktır. Bu karar devlet olarak; ‘şiddeti önlemede pozitif yükümlülüğümüzü yerine getirmeyeceğiz’ yönünde bir kabuldür. Biz bu fesih kararını hukuken de, mücadelemiz anlamında da kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.     ‘Sözleşme yok istediğim şeyi yaparım’   Fesih kararı ile belirtilen ceza kanununun 6284’le gerekli açıklamaların yapıldığı ve bu nedenle aslında bir sözleşmeye ihtiyaç duyulmadığı gerekçesini kabul etmediklerini kaydeden Ebru, “Gerçek anlamda bugün İstanbul Sözleşmesi’nin uluslararası geçerliliği, halkın üzerinde ciddi bir etkisi var. Şiddete karşı erkek-eril failleri, engelleyen önleyen bir tarafı var. Sözleşmenin feshedilmesi erkekleri rahatlatmıştır. Buradan yola çıkarak sözleşmenin feshedilmesiyle gün de en az 6 kadın cinayetinin yaşanmasında görüyoruz. Yine süreç içerisinde ‘artık sözleşme kalktı seni koruyan bir şey yok’ şeklinde kadınları tehdit eden bir durum var ortada.  Yine ‘sözleşme yok artık ben istediğim şeyi yaparım’ şeklinde gelen yorumlar, sözleşmenin toplumda nasıl yanlış anlaşıldığının gösterdiği bir sonuçtur. Ceza kanunu 6284’ü hiçbir şekilde göz önünde bulundurmadığını açıkça gördük” diye vurguladı.   ‘Sözleşme feshi müdahillik talebini etkiledi’   Öte yandan sözleşmenin feshedilmesinin devam eden dosyalarda olumsuz etkileri olduğunu söyleyen Ebru, “Her ne kadar ceza kanunda suçtan zarar gören sıfatıyla örneğin Sivil Toplum Kuruluşları (STK), barolar, meslek örgütleri olarak müdahillik talebinde bulunuyorsak esasında biz bu gücü İstanbul Sözleşmesi’nden alıyoruz. Çünkü İstanbul sözleşmesi STK’lerin maddi gerçeği ortaya çıkarılması için mağdur tarafından yer alması gerektiği şekilde madde vardır ve STK’ler gerektiği şekilde müdahil olması için bir yetki tanımaktadır. Geri Gönderme Merkezi'nde (GGM) cinsel saldırıya uğrayan Z.N. dosyasında bu gerekçeli müdahillik talebinde bulunduk. Her ne kadar sözleşme o süreçte yürürlükte olsa da müdahillik talebimiz reddedildi. Ceza kanununa göre aslında uluslararası bir sözleşme de anayasanın 90’ıncı maddesi hiyerarşik olarak daha üstün olması gereği uygulanarak müdahillik talebimizin kabul edilmesi gerekirdi, kabul edilmedi” ifadelerini kullandı.   ‘Sözleşme yürürlükte olsaydı böyle bir savunma yapamazdı’   Van'daki GGM'de Z.N.'ye tecavüz eden güvenlik görevlilerinin “ Sınır dışı edilmemek için bana iftira etti” sözlerini hatırlatan Ebru, böyle bir savunmada sözleşmeden çekilmenin etkisi olduğunu vurguladı. Ebru, “Müvekkilimiz Z.N. yasadışı olarak Türkiye’ye geçmiştir. Ancak Türkiye’ye girmiş olma sebebi kendi ülkesinde kadın olarak maruz kaldığı şiddet nedeniyle gelmiş olmasıdır. Sözleşmenin maddelerinde kişinin kadın olarak şiddete maruz kalması nedeniyle bir ülkeye gelmesi, ülkesine geri gönderilmeme ilkesi vardır. Örneğin bu dikkate alındığında bugün biz sanık savunmalarını dinlediğimizde bu kişi diyor ki ‘Mağdur aslında sınır dışı edilmemek için bana iftira attı’ bugün gerçekten sözleşmeyi uygulayan bir ülke olsaydı bu kadın kesinlikle idari gözlem altında olmazdı. Bu kişi GGM'de olmazdı. Çünkü uğradığı şiddetten kaçmak için bu ülkeye sığınmıştı. Bunun dikkate alınarak hiçbir şekilde GGM'de olmaması gerekirdi. Bu şekilde devlet eliyle başlatılan bir şiddetin devamı getirildi. Onarılması imkânsız hasarlar bu sözleşmenin uygulanmamasındandır. Yürürlükte olsaydı karşı taraf böyle bir savunmaya geçmezdi, doğrudan müvekkilimizin verdiği beyan esas alınırdı”   diye konuştu.