'İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmemiz mümkün değil' 2021-03-31 09:02:49   Şehriban Aslan   DİYARBAKIR - İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Danıştay’a başvurduklarını belirten Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Gazal Bayram Koluman, “Bunca itirazımıza rağmen geri bir adım gelmemesi halinde eylemlerimize, ortak açıklamamıza ve mücadelemize devam edeceğiz" dedi.   İstanbul Sözleşmesi, 20 Mart gecesi Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı kararı ile feshedildi. Meclis onayı ile kabul edilen ve “kadınların anayasası” olarak da anılan Sözleşme'nin, tek kişinin kararı ile feshedilmesi kadınlar ve birçok sivil toplum örgütü (STÖ) tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Günlerdir eylemler yaparak kararın geri çekilmesini isteyen kadınlar ve barolar Danıştay’a da iptal başvurusunda bulundu. İptal başvurusunda bulunan barolardan biri olan Diyarbakır Barosu geri adım atılana kadar mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerinin mesajını verdi.   ‘İstanbul Sözleşmesi genel bir sözleşmedir’   İstanbul Sözleşmesi’nin 20 Mart gecesi siyasi bir operasyon olarak nitelendirilebilecek bir kararla feshedildiğini söyleyen Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Gazal Bayram Koluman, herkesin uykuda olduğu bir anda bu kararın çıkarıldığını hatırlattı. Gazal, “Keza bu sözleşmenin içeriğine bakıldığı zaman kadına şiddete yönelik kadın mücadelesindeki en büyük kazanım olarak değerlendiriliyor. Bu sözleşme sadece kadını ya da sadece aile içi şiddeti kapsamıyor. Aile içerisindeki şiddeti, çocuğu, erkeği, LGBTİ+’lara dönük gelebilecek her türlü özel ve kamusal alandaki şiddeti önleme, koruma, aynı zamanda ülkede sistemin işletebilmesi adına tüm kurumlar arasında koordinasyon sağlamayı ve mücadele etmeyi öngören bir genel sözleşmedir” dedi.   ‘Türkiye sözleşmeye imza atan ilk 11 ülkeden biri’   Türkiye’nin sözleşmeye imza atan ilk 11 ülkeden biri olduğunu belirten Gazal, “Bugün gelinen noktada Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerden toplamda 46 imzacısı olan 34 ülke ve Türkiye’de yürürlükte olan bir sözleşmedir. Dolayısıyla uluslararası büyük bir önem atfedilen Sözleşme’nin ansızın feshedilmesine yönelik girişim hiçbir şekilde kabul edilemez. Biraz buna değinirsek Cumhurbaşkanlığına tanınan yetkiler yasalar ve Anayasa’da sınırlandırılmış durumdadır. Cumhurbaşkanı hükümet sistemi içerisinde idareyi ilgilendiren konularda kararname çıkarabilme yetkisine sahiptir. İdarenin alanıysa yasama, yürütme ve yargı erki içerisinde yürütme kanadına tabi olan işlerde karar çıkarabilme yetkisine sahiptir. Ancak bilindiği üzere İstanbul Sözleşmesi Anayasa 90’ıncı madde gereğince uluslararası bir sözleşmedir. Dolayısıyla bunun onaylanması ve kaldırılmasına dönük girişimlerinin bir kanunla yapılması söz konusudur. Bu yasanın da karar mercii yeni yasama organıdır. Cumhurbaşkanlığı kendi sınır yetkilerini aşarak, yetki gaspıyla TBMM’nin alanına giren konuda karar verme yetkisine sahip değildir. Dolayısıyla feshedilmesi yok hükmündedir” sözlerine yer verdi.   ‘Fesihle şiddet rakamları arttı’   Gazal, sözleşmenin feshedilmesine ilişkin basına yansıyan yanlış bilgilerin düzeltilmesi gerektiğini ve kararnamenin hiçbir geçerliliği olmadığını ifade etti. Gazal, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi bilgisinin medyaya yansımasından itibaren kadın katliamlarının ciddi bir şekilde arttığına dikkat çekerek, “Bir günde 6 kadının, 2 gün içinde de 10 kadının öldürüldüğü şeklinde haberler inanılmaz infial yarattı. Yasa yürürlükte olmasına rağmen bu yasanın asıl uygulanmayışından kaynaklı cinayetlerin önüne geçilemeyeceğini ifade ediyorduk. Sözleşme’nin derhal uygulanması için kurumlar arası bilinçlendirici eğitimlerin yapılması, sözleşmenin tanınırlığı, cezasızlık politikalarından vazgeçilmesi, kadının beyanının esas alınması gibi önemle vurguladığımız hususların hayata geçirilmesini bekliyorduk. Fakat bugün feshi yönündeki girişimin erkek zihniyeti tarafından güçlendirici bir etki yarattığı anlamına gelir ki son günlerde artan şiddet rakamları bu durumu gözler önüne seriyor” şeklinde konuştu.   ‘LGBTİ+’lara şiddet arttı’   Sözleşmenin “dezavantajlı grup olan kadınlar dışında LGBTİ+ bireyleri ve çocukları da koruduğunu” kaydeden Gazal, geçtiğimiz günlerde Kocaeli’de Fırat Delikanlı adlı erkeğin işitme engelli bir kişiye uyguladığı işkence görüntülerini hatırlattı. Gazal, “Bu da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ne müteakip Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yaptığı açıklamada nefret söylemleri içeren ibarelerin varlığı LGBTİ+ bireylere olan şiddeti artırdı. Dolayısıyla bu kadın mücadelesi bağlamında ciddi bir kazanım olan, hepimizin dayanağı konumunda olan şiddetle mücadele noktasında bu sözleşmeden vazgeçmemiz mümkün değildir. İstanbul Sözleşmesi’nin 80’inci maddesine göre Türkiye Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle sözleşmenin feshine ilişkin kararı Avrupa Konseyi’ne bildirmesi gerekiyor.  Bildirimin taraf ülkelere tebliğinden itibaren üçüncü ayın sonunu izleyen ayın ilk günü fesih işleminin tek taraflı yapılacağına dair bir madde mevcuttur. Tabi bu maddeye göre henüz bir bildirim yapılmadı. Bizler de bu süre zarfında sözleşmenin hala yürürlükte olduğunu defalarca dile getirdik, getirmeye de devam edeceğiz. STK’larla, barolarla, kadın kurumlarıyla mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.   ‘Mücadelemize devam edeceğiz’   Kadın hareketinin çok güçlü bir geçmişe sahip olduğuna dikkat çeken Gazal, şunları kaydetti: “Barolar ve kadın hakları merkezleri de bir hafta içerisinde Danıştay’a bu cumhurbaşkanlığı kararnamesinin Anayasa’ya aykırılığını iddiasıyla yürütmenin durdurulması talebiyle başvuruda bulunarak davamızı açtık. Yine aynı şekilde şiddet gören kadınlar açısından, bu alanda mücadele veren STÖ’ler ve dolaylı yoldan etkilenecek her bir birey, kararnamenin iptali için Danıştay’a müracaat edebilir. Bunca itirazımıza rağmen geri bir adım gelmemesi halinde eylemlerimizi, ortak açıklamamızı ve mücadelemize devam edeceğimizi ifade etmek isterim. Son bir hafta içerisinde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’nin yapmış olduğu çağrıya da değinmek istiyorum. Çağrıda Türkiye devleti adına yapılan bu fesih işleminin çok acı olduğunu, kadınlar için büyük bir gerileme olduğunu ve kadınların korunmasının tehlikeye atıldığı için içler acısı olduğu söylendi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından da yapılan açıklamada Türkiye’nin sözleşmeden çekilmiş olmasının sıkıntılı bir durum olduğu belirtildi. Avrupa Birliği’ne potansiyel üye olan Türkiye açısından ciddi manada düşünülmesi gereken bir durumdur.”