
Halk buluşmalarına katılanlar: Devlet adım atmalı
- 09:02 15 Mart 2025
- Güncel
Elfazi Toral
İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısına ilişkin yapılan halk buluşmalarına katılanlar, devletin adım atması gerektiğinin altını çiziyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı heyeti ile 27 Şubat’ta yaptığı görüşmenin ardından “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısını kamuoyu ile paylaştı. “Asrın çağrısı” olarak tanımlanan çağrının yankıları giderek büyüyor. Abdullah Öcalan’ın çağrısı, başta Kürt halkı olmak üzere hem Orta Doğu hem de tüm dünya halkları üzerinde büyük etki yarattı. Abdullah Öcalan’ın çağrının etkisi sürerken, Halkların Eşitlik ve Demokratik Partisi (DEM Parti) “Barış ve Demokratik Toplum İçin Halk Buluşmaları” başlattı. Halk buluşmaları, katılımın günden güne arttığı ve halktan doğru yoğun bir ilgi ile karşılık buluyor. Buluşmalarda başta kadınlar olmak üzere halklar, hem tarihi anlamda olan çağrıyı hem de Abdullah Öcalan’a sahip çıkacaklarını belirtiyor.
Asrın çağrısına ilişkin “Barış ve Demokratik Toplum İçin Halk Buluşmalarına” katılan kadınlar talep ve önerilerini dile getirdi.
Kürdistan tarihinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın mücadeleyi başlatırken ilk hedeflerinden bir tanesinin kadınları özgürleştirmek olduğunu söyleyen DBP Yeniden İnşa Komisyon üyesi Hesibe Mengirkaon, Abdullah Öcalan öncülüğünde kadınların artık irade sahibi olduğunu ifade etti. Hesibe Mengirkaon, “Önder Apo hakikat arayışını, demokrasi ruhunu başardı. ‘Ben varım ben kimsenin namusu değilim’ diyen kadın ruhunu ortaya çıkardı. 50 yıldır bu mücadele ruhu devam ediyor. Kadınlar çok büyük bedeller verdi. Özgür ve eşit bir yaşam talebi için kimi kadınlar kendini yaktı. Halklar üzerinde ne zaman imha inkar varsa o zaman araya silahlar devreye giriyor. Yıllardır Kürt halkı mücadele etti. Hem Kürtlerde çok kayıp oldu hem de Türklerde çok kayıp oldu. Ama bugün Önderlik diyor ki ‘Artık yeter Kürt halkının haklarını tanıyın biz de silahları bırakacağız’. Bizler canı gönülden Önderliğe destek veriyoruz. Çünkü Önderlik bizi yokluktan ve hiçlikten var etti. 26 yıldır Önderimiz İmralı Cezaevi’nde tutuluyor. Çözümün adresi İmralı’dır. Kürt kadınlar olarak Önderimizin felsefesine inancımız tamdır. Kürtler hiçbir zaman silahlardan yana değildir. Kürtler şiddet istemiyor bu topraklarda eşit ve özgür bir şekilde yaşamak istiyor. Kürt halkının kimliğini, eşitliğini tüm haklarının anayasada kabul edilmesini istiyoruz. Bizim istediğimiz budur” dedi.
‘Öyle bir noktadaki artık Türk halkı da zarar görüyor’
Kürt halkının 50 yılı aşkındır mücadele ettiğini ve büyük bedeller verdiğini belirten Hesibe Mengirkaon, “Kürt halkı yıllardır bu savaştan zarar görüyor. Canından, malından, mülkünden, topraklarından, köylerinden oldular. Ama bu gün öyle bir noktaya geldi ki artık bugün Türk halkı da maddi manevi büyük zarar görüyor. Biz diyoruz ki Türk halkı bizi anlasın. Savaş durduğunda Kürt halkının talepleri yerine getirildiğinde bu ülkede Türk halkıyla birlikte tüm halklar özgür olacak. Ondan dolayı devletin kesinlikle genel af getirmesi gerekiyor. Öncelikle Önderliğimizin cezaevinden çıkması gerekiyor. Bunu yapmalı ki Önderlik rahat rahat barış ve özgürlük için çalışmalarını yapsın. Devletin Kürt halkının varlığını anayasada kabul etmesi gerekiyor. Demokrasiyi bu ülkeye getirmeleri gerekiyor. Kürt halkının hakları tanındığı zaman Türkiye büyüyecek, ekonomisi, diplomasisi düzelecek. Devlet adım atmalı ki Kürt halkı da inansın. Devletin halklar arasında bir itibarı kalmamış. Biz Kürt halkı olarak kendimize ne istemişsek diğer tüm halklar için de onu istemişiz. Biz bu topraklarda hep beraber kalıcı bir barış ve bir yaşam sürmek istiyoruz” şeklinde konuştu.
‘Artık acılar son bulsun istiyoruz’
Sürece dair kaygılı olduklarını dile getiren Gül Dinler, devlete güven duymadıklarını belirtti. Gül Dinler, “Bir taraf irade beyanında bulundu ancak karşı taraftan da olumlu adım bekliyoruz. Daha önceki süreçlere de tanıklık ettiğimiz için endişelerimiz var. Her gün onlarca kadın katlediliyor. Biz kadınlar olarak kadın haklarının güvence altına alınmasını istiyoruz. Kadınların ölmesini istemiyoruz. Bu sürecin artık bir şeylere evirilmesi gerekiyor. Bu savaştan her iki tarafta çok yoruldu. Devlet bir adım atarsa karşı taraf iki adım atar. Ne askerin ne de gerillaların ölmesini istiyoruz. Biz kadınlar bu kadar acıya yıllardır maruz kalıyoruz artık bu acıyı görmek istemiyoruz. Bu ülkede hep acı yaşıyoruz artık bunun son bulmasını istiyoruz” dedi.
‘Tarihi bir çağrıydı’
DEM Parti’nin gerçekleştirdiği halk buluşmalarına dikkat çeken Gül Dinler, “Biz süreci merak ediyoruz. O yüzden de gelip dinliyorum. Doğru aktarımlar almak istediğim için gelip toplantıya katıldım. Ne olup bittiğine dair bir de burada dinlemek istedim. Bu sürece dair çok heyecanlıyız merakla bekliyoruz. Çok tarihi bir çağrıydı. Heyecan ve umut verici bir süreçten geçiyoruz. Çağrının yapılmasıyla son bir aydır her şeye daha umutlu bakmaya başladık. Bizim şu an da bir umudumuz var. Umarım o umudumuz gerçek olur. Bu sefer bizleri yarı yolda bırakmasınlar. Bu süreci çok bekledik artık yeter umutlarımızı kırmasınlar” sözlerine yer verdi.
‘Ne gerekiyorsa onu yapmak zorundayız!’
“Barış çok değerli çok kıymetli ve çok önemli bizim için” diyerek sözlerine başlayan Filiz Alp de, tüm halkların ortak bir yaşam sürmesi için önemli bir süreç olduğunu ve bunun için de herkesin sorumluluk alması gerektiğini söyledi. Filiz Alp, “Bu dönemde en fazla kadınlar ve çocuklar yıprandı. Güzel günleri görebilmek için de ne gerekiyorsa onu yapmak zorundayız. Hepimizin üzerinde sorumluluk var. Elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Bir adım atıldı bu adımın da sonuçlanmasını istiyoruz. Talepler kabul edilsin. Biz bu sürecin de arkasındayız. Biz kadınlar her daim barıştan yana olduk. Bu süreç mutlaka devam etmeli ve sonuçlandırılmalı. Bunu da hep birlikte yapacağız. Biz bu sorumluluğu üstleniyor ve sonuçlandırmak için de elimizden geleni yapacağız. Savaş ve çatışma ortamı değil barış ortamını istiyoruz. Bu anlamıyla DEM Parti’nin halk toplantılarını çok anlamlı buluyorum. Konuların konuşulup tartışılması sürece katkı sunulması anlamında değerli buluyorum. Bu toplantıların devamlı hale getirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘Zindanlarda bulunan tutsak kadınları geri istiyoruz’
İlter Karaçay, “Yıllardır anneler gözyaşı döküyor. Birçok anne evladını kaybetti. Artık annelerin gözyaşı dökmesini istemiyoruz. Bu ülkede her gün haberlerde bir kadın ölümüyle uyanıyoruz. Artık kadınların daha özgür ve kendilerini rahat ifade edebilecekleri bir ortamın oluşması gerekiyor. Bu sürecin doğru temel de ilerletilmesini istiyoruz. Ortalıkta çok fazla trol hesaplar var ve süreci baltalamak isteyenler var. Tam da böylesi bir süreçte bu toplantılar doyurucu oluyor. Halk kafasındaki soruları rahat bir şekilde ifade edebiliyor. Kafa karışıklıkları bu toplantılar sayesinde giderilebiliyor. Bu sürece dair taleplerimiz var. Birincisi öncelikle anadilimi istiyorum. İkinci olarak da zindanlarda tutsak bulunan bütün kadınları ve gençlerimiz geri istiyoruz. Bunca yıldır devam eden savaşa karşı barışı istiyoruz” dedi.
‘Bu süreçte kadınlar öncü’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1993’ten bu yana barış için mücadele ettiğini anımsatan Nazime Ülker, Abdullah Öcalan’ın yıllardır Kürtlerin kimliğini, eşit ve özgür yaşam haklarını savunan bir pozisyonda olduğunu kaydetti. 2013-2015 yılları arasında gelişen müzakere sürecinde en çok kadınların özne olduğunu dile getiren Nazime Ülker, şunları belirtti: “Rojava’da gelişen kadın mücadelesi ve kadın devrimi söz konusu. Orta Doğu’da kimlikleri dahi tanınmadığı pozisyonda iken şu an da Rojava modeli birçok yerde özne olarak yerini alıyor. Kendi kendini yöneten bir pozisyonunda bir kadın mücadelesi var. Bu gün ‘Jin jiyan azadî’ felsefesiyle dünyaya yayılan kadın mücadelesi, örgütlenerek özgürleşen bir durumda. Bugünkü çağrı da ilk olarak kadınlar tarafından sahiplendi. Bunun mesajı da 8 Mart'ta açığa çıktı. Ve aynı şekilde Newroz’u karşılayan bir barış süreci mücadelesinde yine kadınlar öncü. Bu süreç zor bu süreç bu konuda halkın destekleri çok önemli. Kürt kadınları, Kürt halkı ve Kürtlerin dostları önderlerine ve partilerine güveniyorlar. O güveni örgütleyerek cevap vermeye çalışıyorlar. Bu süreci sürdürmek herkesin görevi. Demokratik toplumun oluşmasıyla birlikte herkes kendini çok daha rahat ifade edebilecektir.”