Gazeteci Nalîn Dîcle: Yaşanan sessizlik politiktir!
- 10:01 31 Aralık 2024
- Güncel
Derya Ren
RIHA - Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Gazeteci Nalîn Dîcle, Türkiye’nin kendisini HTŞ ve SMO’nun sözcüsü olarak gördüğünü belirterek, katledilen gazeteciler için, “Oluşan tepkiler diğer gazetecilerin yaşamını garantiye alacak nitelikte değildi. Gazetecilerin katledilmesine yönelik yaşanan sessizlik politiktir” dedi.
Baas rejiminin 61 yıllık diktatörlüğünün devrilmesinin ardından başta Suriye olmak üzere tüm Orta Doğu’da yeni bir süreç başladı. Başlayan bu süreç her ne kadar kriz ve kaosu barındırsa da halkların vermiş olduğu özgürlük mücadelesi geleceği belirleyen bir konumda duruyor. Oluşan bu kriz ve kaostan faydalanan Türkiye ve ona bağlı paramiliter gruplar halkların birlikte özgür yaşamı inşa ettiği Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını sürdürüyor. Saldırılar karşısında halkın büyük direnişi devam ederken, 19 Aralık’ta gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin Türkiye’ye ait SİHA’yla katledildi.
Baas rejiminin düşmesi, Türkiye’nin HTŞ ve SMO ile ilişkisi ve her iki gazetecinin hedef alınmasına ilişkin Gazeteci Nalîn Dîcle değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin saldırıları
Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanan gelişmeleri Suriye’nin genelinde yaşanan gelişmelerden kopuk ele alınmaması gerektiğini belirten Nalîn Dîcle, “27 Kasım’da HTŞ önce Halep’in köylerine ve kent merkezini, sonra Hama, Humus ve en son olarak da 8 Aralık’ta Baas rejimi bir bütünen çökmüş oldu. Oluşan bu durumu fırsat bilen SMO tüm Suriye üzerinde hakimiyetini kurmaya çalışıyor. Baas rejimin yıkılmasıyla beraber Suriye’de var olan dinamiklerin durumunda da belirsizlikler ortaya çıktı. Bundan kaynaklı bölgede de var olan dengelerle yürüyen bir süreç vardı. Eskinden beri var olan kaos durumu daha da derinleşti bu da Türkiye için bir fırsat oldu. Türkiye ve ona bağlı çeteler Baas rejimi düştüğü gibi yönünü Minbiç’e verdiler. O tarihten bu yana da Minbiç, Tişrîn ve Qaraqozax’a tanklar ve ağır silahlarla saldırıyor. Hala çok şiddetli çatışmalar devam ediyor. Elimize ulaşan bilgilere göre Türkiye’nin bazı komutanları çetelerin kıyafetlerini giyerek, birebir savaşın içerisinde yer alıyorlar. Yine aynı şekilde ölen çetelerin üzerinden çıkan Türkiye menşei evraklar bunun göstergesidir” diye ekledi.
Türkiye-Colanî görüşmesi
“Türkiye’nin ve NATO’nun silahlarıyla Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları devam ediyor” diyen Nalîn Dîcle, “Bu saldırıların amacını her zaman dile getirdik. Erdoğan en son yaptığı konuşmada Kürtlere yönelik düşmanlığını dile getirmişti. Türkiye, Suriye topraklarını kendi toprakları gibi görüyor. Türkiye’nin bir vilayeti olarak görüyor. Bundan kaynaklı da kendilerine ‘Osmanlı’nın mirasçıları’ diyorlar. Şuan Suriye topraklarının yüzde 30’u Türkiye’nin işgali altındadır. Türkiye şuan çetelerin eliyle Kuzey ve Doğu Suriye’ye girmek istiyor. Ancak birebir içerisinde yer aldığını da görüyoruz. Türkiye’nin yürüttüğü diplomasi Özerk Yönetimi etkisiz kılmak ve Suriye topraklarının tamamının işgalidir. MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Türkiye Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan’ın Colanî’yle görüşmesinde Türkiye dünyaya şu mesajı vermek istiyor: ‘Beni muhattap alacaksınız’ diye. Bunun yanı sıra, Colanî’yi de yanına alarak, Özerk Yönetim alanlarına saldırılarını şiddetlendirmek istiyor. Kendisini HTŞ ve SMO’nun sözcüsü olarak görüyor, onlar adına açıklamalar yapıyor. Suriye’nin şekillenmesinde böyle bir rol almak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
Kürt birliğine yönelik çalışmalar
QSD’nin Suriye’nin tamamında bir ateşkes sağlanması ve diplomasi için çağrıları olduğunu anımsatan Nalîn Dîcle, devamında şunları söyledi: “Oluşacak yeni sistemde tüm farklılıkların ve mezheplerin yer almasını istiyor. Sadece cihadistlerin mezheplerine göre bir yönetimin oluşması istemiyor. Oluşacak yeni yönetimde merkezi olmayan, Suriye’nin tüm farklıklarının ve renklerinin içerisinde yer almasını ve temsil etmesi için çaba sarf ediyor. QSD’nin çağrıları Suriye’de kalıcı bir çözümün oluşması içindir. Ve oluşacak yeni Suriye için de hazır olduklarını dile getirdiler. Ancak şu zamana kadar Şam ile herhangi bir görüşme sağlanmadı. Ama Kürtlerin birlikte hareket etmeleri gerektiği ve bunun içinde ENKS ve Mazlum Ebdî’nin bir görüşmesi olmuştu, görüşmelerin devam etmesi gerektiği vurgulanmıştı. QSD, Kürtler parçalı bir şekilde değil; birlikte hareket etmesini istiyor. Bunun içinde çalışma yürütüyor. Yapılan görüşmede de bu konu üzerinde durulmuştu. Önümüzdeki süreçlerde görüşmelerin devam etmesi bekleniyor.”
Cîhan ve Nazım’ın hedef alınması
SİHA saldırısıyla katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Rojava devrimine katılarının çok olduğunun altını çizen Nalîn Dîcle, “Nazım heval, Efrîn, Kobanê, Deyr-Zor, Şengal ve en son da Qereqozax ve Tişrîn direnişinin sesi oldu. Türkiye-DAİŞ ilişkisini ortaya çıkaran bir gazeteciydi. Cîhan heval 8 yıl boyunca Rojava kadın devriminin sesi olmak için çok büyük bedeller ve emekler verdi. Her iki arkadaş Türkiye’nin yürüttüğü özel savaş politikalarına karşı hakikati ortaya çıkardılar. Hedef alınmaları da bundan kaynaklıdır. Onların katledilmesiyle özgür basını susturmak istediler. Türkiye’de gazetecilerin tutuklanması da bunun bir parçasıdır. Bu zamana kadar Türkiye’ in saldırılarından kaynaklı Kuzey ve Doğu Suriye’de 30 gazeteci arkadaşımız katledildi. Özgür basın tarihinde 100’den fazla şehit var. Nazım ve Cihan’ın hedef alınması tesadüfi değil, bilerek hedef alındılar. Cihan, katledilmeden önce MİT tarafından tehdit edilmişti ve telefon numarasını değiştirmek zorunda kalmıştı. Ancak bu tehditlere karşı hakikatin sesi oldular. Her iki arkadaş özgür basın için en büyük örnektir. Her iki arkadaşın katledilmesi özgür basın çalışmalarındaki ısrarımızı daha da arttırdı. Hakikatin sesi olma ısrarımızı daha da pekiştirdi” diye konuştu.
‘Nazım ve Cihan’ın yolundan gideceğiz’
“Bizler de gazeteciler olarak Nazım ve Cihan’ın ruhuyla hareket edeceğiz” diyen Nalîn Dîcle, “Basın olarak her zaman cihadist grupların zihniyetinin değişmediğini söyledik. HTŞ ve SMO’nun zihniyetinin değişmediğini söyledik. Baas rejiminin düşmesiyle cihadist çeteler kadınları hedef alıyor, katlediyor. Katliam görüntülerini görüyoruz. Bu katliamlar hem Kuzey ve Doğu Suriye’de hem de Suriye’nin tamamında yapılıyor. Hama, Humus, Tartus, Lazkiye’de halkın üzerinde katliam yapılıyor. Buna karşı halkın da büyük tepkisi var. Türkiye sadece Kürtler üzerinde değil, Suriye’de ki diğer halklar içinde büyük bir tehlike oluşturuyor. Bizler de gazeteciler olarak bu gerçeği görmeliyiz. Nazım ve Cihan bu hakikati dile getirdikleri için hedef oldular. Çeteler bir kravat bir ceket giydi diye zihniyetleri değişmedi. Onların mezhepçi, dinci ve cinsiyetçi zihniyetleri şuan tüm halk özelde de Hristiyan ve Aleviler üzerinde katliam yapıyor. Kullanılan silahlar Türkiye’ye ait. Bizler de özgür basın olarak Nazım ve Cihan’ın yolundan giderek, burada yaşananları tüm dünyaya duyurmaya çalışacağız” şeklinde kaydetti.
'Ses çıkarmak gerekiyor’
Her iki gazetecinin katledilmesinden sonra oluşan tepkilerin olumlu olduğunu sözlerine ekleyen Nalîn Dîcle, ancak yetersiz kaldığını söyledi. Dîcle Nalîn, “Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelerde de gazetecileri hedef alınması ‘savaş suçu’ olarak kabul ediliyor. Uluslararası gazeteci örgütlerinin daha fazla ses çıkarması gerekiyordu. Oluşan tepkiler diğer gazetecilerin yaşamını garantiye alacak nitelikte değildi. Gazeteciler nasıl ve ne için hedef alındığını belgeleyerek, uluslararası kurum ve kuruluşlara gönderiyoruz. Gazetecilerin katledilmesine yönelik yaşanan sessizlik politiktir. Kendisine demokratım diyenler gazeteci Nazım ve Cihan’a sahip çıkmıyorsa ikiyüzlüdür. Salt Avrupa’da yaşananlar ses çıkarmak yetmiyor. Ortadoğu’da, Kürdistan’da gazeteciler neler yaşıyor buna da ses çıkarmak gerekiyor” dedi.