2024: Direnişin sesi kıtaları aştı (3)

  • 09:01 22 Aralık 2024
  • Güncel
 
‘Kadın devrimine denk bir duruş gerekli’
 
HABER MERKEZİ - İranlı insan hakları savunucusu Zehra Mohammed Zadeh, Rojhilat ve iran’da 2024’ün nasıl geçtiğini anlatırken, 2025 ve sonrası için ise şöyle dedi: “Kadın devrimine denk bir duruş ve mücadele için politik ve ahlaki bir toplumun gelişmesi şarttır. Bunun için en başta zihniyet devrimi ve toplumsal bir dönüşüm gerekmektedir.”
 
2024 yılı, İran'da kadınlara yönelik şiddetin, idamların ve devlet baskısının derinleştiği bir yıl olarak tarihe geçti. İran, özellikle "Jin Jiyan Azadî" devriminin yankılarıyla birlikte kadınları sistematik bir şekilde hedef almayı sürdürüyor. Devletin kadına yönelik şiddeti sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik, ideolojik ve toplumsal düzeyde de kendini gösteriyor. Bu süreçte kadın aktivistlerin, siyasi mahkumların ve toplumsal alanda faal olan kadınların tutuklanması, işkenceye uğraması ve idam cezasına çarptırılması giderek yaygınlaştı.
 
Özellikle 2023'te kaydedilen idam oranları, İran'ın bu politikayı bir korkutma ve sindirme aracı olarak kullandığını gözler önüne seriyor. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, sadece geçtiğimiz yıl 33 kadın idam edilirken, 2024'te de kadın direnişi zindanlardan sokaklara taşınarak rejimin baskılarına karşı yükselmeye devam etti. Kadınların önderliğinde süren bu mücadele, İran rejiminin kadınlardan ve yükselen özgürlük taleplerinden duyduğu korkunun açık bir göstergesi olarak dikkat çekiyor.
 
İnsan hakları savunucusu Zehra Mohammed Zadeh, Rojhilat ve İran’da kadın direnişinin bir yılını kaleme aldı. 
 
“İran’da kadına yönelik şiddet ve idam politikası, kadına karşı sürekli bir zor aracı olarak kullanıldı. Ancak İran’ın hiçbir döneminde, İran İslam Cumhuriyeti dönemi kadar bu şiddet, zor ve idam politikası bu denli sistemli ve sürekli olarak kullanılmamıştır. Adeta kadının her yaşam alanını ele geçirmiş, kadınların yaşamlarına müdahale etmek için bir sindirme aygıtı olarak kullanılmıştır. Özellikle de son iki yıl içerisinde kadına dönük şiddet olayları; bu idam ve cezaevinde sindirme politikası da dahil, kadını toplumsal alan başta olmak üzere yaşamın her alanında hedef haline getirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti ‘Jin Jiyan Azadî’ devriminin ilk günlerinden bu yana idam politikasını özelde kadınlar, genelde ise topluma karşı bir baskı aracı olarak kullanmış ve bu baskılar gün geçtikçe artmaktadır.
 
Elbette kadına dönük şiddet, baskı, tutuklama ve katletme olayları yıl içerisinde artış göstermiştir. Bu kadına yönelik şiddet ve katliam politikalarını, devletin kadına dönük özel politikalarından bağımsız ele alamayız. Kadına yönelik şiddet bir erkek-devlet şiddeti olarak kendini toplumun tüm gözeneklerine sirayet ettirmiştir.
 
İdam sürekli devrede tutuldu 
 
Toplumda kendini gösteren bir devlet politikası olarak şiddet, hem evde, hem iş yerinde ve hem de sokaklarda kadınları her gün hedef haline getirmiştir. Bu bir yıllık süre içerisinde de kadına dönük idam kararları, cezaevlerinde artan baskı ve sindirme, kadın katliamları ve intiharlarında artış olmuştur.  Örneğin siyasi tutsaklara idam kararı vermek bir sindirme ve teslim alma politikası olarak sürekli devre tutulmaktadır; ve çoğunlukla siyasi, toplumsal alanda faal olan ve hükümet karşıtı kadınlar hedef gösterilmektedir. İran rejiminin bu sindirme politikalarına karşı boyun eğmeyen kadınlara karşı kurku içerisinde olan erkek-devlet sistemi, kadının yükselen karşıt sesini susturmak için idamı sürekli devrede tutmaktadır. Bu da rejimin ne denli kadının gücü ve yükselen sesinden korktuğunun açık bir göstergesidir. 
 
İran’da resmi verilere ulaşmada zorluk yaşandı 
 
2023 yılında onlarca kadın idam cezasına çarptırıldı veya idam edildi. 2023 yılının ilk ayından kasım ayının sonuna kadar toplam 33 kadın idam edilmiştir. Elbette bu veriler sadece mevcut istatistik verilerdir; gerçek rakamı tam olarak tespit etmek zordur çünkü İran’da resmi verilere ulaşmak zordur. İran’da bilgi erişimi konusunda ciddi kısıtlamalar söz konusudur ve bazı bilgilerin şeffaf olmamasından kaynaklı bu konularda tam raporları elde etmek güçtür. Ancak elde edilen verilere göre toplam 16 farklı cezaevinde kadınlar idam edilmiştir. 
 
Belirsiz suçlamalar ve artan cezalar 
 
İran’da siyasi ve toplumsal faaliyetlerde bulunan kadınlar çok ciddi sorun ve risklerle karşı karşıyadırlar. Werişe Muradî ve Pexşan Ezîzî dosyasında gördüğümüz gibi, yargı sistemi idam cezalarını vermek için sıklıkla siyasi amaçlı suçlamaları kullanmaktadır. Çünkü idamları yalnızca belirli bir suç olarak değil, aynı zamanda sistematik bir süreç döngüsünün ekseninde şiddet, korku ve terör olarak siyasi kadın tutsaklara karşı kullanmaktadır. Başta kadınlar olmak üzere toplum ve bireylere, egemen sistemin dayattığı her türlü baskı ve zorbalığı kabul ettirmek için önce kişiyi baskılar, işkence uygular ve sonra cezalandırır. Bu sefer ezber, bilindik suçlamalarla; örneğin rejim karşıtlığı, casusluk ve rejime karşı savaşmış iddiaları ile kişi yargılanır ve doğrudan hedef alınır. Elbette genellikle bu suçlamalar belirsizdir ve yetkililerin yasal süreç veya bağımsız avukata ve yeterli savunmaya erişim olmaksızın kişi çok sert cezalar ile karşı karşıya kalabiliyor.
 
Kadın çalışmaları tehdit olarak görüldü 
 
Kadın aktivistleri ve siyasi faaliyetlerde bulunan kadınlar, geçmişleri ne olursa olsun her zaman ciddi risklerle karşı karşıya kalabiliyorlar. Çünkü kadınların her türlü çalışmaları İran İslam Cumhuriyeti için bir tehdit teşkil etmektedir; elbette devlet yetkilileri de bunu gizlememekte ve her fırsatta ‘Eğer biri bu İslam Cumhuriyeti’ni yok edecekse, bu da kadınlardır’ deyip, kadın gücü ve çalışmalarına dönük korkularını dile getirmişlerdir. Şüphesiz her tiranlığın hayatta kalabilmesi için bu döngünün eksenini günlük olarak aktif tutması gerekmektedir, aksi takdirde ayakta kalmasının mümkün olmayacağını bilmektedir.
 
Elbette İran rejimi, tiranlığını sürdürmek için kadınlara her alanda savaş açmakta ve bunu başarıya ulaştırmak için toplumun tüm gözeneklerine sinerek kadına karşı örgütlenmektedir. Ayakta kalmak için her yol ve yöntemi; bu günlük kadın kırımı da dahil olmak üzere, kendisine mubah görmektedir.
 
Kadınlar hedef gösterildi 
 
Otoriter, faşist ve dinci yönetimler, bu döngüyü üretmek için ilk olarak kendilerine göre değer yaratmakta ve bu değerlerin tam karşısında da kadınları konumlandırmaktadır. Örneğin, kadını sürekli toplumsal (sisteme göre) değerlere ki bunlar daha çok sistemin ürettiği kodlardır, karşıt olarak göstererek hedef tahtasına oturtmaktadır. İkinci adımda buna uymayanları cezayı hak edenler olarak lanse eder ve üçüncü adımda da kendi kuralları doğrultusunda yargılayarak cezalandırır. Bu biçimde taşlama (sengsar), idam ve Qesas yani göze göz cezası ile olaylara meşruiyet kazandırır.
 
Hakikat: Jin jiyan azadî
 
Ancak gerçek olan ve hükümetin kabul etmekte güçlük çektiği bir şey vardır: Artık bu ceza ve kanunlar kadınları sindirmediği gibi, aksine onları daha güçlü ve yüksek sesle mücadele etmeye sevk etmektedir. Korku duvarlarının yıkıldığı ve kadının, kendi öz hakikati olan ‘Jin jiyan azadî’ ile bütünleştiği bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
 
En az 21 kadın idam edildi 
 
İran yargısı ve devlete bağlı medya hiçbir zaman tam olarak doğru ve şeffaf bilgileri kamuoyuna açıklamaz. Öte yandan, insan hakları örgütleri ve aktivistlerin aylık raporlarına göre, bu yıl idam cezalarında artış yaşanmıştır. Özellikle son iki yılda yüzde seksen bir oranında artış söz konusudur. Örneğin, 2022 yılında 16 kadın idam edilmiştir. 2023’te ise dünya genelinde kaydedilen idam cezalarının yüzde 75’i İran’la ilgilidir. İran rejimi, 2023’te toplam 22 kadını idam etti. Bu yıl ise 800’den fazla kişi idam edilmiş ve resmi olmayan bilgilere göre bu 800 kişiden 21’i kadındır; elbette bazı bağımsız insan hakları kuruluşları bu sayının çok daha fazla olduğunu iddia etmektedir. 
 
İran rejimi, zindanları toplumu baskı altında tutmak için bir araç olarak kullanmaktadır. Ancak kadınlar, dışarıdaki direnişi zindanlara taşıyarak ideallerinden ve mücadelelerinden geri adım atmayacaklarını yüksek sesle dile getirmişlerdir. Özellikle son yıllarda zindanlar, kadın öncülüğünde direniş ve mücadele alanlarına dönüşmüştür.
 
Son yıllarda kadınların tutuklanmasında artış var 
 
Son yıllarda kadın tutuklamalarında artış söz konusudur. Rejimin Sine, Urmiye, Kirmaşan gibi şehirlerde gizli soruşturma merkezleri ve cezaevlerinin bulunmasını göz önünde bulundurursak, tutuklu kadın sayısını ve farklı cezaevlerinde göz altında tutulan kadınların sayısını bilmek oldukça zordur. Özellikle pek çok tutuklamanın kayıt altına alınmadığı veya kişilerin gözaltında kaybolduğunu varsayarsak, gerçek tabloyu anlamak çok daha güçleşir.
 
Direnişin en güçlü ayağı Kürt kadın tutsaklar
 
Elbette bu insanlık dışı siyasete karşı toplum sessiz kalmamış, her fırsatta tepkisini farklı biçimlerde ortaya koymuştur. Tıpkı bugün, yüzlerce Jin Jiyan Azadî devriminin şehit ailelerinin çocuklarının mezarı başında adalet ve hak taleplerini haykırdıkları gibi. Yine siyasi tutukluların aileleri, baskı ve gözaltı politikalarına rağmen alanlarda olmayı sürdürmüşlerdir. Kadın devriminin direniş ruhu, kendini farklı biçim ve eylemliliklerle yaşatmaya devam etmektedir. Bu direnişin en güçlü ayağı da zindanlarda Kürt kadın tutsakları Zeyneb Celaliyan, Werişe Muradî ve Pexşan Ezîzî öncülüğünde devam etmektedir.
 
Zeyneb Celaliyan mücadele mesajı verdi 
 
Zeyneb Celaliyan, 17 yıl boyunca tüm baskı, işkence ve tehditlere rağmen direngen duruşundan taviz vermeyerek bugün tüm İranlı kadınlara ilham kaynağı olmuştur. Sürekli sürgün edilmiş, çok ciddi hastalıkları olmasına rağmen tedavi hakkı elinden alınmış ve en son ailesi ile görüşmesi resmi devlet yetkilileri tarafından yasaklanmıştır. Bu yıl içerisinde bizzat İran istihbarat servisi tarafından tehdit ve baskıya maruz kalarak geri adım atması istenmiş, ancak o her zamanki gibi direnişi seçmiş ve mücadeleye devam edeceği mesajını vermiştir.
 
2024 yılına damgasını vuran bir diğer önemli konu ise iki Kürt kadınının tutuklanması ve cezaevlerindeki direnişleri olmuştur.
 
İşkencelere meydan okudu: Werişe Muradî
 
Werişe Muradî, Ağustos 2023’te istihbarat güçleri tarafından tutuklandı ve Sine Gözaltı Merkezi ile Evin Cezaevi'nde sorgu ve işkenceye maruz kaldı. Ancak tüm baskı ve işkencelere rağmen ataerkil sisteme meydan okuyarak, inandığı değerlere sonuna kadar sahip çıkacağını yayınladığı mektuplarda açık bir şekilde dile getirdi. KJAR üyesi Werişe Muradî, mektubunda “Kadınlar bu ülkenin tarihine yön verecek ve Jin Jiyan Azadî felsefesini dünyaya yayacak” diyerek, ataerkil sistemin baskılarına karşı direnen kadınların yanında olduğunu ifade etti. Bu mücadelenin bir parçası olmaktan onur duyduğunu dile getirdi. Bu da, bir kez daha İranlı kadınların mücadelesinin sadece dışarda değil, zindanlarda, dört duvar arasında da yükselme cesareti verdi. 
 
Pexşan Ezîzî: 21’inci yüzyıl kadınların yüzyılı olacak
 
Direngen kadınlardan biri de gazeteci ve kadın hakları savunucusu Pexşan Ezîzî idi. İran istihbarat güçleri tarafından 4 Ağustos 2023 tarihinde Tahran’ın Harazi kasabasında gözaltına alınan Pexşan, tutuklandığı tarihten itibaren ağır işkencelere maruz kaldı ve hukuki haklarından mahrum bırakıldı. Werişe Muradî gibi Pexşan Ezîzî de Tahran Devrim Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırıldı. Pexşan Ezîzî, ‘Jin, Jiyan, Azadî, ölüm değil, yaşam felsefesidir’ diyerek erkek-devlet rejimine en büyük yanıtın mücadelenin yükseltilmesi olduğunu belirtti. Aynı zamanda ‘21’inci yüzyıl kadınların yüzyılı olacak’ diyerek, kadınların toplumun her alanındaki rolüne dikkat çekti ve erkeğin toplumsal rolünün yeniden tanımlanması gerektiğini vurguladı.
 
Bu yıla damgasını vuran İranlı kadınların direnişi, aynı zamanda toplumsal cinsiyetçiliğin iktidarın bir aracı haline geldiğini ve her gün kadınların daha fazla hedef alındığını gözler önüne sermektedir. Kadını hedef alan cinsiyetçi sisteme karşı ahlaki ve politik bir mücadelenin şart olduğu gerçeği de bu direnişle birlikte bir kez daha vurgulanmıştır. 
 
Öğrencilere yönelik baskılar arttı 
 
Kadınların direnişiyle birlikte yıl içinde gözaltı ve tutuklamalar da artmıştır. Sanatçı, öğretmen, işçi gibi farklı alanlarda faaliyet yürüten, İran rejiminin hukuksuz ve kadın karşıtı sistemine karşı çıkan her kadın, gözaltına alınmış veya tutuklanmıştır. Özellikle kız öğrencilere yönelik baskılarda da artış yaşanmıştır. Neredeyse üniversiteler, Mola ve Besic güçleri tarafından işgal edilmiştir. İran’da resmi tutuklama verilerine ulaşmak güç olsa da, bağımsız insan hakları kurum ve kuruluşlarının raporlarına göre her ay onlarca gözaltı ve tutuklama vakası yaşanmıştır. Bu gözaltıların büyük çoğunluğu tutuklamayla sonuçlanmıştır.
 
Kadına yönelik şiddet arttı 
 
Kadına yönelik şiddet olayları ise yıl içerisinde ciddi bir artış göstermiştir. Özellikle kadına yönelik şiddetin en az fark edilen ya da tartışma konusu yapılan türü olan sözlü şiddet, İran’da yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Başta İran ve Doğu Kürdistan’da, kadınların aile ortamında, işte veya günlük yaşamda deneyimledikleri ve neredeyse her gün maruz kaldıkları bu gerçeklik göz ardı edilemez. Kadına yönelik şiddet denildiğinde çoğu kişinin aklına ilk olarak fiziksel şiddet ve istismar gelse de, sözlü şiddet de kadın katliamlarının zeminini hazırlayan önemli bir faktördür.
 
Her üç kadından biri sözlü şiddete maruz kaldı 
 
Sözlü şiddet, genellikle göz ardı edilen bir konu olsa da, kadınların ruh sağlığını ve yaşamını ciddi biçimde etkilemektedir. Yayınlanan istatistiklere göre, dünya genelinde her üç kadından biri yaşamı boyunca fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Ancak sözlü şiddet oranları çok daha yüksektir ve İran’da her üç kadından biri günlük yaşamında sözlü şiddete maruz kalmaktadır.
 
Baskılarda yeni yöntemler geliştirildi 
 
İran hükümeti, kadına karşı savaşını bir üst seviyeye taşımış ve genç kadın Aho’nun yaşadığı olayda görüldüğü gibi, kadınları sözlü, ruhsal ve fiziksel baskı altına almak için yeni yöntemler geliştirmiştir. Rejim, ‘Nûr Planı’, ‘Başörtüsünden Kurtulma Kliniği’ ve ‘Hecab Yasası’ gibi projelerle kadınlara yönelik taciz, baskı ve işkencesini artırmakta ve toplumu da bu baskı mekanizmasının bir parçası haline getirmeye çalışmaktadır. 
 
Bunun yanı sıra, İran’da kadına yönelik şiddet her gün artmakta, kadınların çalışma alanlarındaki cinsiyet farklılıkları derinleşmekte ve kadınların toplumsal hayattan dışlanmasına yol açmaktadır. Şiddet, rejimin resmi bir ideolojik aygıtı olarak kadınların üzerinde bir hançer gibi sallanmaya devam etmektedir. 
 
Bütün bu şiddet olaylarının topluma yansıma biçimi ise; devlet eliyle gerçekleştirilen kırımın yanında, günlük kadın kırımları gerçeğidir. Neredeyse her gün kadın katliam haberleriyle sarsılmaktayız ve bu gerçeği rejimin kadın düşmanı politikalarından bağımsız ele almak mümkün değildir. Günlük kadın karşıtı söylemler, ideolojik argümanlarla topluma empoze edilmekte ve şiddetin zeminini hazırlamaktadır.
 
Yılın ilk altı ayında 78 kadın katledildi 
 
Yılın ilk altı ayında 78 kadın, baba, kardeş veya eşleri tarafından katledilmiştir. Elbette bu rakamlar resmi verilere dayanmamakta, bağımsız kurumların derlediği verilerdir. Zamanla elde edilen bilgilere göre bu sayı daha da artmaktadır. Bağımsız insan hakları kurumlarının elde ettiği verilere göre, yıl içerisinde 220’den fazla kadın aile fertleri tarafından katledilmiştir. Kadına yönelik şiddetin artmasının temel nedenlerinden biri, ataerkil kültürün bir devlet ideolojisi olarak sürekli yeniden üretilmesi ve kadının rolüne ilişkin geleneksel görüşler ile kodların sistematik biçimde dayatılmasıdır.
 
Kadın kendi bedeni hakkında söz sahibi olmalı
 
Şiddet, kendiliğinden ortaya çıkmaz. Cinsiyetçi söylemler ve geleneksel görüşler bu şiddetin zeminini hazırlar ve topluma lanse edilerek meşrulaştırılır. Böylelikle toplum içerisinde kadına karşı bir kültür oluşturulur. Belki de buna kültürsüzlük demek daha yerinde bir tanım olur. Kadın karşıtı bir kültürün oluşturulması için ciddi ideolojik argümanlar geliştirilir. Örneğin, İran’da ‘Kadının yeri evidir’, ‘En iyi kadın anne olandır’, ‘Kadın doğurmalıdır’ gibi söylemler yaygındır. En iyi ve iffetli kadını, devletin resmi ideolojisi belirler ve kadın hakkında, kadının bedeni hakkında söz sahibi olmayı kendinde bir hak olarak görür.
 
Zihniyet devrimi ve toplumsal dönüşüm gerekiyor
 
Doğu Kürdistan ve İran, özellikle kadın devrimiyle birlikte her geçen gün daha uyanık, sistemi ciddi biçimde sorgulayan ve ataerkil düşüncenin zincirlerinden kurtulmaya çalışan bir toplum haline gelmiştir. Kadınların cesaretinden ilham alan gençler ve toplum, her geçen gün daha bilinçli ve politik hale gelmektedir. Ancak günlük olarak yaşanan gerçeklik, bu uyanışın yeterli olmadığını göstermektedir. Kadın devrimine denk bir duruş ve mücadele için politik ve ahlaki bir toplumun gelişmesi şarttır. Bunun için en başta zihniyet devrimi ve toplumsal bir dönüşüm gerekmektedir.
 
21. yüzyılı kadın yüzyılı yapabilmek için Doğu Kürdistan başta olmak üzere İran toplumunun kendi zihniyet devrimini gerçekleştirmesi zorunludur.” 
 
Yarın: Orta Doğu’dan evrensele yükselen narin bir çığlık