'Kadınların katledildiği bir ülkede herkesi ciddiyete davet ediyoruz' 2025-02-13 12:07:56       ANKARA – Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu’nu Zahide Yetiş’in sözleri üzerine terk eden DEM Parti milletvekilleri Özgül Saki ve Adalet Kaya, “Her gün kadınların katledildiği ve emeklerinin yok sayıldığı Türkiye’de başta TBMM ve tüm kamu kurumları olmak üzere herkesi ciddiyete davet ediyoruz” dedi.   Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Partisi) önergeleri doğrultusunda, Meclis’te grubu bulunan partilerin ortak önergesiyle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu, 10 Ekim’de kuruldu. Ancak, komisyon başkanlığının bir erkek tarafından üstlenilmesi daha ilk günden tepki çekti. Son olarak, dün gerçekleştirilen komisyon toplantısında gündüz kuşağı programlarında kadınları hedef gösteren Zahide Yetiş’in sözleri de tartışmalara neden oldu. Zahide Yetiş’in "Zaman zaman kadınlar da şiddet uygulasa da..." şeklindeki ifadelerine karşı, DEM Parti milletvekilleri Adalet Kaya ve Özgül Saki ile Sevilay Çelenk toplantıyı terk etti.    ‘İtirazlarımızda haklı çıktık’   Komisyon üyeleri Özgül Saki ve Adalet Kaya, konuyla ilgili yazılı bir açıklama yaparak şu ifadeleri kullandı: “Komisyon başkanının, eski bir TV programcısı olarak, tek başına karar alarak gündüz kuşağı program sunucusunu davet etmesi, en başından beri komisyon başkanının ‘erkek’ olmasına yönelik itirazlarımızın ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösteriyor.”   ‘Şiddeti teşvik eden programlar ‘bilirkişi’ olarak tayin edildi’   “Bu komisyonun başat görevi erkek şiddetini önleyici adımlar atmak olmalıyken, şiddeti teşvik eden, normalleştiren gündüz kuşağı programlarını komisyona ‘bilirkişi’ olarak tayin etmektedir” denilen açıklamada, bu sebepten ötürü komisyonu terk ettikleri belirtildi. Açıklamanın devamında ise şu ifadeler kullanıldı: “Türkiye her yeni bir güne kadın katliamları haberleri ile uyanırken, bu katliamlar medya tarafından magazinleştirilerek ‘reyting malzemesi’ yapılmaya çalışılıyor. Ana akım medya, kadın cinayetlerini ‘münferit olaylar’ olarak ele alıp kadınların yaşam öykülerini de ‘magazinleştirilecek bir hikâye’ olarak işlerken, sorunun bir sistem sorunu olduğunu görmeyen bir yerden haberler servis ediyor. Kadın katliamı, şüpheli kadın ölümü ya da kayıplar gündüz kuşağı programlarında da yer buluyor. Televizyon programları özellikle ‘reyting kıracak’ olayları belirleyerek kaybedilen/katledilen/şüpheli şekilde yaşamını yitiren kişinin/failinin bulunması yerine olayla ilgisinin olduğu belirtilen kadınların özel yaşamlarına odaklanıyor. Bu programlarda kadınların özel hayatı irdelenirken, kadın program sunucularından da ‘ahlak bekçiliği’ yapması bekleniyor.    Programlar şiddetin kökeni değil kadını sorguluyor   Gündüz kuşağı programlarda kadın mağdura suçlayıcı bir yerden bakıldığını görüyoruz. Çünkü kadını suçlamak hep daha kolaydır. Çünkü erkek, güç; hegemonik liderliğin kendisidir. İktidarın kendisini eleştirmek de her zaman kolay değil. O güçlüdür ve kendisini savunmakla yükümlü değildir. Patriyarkal Türkiye toplumunda, makro iktidarın perçinlediği kadın ve LGBTİ+ karşıtı söylemler, mikro iktidar olan aileye, aile reisi olarak görülen erkeğe de yansıyor.   Program sunucuları ‘Ne yaşadın, ne hissettin, devletin hiçbir aygıtı sana cevap veremedi mi?’ diye sormak yerine onun anneliğini ve kadınlığını sorguluyor. Şiddet gördü mü? Evin içerisinde ekonomik, psikolojik şiddet var mıydı? Ruhsal herhangi bir tahribata yol açtı mı? Bunlar sorgulanmıyor bile.   Özetle, bu programların kadınları eve hapseden, aile içi şiddeti normalleştiren, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren, kadın bedenini metalaştıran formatlarına karşı durduğumuz taraf bellidir. Her gün kadınların katledildiği ve emeklerinin yok sayıldığı Türkiye’de, başta TBMM ve tüm kamu kurumları olmak üzere herkesi ciddiyete davet ediyoruz!”