Geleceksizliğe mahkum olmadı, direnişi seçti

  • 09:04 30 Nisan 2022
  • Emek/Ekonomi
İSTANBUL - Küçülme bahanesiyle Carrefoursa’dan çıkartılan ve üyesi olduğu sendikadan da güç alamayan Gülbin Demirel, tek başına ortaya koyduğu direniş ile sisteme meydan okudu. Gülbin’in 1 Mayıs için işçilere bir mesajı var: “Geleceksizliğe mahkum değiliz.”
 
Türkiye’de AKP-MHP’nin savaş siyaseti ekonomik krizi derinleştirmeye devam ediyor. İktidar bir tarafta Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) işbirliği ile Kürtlere dönük bir imha konseptini hayata geçirirken bir taraftan da ülke içinde ekonomik krizin üstünü örtmek için derin bir çabanın içinde. İktidarın krizin faturasını kestiği emekçiler ise tam da bu nedenle bu yıl 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı direniş ile karşılıyor.
 
Direnişi kazanım ile sonuçlandı
 
2022 yılı işçi direnişlerinin yılı olduğu kadar 2021 yılı da işçilerin keyfi uygulamalarla işten çıkarıldığı bir yıl oldu. 2021 yılında Carrefoursa küçülme bahanesiyle İstanbul genelinde 530’a yakın işçiyi işten çıkardı. Bu işçilerden biri de 7 yıl boyunca Carrefoursa’da çalışan Gülbin Demirel. 15 Eylül 2021 tarihinde işten çıkarıldıktan sonra direnişe geçen Gülbin, hem Türkiye Ticaret Kooperatif, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (TEZ-KOOP) 1 No’lu Şube tarafından hem de işveren tarafından baskılara maruz bırakılmasına rağmen direnişi kazanımla sonuçlandırarak kendisi işine geri alınmasa da birçok işçinin işten çıkartılmasına engel oldu. Carrefoursa direnişçisi Gülbin Demirel, direnişin kendisini güçlendirdiğini söylüyor.
 
5 mağazaya sürgün edildi 
 
Kadınların direnişinin yıllardır devam ettiğini ifade eden Gülbin, kendisinin ilk işe girdiği günden beri mücadele ettiğini söylüyor. Gülbin, market sektöründe çalışan kadın işçilerin çok fazla sorunu olduğunu dile getirerek, “Kadınlar ağır kaldırma, taciz ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. Tacize ses çıkardık, hamile olan arkadaş işten çıkarılmak üzereydi ona tepki gösterdik. Ben iş yeri temsilcisi seçildim işçi arkadaşlar tarafından. İş yerinde ilkelerimiz vardı. Toplu iş sözleşmesinde ve iş kanununda olan maddeleri mağazamızda uygulardık. Diğer iş yerlerine de gidip haklarımız için neler yapabiliriz konusunda konuşuyorduk. Bunun üzerine işveren ve sendika benden rahatsız oldu. Sendika onlarla çalışmam gerektiğini söyledi. Bende ‘ben sizinle değil işçilerle hareket edeceğim’ dedim. ‘Eğer bizimle hareket etmezsen senin temsilciliğini alacağız’ dediler. Daha sonra gerekçesiz bir şekilde benim temsilciliğimi aldılar. Beş tane mağazaya sürgün edildim” sözleri ile maruz kaldığı baskıyı anlatıyor.
 
‘Mücadele ettiğimiz için işten atıldık’
 
Daha sonra sürgün edildiği işyerlerinde işçileri örgütleyen Gülbin hakkında karalama kampanyaları başlatılır. Gülbin, kendisinin Kürt işçilerin hakkını savunduğu için “terörist”  ilan edildiğini söyleyerek, “Ben işçilerin güvenini kazandığım için olumsuz bir dönüş almadım. Biz dışarıda, evimizde her yerde direniyoruz, mücadelemizi veriyoruz. Pandemide yasaklar kalkar kalkmaz Temmuz ayında işten atılmalar başladı. Sendika hiç tepki göstermedi aksine tepki gösteren işçilerin listesini verdi patronlara. Biz ortaklaşmayalım diye belli aralıklarla işten attılar. Beni de 15 Eylül’de işten çıkardılar. Beni işten çıkartırken kadın yönetici getirdiler. Onlara ses çıkarmayacağımı düşündüler ama ben yine de tepkimi gösterdim. ‘Kaybedecek, sessiz kalacağımız bir şey yok’ diyerek 15 Eylül’de direnişim başladı. Mücadele ettiğimiz için işten atıldık” ifadelerini kullanıyor.
 
‘Boyun eğmedim’
 
Direniş Gülbin için ayrı bir anlam ifade ediyor. Direnişin işçilere ve kendisine ayrı bir güç verdiğinin altını çiziyor Gülbin ve ekliyor: “Çoğu işçi beni destekledi, sonuna kadar yanındayız dedi. Direniş yaparken mağazaları geziyordum. Benim yanımda oldukları için işten atılmalarından endişeleniyordum ama işverenleri varken bizim yanımıza geliyorlardı. Bu çok güzel bir şey onlara cesaret vermek, mücadele etmek. İşten atılan ve ardından direnmeyen arkadaşlar vardı. Onların psikolojisinin farklı bir yere gittiğini gördüm. Mücadele beni güçlü kıldı, yaşama bakış açımı değiştirdi ve kendime özgüvenimi getirdi. Ben boyun eğmedim ve bunu herkese gösterdim. Onların karşısında durdum.”
 
‘Direnişimizle işten çıkarmalarda durdu’
 
Kendisinin direnişinin birçok işçiye örnek oluşturduğunu ifade eden Gülbin, kendisi direnişe geçtikten sonra işten çıkarılması planlanan işçilerin işten çıkarılmadığını söylüyor. Gülbin, “Daha önce mobbinge maruz bıraktıkları arkadaşlara daha iyi davranmaya başladılar. Belki başka yerde atılmalar olmuştur ama İstanbul çapında bir atılma olmadı. Kapının önünde ki direnişimizi sonlandırırken ‘bir tane işçiye bir şey olursa biz tekrardan burada olacağız ve mağazalarda örgütlenmeye devam edeceğiz, geri adım atmayacağız. Direnişimiz artık her yerde’ dedik. Direnişimiz kazanımla sonuçlandı. Ben kabul etmesem de tazminatımı verdiler. Biz mücadele etmeye halen devam ediyoruz” diyerek direnişinin etkisini anlatıyor.
 
‘Direnişler birbirini etkiliyor’
 
İktidarın, sermayenin ve sendikanın üçlü bir çete olduğunu vurgulayan Gülbin, üçlü çetenin farklı noktalardan işçiyi sıkıştırdığını belirtiyor. Gülbin, patronların desteği sendikadan ve devletten aldığını dile getirirken, “Sınıf mücadelesi çok zor. Çürümüşlüğün çok yoğun olduğu bir alan. Kapitalizm işçileri bireyselleştirmeye, güvensizleştirmeye çalışıyor. 3’lü çetenin birlikte olması bir araya gelmemizi her şeyi çok zorlaştırıyor. Biz ses çıkarmadığımız sürece açlık, yoksulluk daha artacak, sefalet düzenine mahkum kalacağız bu şekilde. Bu işbirliğini bozacak olanlar bizleriz. Hepimizin sorunları ortak. Yan yana geldiğimiz sürece bizler milyonlarız onlar ise bir avuç insan. İşten çıkartılan Sinbo işçisi Dilbent’in direnişi sadece Sinbo’yu değil marketleri de etkiledi. Böylece ardı ardına gelen direnişlerde öyle oldu. Domino taşı gibi bir yer başlayınca diğer yere de yayılıyor. Bu direnişler aynı zamanda dayanışma kültürünü de geliştirdi” ifadeleri ile emekçilerin ortak mücadelesinin sonucuna dikkat çekiyor.
 
‘Sendikalar mafyalaşmış durumda’
 
Kendisinin işten çıkarılmasından sonra sendikanın usulsüz bir şekilde seçim yaptığını aktaran Gülbin, sendikanın seçim tutumunu şöyle anlatıyor: “28 Şubat sayfada 14 Mayıs’ta seçimin olacağı söylendi. O tarihe kadar delege olmak isteyenler sendikaya giderek delege adaylığını koyardı sendika bunu yapmadı. Sendika listeler iş yerlerine asılmış gibi kendi yandaşları olan işçilere imza attırdılar. Biz son gün duyduk bunun üzerine sendikaya gittik. Bize muhalif adayın olmadığını söylediler. 4 bine yakın sendikalının olduğu bir yerde nasıl muhalif olmaz? Bu sendikanın atadığı bir şey. Daha sonra seçimler yapıldı seçimde bir tane bile işçi yoktu. Düşünün ki bir sendika işçisini polise aldırmaya çalışıyor. Seçim olmayacak dediler daha sonra tepkiler yükselince seçim yaptılar ama biz yine delege adayı olamadık. Seçimin usulüne göre yapılmadığına dair tutanaklar tuttuk. Sendikalar mafyalaşmış durumda.”
 
1 Mayıs’a davet
 
İşçi bayramına iş yerlerinden izin alamayan işçilerin katılamadığını ifade eden Gülbin, en büyük taleplerinin işçilere 1 Mayıs’ta izin verilmesi olduğunu dile getiriyor. “İşçi arkadaşlar 1 Mayıs’a gelip kendi bayramını kutlamak istiyor” diyen Gülbin, “Coşkuluyuz, heyecanlıyız. Bu yıl grevlerin, direnişlerin çok yoğunlukta olduğu bir yıldı. Bu yıl hem kadınların hem de işçilerin yılıydı. 2 senedir pandemiden dolayı kutlanamıyordu ondan dolayı bambaşka 1 Mayıs bizi bekliyor. Bu yılki taleplerimiz ücretlerin artırılması, zamların durdurulması, market vardiyaların düzenlenmesi, beyanımızın esas alınması. Bizi işten attılar bir sürü şey yaşadık ama vazgeçmeyeceğiz. Sendikacılar duysun  kadınların, işçilerin kaybedecek bir şeyi yok. Biz geleceksizliğe mahkum değiliz. İnancımızı asla yitirmedik. Tek başımıza kalsak da direnmeye devam edeceğiz. Bıçak kemiği geçti artık. Bütün kadınları, işçileri, gençleri bu sisteme başkaldırmak için 1 Mayıs’a davet ediyorum” çağrısında bulunuyor