Sömürüye karşı ‘Karadüzen’ bir itiraz 2020-12-08 09:02:43   ANKARA - Maden mühendisliğinden istifa edip “Karadüzen” adında el sanatları atölyesi açan Emra Ergüzeloğlu, emeğinin sömürülmesine karşı böyle bir yol izlediğini belirterek, “eşit işe eşit ücret” ve kadın emeğini görünür kılan politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ve bununda mücadele ile kazanılacağını vurguladı.    Kamuda çalışan Maden mühendisi olarak çalışırken cinsiyetçiliğe maruz bırakılan Emra Ergüzeloğlu, ayrımcılığa karşı yıllarca mücadele ettikten sonra işinden istifa ederek, “Atölye Karadüzen ve Ya Da tasarım” adında ahşap el sanatları atölyesini kurdu. Önceleri hobi olarak başladığı ahşap el sanatları ile artık geçimini sağlayan Emra, “İnsan hobisi başka bir şekle dönüşür ‘keşke bundan para kazansam’ diyebiliyor insan, ben de öyle bir şey dedim. Ve kamudan istifa edip bu işe yoğunlaşmaya karar verdim” diyor. Emra, yaptığı ürünleri internet üzerinden satıyor.   Sömürü düzenine atölye açarak cevap oluyor   Atölye fikrinin hep kafasında olduğunu belirten Emra, “Uzun süre kamu sektöründe, maden mühendisi olarak çalıştım. Özel sektörün belli bir zorluğu var, o zorluklardan yılınca insan keşke başka bir şey olsa diyor. Sonra kamuda çalışmaya başladım. O süre içerisinde ‘acaba kendim için bir şey yapabilir miyim, emeğimin sömürülmesine izin vermeden yaşayabilir miyim’ düşüncesi böyle bir yol geliştirdi” diyerek işinden istifa ettiğini belirtiyor.   ‘Mühendislik hayalim değildi’   Daha önce de el işlerine merakı olduğunu ve sevdiğini söyleyen Emra, güzel sanatlar okumak istediğini ancak bunun gerçekleşmediğine değiniyor.  Emra, “O olmayınca dedim ki en azından küçük amatörce, hobi olarak başlayayım bu sürece. İnsan ancak, hobisi başka bir şekle dönüşünce ‘keşke bundan para kazansam’ diyebiliyor. Ben de öyle bir şey dedim ve kamudan istifa edip bu işe yoğunlaşmaya karar verdim. İstifa edeli yaklaşık 3 yıl oldu. Bir yıldır da bu atölyede var olmaya çalışıyorum” diye konuşuyor.   ‘İçinde kara da olsun, düzen de olsun’   Emra, atölyeye “Karadüzen” ismini vermesinin nedenini, “Kafamda atölyenin isminin hep politik bir şey olmasını istiyordum. Ben ideolojik olarak anarşistim. Hayatın hep ‘kara düzen’ olması gerektiğini savunuyorum, ideolojimin üretim de bulunduğum alana da yansımasını istedim. Bu ismi aslında ben bulmadım.  ‘İçinde kara da olsun, düzen de olsun, bir şeyleri de ifade etsin ama duyulduğunda da kulağa hoş gelsin’ diye araştırırken bir tanıdığım önerdi. Benim de hoşuma gittiği için bunu kullandık” sözleriyle anlatıyor.   ‘Emeklilik hayali kurmamalıyım’   Kamudan istifa etmesinin hem aile arasında hem de yakın arkadaş çevresinde infial yarattığını söyleyen Emra, “Nasıl böyle bir şey yaparsın, herkes kamuda iş arıyor sen nasıl bırakırsın” gibi tepkilere maruz kaldığını kaydediyor. Emra, “Ama aslında öyle değil, bir ideolojiniz, hayata bakış açınız varsa çok zor oluyor sisteme kanalize olmak. İstemediğiniz imzaları atmaya zorlanmak ya da istemediğiniz işlerde çalışmaya zorlanmak… Kamuda çalışırken sürgün edildim. Bu yaşananların hepsi size  ‘hayat böyle devam etmemeli’ diyor. ‘Ben emeklilik hayali kurmamalıyım’ kendime hep bunu söyledim. 58 yaşından sonra istediğim gibi bir yaşamım olmamalı; çünkü ne zaman öleceğimi bilmiyorum” diyerek yaşadığımız anın istediğimiz gibi olması için çabalamak gerektiğini, bu noktaya gelince de istifasını verdiğini ifade ediyor.   Olumsuz tepkilerin yanı sıra olumlu tepkiler de aldığını aktaran Emra, eşinin kendisine destek olduğunu söyleyerek, “Sağ olsun o, hiç ‘olmaz öyle bir şey’ gibi tavırlara girmedi. Kimi arkadaşlarım ‘bizim yapamadığımızı sen yapıyorsun, harika bir iş oldu’, hayata aynı bakış açısıyla baktığımız insanlar ‘keşke biz de yapabilsek, acaba biz de mi yapsak’ gibi çok güzel tepkiler aldım” diyerek desteklerin kendisine güç verdiğine dikkat çekiyor.    ‘Emeğimizin sömürülmemesi için mücadele etmek gerekiyor’   Kadın emeğinin sömürülmesinden söz eden Emra, bu sömürünün önüne geçmek için “eşit işe eşit ücret” ve kadın emeğini görünür kılan politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Emra, “Ama maalesef şu anki düzende öyle bir şey yok. Toplumsal cinsiyet kulvarında, sağlam politikalar olması gerekiyor. Örgütlü durulmadıkça yapılabilecek bir şey değil. Mücadele etmedikçe bu zamana kadar hiçbir zaman ‘al bu senin hakkın olsun’ denmedi tüm kazanımlarımız hep mücadeleyle kazanıldı. Mücadele etmemiz gerekiyor” diyor.   ‘Pandemi en çok kadını ve kadın emeğini vurdu’   Yeniden getirilen kısıtlamaların her zaman olduğu gibi yine en fazla kadını ve kadın emeğini etkilediğinin altını çizen Emra, özellikle çocukların okula gitmemesi, çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi durumların hepsinin kadının üzerine yük olarak bindirildiğini kaydediyor. Emra, “Kısıtlamalarla birlikte atölyeyi kapatacağız. Aslında bu atölye fiiliyatta evlerimizdeki dağınıklığı toplamak adına açtığımız bir yer. Biz yine internetten satışlarımıza devam edeceğiz. Bir şekilde devam etmek zorundayız sonuçta. Bu kısıtlamalarla da mücadele edeceğiz, her şeyle mücadele ettiğimiz gibi” sözlerine yer veriyor.   ‘Yaşayarak öğrenmek zorunda kaldım’   Kötü bir dönemden geçildiğini vurgulayan Emra, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Nasıl ki bizden biraz büyükler, 12 Eylül’leri anlatırken acı çektilerse, bizler de aynı şekilde bu anları kötü anlatacağız. Ama iyi anlatacağımız hikâyelerin de olması gerekiyor. Bunu da taçlandıracak olan şey mücadele anlayışımız. Örgütlü durmamız, bir şeylerin farkına varmamız, en çok da yasal hakları bilmemiz gerekiyor. Evet, belki devlet düzenini savunmuyor olabilirim ama sonuçta yasalarla yönetilen bir devlet içinde yaşıyorum ve var olan haklarımı bilmek zorundayım. Ben ilk işe girdiğimde sigortasız çalıştırıldım, dedim ki ‘bu böyle olmamalı’. İkinci işimde sigortayı direttim, üçüncü işimde maaşımı arttırmayı direttim. Dördüncü işimde benden sonra işe alınan, benimle aynı nitelikte olan ama sırf erkek olduğu için işte bırakılıp benim işten atılmama sebep olan bir süreç yaşadım. Bunun için mücadele ettim. Bunları hep yaşayarak öğrenmek zorunda kaldım. Böyle olmaması lazım, bunları benim daha önceden biliyor olmam lazımdı.”