'Hasankeyf bugün belleğiyle sular altında kalacaksa bizler yüzünden!'

  • 09:03 31 Mayıs 2018
  • Ekoloji
İSTANBUL - Hasankeyf'e ekolojistler ve halk olarak sahip çıkamadıklarını ve bunun için özeleştiri vermeleri gerektiğini belirten Prof.Dr. Beyza Üstün, doğaya, tarihe ve kültüre yönelik saldırılara karşı HDP ile birlikte mücadele çağırısı yaptı. Beyza, "Yıkım politikası torba yasalardan çıkan kurallarla her yere sirayet edecek" uyarısında bulundu. 
 
Batman'ın 12 bin yıllık geçmişe sahip Hasankeyf ilçesinde Dicle Nehri üzerine inşa edilen Ilısu Barajı'nda son aşamaya gelinirken, inşası süren barajın yarından itibaren su tutmaya başlayacağı belirtildi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün, Ilısu Barajı projesiyle yok edilmeye çalışılan Hasankeyf'te yaşanan tahribatı ve Diyarbakır'ın Sur ilçesinde devam eden yıkımı değerlendirdi. Hasankeyf'te yaşananları "saldırı" olarak tanımlayan Beyza, "Bu sermayenin ve şu anki yönetimi elinde tutan iktidarın gerçekleştirdiği, her alandaki saldırının bütünleştiği bir örnek. Hasankeyf yok olurken aslında o topraklardaki bir yığın birikim de beraberinde yok oluyor" dedi. 
 
'Sermaye istediği alanı değerlendirme alanına sokuyor' 
 
Hasankeyf'in belleği ve birikimi olan halkların ve uygarlıkların temsiliyeti olan bir yapıt olduğunu ifade eden Beyza, "Böyle bir yapıt aslında bütün uluslararası düzenlemelerle de korunuyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'ne (UNESCO) bağlı sözleşmeler de dahil olmak üzere korunan bir yapı. 2008 krizlerinin ardından da derinleşerek gelinen noktada sermaye neresi olursa olsun, orayı kendi değerlendirme ve birikim alanına sokuyor. Bunu da o ulus devletin desteğiyle, katkılarıyla ve müdahalesiyle yapıyor" şeklinde konuştu. 
 
'Hasankeyf'e sahip çıkamadık'
 
Dicle Nehri'nin ve Hasankeyf'in hiçe sayılarak sermaye birikimine sokulduğunu kaydeden Beyza, İzmir'in Bergama ilçesindeki "sağlık merkezi" olarak bilinen Allianoi Antik Kenti'nin Yortanlı Baraj Gölü Havzası içine gömülmesini örnek verdi. Beyza şöyle konuştu: "Biz ekoloji mücadelesi verenler Allianoi'de de birleşemedik, Hasankeyf'te de buluşamadık. Çünkü her mücadele kendi tekil alanında yürüdü. Oysa saldırı hepimize. Allianoi'de yapılan saldırıyla, Cerattepe'de yapılan saldırı, Hasankeyf'te yapılan saldırı ve Sur'da, Cizre'de halka savaş üzerinden yapılan saldırı birbirinden kopuk değil. Bu yüzden birlikte mücadele yürütmemiz gerekiyor. Hasankeyf bugün belleğiyle, kimliğiyle ve uygarlık geçmişiyle sular altında kalacaksa bizler yüzünden. Hep beraber ona sahip çıkamadık. Önce bu özeleştiriyi bütün halklar olarak vermemiz gerekiyor."
 
'Halklar da zorla göç ettiriliyor' 
 
Hasankeyf'te, Cudi'de ve Kürdistan'da doğa katliamlarında endemik türlerin yok olduğunu ifade eden Beyza, "O ekosistemde var olan canlılar ölüyor, yok ediliyor, bir daha yaşayamaz kılınıyor. Hem de bütün alanlar halkları da zorla göç ettirilerek sermayenin değerlendirme alanına dönüştürülüyor" dedi. 
 
'Sur halkı, tarihi ve kültürüyle zorla yok edildi' 
 
Sur, Cizre ve Nusaybin'deki müdahalenin Hasankeyf'ten farklı bir boyutu olduğuna dikkat çeken Beyza, buraların savaş konsepti, Olağanüstü Hal (OHAL) ve sokağa çıkma yasakları ile yıkıldığının altını çizdi. "Orada yaşayan halk ilişkisi ve biriktirdikleri bambaşka" diyen Beyza, "Sur'un tarihi ve kültürel yapısı oranın halkıyla birlikte zorla yok edildi. Oradaki doku sıyrılıp atıldı. Ve sermaye tarafından son derece kontrollü bir şekilde kimliği ve belleği olmayan bir kent inşa edilmeye başlandı" diye ekledi. 
 
'Sur hepimizin belleği' 
 
Sur'daki yıkımın daha korkunç bir yıkım olduğunu dile getiren Beyza, bunun halka saldırarak ve yerinden edilerek yapıldığının altını çizdi. Sur'da yapılan saldırının herkese karşı yapılan bir saldırı olduğuna işaret eden Beyza, "Oradaki yaşam hepimizin belleği ve biz bu topraklarda yaşayan halklar olarak bütününde bir kültürel dokuyu taşıyoruz. Nusaybin, Sur ve Cizre ile dayanışma yeterli değil. Şimdi aynı saldırının farklı bir boyutuyla karşı karşıyayız. Şimdi yıkım politikası torba yasalardan çıkan kurallarla her yere sirayet edecek. Kısa bir süre önce DSİ yetkilendirmeyle ilgili çıkarılan torba yasada bunu çok net ortaya koydular. Su ve su havzaları üzerinden yapılan bir düzenleme. Herhangi bir bölgede yetkilendirilen bir şirket bölgenin tamamına müdahale edebiliyor ve istediği ölçüde kullanım alanına dönüştürebiliyor. Yani artık savaşa, sokağa çıkma yasaklarına hiç ihtiyaç yok. Bir şirket bir bölgeyi 'Ben burayı endüstriyel tarım olarak kullanacağım' dediği anda şahsın tapusu bile olsa o şirketin kullanım alanı olacak ve şahsa da uygun görülen bedel ödenecek" bilgisini verdi.  
 
'Şimdi sıra bizde' 
 
Ekoloji ve tarihi değerlere saldırının her yana eş zamanlı yayılacağı uyarısında bulunan Beyza, tarım ve yaşam alanlarına istenildiği gibi el konulabileceğini vurguladı. Beyza, 24 Haziran seçimlerinde halkaların faşizme ve kapitalizme "dur" denilmesi gerektiğini kaydederek, "Nusaybin'de, Sur'da ve Cizre'de uzaktan seyrettiğimiz, üç beş gün gidip yanında durmaya çalıştığımız sistemin aynısı bütün alanlara yansıyacak ve artık kimsenin bir güvencesi yok. Bu yaşamda akademisyenler, basın emekçileri, siyasi parti temsilcilerinin güvencesi olmadığı gibi, herkes güvencesizleşecek. Herkese sirayet edecek. Dolayısıyla faşizm inşa edildi ama henüz uygulamaların tamamı bitmedi. Şimdi sıra bizde. Sıra kadınlar, gençler, sosyalistler ve HDP'de" ifadelerini kullandı.