Karar ne olursa olsun Akbelen için direnecekler

  • 09:03 15 Ekim 2023
  • Ekoloji
 
Melike Aydın
 
MUĞLA - Akbelen Ormanı’nın da içinde olduğu 230 bin dönümlük arazinin akıbeti için belirleyici olan davanın kararının ertelenmesini değerlendiren kadınlar, sonuç ne olursa olsun direneceklerini ve topraklarını koruyacaklarının altını çizdi. 
 
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanlarının da içinde olduğu 230 bin dönümlük arazinin Limak-İçtaş işletmeciliğine ait YK termik santrallerine tahsisinin iptali ve maden işletme ruhsatı ile izninin iptali için açılan davanın duruşması Muğla İkinci İdare Mahkemesi’nde geçtiğimiz gün görüldü. Duruşmaya dava avukatlarının yanı sıra İkizköy’de yaşayan yurttaşlar, İzmir, Kütahya, Aydın Barosu temsilcilerinin katıldığı, Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam Sen) avukatı TEMA vakfı Türk Toraks Derneği avukatları müdahil oldu. Duruşma öncesi yüzlerce yaşam savunucusu mahkeme önünde eylem gerçekleştirdi. Görülen davanın ardından sonucun daha sonra açıklanacağı belirtildi.
 
Duruşmayı takip eden direnişin öncüsü ve destekçisi olan kadınlar, durumu değerlendirerek dava sonucu ne olursa olsun direnişe devam edeceklerini söylüyor.
 
‘Mahkemeden anlaşılmış olmak umuluyor’
 
İlk davada bilirkişi keşfi yapılmadan hakimlerin karar almaları yönünden değerlendirme yaptıklarını ifade eden duruşmaya katılanlar arasında yer alan Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel, Nisan 2021’de açılan davadan bu güne dek 3 bilirkişi keşfi yapıldığını ilk iki raporda şirketin faydasına olmadığı için bilimsellikten uzak bir rapor hazırlandığını ifade etti. İtiraz etmelerine rağmen rapora dayanarak Muğla 1’inci İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararını kaldırdığını hatırlatan Deniz, “6 günde maden alanı temizlendi. Duruşmada İkizköylüler de söz aldı. Tarıma, hayvancılığa etkisini, göçü anlattılar. Dilimiz döndüğünce bu davanın neden basit bir ağaç kesme davası değil, yaşam hakkı savunusu davası olduğunu anlattık. Ortaya çıkacak yıkımı anlattık. Söz hakkımızı kullanmak anlamında olumluydu. Umudumuz sözlerimizin onların kulağına gitmiş olması” dedi. 
 
‘Sistemden adalet beklemek gibi bir lüksümüz yok’
 
Maden ruhsatı davasında üç kez bilirkişi heyeti raporu alan, yürütmeyi durdurma kararı alınma aşamasında ormanı savunmasız bırakan mahkemeden kamu yararına karar vermesini pek de beklemediklerini ifade eden Deniz, kendisiyle beraber 4 kişinin Akbelen Ormanları’na ve Milas’a girişinin mahkeme kararıyla yasaklandığını hatırlattı. Deniz, şöyle dedi: “Bu kararla Akbelen’i savunmasız bırakmaya ve bizleri marjinalleştirmeye birbirimizden ayırmaya çalışıyorlar. Bütün söylemleri bunun üzerine kurulu. Oraya gelen herkesi terörist ilan ettiler. Sistemden adalet beklemek gibi bir lüksümüz yok aslında. Gittikçe hukuk mücadelesinde kör düğüm noktalarına varan davalarla karşı karşıya aklıyoruz. Bir dizi haksızlık silsilesine maruz kaldık. Şu anda tek başına nöbet tutan arkadaşımıza ormana tecavüz etmekten dava açılıyor üstelik darp edilerek gözaltına alındı. 12 Eylül darbesinin 43’üncü yılında böyle sembol bir eyleme de imza attılar.” 
 
‘Hukuku bırakacak lüksümüz de yok’
 
Hukuksuzluklar devam etse de, hukuku bırakacak lükse de sahip olunmadığını dile getiren Deniz, “Devlet zor aygıtı ile girince elimiz bağlı kalıyor. Biz silahlı değiliz, onların ise elinde şirketin isteği yönünde hareket eden bir kolluk var. Dolayısıyla bizim elimizde hukuka dönük fiili olarak nöbeti devam ettirmek kalıyor” diye ekledi.
 
‘Mücadele her yönüyle devam edecek’
 
Kararın olumsuz çıkması halinde davayı bir üst mahkeme olan İzmir Bölge İdare Mahkemesi’ne taşıyacaklarını dile getiren Deniz, oradan da karar çıkmazsa Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne ve en son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gideceklerini ifade etti. Deniz, “Ama biliyoruz ki AİHM kararları da uygulanmıyor Selahattin Demirtaş, Osman Kavala davalarında olduğu gibi. Dolayısıyla hukuk istemini de demokratikleştirmek ve tekrar bağımsız bir yargının inşası için, adil yargılanma hakkına sahip çıktığımız için de mücadeleye devam ediyoruz” şeklinde konuştu. 
 
‘Doğa katledilerek elde edilen para savaşa aktarılıyor’
 
Kadınların Akbelen direnişinin öncüsü olduğunu ifade eden Datça Kadın Platformu’ndan Şenay Göncü de, Türkiye’de ve dünyada ekolojik yaşama yönelik saldırıların kadın ve çocuklara yapılan saldırılarla paralellik gösterdiğini ifade etti. Eko-kırımın ve kadın kırımının kapitalist erkek egemen sistemin politikalarından beslendiğini ifade eden Şenay, şunları belirtti: “Her şeyin paraya tedavül edildiği başka bir hayat var. İnanılmaz şekilde yok edici bir hayat. Orta Doğu’da savaş gündemde. Savaştan da en çok önce kadınlar ve çocuklar etkileniyor çevre yok oluyor. Yaşam alanları bitiyor ama bu arada buradan çıkarılan kömürden para elde ediliyor, vergilerden silah alınıyor. Böyle bir kısır döngü içindeyiz. İnsanların hepsi bir gün yaşayacağı doğal alan kalmayınca parayı yiyemeyeceğiz.” 
 
‘Çocukların geleceği için direnişe desteğe devam edecek’
 
Datça Kadın Platformu’ndan Nalan Uysal da kadınların her zaman yaşatmaktan yana olduğunu ancak ayrımcılığa maruz kalanların da hep kadınlar olduğunu ederek “Biz kadınlar hem kendimizi özgür görmek istiyoruz hem de bütün canlılara saygımız var. Ormanlar bizim nefesimiz korumamız lazım. Çünkü çevre iklim hakkı çocuk haklarına giriyor. Biz kadınlar iyi bir çevre bırakmak istiyoruz. Dolayısıyla baktığımız zaman bu direnişte de kadınlar önde kadınlar direniyor. Korkmuyor, yılmıyoruz biz de kız kardeşlerimizi destekliyoruz” sözleri ile direnişe desteğini dile getirdi. 
 
‘Devlet biziz, direnmeye devam edeceğiz’
 
Karacahisar köyünde yaşayan Naime Yorulmaz ise, Akbelen Ormanı’na yakın bahçesinin ve zeytinliklerinin bulunduğunu belirterek “Olumsuz sonuç çıkarsa uğraşacağız yine de direneceğiz, vaz geçmeyeceğiz davamızdan. Akbelen eskiden ağaçlıktı, şimdi kara toprak oldu, üzücü bir yer oldu. Çamlar gitti ama toprağı vermemek için direniyoruz. Adaletsizlikle zorbalıkla yaptılar. Jandarmayla geldiler bizim önümüze diktiler bizim çamlara müdahale ettiler. Devlet dediğin biziz, ama bizi korumuyor. Limak’ı beşli çeteleri beslediler. Bizleri ayakaltı ettiler ormanlarımızı topraklarımızı aldılar. Devlet bizi koruyacağına Limak’ı koruyor. Bir avuç kömür için topraklarımızı zeytinlerimizi vermeyeceğiz” şeklinde ifade etti.
 
‘Bu toprakta büyüdük burası giderse ölürüz’
 
İkizköy’deki evini köy muhtarının ikna etmesiyle satıp Çamköy’e taşındıklarını burada da krediyle ev yaptığını belirten direnişçilerden Hacer Çukur, şimdiki evini için de geleceklerini bu sefer satmayacağını ifade etti. Hacer, şöyle dedi: “Orayı da verirsem açlıktan ölürüm. Babamın toprağı vatan toprağı. Oraya her gittiğimde ağlıyorum. Köyümü özlüyorum. Önümüz nereye giderse arkamız oraya gidecek. Muhtarımız bizi sattı. Polislerden neler çektik. Limak yaptırıyor. Gençlerimiz dövdüler, biz bunu hak etmedik. Bu toprakta büyüdük orası giderse ölürüz.” 
 
‘Bu toprakta büyüdük bu toprakta ölürüz’
 
Evin gıda ihtiyaçlarını ormandan karşıladığını belirten Hacer, “Kadınlar mutfak işçisi olduğu için en çok onlar etkilenecek. Ürün fazla olursa satıyoruz. Mercimek sattım bu sene gene olursa satarım olmazsa kendim bile bulamayacağım. Zeytin bitti mi yeniden çıkarıyorum. Ama zeytinlikler giderse ne yiyeceğim? Kara kömür mü? Biz kömür istemiyoruz toprağımızı dağımızı istiyoruz. Vatanımızı savunuyoruz. Orada ana babamızın mezarı var, bu toprakta büyüdük bu toprakta ölürüz” sözleri topraklarından vazgeçmeyeceklerini vurguladı.