Rant ve savaş eksenli ekolojik yıkım yayılıyor!

  • 09:02 19 Ağustos 2023
  • Ekoloji
 
 
Elfazi Toral 
 
İSTANBUL - Kurdistan ve Türkiye’de doğa talanının ardı arkası kesilmezken, rant ve savaş eksenli politikalar, söz konusu talanın yayılmasına neden oluyor. Polen Ekoloji Kolektifi’nden Sultan Gülsün, doğadaki yıkım sonucunda birçok canlının neslinin yok olma tehlikesi altında olduğuna dikkat çekti. 
 
Kurdistan ve Türkiye’nin birçok kentinde doğa talanı giderek yayılıyor. Bir yandan iktidarın rant bir yandan da savaş politikaları sonucunda yangın ya da ağaç kesimiyle kaybedilen ağaçların bulundukları alanlarda, barajlar, karakol, Hidroelektrik Santrali (HES), Jeotermal Elektrik Santrali (JES), Rüzgar Enerjisi Santrali (RES) gibi projeleri hayata geçiriliyor. Söz konusu projeler için gerçekleştirilen doğa talanı, Kurdistan’ın dört bir yanına da yayılmış durumda. 
 
Bin 22 orman yangını yaşandı 
 
Tarım arazileri, ormanlar, nehirler, denizler her gün talan edilirken, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı yaptığı açıklamada, bu yıl bin 22 orman yangınında yaklaşık 6 bin 900 hektarlık alanın zarar gördüğünü duyurdu. “Rant” politikalarıyla sürdürülen doğa talanında son olarak Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy mevkiinde bulunan Akbelen Ormanları’nda devam etti. Akbelen’de, Limak Holding’e ait Yeniköy Kemerköy Enerji Santralleri için maden ocağı açmak amacıyla yüzlerce ağaç kesildi. Bir diğer doğa talanı ise Hatay’ın Antakya ilçesine bağı Dikmece Mahallesi’ndeki zeytinliklerin hedef alınmasıyla yaşandı. Şirnex’in (Şırnak) Silopya (Silopi) ilçesinde bulunan Cudi Dağı eteklerinde bulunan Sorbitmê (Karaca) köyü ile Gera Mihetê alanı arasında askerler tarafından yangın çıkartıldığı belirtilirken, yangının söndürülmesi de engellendi. 
 
Devlet eliyle ormanlar yok ediliyor!
 
Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) 2023 yılı verilerine göre, Antalya, 1 milyon 177 bin hektarlık alan ile Türkiye genelinde ormanlık alanın en fazla olduğu kent. Yine Türkiye’deki toplam ormanlık alan 23 bin 245 bin hektar olarak belirlenirken, bu rakam, Türkiye’nin 78 milyon 245 bin hektarlık alanın yüzde 29.8’ine denk geliyor. Diğer yandan Antalya’nın Manavgat içesinde 28 Temmuz 2021’de başlayan ve birçok bölgeye yayılan ve günlerce devam eden yangının üzerinden iki yıl geçti. Yaklaşık 140 bin hektarlık alan yok olurken, yangınlar sonucuna atmosfere de yüklü miktarda karbondioksit ve kirletici gazlar karıştı. Verilere göre, 2.5 milyon metrekare tarım alanı ve 3.7 milyon metrekarelik alandaki zeytinlikle, kömür için kamulaştırıldı. Türkiye’de 2021-2022 yılları arasında 86 bin hektar ormanlık alan yandı. 1990-2020 yılları arasında ise 420 milyon hektar ormanlık alan yok edildi.   
 
Hammadde için ormanlar hedefte 
 
Türkiye Ormancılar Derneği(TOD), Türkiye’de ormansızlaşma ve orman bozulması’na dair 2022 yılında  “Türkiye de orman bozulması” adıyla derledikleri bir raporda ise odun üretimi adı altında ormanların yok edildiğine işaret etti. Raporda, “Odun üretimindeki aşırı artışın nedeninin ahşap esaslı levha sektörünün hammadde gereksiniminin daha ucuz şekilde karşılanması isteği olduğu iddia edilmektedir” şeklinde değerlendirildi.  Raporda, “Diğer yandan biyokütle enerji üretim tesislerinde odun yakmaya yönelik girişimler de ülke ormanları için büyük bir tehdit oluşturmaktadır” belirtildi.
 
Ormanlar katlediliyor!
 
Raporun devamında, ise, “Orman Genel Müdürlüğünün (OGM  2019–2023 Stratejik Planı’nda  “2010-2012 dönemi endüstriyel odunda gerçekleşen arz açığının ortalama 2 milyon m3 kadarı ithalatla karşılanmıştır. 2013- 2016 döneminde ithalatla karşılanan arz açığı 1,8 milyon m3 iken, 2017 yılı sonunda arz açığının karşılanması için 1,3 milyon m3 ithalat yapılmıştır. Odun ürünü kullanan sektörün ihtiyaç duyduğu hammaddenin yerli kaynaklardan karşılanabilmesi için 2018 yılında devlet ormanlarından 24 milyon m3 odun üretimi planlanmıştır. Diğer yandan doğal ormanları korumak için yaygınlaştırılacağı ifade edilen endüstriyel ağaçlandırmaların, doğal ormanlar kesilerek yapılıyor. Orman Kanunu’nun 26. Maddesi gereğince, devlet ormanlarında yapılacak üretimin, bakanlıkça tespit olunacak esaslar çerçevesinde ve amenajman planlarına göre yapılması gerekmektedir. Bakanlığın tespit ettiği esaslar ise 2008 de yenilenmiş bulunan Amenajman Yönetmeliğinde (Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Planlama Orman Amenajman Yönetmeliği) ortaya konulmuştur. Yapılan uygulamalar bu yasal düzenlemelerle uyumlu değildir. Bu tür uygulamalarla hem mevzuat hem de planlar hükümsüzleştirilmektedir.” 
 
295 sayılı tebliğ!
 
2012 yılında çıkarılan “Orman Amenajman Planlarının Uygulanmasına Ait Usul ve Esaslar” ismiyle 295 sayılı tebliğinin uygulamaların önünü açtığı belirtilen raporda, bu tebliğde plan değişiklikleriyle ilgili olarak, “Amenajman planının öngörüsü ile silvikültürel istekler bakımından ormanın gerçek ihtiyacı arasında belirgin uyuşmazlık bulunduğunun anlaşılması ya da planın uygulanmasıyla sonradan giderilmesi çok güç sonuçlar ile karşılaşılacağının fark edilmesi halinde amenajman planlarında gerekli değişiklikler yapılır” şeklinde hükümlerin yer aldığı belirtildi.  
 
Amaç ağaçlandırma değil
 
Doğal ormanlar üzerindeki üretim yükünü azaltması için oluşturulması gereken endüstriyel ağaçlandırma projeleri yanlış uygulanmaya başlandığına işaret eden raporda, “Türkiye’de endüstriyel ağaçlandırmaya uygun saha olarak nitelendirilen alan miktarı 2013 yılında 165 bin iken, 2021’de 330 bin hektara çıkarılmıştır.2019 yılına kadar Türkiye’de endüstriyel ağaçlandırma, toplam ağaçlandırmanın yaklaşık yüzde 10’unu oluştururken 2020 yılında yüzde 67’sine, 2021 yılında da yüzde 68’ine ulaşmıştır. Bu veriler amacın ağaçlandırma olmadığını, endüstriyel ağaçlandırmaların mevcut ormanları bir an önce kesmek olduğunu göstermektedir” denildi. 
 
2022 yılının Cumhurbaşkanlığı yıllık  ormancılığa dair programından bahsedilen raporda ise, “Endüstriyel plantasyon çalışmaları ile koruma-kullanma dengesi çerçevesinde, ülkemizin odun hammaddesi ihtiyacının yerli kaynaklardan karşılanması suretiyle ithalatın azaltılması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda başta Hazineye ait boş arazilerin üretime kazandırılmasına yönelik çalışmalar olmak üzere orman yangınlarından zarar gören alanlarda endüstriyel plantasyon çalışmaları yapılması, bozuk orman alanlarında sürdürülebilir orman yönetimi kriterleri çerçevesinde rehabilitasyon çalışmalarıyla verimli orman alanlarının artırılması hedeflenmektedir” denildiği belirtildi. 
 
İktidarın politikaları sonucunda yaşanan doğa talanını, Polen Ekoloji Kolektifi’nden Sultan Gülsün ile konuştuk. 
 
 ‘Ekosistem döngüsü tüm yaşamı etkiliyor’
 
Ekolojik yıkımın  birincil anlamının döngünün yıkımı demek olduğunu söyleyen Sultan, ekosistemin dengesinin bozulmasının tüm yaşamın dengesinin bozulması anlamına geldiğini belirtti. Milyonlarca hektarlık orman yangınlarının olduğunu ifade eden Sultan, “Küresel olarak 4.6 milyon hektardan fazla orman yanarak veya kesilerek yok edildi. Yaşanan habitat kaybı fauna ve florayı tehlikeye attı. Doğal ekosistemlerimiz, farklı baskılarla başa çıkmakta zorlanıyor ve uyum sağlayamıyor. Bu hızda doğal varlıklar tüketilmeye ve doğal çevre yok edilmeye devam edilirse döngüler kendini yenilemesi mümkün olmayan seviyeye ulaşacak. Ormansızlaştırma biyoçeşitliliği azalttığı, su döngüsünü bozduğu ve iklim krizi etkilerini artırdığı için çevresel bozulmanın önde gelen nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ağaçlar, özellikle yereldeki insanların ve canlıların yerin edilmesi için para karşılığında hızlıca satılmak üzere sürekli hasat edilir hal aldı” şeklinde konuştu. 
 
‘Ağaç örtüsü kaybı 545 bin 311 hektarı buldu’ 
 
Sultan şöyle devam etti: “Aralık ayında Montreal'de düzenlenen COP15'te hükümetlerin biyoçeşitlilik hedeflerini kabul etmesinden bu yana ilk olacak doğa zirvesinin, anlaşmadaki ilerlemeyi görüşmek üzere 2024 yılının Ekim ayında Türkiye'de yapılması planlanmıştı. Türkiye, Şubat ayındaki depremi gerekçe göstererek COP16 Biyolojik Çeşitlilik Zirvesi’ne ev sahipliği yapmaktan çekildi. Biz bu geri çekilmenin altında sadece yaşanan deprem olmadığını çok iyi biliyoruz. Ekolojik yıkımın şirket-devlet ortaklıklarıyla oldukça artmış olduğu bir dönemden de geçmenin etkisiyle Türkiye zirveye ev sahipliği yapmaktan geri çekildi. Global Forest Watch verilerine göre Türkiye'nin 8.67 Mha doğal ormanı vardı ve bu yüzölçümünün yüzde 11'inden fazlasını kapsıyordu. 2022'de 51,5 kha doğal orman kaybetti. 2001- 2022 yılları arasında ağaç örtüsü kaybı 545 bin 311 hektarı buldu.” 
 
Orman katliamı sonucu bitki türleri yok ediliyor
 
Ormansızlaştırma ile belirli ağaç türlerinin kalıcı olarak yok olmasına yol açtığına dikkat çeken Sultan, bitkilerin biyolojik türlerini etkilediğini kaydetti. Sultan, “Flora olarak bölgede düğün çiçeğigiller, gıcı gıcı otu (silene dichotoma), küçük pıtrak (xanthium spinosum), papatya, kara hindiba( taraxacum serotinum), ısırgan, yonca, hatmi(alcea pallida), zeytingiller(olaeceae), gelincik(papever), fasulye(phaceolusvulgaris), buğday(tritieum monococum), ceviz(juglans regia); Fauna olarak uğur böcekleri, eşek arısı, bal arısı), lahana kelebeği bulunuyor. Yoğunlukla bu kentlerde varanus griseus’un (dev kertenkele, çöl varanı) görüldüğü biliniyor. Dev kertenkele türü Şanlıurfa ve Şırnak ili sınırlarında yayılmıştır. Dev kertenkele, sayılarının hızla azalması nedeniyle IUCN tarafından nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan türlerin yer aldığı ‘kırmızı liste’ de yer almakta olup durumu ‘hassas’ olarak tarif edilmiştir” sözleriyle birçok canlının neslinin tükenme tehlikesi altında olduğunu vurguladı. 
 
‘Halkımız kararlı ve cesur’
 
Akbelen’de sürdürülen direnişi hatırlatan Sultan, Cudi’nin ise yıllardır saldırılar ile karşı karşıya kaldığına işaret etti. Sultan, “Doğa ve yaşam savunucusu arkadaşlarımız yerinde incelemek ve aslında yaşananlara tanıklık edebilmek adına Cudi’ye gittiler. Devlet hem nedeni hem engeli olduğu durumun daha fazla duyurulmasını, hafızalara alınmasını istemezken bir yandan da halkımızın kararlı ve cesur duruşunu geçen yılki Cudi Yürüyüşü’nde gördü. Çünkü yereldeki mücadelenin örülmesi ve akabinde de toplumsallaştırılmasının önünde hiçbir engel duramaz. Buradaki ekosistemin zarar görmesi Kurdistan’da yaşayan halkların yerinden edilmesini ve bir sömürge alanı yaratılıp ucuz iş gücü ile desteklenerek bölgeye kaydırılmasını kolaylaştıracak gibi düşünülse de buna izin vermeyeceğiz” diyerek mücadeleye devam edeceklerini ifade etti.