Kurdistan’daki ormanlar korunmazsa Türkiye’dekiler de güvende olmaz!

  • 09:06 12 Ağustos 2023
  • Ekoloji
 
 
Dilan Babat
 
ANKARA -  Akbelen’deki doğa talanı ile açılmak istenen termek santrale ilişkin geçmiş yıllarda Danıştay ve AİHM kararlarının  olduğunu hatırlatan ekolojist Menekşe Kızıldere, Kurdistan’daki orman yangınlarına ilişkin de  “Kurdistan’daki ormanları korumadığımız sürece Türkiye’deki hiçbir orman güvende değil. Bu sessizliğin hiçbir şeye yaramayacağını ve bu geleceğimizi kararttığını görmemiz lazım” değerlendirmesi yaptı.  
 
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy mevkiinde Limak Holding’e ait Yeniköy-Kemerköy Termik santrallerine kömür sağlamak için Akbelen Ormanı’nda on binlerce ağaç katledildi. Akbelen’de doğa talanına karşı direniş devam ederken, Kurdistan’ın birçok yerinde de doğa talanı sürüyor. Ormanlar yakılıyor. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu Sözcüsü Menekşe Kızıldere, Cudi’den Akbelen’e yaşanılan doğa kırımını değerlendirdi.
 
‘İklim krizi uzaklarda yaşanılan bir olay değil’
 
Doğa kırımının 20 senedir devam ettiğini ve giderek bir ekolojik krizin oluştuğunu ve tüm doğanın tehlike altında olduğunu söyleyen Menekşe, bunun en kritik yönün ise iklim krizinin sanıldığının aksine hızlıca ilerlediğini belirtti. Menekşe, “Özellikle Afrika’dan gelen sıcak hava dalgasının bandının genişlediğini ve daha geniş bir çapta etkili olduğunu ve kararsız hava olaylarını arttırdığını gördük. Bu kararsız hava olaylarında, etkili yağışlardan dolayı sel baskınları ve sel baskınlarının yeraltı su rezervlerini iyileştirmeyecek şekilde su baskınları ile yüz yüze kaldı. Bu seneki sıcak hava dalgası birçok yönde etkili oldu. Datça’da günlerce elektrik verilmedi, oranın elektrik alt yapısı sıcak havalara uygun değil. Kurdistan’da sık sık elektriklerin gittiğini gördük, oradaki kurumlardan doğru düzgün bilgi alamadık, elektrik ve suyun neden kesildiğine ilişkin. İklim krizi zannettiğimiz gibi uzaklarda gerçekleşen bir şey değil, yaşamımızı doğrudan etkileyen bir olay. Bunu durduracak şey aslında orman varlıkları. Sadece ağaçlar değil, ormandaki varlıkların ve ekosistemin varlığı” dedi.
 
‘Kurdistan’daki orman yangınlarını ayırmak lazım’
 
İklim krizine karşı orman varlıklarının büyük tehdit altında olduğuna dikkat çeken Menekşe, Türkiye ve Kurdistan’daki ormanların kuru, bakımsız ve çöple dolu olduğunu ve bunun da orman yangınlarını arttıran faktörler olduğunu ifade etti. Menekşe, “Kurdistan’daki orman yangınlarını ayırmak lazım. Bunun bir özel savaş politikası çerçevesinde gerçekleştiğini bunun bir sömürge mantığı ile orman varlıklarını hedef aldığını, sene boyunca genç ormanların kesildiğini görüyoruz. Kolluk eliyle de keyfi bölgesel orman yangınlarının başlatıldığını görüyoruz. Cudi’de, Lice’de küçük küçük başlayan orman yangınlarını ve köylülerin tarlarına kadar gelen yangınlar var. Kurdistan’da özel savaş politikası altında orman talanı varken, Türkiye’de de sermaye adı altında devlet yetkililerin geçmiş kirli ilişkileri olduğunu görüyoruz. 24 Temmuz sabahı Akbelen Ormanı’nı koruyan İkizdere köylülerine bir operasyon gerçekleşti. Köy halkının kolluk vasıtasıyla şiddete maruz kaldığını gördük. Orman kesim alanına sokulmaması için kolluğun şiddet uyguladığını, yaşlı kadınların şiddete maruz kaldığını görüyoruz” diye belirtti.
 
‘Kömür rezervi Danıştay ve AİHM kararıyla kapatılması hükmü var’
 
Menekşe, Akbelen Ormanı’nn çok kritik bir orman olduğunu belirtti. Menekşe, şöyle ekledi: “Akbelen ormanı hem Ege hem de Akdeniz ormanlarını birleştirdiği bir nokta. Akbelen Ormanı’na girme bahanesi olarak oradaki linyit kömürleri rezervi gösteriliyor. Fakat orada yapılan incelemelerde oradaki linyit kömürünün kalitesiz bir kömür olduğunu, ağaçları kesmeye değmeyecek bir kömür rezervi. O kömür rezervini bahane ettikleri termik santralin de 1997’de Danıştay kararı ile 2005’te AİHM kararıyla kapatılmasına hükmedildiği bilgisine sahibiz. Termik santralin atıl bir varlık olduğunu gösteriyor. Atıl varlık dünyada büyük bir tartışma. Atıl varlıklar üzerinden kamu kaynaklarının harcandığını, vatandaşın hakkı olanın sermayeye aktarıldığını görüyoruz. Dolayısıyla atıl bir varlık üzerinden Akbelen gibi kritik bir ormana girilmesinin altında başka bir konu var demektir. Akbelen’e girildiğinde bir çok orman tehdit altında demektir. Akbelen’e girdikleri gibi diğer ormanlara da bu şekilde girebileceklerinin sinyalini veriyorlar. Akbelen’in ardından başka ormanlarda otellerin yükseldiğini görürsek şaşırmayalım.”
 
‘Kurdistan’a sessiz kalındığı sürece Akbelen’e pervasızca saldırılacaktır’
 
Akbelen’de nöbet tutanlara dönük bu kadar şiddet dozunun arttırılmasının nedeninin Kurdistan’daki orman yangınlarına dönük sessizlikten kaynaklı olduğuna vurgu yapan Menekşe, “Sessizlik her zaman şiddeti arttıran bir şey. Toplumsal olarak Kurdistan’daki orman yangınlarına sessiz kalındığı sürece o zaman Akbelen’de ağaç kıyımı pervasızca yapılacaktır. Bu iç içe bir süreçtir. Ne Kurdistan ormanlarını ne de Akbelen’i birbirinden ayırmak mümkün değil. Orada az bir tepki başka yerde daha şiddetli ekolojik talan anlamına geliyor. Kurdistan’daki ekolojik varlıklara saldırı ve Kürt halkının yalnız kalması yeni bir şey değil, eskiden beri var olan bir durum. Ekolojik varlıklar üzerinden bir ırkçı yaklaşım söz konusu iken bir korku da hakim. Kürt halkı ile yan yana durmak, Kurdistan’daki ormanlara ses çıkarabilmek herkesin yapabileceği bir durum değil. Yıllarca Kürt halkına karşı ırkçılık ve ayrımcılık yapıldı, toplumsal olarak bir mühendislik yapıldı. Dolayısıyla Kurdistan’da bir ekolojik itilaf olduğunda insanlar ya korkudan ya da bu önyargılardan dolayı ses çıkarmak istemiyorlar. Kurdistan’daki orman yangınlarına ses çıkardıklarında ‘terörize’ edileceklerini düşünüyorlar ama bu yapay. Buna inanmak lazım; bu korku perdesini yırtmak lazım, Kurdistan’daki ormanları korumadığımız sürece Türkiye’deki hiçbir orman güvende değil. Bu sessizliğin hiçbir şeye yaramayacağını ve bu geleceğimizi kararttığını görmemiz lazım” sözlerini kullandı.
 
‘Yan yana gelişler çok önemli’
 
Tek başına mücadelenin yeterli olmadığını dile getiren Menekşe,  barikatların önünde ekolojistlerin olduğunu ama topluma bakıldığında bu kitlenin çok küçük olduğunu kaydetti. Menekşe, “Bu korku perdesini yırtan insanların aslında çok kalabalık bir kitle olmadığını görüyoruz. Bu samimi mücadeleyi veren arkadaşlarımızın Kurdistan’daki ekolojik mücadeleye destek olduklarını da biliyoruz. Biraz da bu yüzden Akbelen’deki şiddetin dozunun bu kadar yüksek olduğunu biliyoruz. Akbelen’de bu mücadeleyi veren insanları tanıyorlar,  nerede ses çıkardıklarını çok iyi biliyorlar. Sistemin tahakkümün elini rahatlatan şey bu sessizlik ve ayırma durumu. Demek ki en başta bunu kırmak gerekiyor, yan yana gelişler çok önemli. Bugünlerde sosyal medyada çok görüyoruz, Akbelen’deki ses Kurdistan’da çıkarılmıyormuş gibi. Ama Akbelen gündem olmasaydı bu kadar gündem olmayacaktı. Çünkü Akbelen 4 yıldır direnişi devam ediyor” şeklinde konuştu.
 
‘Cudi’de Akbelen’de aynı sesi çıkarmak gerekiyor’
 
Cudi’de yanan ormanlara ses çıkarılmadığı sürece Akbelen’de çıkarılan bir sesin anlamı olmayacağına dikkat çeken Menekşe, “Bu sesi kimse duymayacak ve bir rıza yaratılmış olacak. Kurdistan’daki ekolojik varlıkların talanı üzerinden Kürt halkına yapılan ayrımcılık üzerinden Türkiye’de bütün toplumun sessizleşmesi için bir rıza yaratılıyor. Bu tarih boyunca böyle olmuştur, en ağır şeyler hep Kürt halkı üzerinden denenmiştir bu normalleştikten sonra bütün ülkeye yayılmıştır. Ekoloji meselesi de tam da böyle. Kurdistan’daki özel savaş konsepti ile ilerlese de Kurdistan’daki ekolojik varlıklara karşı yapılan saldırıların sessizlikle normalleştirilmesi demek Türkiye'nin her yerindeki ekolojik varlıklara saldırıların normalleştirilmesi anlamına geliyor. Birlikte mücadele bunun ilacı ve ne kadar birlikte olunursa o kadar güçlü olunuyor. Hiçbir ayırıma gidilmeden Cudi’deki orman yangınlarına da Akbelen’deki orman yangınlarına da aynı sesi çıkarmak lazım” ifadelerini kullandı.