‘Doğa katliamının gerekçesi olamaz!’

  • 09:02 9 Ağustos 2023
  • Ekoloji
 
DERSIM - Kurdistan ve Türkiye’de yaşanan doğa katliamlarına tepki gösteren kadınlar, “Hiçbir doğa ve çevre katliamının gerekçesi ne güvenlik ne de başka bir şey olabilir” derken, Akbelen için çıkarılan sesin, Cudi için de çıkarılması gerektiğini vurguladı.
 
AKP-MHP ittifakının kadın ve doğayı hedef alan politikaları ekseninde Kurdistan coğrafyası başta olmak üzere ülkedeki doğa talanı büyüyor. Muğla’da Akbelen Ormanları ranta açılırken, Cudi’de ise ormanlar yakılarak yok edilmek isteniyor. Yine Dersim, Xarpêt (Elazığ) gibi birçok kentte halk maden ocaklarına karşı mücadele yürütüyor. Kadın özgürlükçü, ekolojik yaşam için doğasına, yaşamına sahip çıkanların başında ise yine kadınlar geliyor.
 
Öğretmen Güneş Sarar, Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) Genel Başkan Yardımcısı Sebahat Babayiğit ve Dersim Baro Başkanı Fatma Kalsen, iktidarın doğa politikalarını değerlendirdi.
 
‘Ekolojik katliamın sebebi doyumsuzluk’
 
Mersin’de yaşayan Tarih Öğretmeni Güneş Sarar, doğaya yönelik saldırıların yıllardır devam ettiğinin altını çizerek, “Duyarlı halkımızın mücadelesi sonucunda doğa katliamına yönelik amaçlarına kısa vadede ulaşamıyorlar. Sürekli bir doyumsuzluk var. Sürekli doğadan bir şeyler koparmaya ve hiç hakları olmadığı halde doğadan bir şeyler almaya çalışıyorlar. Dersim’de de yıllardır yapılmak istenen bir maden çalışması var. Ancak buranın yerel halkının engellemeleriyle karşılaştılar. O nedenle amaçlarına ulaşamamış olsalar da hala bu politikalarına devam ediyorlar” dedi. İktidarın doğa politikalarına karşı Munzur Festivali’ne katıldıklarına değinen Güneş, “Ekolojik katliamın sebebi doyumsuzluk. Belirli şirketlerin doyumsuzluğu sonucunda doğa talan ediliyor. Sürekli tüketiliyor. Buna karşı refleks de az” şeklinde konuştu.
 
‘Demek ki doğanın da bir ırkı var…’
 
Doğaya yönelik ayrıştırma politikalarına dikkat çeken Güneş, “Ne yazık ki bir korkak tarafımız var. Kürt coğrafyası olduğu zaman insanlar daha mesafeli dururken, diğer yerler olduğu zaman insanlar gidip adeta ‘yer alma’ yarışına giriyor ama ne yazık ki söz konusu Kürt coğrafyası oldu mu sonuç öyle olmuyor. Dersim için de geçerli bu. Demek ki doğanın da bir ırkı var. Bir ayrımcılık var. Burada da orman yangınları oldu ve insanların söndürmelerine izin verilmedi ama yanan yerler bugün yeniden yeşermiş durumda. Biz doğaya dokunmasak doğa kendini yeniliyor. Biz bir şey yapmasak, zarar vermesek doğa kendi kendini kurtarıyor. Yeter ki biz zarar vermeyelim. Cudi için de daha iyi bir kamuoyu oluşabilir ama dediğim gibi korkak davranıyoruz. Değişmesini umut ederek Cudi’yi, Akbelen’i selamlıyorum” ifadelerini kullandı.
 
‘Doğaya karşı bir katliam var’
 
DEDEF Genel Başkan Yardımcısı Sebahat Babayiğit de, doğaya gözünü diken sermayeye karşı yıllardır mücadele verdiklerini aktarırken, Dersim’de yaşanan yangınları hatırlattı. Kentte günlerce söndürülmeyen yangınlar yaşandığını belirten Sebahat, “Doğaya karşı ciddi anlamda bir katliam var. Bunu da iktidarı yanlarına alarak yaptılar. Cudi olsun, Akbelen olsun ya da bugün sermayenin gözünü diktiği maden ocakları olsun maalesef bugünkü iktidar şirket ve sermayedarları desteklediği için şirketle birlikte doğamızı, coğrafyamızı peşkeş çekiyorlar ama biz hem tüm kurumlarımız olarak hem de Munzur Koruma Kurulu olarak asla sermayeye bir parça toprağımızı vermeyeceğiz. Buna karşı mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Doğa candır, doğa anadır. Doğamıza ve yaşamımıza sahip çıkıyoruz” sözlerine yer verdi.
 
‘Sistemin Kurdistan’a bakış açısı farklı’
 
Cudi’de başlayan orman yangınlarına müdahale edilmemesine tepki gösteren Sebahat, Cudi halkının yanında olduklarını vurguladı. Doğanın ayrıştırılmasına tepki gösteren Sebahat aynı durumu Dersim’de de yaşadıklarını ekledi. Sebahat, “Dersim’de de ormanlar günlerce yanıyor ama Kürt coğrafyasındaki orman yangınlarına kamuoyu yeterince ses çıkarmıyor. Herkes sessiz kalıyor. Bunlar toplumu bölen, kutuplaştıran şeyler ve bundan rahatsızlık duyuyoruz. Akbelen’deki ağaç da Cudi’deki ağaç da bizim için aynı. Doğayı ayrıştırmamalı ve eşit davranmalıyız. Akbelen’de yükselen direnişin, sesin Cudi için de yükselmesini talep ediyorum. Bütün demokratik sivil toplum örgütleri, çevre örgütlerinin Cudi’ye de ses çıkarması gerekiyor. Devlet bunun öyle olmasını istiyor. Çünkü sistemin Kurdistan’a bakış açısı farklı. Orada bir yok etme politikası sürüyor. İnsanlarıyla, diliyle, kültürüyle, doğasıyla yok ediyor. Biz bunları biliyoruz. Ama bunu bizim dışımızdaki insanlara anlatmamız gerekiyor” dedi.
 
‘Kapitalizm var oldukça doğa tehdit altında'
Dersim Barosu Başkanı Fatma Kalsen ise iktidarın doğayı ele geçirmek istediğine işaret ederek, “Kapitalist sistem var olduğu sürece yer altı ve yer üstü kaynaklarından faydalanmak isteyecek. Kapitalist sistemin, iktidarların doğadan istedikleri tek şey doğanın ve yaşamın kendisi” dedi. Fatma, “Dersim özellikle çevre mücadeleleri alanlarında, toplumsal müdahalenin öne çıktığı bir coğrafya. Bunun yanı sıra tabi hukuki girişimler de var. Dersim halkı ve kurumları olarak kendi coğrafyamız başta olmak üzere tüm Türkiye coğrafyasında çevreye yönelik rant ve kapitalizmin yok etme politikası üzerine oluşturulan bu olumsuz duruma karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bir yandan hukuksal mücadelemizi verirken bir yandan da halkımızla birlikte toplumsal mücadelemizi sürdüreceğiz” vurgusu yaptı.
 
‘Doğa katliamının gerekçesi güvenlik olamaz’
 
Aynı süreç içerisinde hem Cudi’de hem de Akbelen’de ciddi bir çevre tahribatı olduğunu vurgulayan Fatma, şunları söyledi: “Bir yandan Cudi’de ormanlar yanarken diğer taraftan da kolluğun, devletin gözetiminde doğa kıyımı yaşanıyor. Akbelen’e gösterilen ilginin, Cudi’de yaşanan doğa katliamı ve yangına karşı gösterilmediğini görüyoruz. Cudi’de yaşanan durum, askeri yasak olarak adlandırılan bir alanın kameralar eşliğinde göz göre göre, askerin gözetiminde yakılmasıdır. Doğa katliamına sebebiyet veren bir anlayışın olduğunu da görüyoruz. Buna karşı direnç noktasında da farklı bir anlayış olduğunu görüyoruz. Hiçbir doğa ve çevre katliamının gerekçesi ne güvenlik ne de başka bir şey olabilir. Burada savunulması gereken doğanın ta kendisi. Akbelen’e nasıl ki ses oluyorsak Cudi’ye de aynı şekilde ses olmalıyız. Bölgemizde yaşanan doğa kıyımlarına da aynı şekilde ses vermemiz gerekiyor. Bölgenin belli hassasiyetlerinin olduğu ileri sürülerek orada bir doğa talanı yokmuş gibi bir algını yaratılmasını doğru bulmuyoruz.”