Uludağ’dan sonra 48 milli park tehdit altında

  • 09:02 26 Temmuz 2023
  • Ekoloji
Habibe Eren 
 
BURSA - Bursa Su Kolektifi’nden Figen Ovat, Uludağ’ın 2 bin hektarlık alanın, Alan Başkanlığı’na devredilmesiyle ilerleyen dönemlerde turizm, yapılaşma ve madencilik faaliyetlerinin yapılacağı uyarısında bulunurken, söz konusu kararla Uludağ’dan sonra Türkiye'de bulunan 48 milli parkın tehdit altına gireceğini söyledi.
 
14 Temmuz’da AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasının ardından Bursa'nın oksijen ve su kaynağı olan ve 62 yıldır milli park statüsünde olan Uludağ'ın 2 bin hektarlık alanı, Alan Başkanlığı’na devredilerek “milli park” olmaktan çıkarıldı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)  kararı 25 Mart'ta Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşımıştı. Başvuru yapıldıktan sonra karar beklenmeden bir gece yarısı Kanun Hükmünde Kararname( KHK) ile Uludağ rant ve talana açılmış oldu. 
 
2014 yılında Çanakkale’de bulunan Gelibolu Yarımadası, ardından Nevşehir’de bulunan UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Kapadokya, 2019 yılında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle alan başkanlığına devredildi.  Son yıllarda talan ve rant politikalarının hız kesmeden devam etmesi ve yapılaşmaya yönelik tepkinin ve mücadelenin belirli kesimlerle sınırlı kalması tehditleri artırıyor.  Söz konusu kararla Uludağ’ın yanı sıra Türkiye'de bulunan 48 milli park tehdit altında. 
 
Bursa Su Kolektifi’nden Figen Ovat söz konusu kararın ne anlama geldiğini ve buna karşı verilmesi gereken mücadeleye dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Diğer parklar da aynı tehdit altında’
 
2022’nin Kasım ayında AKP'nin Bursa milletvekilleri öncülüğünde 49 milletvekilinin imzası ile Uludağ Alan Başkanlığı teklif yasa tasarısının Meclisin alt komisyonlarında görüşüldüğünü ve Aralık ayında da Genel Kurul’a gelerek hararetli tartışmalardan sonra 17 Ocak 2023’de Resmi Gazete'de yayımlanarak yasalaştığını anımsatan Figen,  sözlerine şöyle devam etti: “Öncelikle bunun iki tehlikeli yanı var. Birincisi, Cumhurbaşkanı kararıyla bir gece 2 bin hektar alanın milli park statüsünden çıkarılmasının daha sonraki dönemlerde bu alanı daha da genişletme tehlikesi var. Böyle olursa Uludağ’da madencilik faaliyetleri ve yapılaşmanın önünün açılmasına sebep olacak. Bu da Uludağ ekosistemi açısından büyük bir sorun arz edecektir. Çünkü Uludağ sadece kayak ve turizm merkezi değil. İkinci büyük tehlike ise Türkiye’de 48 tane milli park var. Devredilmesiyle diğer parklar aynı tehlike ile karşı karşıya kalabilir.”
 
‘Yeşil Bursa söylemi artık nostaljik bir söylem’
 
Bursa deyince Uludağ’ın akla geldiğini ve Bursa’nın eskiden bu yana “Yeşil Bursa” olarak anıldığını anımsatan Figen, “Ama Yeşil Bursa söylemi artık nostaljik bir söylem. Çünkü Bursa son 25 yılda artan aşırı nüfus yoğunluğuyla, Bursa ovasındaki verimli tarım arazilerinin ortadan kaldırılıp yerine Organize Sanayi Bölgeleri’nin inşa edilmesiyle, fabrikalar, şehir hastaneleri ve derin deşarj kriterlerine uymayan fabrikaların saldığı kimyasal atıklarla kirlettiği, zehirlediği Nilüfer Çayı’ndan tutun da artan nüfusla beraber sanayi ve konut yapılaşma yoğunluğuyla çarpık kentleşmenin betonla hapsedilen, panoraması grileşen bir Bursa ile karşı karşıyayız ” dedi. Bursa’da şu anda 17 sanayi bölgesi olduğunu ve inşaatı devam eden 7-8 bölge olduğunu aktaran Figen, bu rakamın 25’e kadar çıkacağının söylendiğini de sözlerine ekledi.
 
‘Bursa demek Uludağ demek’
 
Bursa'nın, fabrikaların yoğun olduğu bir bölge olduğunu ve kimyasal atıkların Uludağ eteklerinden şehir merkezine gelerek Nilüfer çayını kirlettiğini söyleyen Figen, “Bursa demek Uludağ demek” dedi ve ekledi: “Uludağ Bursa’nın akciğeri, oksijen damarıdır. Aynı zamanda yer üstü ve yer altı kaynaklarını besleyen bir alan. 1961 yılında Uludağ 13 bin hektar üzerinde Milli park statüsü olarak belirlendi. Yaklaşık 62 yıldır da bu statüsünü devam ettirmekteydi. 13 bin hektar birinci derecede sit alanı olarak ilan edilmiştir. Uludağ Milli Parklar Kanunu’nun koruması altında olduğundan dolayı ekosistemi bozulmamış birinci derece sit alanı.”
 
’35 bitki türü Uludağ'a özgü’
 
Uludağ'ın ekosistemi içerisinde kendine özgü birçok bitki ve canlı türünü barındırdığı kaydeden Figen,  şu bilgileri verdi: “Uludağ’da bin 320 bitki türü var. Bu bitki türlerinin 35’i Uludağ’a özgü. Sadece bitki türü değil aynı zamanda kendine özgü kuş türlerini de içinde barındırıyor. Sakallı Akbabayı, Peçeli Baykuşu, Kaya Kartalını, Apollo Kelebeği gibi Uludağ'a özgü türlerini, buzul gölleri, buzul çökelleri, mağaraları, şelaleleri, kaplıcaları, doğal mineralli suları ve milyonlarca yılda meydana gelmiş çok sayıda jeolojik oluşumları bünyesinde barındıran Uludağ, İnegöl'den Karacabey'e kadar uzanan bir alanda Bursa ovasını oluşturuyor. Aynı zamanda buradaki yer altı sularını ve merkezdeki içme sularının kaynaklarını da besleyen bir dağ niteliğini taşıyor.“
 
 ‘Bursa tehlikeye girecek’
 
Uludağ’ın Bursa'nın havasını ve su kaynaklarını besleyen bir dağ olduğunu, söz konusu kararla ekosistemin bozulacağı uyarısında bulunan Figen, “Herhangi bir afet durumunda Bursa ciddi anlamda tehlike altına girecektir. Örneğin bir sel baskını karşısında Bursa Ovası da ciddi bir tehlikeye girmiş olacak” diye belirtti.
 
‘Rant politikaları uğruna doğal yaşam alanları yok ediliyor’
 
Dünyadaki diğer ülkelerin mili parklarını ve doğal kültürel varlıklarını koruduğuna dikkat çeken Figen, “Doğal sit alanları içinde hiçbir yapılaşmaya müsaade etmiyorlar.  Oysa Türkiye’de, kanunlarla korunması gereken yer olan milli parkların devlet eliyle bozulabilir bir hale dönüştüğünü görüyoruz. Demokratik ülkeler, bir karar aldığında yerelden halkın katılımıyla yönetiyor. AKP iktidarı bu kanunu çıkarınca Bursa yerelinde, ne akademik odaların, ne söz sahibi olanların ne çevrecilerin ne de demokratik kitle örgütlerinin görüşünü aldı. ‘Ben yaptım oldubitti’ye getirilen bir uygulama ile karşı karşıyayız.  Antidemokratik uygulamalarla ve talan politikasıyla rant uğruna doğal yaşam alanları yok ediliyor” şeklinde konuştu.
 
‘Yandaş sermayeyi koruyacak bir uygulama’
 
Yasa tasarısı Meclis Genel Kurulu’nda tartışılırken AKP’li bir milletvekilinin kürsüden sarf ettiği “Uludağ’da tuvalet ve otopark sorunu var; biz Uludağ’ı, Bursa’ya ve Türkiye'ye uygun bir şekilde dizayn etmek istiyoruz. Siz buraya gelip gördüğünüzde iyi ki bu kanun çıkmış diyeceksiniz” sözlerini hatırlatan Figen, bu söylemlerin ibretlik olduğunu kaydederek, “Aslında bilinçaltındaki bakışlarını ifade ediyorlar. Her şeyi ranta dönüştürme, kamu yararına değil de yarar adı altında toplum yararına olmayan sadece yandaş sermayeyi koruyan bir uygulamayla karşı karşıyayız” dedi.
 
‘Alan başkanlığı kılıf, asıl yetki otel patronlarına devredildi’
 
Bu süreçte bileşenleri olan İklim Adaleti Komisyonu, Ekoloji Birliği Meclisi ile eylemsellikler düzenlediklerini söyleyen Figen, “Bursa halkının istememesine rağmen yeterince bilgi sahibi olmamasına rağmen bir gece kararnamesi ile 2 bin hektarlık alan bu da 20 milyon metrekarelik bir alana tekabül ediyor, alan başkanlığına devredildi. Bu bir kılıf. Bu yetki aslında otel sahiplerine, patronlara devredildiğinin göstergesi. Emlakçı zihniyeti ile yönetilen bir uygulama ile karşı karşıya kalacağız” ifadelerini kullandı.
 
‘Dünya kuraklık haritasında Türkiye öncelikli ülkeler arasında'
 
Dünyada ülkelerin küresel ısınmaya karşı tedbirler aldığını anımsatan Figen, “ Bursa’da pandemi sonrasında Uludağ’a kar yağmadı, yağmur yağmadı, barajlarda su seviyesi baya düştü. Dünyada kuraklık haritasında Türkiye öncelikli ülkeler arasına girmesine rağmen Marmara’nın hatta Türkiye’nin ekosistemini değiştirecek bu rant odaklı politikayı anlamak mümkün değil. Bizler Su Kolektifi olarak konunun Meclis Alt Komisyonlarına gelmesini duyur duymaz dosya hazırladık, birkaç arkadaşımız Ankara’ya gitti. Milletvekillerine dosya sunup bilgilendirme yapıldı. Hali hazırda apar topar bir şekilde bu meclis gündemine geldi. Meclis Genel Kurulunda da tartışmalar yürütülürken biz kolektif olarak Meclis’te grubu bulunan muhalefet partilerinin grup toplantılarına katılarak desteklerini istedik. Basın açıklamaları yaptık. İmza kampanyaları düzenledik, Bursalıları bilgilendirmeye çalıştık. Sokakta ilk üç günde 5 bine yakın imza toplandı. Elektronik imza kampanyası düzenledik burada da 25 bine yakın imzayı çok kısa sürede topladık. Uludağ Alan Başkanlığı’na karşı metni kurumsal imzaya açtık. 132 emek demokrasi ve kitle örgütleri söz konusu metni imzaladı. Topladığımız imzaları Meclis’te bulunan bütün milletvekillerine gönderdik ve Meclis tutanaklarına bunu geçirdik” diye konuştu. 
 
Şırnak’tan Bursa’ya ortak mücadele vurgusu
 
Alan Başkanlığı’nın ilk olarak 2014 yılında tarihi Gelibolu Yarımadası’nın devriyle başladığını söyleyen Figen, “En büyük örneği 2019 yılında Kapadokya’da gördük. Bu iktidarın tarihi kültürel coğrafyayı talan eden politikaları en çok Kürt coğrafyasında, Şırnak'ta ormanları devlet eliyle, güvenlik politikaları adı altında, barajlar, HES ve JES’ler inşa ederek yaşam alanlarını ormansızlaştırma, insansızlaştırma ve göçe zorlama boyutları ile yaşamıştık. Yaşamın her alanında uygulanan talan politikalarına karşı sokakta ortak bir direniş hattı örülerek aşacağımıza inanıyorum. Sokağı kullanan kadın ve ekoloji hareketini toplumsal muhalefetin sokak ayağını örmesi noktasında önemli buluyorum” diye konuştu.