‘Harfiyatlar Çernobil etkisi yaratabilir’

  • 09:08 7 Mart 2023
  • Ekoloji
 
Rozerin Gültekin 
 
İSTANBUL - Deprem bölgelerinde ortaya çıkan enkazların gerekli tedbirler alınmadan kaldırılması ve yaşam alanlarına yakın yerlerde toplanmasına dair konuşan HDP Ekoloji Komisyonu üyesi Menekşe Kızıldere, “Hafriyatlar Çernobil etkisi yaratabilir” diyerek ilerleyen süreçte yaşanacak olan tehlikeyi gözler önüne serdi.
 
Mereş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremde binlerce on binlerce insan yaşamını yitirdi, yüzbinlerce kişi ise yaralandı. Yine on binlerce bina yıkılırken, binlercesi de kullanılamayacak hale geldi. Yaşanan depremden bu yana geçen 29 gün içerisinde devletin deprem öncesi tedbirsizliği ve sonrası için yürüttüğü politikalar depremzedelerin tepkisine neden oldu. Depremlerin ardından toplum sağlığını ve ekolojiyi de etkileyen çeşitli sorunlar gündeme gelirken bunlardan biri de 2010 yılından bu yana kullanımı yasaklanan asbestin, yıkımdan dolayı ortaya çıkması oldu. İnsan ve doğa yaşamı üzerindeki olumsuz etkileri olan maddenin yoğun miktarda bulunduğu enkazların gerekli önlemler alınarak kaldırılmaması ve yaşam alanlarına yakın yerlere götürülmesi, hem solunan havayı hem de tüketilen suyu tehlikeli hale getiriyor. 
 
Yaşanan sorunlara dair deprem bölgesinde gözlemlerde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu üyesi Menekşe Kızıldere değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Devlet kurumlarındaki çürüme bu felaketin sebebi’
 
İktidarın yıllardır ne doğayı ne de insanı merkezine almadan yürüttüğü politikaları hatırlatan Menekşe, iktidarın ülkeyi bir şirket yönetir gibi yürüttüğünü, uyguladığı politikaların ise rant amaçlı olduğuna işaret etti. “Devletin tüm kurumları belirli bir sermaye grubunu zengin etmek adına hem doğayı hem insan yaşamını hiçe sayan bir sistem kurmuşlardır” diyen Menekşe, devlet kurumlarındaki yozlaşma ve çürümenin yaşanan felaketin en acı sebebi olduğunu kaydetti. Menekşe, “Elbette deprem önlenebilir değildir, fakat depremden kaynaklanan kayıpları azaltmak mümkündür ve mümkündü. 99 depreminin ardından iktidara gelen AKP 22 yıl süren iktidarında doğaya saygılı ve deprem gerçeğini odağa alarak kentler kurmadı. Depremin yıkıcı etki ettiği 11 İlde de kontrolsüz büyüyen kentler ve depremde yıkılma garantili binaları görmekteyiz. Deprem dayanıklılığı olmayan inşaatlardan tutun, ihlal edilen deprem ve inşa yasa ve yönetmeliklerine kadar sistemleşmiş dev bir usulsüzlük, liyakatsizlik hatta hırsızlık düzeni açığa çıkmıştır. Bu afet geliyorum diyen bir affetti. 21 yılda kurulan bu bozuk düzende bilimin sesinin duyulması mümkün olmadığı için bu afet on binlerce canımızı almıştır” dedi.
 
‘Zararlı gazlar yağmurla yeryüzüne iniyor’
 
Deprem sırasında ayrıca İskenderun limanında çıkan yangın başta olmak üzere çok sayıda yangının da yaşandığını anımsatan Menekşe, günlerce müdahale edilmeyen yangınlardan çıkan zehirli gazların atmosferi olumsuz olarak etkilediğini de belirtti. Menekşe, “Bir liman yangını olduğu için yanan maddelerin muhtevasına göre başta halk sağlığına etki etmiş olması mümkündür. Yangın sırasında depremzedelerin çoğu afeti yaşadıkları alanda oldukları için bu gazlara maruz kalmıştır. Deprem öncesi ve sonrasında depremin yaşandığı alanlarda hava olaylarının kesin bir kararsızlık içinde olduğu bilimsel bir gerçektir hatta bazı bilim insanları aşırı ısı yükselişini depremin bir habercisi olarak kabul etmekte ardından ani bir sıcaklık düşüşü gerçekleşebileceğini öngörmektedir. Bu durumda deprem sonrası yağış gözlenmesi söz konusudur. Zira İskenderun’da depremin ardından yağış görülmüştür. Bu yangınla ortaya çıkan uçucu zehirli partiküllerin yağışla birlikte yeryüzüne inmiş olması söz konusudur” diye ifade etti.
 
‘Kullanımı yasak olan asbest ortaya çıktı’
 
İnşaat yapımında kullanılan ve yıkım sırasında fazla miktarda ortaya çıkan asbestin insan ve doğaya zararlı olduğunun altını çizen Menekşe, tüm bunlara karşı enkaz kaldırma işlemleri sırasında bu hususların göz önüne alınmamasına ve enkazların yaşam alanlarına yakın yerlerde toplanmasının yaratacağı sorunlara dikkat çekti. Menekşe şöyle devam etti: “Asbest özellikle eski yapılarda lifli yapıda bulunan bir silikat minarelidir ve izolasyon malzemesi olarak kullanılmaktaydı. Asbest solunumla akciğere ulaşan başta kanser olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açabilen ve kullanılması yasaklanmış bir malzemedir. Maalesef kullanımı Türkiye’de 2010 yılında kesin yasaklanmış olan asbest depremde yıkılan binalarla birlikte solunabilir durumda açığa çıkmıştır. Deprem bölgesinde tüm iller yıkım sebebi ile yoğun bir toz bulutunun içinde kalmıştır. Maalesef bu kanserojenin tüm bölgede yaygınlaşmış olduğu çok kuvvetli bir ihtimaldir. Enkaz kaldırma ve yıkım sırasında asbestin toz şekilde açığa çıkıp solunmaması için tüm yıkıntılarda asbest analizlerinin yapılması ve yıkım ve enkaz kaldırmanın uygun teçhizatlarla, izolasyon içinde yapılması gerekmektedir.”  
 
‘Kanser oranlarında yükselme yaşanması muhtemel’
 
Enkaz kaldırma ve yıkım sürecinin doğru işletilmediğinin dile getiren Menekşe, “Yıkımı gerçekleştiren ekiplerde asbesti engelleyecek maskeyi dahi göremiyoruz” diyerek süreç içerisinde asbest için alınmayan önlemlerin boyutuna değindi. Menekşe, “Şu anda asbest bulunma ihtimali bulunan her bir binada analiz yapılması gerekirken enkaz kaldırmanın delil yok etmek adına hızla iş güvenliği önlemleri bile alınmadan yapıldığını görmekteyiz. Adıyaman’da eski bir yapıdaki enkaz kaldırma işleminde işçilerin çıplak elle taşları taşıdığına kendi gözlerimle şahit oldum. Bu afetin ardından tüm bölgede kanser oranlarında bir yükselme yaşanması muhtemeldir. Asbest suya da karışabilen bir maddedir. Yer altı ve yer üstü su varlıkları da asbestle kirlenmiş olma tehdidi altındadır. Deprem bölgesindeki su varlıklarının da analizlerinin yapılması gerekmektedir” diye uyarıda bulundu. 
 
‘Hatay’da yıkıntı hafriyatlar tarım alanlarına yığılıyor’
 
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın "7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" kapsamına işaret eden Menekşe, kanuna göre gerekli çevre güvenliğinin sağlanacağını, yıkıntı atıklarının ise belirlenecek hafriyat döküm sahalarına taşınacağını iddia etmesine rağmen buradaki süreçte hukuka bağlı kalınmadan yürütülmesini eleştirdi. Menekşe, “HDP Ekoloji Komisyonu olarak depremin 16’ncı gününde tüm bölgeyi ziyaret edip gözlem yaptık. Yıkım hafriyatının taşındığı bölgeleri mümkün olduğunca tespit etmeye çalıştık. Üzülerek belirtmeliyim ki bahsi geçen yönetmeliğe uygun bir hafriyat yönetimini hiçbir noktada göremedik. Enkaz hafriyatının birçok yerde gelişi güzel yığıldığını gözlemledik. Asbetli hafriyat daha kaldırılmadan analiz edilmeli ve izole biçimde bertaraf edilmelidir. Bu hafriyattaki inşaat malzemelerinin geri dönüştürülmesi mümkün değildir.  Hatay’da yıkıntı hafriyatının tarım alanlarına yığıldığını gözlemledik.  Maraş, Malatya arasında bu hafriyatın su varlıklarına yakın bir şekilde yığıldığını gözlemledik. Bu hafriyatın bu şekilde yönetilmesi tıpkı Çernobil sonrası artan kanser vakaları gibi tüm bölgede bir kanser bakımından bir Çernobil etkisi yaratabilir” diyerek oluşacak tehlikeye dikkat çekti.
 
‘Gelecek nesillere borcumuz yeni yaşamı kurmak’
 
Bundan sonraki süreçte izlenecek yol ve HDP Ekoloji Komisyonu olarak alacakları rol hakkında konuşan Menekşe, doğa ve yaşam düşmanı olan düzene son verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Menekşe son olarak şu sözleri kullandı: “Artık bu ülkede kentler kurulurken ve yönetilirken ele alınması gereken en önemli etken deprem gerçeğidir. Kontrolsüz inşaat deliliğine son verilmesi gerekmektedir. Doğanın sınırlarına saygılı yaşam kalitesini önceleyen kentleşme en önemli hedef olmalıdır. Bir kentte ekolojik varlıkları korumadan kurulan yaşamın afetle sonlanmaması mümkün değildir. Halkların Demokratik Partisi olarak siyasi paradigmamızın kalbinde ekolojik bir yaşam bulunmaktadır. Bu bozuk düzenin karşısında yeni bir yaşamı inşa edeceğiz derken doğanın sınırlarına saygılı yaşam kalitesini her canlı için önceleyen politikalar üretmek bizim en büyük hedefimizdir. Bu aslında toplumun da ekolojik dönüşümü demektir. Şeffaf, hesap verilebilir ve katılımcı süreçlerle bilimi ve liyakati gözeterek yaşam kurmak ve bunun politik alt yapısını oluşturmak mümkün ve bunun için geç değil. Bu felakette kaybettiklerimize ve gelecek nesillere borcumuz bu yeni yaşamı kurmaktır.”