Ekokırım yasa tasarısı için kollar sıvandı

  • 09:04 2 Şubat 2023
  • Ekoloji
 
İSTANBUL - Temsili demokrasilerin tıkandığını ifade eden yaşam savunucusu Melis Tantan, savaşın en büyük ekokırım olduğunu hatırlatarak tasarının hem halkın kendi yasasını yapması hem de doğanın kendinde haklarının tanımlanması açısından ilklerin yaşandığını ifade etti.
 
İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği’nin gündeme getirdiği ekokırım yasası için kollar sıvandı. “Yurttaştan yurttaşa çağrı” sloganıyla yola çıkan yaşam savunucularının bu adımı, hem doğanın kendinde var olan haklarının tartıştırılması hem de yurttaşın kendi yasasını yapması açısından bir ilki de barındırıyor. 1’inci Uluslararası Ekokırım Konferansı’nda tartışılan yasa tasarısı ile seçimler öncesi ve sonrasında siyasete müdahale etmeyi öngören yaşam savunucuları, yasanın toplumda tartışılmasını da amaçlıyor. İklim Adaleti Koalisyonu üyesi Melis Tantan tasarının toplumdaki her bireyin doğayla aynı derecede sorumlu olduğunu hatırlattığını belirtti.
 
‘Ekokırım tüm kesimlerle birlikte tartışılmalı’
 
Uluslararası ceza mahkemelerinde tanımlı ağır suçlardan insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım, savaş ve saldırılara ek beşinci suç olarak da ekokırım suçunun uluslararası mahkemelerde görülmesi için tartışmalar sürdürüldüğünü kaydeden Melis, Türkiye’de de içtihatlara girmesi için ilk defa 2022 ekokırımla ilgili farkındalık gününde ‘Ekokırım suçtur’ yazılı dövizleri taşıdıklarını belirtti. Melis “Ardından Mayıs ayında ilk çalışma grubumuzu kurduk,. ‘Ekokırım nedir’ tartışmalar,ı uluslararası tartışmalara dikkatimizi verdiğimiz, hukukçularla tartıştığımız bir süreçti. Hala devam ediyor. Tüm toplumsal kesimlerle yürütülmesi, doğaya karşı tüm suçların tanımlanması, suçluların nasıl cezalandırılması gerektiğini belirten bir tartışma” ifadelerini kullandı.
 
Yasa TCK 77 ile ilişkilendirilerek hazırlandı
 
Marmara Bölgesi’nin ekokırım suç mahalli olduğunu dillendirmekle işe başladıklarını söyleyen Melis, 3-4 Kasım 2022’de hukukçular ve iklim aktivistleriyle gerçekleştirilen 1’inci Uluslararası Ekokırım Konferansı’nda Türkiye’deki ekokırım suçlarının ele alındığını paylaştı. Melis, “Türkiye’de ekokırımı, doğaya karşı suçları toplum nezdinde nasıl suç olarak yerleştirebiliriz dedik ve bir kampanya yapmayı düşündük. Hukukçular soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçları inceleyen TCK 77’nci maddeyi uluslararası ceza mahkemelerine gönderme yapacak şekilde ekokırım başlığını eklemeyi önerdiler. Hukukçular ekokırım suçu işlemeye yönelik yüksek cezaları öngören bir yasa teklifi hazırladı” dedi.
 
‘Doğanın hakları var’
 
Melis, sadece hukuksal alanla sınırlanmadan tüm ülke çapında ıslak imza stantları açtıklarını, tüm hak savunucularının ve yurttaşların sahip çıkacağı bir metin hazırlığında olduklarını eklerken, şunları aktardı: “Bu metin yurttaştan yurttaşa bir çağrı. Diyoruz ki yurttaşlar olarak birilerinden kendimiz ve doğa için bir şeyler yapmasını beklemeyelim, yasalar milletvekillerine, hukuk hukukçulara bırakılmayacak kadar değerli. Tüm illerde bu kampanyayı yaygınlaştıralım. Doğanın da kendi hakları var. Hukukumuz insan merkezli. Doğayı insanın çevresi olarak nitelendiren bir hukuk. Dolayısıyla doğaya her türlü müdahale yapmayı hak görüyor ama doğanın sağlıklı yaşam hakkı, sağlığına dönme hakkı var. Bu yaşam hakkına müdahale eden her şeyi suç unsuru olarak görsün, caydırıcı olsun, kimse doğaya karşı bir şey yapamaz hale gelsin. Doğaya müdahale kolay olmasın, daha önce yapılan suçların da karşılığı olsun. Doğaya karşı her türlü müdahale yapılmadan engellensin. Örneğin Cengiz Holding’in daha taş ocağı yapmaya başlamadan durdurulması gerekiyor.”
 
Toplumsal bir tartışma öngörülüyor
 
Çevreyi koruyan yasaların hem yetersiz hem de yeterince uygulanmadığını dile getiren Melis, bu yasa tasarısının yaşam savunucularının elini güçlendirdiğini belirtti. Kamunun ve doğanın haklarına gönderme yapan ve yasalara uymaya davet eden çağrıların yapabileceği bir süreç için çalıştıklarını vurgulayan Melis, “Belki bu süreçler TCK 77 ile başlıyor ama ekolojik toplu sözleşme tartışmalarına kadar gidebilecek. Tüm bunların suç olduğunu, tüm ekolojik tahribatlara karşı bilinçlenme ve sahiplenme yaratma, yasal süreçlerde biz varız demek... Çoğumuz Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) toplantılarında, proje iptali davalarında uzun, yorucu, hukuksal süreçler yaşıyoruz. Şirketlerin aktivistlere rekabetle ilgili davaları devam edebiliyor. Yasanın geçmesinden ziyade toplumsal olarak bir tartışmayı başlatmasını öngörüyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Siyasete de müdahale edebiliriz’
 
Tasarının seçimlerden sonra yasalaşmasını beklediklerini dile getiren Melis, seçim sürecinde ise parti ve ittifakların ekoloji hareketinin taleplerine programlarında nasıl yer verdiklerine, doğanın haklarını çelişkiye yer bırakmadan ne kadar sahiplendiğini gözlemleyeceklerine dikkat çekti. Bu gündem üzerinden siyasete müdahale edebileceklerine değinen Melis, “Muhalefet partilerinin özellikle bu çağrıya kulak vermesi gerekiyor. Ekokırımın iç hukukta yasalaştırılmasına ilişkin çabalarını görmek istiyoruz. Bununla ilgili CHP ve HDP’den çevre ile ilgilenen milletvekilleri ile görüştük. Yasa teklifi verebiliriz diyen ve veren de oldu. Muhalefet milletvekilleri ile beraber yürüdüğümüz bir iş olursa yasalaşma ihtimali daha gerçekçi olacak” sözlerine yer verdi.
 
‘Temsili demokrasi mekanizmalarını kıran bir role sahip’
 
Temsili demokrasi süreçlerinin tıkandığının, doğrudan yönetim politikalarına; özyönetimci politikalara uzanılabileceğinin altını çizen Melis, sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsanın ve toplumun doğadan ayrı yaşayamayacağı net. Dolayısıyla bunu toplumsal sözleşmelerimizde garanti altına almalıyız. Halkın bu süreçlere katılımı kendi yaşamından örneklerle, alanlarda direngenliğiyle, doğayla kurduğu ilişkiyle toplumsal dönüşme süreçlerine taşıyabileceği bir şey hayal ediyoruz. Kendi yaşadığımız alanlara ilişkin söz söyleme hakkımızın kendimizde olduğu süreçleri bu şekilde var edebileceğiz. Bu tartışmaların topluma yayılması açısından böyle bir eşitlik de sağlıyor. Toplumdaki her bireyin doğayla aynı derecede sorumlu olduğunu hem hatırlatıyor hem sorumluluğu yüklüyor. Hem tartışmalara katılmak hem de biz varız demek açısından temsili demokrasinin mekanizmalarını kıran halkı dahil eden bir rol taşıyor umarım bu tartışma süreçleri böyle gelişir ve ileri götürür.”
 
“Savaşlar, en büyük ekolojik tahribattır” diyen Melis, ekokırım yasasının, ekosistemler açısından imkansız olan tüm faaliyetlerin suç olduğunu söylediğini ekledi.