Hevsel Bahçeleri’nde talan ve tahribat: Kültürel soykırımdır

  • 09:08 18 Ekim 2022
  • Ekoloji
 
Rojda Aydın 
 
DİYARBAKIR - Hevsel Bahçeleri’nde devam eden talan ve tahribata ilişkin konuşan Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Selma Aslan, bölgede bir insansızlaştırma politikasının yürütüldüğünün altını çizerek, “Kültürel soykırım” yorumunda bulundu.
 
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Hevsel Bahçeleri, çok sayıda hayvan ve bitki çeşitliliğine ev sahipliği yapıyor. Hevsel’de her yıl ağaç kesimleri sürdürülerek, bu çeşitlilik yok ediliyor. Birçok kültürel miras gibi Hevsel Bahçeleri de yok olmayla yüz yüze bırakılırken, özellikle Sur’da yaşanan sokağa çıkma yasaklarında yıkılan evlerin molozlarının Hevsel’e dökülmeye başlamasından bu yana bahçenin yok olma riski de artmış durumda. Aynı zamanda oldukça verimli bir toprağa sahip olan Hevsel onlarca emekçinin istihdam alanı konumunda. Ancak her gün büyüyen talanla Hevsel, tarım için elverişsiz hale getiriliyor.
 
Hevsel Bahçeleri’nde, Bölge Koruma Kurulu onayı olmadan surlar ile Hevsel arasında millet bahçesi, On Gözlü Köprü etrafında “çevre düzenlemesi”, DSİ tarafından nehir yatağı bozularak taş tahkimatları ile restorasyon adı altında birçok yapının kendi özgünlüğünden koparılması, yine Hevsel’in bir parçası olan Dicle Nehri’ne beton boşaltılması gibi daha birçok talan ve tahribat örneği hayata geçirildi. 
 
Devam eden bu talan ve tahribatlar ile Hevsel Bahçeleri’nin tarihi ve çevresel önemine ilişkin Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Selma Aslan değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Korunması gereken alan korunmuyor’
 
Hevsel’in kendi kaderine terk edilerek, bilinçli şekilde tahrip edildiğini söyleyen Selma, Hevsel Bahçeleri’nin, Diyarbakır Bölge Kurulu’nun 1988 tarihinde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 2863 sayılı maddesi çerçevesinde sit alanı (korunma alanı) olarak ilan edildiğini hatırlattı. Koruma altında olması gereken alanın, bugün büyük tahribatlara maruz bırakıldığı ve değersizleştirilmeye çalışıldığını belirten Selma, “Korunmasının aksine, daha çok talan ediliyor. 2015 yılında yaşanan çatışmalardan önce UNESCO Hevsel Bahçeleri’ni dünya miras listesine aldı. Bütün bunlara rağmen bugün gelinen noktada durum sıkıntılıdır. Hevsel, çok sayıda hayvan, kuş türleri ve bitki çeşitlerine ev sahipliği yapıyordu. Şu an ise Hevsel’de floranın azaldığını ve birçok hayvanın ya katledildiğini ya da orayı terk ettiğini biliyoruz” dedi.
 
‘Bölgede tek tipleştirme var’
 
Selma, yaşanan talan ve tahribatın birçok etkeninin ve nedeninin olduğuna işaret ederek, “Yapılan barajlar, HES’ler, Dicle Nehri’nin yapısının değiştirilmesi, nehir statüsünden çıkarılıp kıyı kanunu koşullarına uyarlanmaya çalışılması, irili ufaklı yapılaşmalara müsaade edilmesi Hevsel Bahçesi’ni kendi yapısından uzaklaştıran bir durumdur. Bununla beraber yine kum ocaklarının olması ve ağaçların kesilmesi ayrı bir sıkıntı. Nereden bakarsanız ilgisiz kalan bir yer ve talan alanı haline getirilmiş durumda. Hevsel’de şu an ağaç kesimleri yapılıyor. Endüstriyel tarımcılık orada geliştirilmeye çalışılıyor. Organik tarımdan endüstriyel tarıma geçiş yapılıyor. Sonuçta kimyasal ilaçlarla yetişen bitkiler olacak. Böylesi bir tehlike var. Daha çok mısır üretimine yönelik bölgede tek tipleştirme var. Bunlar yapılırken de rant odaklı yapılıyor. İnsan, doğa ve canlı sağlığı gözetilmeden yapılan şeyler bunlar” ifadelerini kullandı.
 
Uyarılar dikkate alınmadı
 
Hevsel Bahçeleri’ne yapılan millet bahçesine dikkat çeken Selma, “Orada millet bahçesi yapıldı. Millet bahçesi yapılırken avam projeyle koruma kuruluna başvuruda bulunuluyor. Kurul uygulama projesi istiyor. Ama uygulama projesi yapılmadan avam projesine dayanarak alanda çalışmalar başlıyor. Bir dönemdir uygulama projeleri ve kurulun odaya müdahale etmesiyle, şu an orada yapılan çalışmalara kurulun onayı var. On Gözlü Köprü’de bir takım düzenlemeler yapıldı. O düzenlemeler yapılırken de, millet bahçesi yapılırken de biz tavrımızı basın açıklamalarıyla dile getirdik. Yapılanların doğaya zarar verdiğini, serseminin çok fazla kullanıldığı ve kullanılan bu serseminin de aynı zamanda millet bahçesi yapılırken surlara da zarar verdiğini, alanda peyzaj planlaması ile beraber yapıların yapılmasının sıkıntı olduğunu, yapılmaması gerektiğini ifade ettik ancak dikkate alınmadı” şeklinde konuştu.
 
‘Sur’da kültürel soykırım yaşandı’
 
Sur’da 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla beraber kültürel bir soykırımın yaşandığının da altını çizen Selma, o süreçten sonra basına da yansıyan uydu görüntülerine dikkat çekti. Selma, “Çatışmalardan sonra uydu görüntülerine baktığımızda kurtarılabilecek birçok yapının olduğunu gördük. Ancak kurtarmak yerine yerle bir etmeyi tercih ettiler. Yeni yapılar yaptılar ancak bu yapılarla ortaya ucubeler çıktı. Tek tipleştirilmiş ve ev denilmeyecek, koğuş hissiyatı yaratan birçok yapılaşma söz konusu. Bölgede ciddi bir insansızlaştırma politikası yürütülüyor. Dünya mirası listesine alınırken en önemli özelliği dar sokakların olmasıydı ama bugün baktığımız zaman o sokak yapılarından eser yok. Koca koca yollar ve insansızlaştırılan yapılar oldu. Orada tamamen gece kullanımının olmadığı, gündüz insanların kullanabildiği bir alana dönüştü. Hevsel Bahçeleri’nde de doğa tahribatı sonucu insanları oradan uzaklaştıran bir durum. Yaşanan doğa kıyımı, yine kültürel ve tarihsel yapıların uğradığı kıyımlar insanın içini acıtan şeyler” dedi.  
 
‘Bölgede insansızlaştırma politikası yürütülüyor’
 
Selma, Hevsel Bahçeleri’nde yürütülen talanla beraber kafe, restoran ve bina gibi projelerin yapılmak istendiğini belirtirken, devamında şunları söyledi: “On Gözlü Köprü’nün orada da küçük küçük kafelerle başladılar ve doymak bilmeyen kapitalist modernite rant üzerinden kendini var etmeye devam etti. Ne doğada yaşayan canlıların ne de orayı kullanacak kişilerin doğayla buluşması söz konusu değil. Doğal ortamdan uzak, betonlaşmış yapılan inşa etmeye çalışıyorlar. Daha fazla kar hırsıyla bir kültürel miras yok ediliyor. Daha önce de bir takım projelere adım atma niyetindeler. Ancak gelen tepkilerden sonra bu projeler durduruldu. Aslında işin özü bölgede şu an insansızlaştırma politikası yürütülüyor. Bunun için uğraşılıyor.”
 
‘Ama yaşananları unutturmak’
 
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile kayyım yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ortaklığıyla Sur ilçesinde düzenlenen “Sur Kültür Yolu Festivali”ne dikkat çeken Selma, “Hükümetin sanata dair tavrı çok itici. Bir yandan festivaller iptal edilirken Diyarbakır'da ise bir festival düzenledi. Hem acıların yaşandığı bir bölge, hem yüzlerce ve binlerce insanın sürüldüğü bölgede festival yaparak yapılanları unutturmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla biz bunu doğru bulmuyoruz. Bu böyle olmamalı. İnsan acılarının olduğu bir mekanda vicdani sorgulamalar da olmalı. Hangi açıdan bakarsak bakalım yürütülen politikalar doğru değil” diye konuştu.