Prof. Dr. Beyza Üstün: Aynı zihniyet iki soykırımı örüyor

  • 09:15 13 Ekim 2021
  • Ekoloji
Öznur Değer 
 
ANKARA - Kadın ve doğa kırımının eş değer olmasının tesadüf olmadığını ifade eden Prof. Dr. Emine Beyza Üstün, sisteme karşı ortak mücadeleyle bunun aşılabileceğini söyledi. TJA’nın mitingine dikkat çeken Beyza, “Örgütlülük bu sistemi alaşağı etmede birinci adımdır. Ben de yüreğim ve aklımla orada olacağım” dedi.
 
Kadın kazanımları ve mücadelesinin eril zihniyetli AKP ve MHP tarafından hedef alınmasına karşı direnişini sürdüren Kürt Kadın Hareketi Tevgera Jinên Azad (TJA), 16 Ekim’de Diyarbakır’da düzenleyeceği miting ile “Irkçılığa ve cinsiyetçiliğe êdî bes e (artık yeter), şimdi kadın özgürlük zamanı” diyecek.
 
Kadınların yaşam sürdüğü her alanın hedef alınması karşısında kadın rengiyle mücadele yürüten TJA, ırkçılıktan cinsiyetçiliğe, tacizden tecavüze, kadın kırımından doğa kırımına kadar birçok alanda eril zihniyete karşı direniş sergiliyor.
 
İnsanlığın varoluşundan bu yana kadın ile doğanın bir enerji akışı içinde olduğu birçok bilimsel çalışma ile tespit edildi. Dersim’den Diyarbakır’a, Şırnak’tan Antalya’ya kadar uzanan orman yangınları doğa düzenini tahrip ederken, kadın kazanımlarının hedef alınması da bir o kadar yaşamı tahrip etti. Doğa ve kadın kırımının doruğa ulaştığı bir dönemde, kendilerine sahip çıkan kadınlar her alanda varlık sürmeye devam ediyor.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) geçmiş dönem milletvekili Prof. Dr. Emine Beyza Üstün, doğa ve kadın ilişkisi ile doğa ve kadın kırımına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Sömürü kadın ve doğa üzerinden derinleşiyor’
 
Egemenliği inşa etmiş kapitalist sistemin kadın ve doğa üzerinden baskı ve sömürüsünü devam ettirdiğini belirten Beyza, kadın sömürüsünde emek sömürüsünün de görüldüğünü ifade etti. Doğa ve emek üzerinden yürütülen değer üretme politikaları ve kar elde etme politikaları sonucunda sömürünün kadın ve doğa olmak üzere iki sistem üzerinde derinleştiğini sözlerine ekleyen Beyza, “Kapitalist sistemin özü patriarkal yani eril bir perspektif. Ana nüvesi bu olan sistem, kadına sömürüyle birlikte şiddeti de örüyor. Bu süreç krizleriyle birlikte devam ederse sömürü ve şiddet daha da derinleşir. Son yıllarda AKP ve onunla birlikte ilerleyen ittifak iktidarlara baktığımızda, patriarkal zihniyeti, kadın ve doğanın üzerinden yürütülen şiddeti ve sömürüyü daha net görüyoruz. Son 20 yıla tanıklık edenler, bu sömürü zihniyetine hem kendi üzerinden hem yaşam alanları üzerinden tanıklık etti” sözlerine yer verdi.
 
‘Başarmamızın tek yöntemi sistemi ortadan kaldırmak’
 
Beyza, 2000’li yıllardan çoklu krizlerin yaşandığı günümüz krizlerine kadar gelen sürece dikkat çekerek, sömürü ve şiddetin arttığını kaydetti. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmanın bir tesadüf olmadığını vurgulayan Beyza, patriarkal zihniyetin bir sonucunu yaşadıklarını dile getirdi. Beyza, “Egemenliğin sürdüğü aile olarak tanımlanan erkeğin yönetiminin netleştirildiği, kurumsallaştırıldığı pek çok evde, sömürünün ve şiddetin çocuk ve kadın üzerinden gitmesinin nedeni patriarkal zihniyet. İki kırım ve şiddete karşı, krizlerle birlikte derinleşen ve bunun üzerinden kendini var etmeye ve kurtarmaya çalışan bu sistemle baş etmeden tekil olarak ne ekolojik sistemleri koruyabiliriz ne de kadın hakları üzerinden sağlıklı politikalar üretebiliriz. Bunu başarmamızın tek yöntemi sistemi ortadan kaldıran, yaşamı eşit kadın perspektifiyle yeniden ören bir anlayışı, siyaseti hepimizin üstlenmesidir. O yüzden bugün sıkışan siyasi süreçte kadınların daha fazla ön alması, kadın siyasetinin daha görünür olması ve kadın perspektifinin özgür siyaset yapabilmede önemi daha açık ortaya çıkmaktadır” şeklinde konuştu.
 
‘Aynı zihniyet iki soykırımı örüyor’
 
Beyza, kırımın sürdüğü süreçlerde ekoloji siyasetinin, mücadelesinin ve politik tutum almanın önemi ve tarihsel anlamının net olduğunu vurguladı. Kadın ve doğa kırımının aynı eksende ilerliyor olmasının tesadüf olmadığını dile getiren Beyza, “Aynı zihniyet iki soykırımı, sömürüyü ve şiddeti örüyor. Kadın ve ekolojik sistem üzerinde olan şiddetin artması bu nedenledir. Çıkış da kadın perspektifindedir. Yoksa sömürü daha derinleşecektir. Kapitalist patriarkanın her iki alanda kendini var etmesi giderek daha görünür olacaktır. Çünkü kendi sistemleri krizde. Siyasal iktidar krizden çıkışın tek yöntemini kadına, ekolojik yaşama saldırıda buluyor. Örneğin İkizköy direnişine baktığımızda sadece bir kömür ocağına teslim etmiyor bölgenin tamamını maden işletmelerine veriyor. Bunu yaşamın sürdüğü pek çok yerde gördük. Şimdi Munzur vadisine, Mezopotamya havzasına yoğunlaşan bir müdahaleyi planlamaya devam edecektir” ifadelerini kullandı.
 
‘Eko-kırım ve kadın kırımının eş değer olması tesadüf değil’
 
Krize giren sistemin kadına ve doğaya daha şiddetli saldırdığını aktaran Beyza, doğaya yönelik saldırının derinleşmesine paralel olarak kadına yönelik şiddetin de arttığını söyledi. Kadının, kendi ekosisteminde doğayı çok iyi kavramış olduğuna işaret eden Beyza, “Kadın yaşadığı alanda verdiği emekle bu saldırıyı herkesten önce tanımlamış durumda. Dolayısıyla mücadelede de kadını önde görüyoruz. Eko-kırım ve kadın kırımının eş değer olması tesadüf değil. Kadınlar bunların sonuçlarını daha ağır yaşıyor. Doğal alanları, doğal varlıkları, tarihsel alanları, kent bellekleri sermayeye teslim etmeye başladığı andan itibaren emeğin sömürüsü de şiddetlenmiş oluyor. Halkların yerinden edilmesinden insansızlaştırılmaya kadar olan süreç derinleşiyor. Yaşam alanlarında sularına el konulan alanlarda kadının emeği daha fazla sömürülüyor ve kadın yaşamlarını sürdürmek için çok uzak yerlerden bedenlerinin taşıyamayacağı kadar suyu taşımak zorunda kalıyor. Parası olan o ürüne ulaşabilir. Metalaşma da budur. Yaşam için temel unsur olan su, şirketlere verildiği andan itibaren suya parası olanlar erişebilecektir. Yoksulluk bir sonuç” dedi.
 
‘Sistem değiştirilmeden doğaya dönüş sağlanamaz’
 
Beyza, sistemin değiştirilmeden mevcut konjonktürde insanın doğaya dönüş sağlamasının mümkün olmadığının altını çizdi. Halkların iradesinin sistemi dönüştürmesiyle doğaya dönüşün mümkün olacağına işaret eden Beyza, “Artı değer üreten ve patriarkal perspektifi temel alan sistemi yıkabilirse, bunun ortaya koyduğu yönetim sistemlerini, iktidarları, faşizmi ortadan kaldırabilirse o zaman yeniden bir yaşam söz konusu olabilir. Bunun örneğini en yakınımızda olan Rojava’da gördük. Kadınlar yaşamı sisteme karşı örüyorlar. Sistem içinde bu örgü çok zor. Bunu başarmak için demokrasiyi inşa etmemiz gerekiyor. Ama inşa etmek halkların iradesidir. Bunun tek yolu sistemi yıkmak, devre dışı bırakmaktır. Sistemi devre dışı bırakmak demek yönetimi halkların iradesini teslim alması demektir. Bunu başarabilirsek doğayla olan yabancılaşmayı ortadan kaldırmış oluruz” diye belirtti.
 
‘Vaktimiz yok, çünkü krizler giderek derinleşiyor’
 
“Biz doğal sistem içindeki varlıklardan biriyiz” diyen Beyza, sistemin yaşamı tehdit ettiğini vurguladı. Yan yana durarak, özgürlükleri öne alarak, barış içinde yaşamayı öne koyarak başarı elde edebileceklerini kaydeden Beyza, “HDP’nin 3’üncü yol dediği de budur. Biz hep beraber, hepimizin haklarını koruyarak birlikte yaşamanın yollarını arıyoruz. Bunu başarırsak yaşamı yeniden örebiliriz. Ulus devlet rejimleri kendi varlıklarını sürdürürken kazanılmış tüm hakları ellerimizden alır. Kadınların tüm haklarını, insan haklarını, hukuku ortadan kaldırarak yoluna devam eder. Birlikte yaşamın şartlarını birlikte sağlamadıktan sonra adil dağıtım söz konusu olamaz. Dolayısıyla sistemin içinden bir yeniden dönüşüm sadece hayaldir. Bu sistemden şikayetçiysek bunu yenmenin yollarını arayalım. Bunu yapamıyorsak her saldırı anında öldürülen kadın veya çocuğun karşısında sadece üzüntümüzü dile getiririz. Vaktimiz yok, çünkü krizler giderek derinleşiyor. Krizler derinleşip kırılma noktasına geldiğinde yaşam yeniden örülür. Yeter ki bunu kendimizde sorumlu kılalım. Halklar ve kadınlar bunu başarır. Akılları nettir ve sistemin saldırısını iyi okurlar.  Demokrasiyi yeniden güçlendirmek, eşit ve özgür yaşamı birlikte kurmak ekolojik kırımdan kurtulmanın ve kadına yönelik şiddeti alaşağı etmenin yoludur” ifadelerine yer verdi.
 
‘Yüreğim ve aklımla orada olacağım’
 
Çıkış yolunu kadınların bulup ördüğüne dikkat çeken Beyza, TJA’nın 16 Ekim’de gerçekleştireceği mitinge vurgu yaptı. Orada olamasa da yüreğinin orada olacağını kaydeden Beyza sözlerini şöyle sonlandırdı: “Kadınlar orada son sözünü söyleyecek ve o söz gerçek. O söz kararlılığın sözü. Hem TJA hem de kadın örgütleri bana her zaman güç verdi. Biz kadınlar başarırız. Bu krize girmiş, saldırgan sistemi alaşağı edebiliriz, bu gücümüz var, bunu örgütlülükle sağlayabiliriz. Önce sisteme karşı yana yana geleceğiz. TJA çok uzun zamandır örgütlü kadın mücadelelerini birlikte örgütleyen, kazanılmış hakların yok edildiği durumlarda buna karşı mücadele eden bir kadın siyaset örgütüdür. Örgütlülük bu sistemi alaşağı etmede birinci adımdır. Ben de yüreğim ve aklımla orada olacağım.”