İnsan eliyle dönüşü olmayan ekolojik yıkımdan geriye ne kaldı?

  • 10:17 5 Haziran 2021
  • Ekoloji
HABER MERKEZİ - Özel savaş politikaları sonucunda nehirleri, dereleri ve ormanlık alanları hedef alınan bölge kentlerindeki ekolojik yıkım, son yıllarda giderek artış gösterse de halk, yıkıma karşı doğasını korumak uğruna direnişini sürdürüyor. 
 
Dünya genelinde uzun yıllardır devam eden insan eliyle gerçekleştirilen ekolojik yıkım her geçen gün giderek derinleşiyor. Canlı yaşamını hedef alan ve doğanın döngüsünü değiştiren yıkım, kimi yerlerde rant kimi yerlerde ise devlet politikası olarak kendini gösteriyor. 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla bölge kentlerinde özel savaş politikası kapsamında yaşanan orman yangınları, hidroelektrik santralleri (HES), maden, mermer ocakları ile tahrip edilen doğada geriye dönüşü mümkün olmayan yıkıma dikkat çekiyoruz. 
 
Orman yangınları 
 
Bölge kentlerinde özellikle 90’lı yıllardan bu yana devam eden orman yangınları söz konusu. Halkların demokratik Partisi (HDP), 2015 yılında, bölgede yaşanan orman yangınlarına ilişkin bir rapor hazırladı. Söz konusu yangınların özel savaş politikasının bir parçası olduğunun birçok insan hakları örgütünün raporunda ve Avrupa Birliği İlerleme Raporları’nda da yer aldığı kaydedildi. HDP’nin örnek olarak gösterdiği 1999 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda “Türk güvenlik güçleri tarafından işlenen insan hakları ihlalleriyle birlikte, köylerin geniş ölçekte zorla boşaltıldığını ve tahrip edildiğini gösteren kanıtlar vardır” ifadesi kullanılırken, İHD ise “Ocak 1990 – Mart 2009 Döneminde Köy Korucuları Tarafından Gerçekleştirilen İnsan Hakları İhlalleri” raporunda köy korucularının 17 ormanlık alanı yaktığını hatırlatıldı.  
 
Operasyonlar ile eş zamanlı orman yangınları
 
Zorla yerinden edilenlerin dönüşünün sağlanmadığı 1990-2009 yılları arasında, köy korucuları tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin hatırlatıldığı raporda, köylerde operasyonlarla beraber orman yangınları da hız kazandı. 2008’de DTP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin 1990-2008 arasında Kürt coğrafyasında kaç tane orman yangınının çıktığı, kaç hektar yandığı ve bunların yerine ne kadar ağaç dikildiğine dair sorusuna dönemin Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı şöyle olmuştu: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 1990-2008 yılları arasında 390 orman yangını çıkmış olup, bu yangınlarda 9 bin 100 hektarlık ormanlık alan zarar görmüştür. Yanan alanların tamamı bakanlığımızca ağaçlandırılmaktadır.”
 
2010 yılında 33 ormanlık alan yandı
 
2010 yılının temmuz ayında TSK tarafından gerçekleştirilen operasyonlar esnasında 33 ormanlık alan yakılırken, dönemin BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın orman yangınlarına dair sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde son yirmi yıl içerisinde çıkan orman yangınları sonucunda 5 bin 649 hektarlık alan zarar görmüştür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki ormanların hâkim ağaç türü meşe olup, bu ağaçlar biyolojileri gereği yangın sonrası yaşama yeteneğini kaybetmeyerek yeniden sürgün vermektedir. Bu nedenle yangından zarar gören meşe alanlarına ağaç dikilmemektedir.”
 
Orman yangınları yayıldı
 
Bölge kentlerinde 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin ağırlaştırılması, müzakere heyetinin İmralı Adası’na giderek Abdullah Öcalan ile görüşmesi sonrasında, bir ayda 33 alanda ormanlar ateşe verildi. Dönemin AKP iktidarı ile müzakere heyeti arasında yürütülen görüşmelerle üzerinde uzlaşılan, Dolmabahçe Sarayı’nda açıklanan tarihi mutabakat metninin geçersiz sayıldığını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ilan etmesi sonrasında hem askeri operasyonlar hem de orman yangınları bölge kentlerinde yayılarak devam etti. Raporda tespit edilen orman yangınları bölgeleriyle beraber şu şekilde: “Cudi Dağı, Lice – Hani – Kocaköy üçgeni, Kulp – Silvan, Savur ve Mazı Dağı orman yangınları. Diyarbakır, Hazro, Silvan, Kulp Bölgesi Güleç köyü orman yangınları. Dersim Aliboğazı Amutka Karakolu civarındaki orman yangınları. Diyarbakır-Lice orman yangınları. Dersim Karakoçan Okçular köyü yaylası Şewle ve Sınce ile Cobur, Kızılca, Golan orman yangınları. Yayladere ilçesi Güneşlik köyü ve Güneşlik – Zeynelli - Bilekkaya civarındaki orman yangınları.”
 
Yetkililerden ‘bizi meşgul etmeyin’ yanıtı
 
Şırnak’ın birçok kırsal bölgesinde askeri operasyonların özellikle gerçekleştiği dönemlerde orman yangınları da yaşanıyor. Günümüzde de devam eden orman yangınlarına yurttaşlar müdahale edemezken, edenler de engellerle karşılaşıyor. Yangının söndürülmesi için yardım çağrısına ise yetkililerin “bizi meşgul etmeyin” şeklinde cevap verdiği kaydedildi. 
 
Bölge kentlerinden Diyarbakır’da son yıllarda askeri operasyonlar nedeniyle yüzlerce hektar ormanlık alan yakılarak kül edildi. Sadece ağaçların değil sayısız canlı türünün de zarar gördüğü yangınlardan geriye küle dönmüş araziler kaldı. Diğer yandan rant amaçlı ağaçların kesimi ve buna karşı verilen mücadele ise uzun süre gündemdeki yerini koruyor. 
 
UNESCO mirasları yıkılıyor
 
Diyarbakır’da 2014-2015 yıllarında yaşanan bir gelişme de, Dünya Miras Komitesi’nin düzenlediği toplantı ile Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi kararıydı. Kararın ardından, hem Hevsel Bahçeleri hem de surların talan ve kıyımına başlandı. Dünyada uzunluk açısından Çin Seddi’nden sonra gelen Diyarbakır Surları günden güne yıkımla karşı karşıya bırakıldı.  
 
Hevsel Bahçeleri’ndeki yıkım
 
Diğer yandan Hevsel Bahçeleri, rant amaçlı ağaçların kesimi ve buna karşı verilen mücadele de uzun süre gündemdeydi. 2014 yılında, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bulunan Hevsel Bahçeleri’nde gerçekleştirilen ağaç kıyımına karşı, üniversiteli gençler başta olmak üzere her kesimden yüzlerce kişi, günlerce doğanın talan edilmesine karşı Hevsel Bahçeleri’nde nöbet eylemi yaptı. Eylem, 20’nci gününde sonuç verirken, Diyarbakır Valiliği tarafından ilgili kurumlara gönderilen yazı da ağaç kesiminin durdurulduğu bildirilmesi üzerine nöbet eylemi sona erdi. 
 
Canlı yaşamı hiçe sayıldı
 
Nöbet eylemi sona ererken, Hevsel Bahçeleri’ndeki tehlike de günden güne büyüdü. Bahçe, kum ocakları, barajlar ve hidroelektrik santralleri nedeniyle kuruma tehlikesiyle yüz yüze. Tüm bunlar yaşanırken, Dicle Nehri’nde yaşayan 3 su samuru kamışların arasından çıkıp, yüzdükleri sırada görüntülendi. Ortaya çıkan bu görüntüler, Hevsel Bahçeleri’nde kaç canlı türünün yaşadığı sorusunu akıllara getirdi. Buna rağmen doğa talanı ve canlıların yaşamı hiçe sayılmaya devam ediliyor.  
 
Barajlar ve HES’ler 
 
Bölge kentlerinde ekolojik yıkımın nedenlerinden biri de barajlar, bu barajlardan bazıları şöyle: Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Batman Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Birecik Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Devegeçidi Barajı, Dicle Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Dumluca Barajı, Göksu Barajı, Hacıhıdır Barajı, Hancağız Barajı, Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Karakaya Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Karkamış Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Kayacık Barajı, Kralkızı Barajı ve Hidroelektrik Santrali ile Seve Barajı. 
 
Söz konusu barajlardan son dönemde kamuoyunun da gündeminde yer alan ve dünya genelinde çağrıların, uyarıların yapılmasına rağmen yapımı tamamlanan Ilısu Barajı. Batman’a bağlı Hasankeyf, iki yakası Dicle’nin ayırdığı tarihi bir ilçe. Tarihi 12 bin yıl öncesine dayanan Hasankeyf, 1981 yılında doğal koruma alanı ilan edilmesine rağmen üzerine Ilısu Barajı yapılarak sular altında bırakıldı. 
 
10 binlerce kişi göç etmek zorunda bırakıldı
 
Ilısu Barajı projesinin bitmesi ile yaklaşık 250 höyük, 5 binden fazla mağara, tarihi camiler, minareler, kilise kalıntıları, sahabe kabirleri, türbeler, köprüler gibi eşsiz değerle su altında kaldı. İlçenin yüzde 90’ına yakını barajdan etkilenirken, aralarında köy ve mezralarında bulunduğu 199 yerleşim yeri de su altında kalan yerlerden biri oldu. Barajın yapımıyla beraber, Beşiri (Qubîn), Hasankeyf ve Gercüş ilçeleri, Diyarbakır’ın Bismil ilçesi, Siirt merkez ve Kurtalan ile Eruh ilçeleri, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesi ile Mardin’in Dargeçit ilçesine bağlı köy ve mezralar. Yine 10 bini aşkın kişinin büyük kentlere göç etmek zorunda bırakıldığı belirtiliyor. 
 
Çevreye verilen zarar maliyeti karşılamıyor
 
Öte yandan Ilısu Barajı’nın maliyetine 1 milyar Euro ayrılırken, tarihi köprünün restorasyonu 12 milyon TL, Zeynel Bey Türbesi’nin taşınma maliyeti ise 16 milyon TL’yi buluyor. Yeni Hasankeyf için inşa edilen üç köprünün maliyeti ise 140 milyon TL’yi geçiyor. Ayrıca barajın geliri ne kadar olursa olsun harcanan para, sular altında bırakılacak kültürel miras ve çevreye verdiği zararın maliyetini karşılamaya yetmiyor. 
 
Ana akım medya ise Hasankeyf’teki yıkım yerine Hasankeyf’in turizme açılacağı üzerine yayınlar yapmaya başladı. Ancak, ana akım medya Hasankeyf yok edilirken ve yok edilme anını izleyen kadınların gözünden dökülen gözyaşını görmemezlikten geldi. 
 
Talan kartpostal olarak görüldü
 
Şınak’ta Ballı barajı, Cizre, Çetintepe, Musatepe, Kavşaktepe, Uludere barajları yapılırken akıllara doğaya geri dönüşü olmayan zararlar geliyor. Bu barajların yapımı ana akım medya tarafından, “Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Hilal beldesi Mijin Deresi üzerine yapılan barajlar, kartpostallık görüntüler oluşturdu” denilirken, talanı yine görmezden geldi. 
 
Zorê Çayı ve HES 
 
Batman’da yaşanan bir diğer kıyım ise Zorê Çayı üzerinde gerçekleşti. Sason ilçesine bağlı Balbaşı (Herîve) köyü ile Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Kayahan (Xweşika) arasında bulunan Zorê Çayı üzerinde Hidroelektrik Santrali (HES) yapımına karar verildi. Mahalle sakinleri ise kararın iptali için itiraz başvurusunda bulunurken, herhangi bir geri dönüş alınmadı. 
 
HES Muradiye Şelalesi’nin suyunu azalttı
 
Van’ın önemli turizm merkezlerinden biri olan ve her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği Muradiye Şelalesi’ni besleyen Bendimahi Çayı üzerine kurulan HES’lerden dolayı hem suyun yönü hem de hızı değişti. 2017 yılında şelaleye giden ziyaretçi sayısında ise her geçen gün düşüş yaşanırken, şelalenin etrafındaki bitkiler de kurudu. Muradiye Elektrik Üretim A.Ş. tarafından kurulan, Türkiye’nin 272’nci, Van’ın ise en büyük enerji santrali olduğu belirtilen Muradiye Ayrancılar Hidroelektrik Santrali, saatte ortalama 124 milyon 564 bin 262 kilovat elektrik üretimi ile şelale suyunun azalmasına neden oluyor. Şelalenin alt ve üst kısmına yapılan 2 HES ile birlikte suda ciddi azalma olurken suyun 25 kilometrelik yatağı da değişti.
 
Doğa harikası Kani Spî üzerine HES yapıldı
 
Muradiye Şelalesi’nden sonra HES yapımına başlanan bir diğer yer ise Van’ın Çatak ilçesinde bulunan Kani Spi. 2019 yılında Denizli’den gelen Gök Kartal Firması ve Çatak Kaymakamı Hamza Türkmen ile AKP’li Belediye Başkanı Abdurrahman Şeylan’ın yürüttüğü çalışma ile ilçe sakinlerinin geçim kaynağı olan balcılık ve alabalık yok olma tehlikesi altında. Van’ın doğa harikası olan Kani Spi, HES nedeniyle, her yıl ziyaretçisi olan yüzlerce turisti de kaybetti. 
 
Kaymakam HES’e tepki gösteren halkı uyardı
 
Yapımı 2013 yılında planlanan ancak halkın tepkisi nedeniyle yapılamayan HES’e karşı gelen tepkiler üzerine dönemin İlçe Kaymakamlığı “HES’in yararları” adı altında toplantı düzenleyerek, halkı HES’e karşı çıkmamaları yönünde uyardı. 
 
Van ÇEV-DER’den tepki
 
Halkın tepkisi sonuç vermezken, konuyla ilgili açıklama yapan Van ÇEV-DER, “Kaymakamlar, askerler ve bürokratlar ile muhtarlar toplanmış. Kaymakamlık öyle bir algı yaratıyor ki, ‘ilçeye hizmet geliyor, karalama kampanyası yürütülüyor, bunlar iyi niyetli değil. Bunlar art niyetli insanlar, bölgeye HES’ler ile huzur gelecek' diye konuşma yapıyor kaymakam. İlçe Kaymakamı Hamza Türkmen, Gök Kartal Denizli firmasının ortağı gibi konuşuyor” dedi. 
 
Zilan Deresi üzerine HES yapımı 
 
Tarihsel açıdan Kürtler için önemli olan bir diğer yer olan Zilan Deresi, 1930’da başlayan Ağrı isyanı sırasında yaklaşık 15 bin Kürt’ün katledildiği yer olarak biliniyor. Van’ın Erciş ilçesine bağlı Zilan Deresi üzerinde 2012 yılında yapılmak istenen ancak sivil toplum örgütleri ve yurttaşların çağrısı üzerine dönemin Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından “ÇED gerekli değildir” kararı ile HES projesi durdurulmuştu. Üzerinden 8 yıl geçen karara itirazlar üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile acil kamulaştırma kararı ile HES projesi yeniden hayata geçirildi. Durumu yargıya taşıyan yurttaşlar ise, geçim kaynaklarının tarım ve hayvancılık olduğunu, bölgede oluşacak ekolojik tahribat nedeniyle geçimlerini sağlayamayacak duruma geleceklerini ve bu nedenle göç edeceklerini belirtti. 
 
Kömür ocakları ve Nerdüş Deresi
 
Askeri operasyonlar sonucu yaşanan orman yangınlarıyla gündemden düşmeyen Şırnak, Cudi Dağı eteklerinde bulunan kömür ocaklarının kirli suyu doğal kaynak su olarak bilinen ve Dicle Nehri’ne akan Nerduş Deresi’ni kirletmeye devam ediyor. 2019 yılının Nisan ayından bu yana kömür karasına çevrilen dere için köylülerin tepkisi sonuç vermedi. 
 
Dereden gelen su tarım ve hayvancılık için kullanılamıyor. Yine bölge için hayati önem taşıyan Nerduş Deresi’nin aktığı bölgede zeytin, ceviz, nar, yer fıstığı yetiştiriliyor. Derede yaşayan balık ve su samurları başta olmak üzere diğer canlılar da zarar görüyor. Özellikle son dönemde yaşanan balık ölümleri ile tepkilerin yükseldiği bölgedeki kömür ocaklarının kapatılması istense de bugüne kadar bir çözüm elde edilemedi. 
 
Mermer ocakları 
 
Ekolojik yıkımın yaşandığı yerlerden biri de Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yurtbaşı (Şexan) Mahallesi. Mermer ocağı için yapılan ihaleyle beraber 26 Mayıs günü mahalleye giren firma yetkilileri, asker ve korucular, iş makineleriyle yurttaşlara ait 40 ahırı yıktı. Yurttaşlar, tepkilerini dile getirirken, diğer yandan iş makinelerinin önünde nöbet tuttu. Mermer ocağı yapımına izin vermeyeceklerini kaydeden yurttaşlar burada yürüyüşe geçerken, asker ve korucuların saldırısına uğradı. 4 yurttaşın gözaltın alınması ve sonrasında serbest bırakılmasıyla asker, korucu ve firma yetkilileri mahalleden ayrıldı. 
 
Öte yandan mahallede mermer ocağı yapımına karşı direnen kadınlar, ahırların yıkımıyla beraber tek geçim kaynakları olan hayvanlarının barınaksız kaldığını söyledi. 
 
Mezopotamya Ekoloji Hareketi ise 3 Haziran günü yaptığı açıklamada, mermer ocağının kapatılması ve halkın mağduriyetlerinin giderilmesi için imza kampanyası başlattığını duyurdu. 
 
Munzur Vadisi
 
Dersim’de 42 bin 674 hektarlık alanı, akarsu kaynakları, bölgeye özgü canlıları, endemik bitki türleri ve örtüsü ile eşsiz değere sahip Munzur Vadisi uzun süre yurttaşların korunması için çeşitli eylem ve etkinliklerle gündemine almasıyla biliniyor. HES ve baraj yapımına karşı halkın direnişi sonucunda, 28 Mayıs günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca “kesin ve korunacak hassas alan” ilan edilmesinin ardından bakanlık yetkilileri, bölgede keşif çalışmalarını tamamlayarak rapor hazırladı. 
 
1971’de “milli park” ilan edilen Munzur Vadisi ile ilgili verilen karar, Dersim halkını sevindirdi. 
 
Munzur Vadisi havzasında beş ayrı ekosistem kesişiyor. Akarsu, orman, kaya, mera ve bozkır ekosistemi bulunuyor. Bu ekosistem çeşitliliği, beraberinde zengin florastik ve faunastik habitat üretiyor.  Havzada saptanmış 2 bine yakın fauna çeşidi var. Bölgemizde Avrupa’nın yaşamı koruma sözleşmesi olan “Bern Sözleşmesi’ne koruma altında bulunan pek çok yaban hayatı türü var. Yörede çengel boynuzlu dağ keçisi de bulunuyor. 
Munzur Irmağı’nda 2017 yılında yapılan tespitlere göre, dünyada sadece bu suda yaşayan kırmızı benekli Munzur alası bulunuyor. Bölgede ayrıca Anadolu parsının yaşadığına dair işaretler olduğu biliniyor, 
 
Öte yandan  “Kesin korunacak hassas alan” ilanının ardından Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapılması planlanan Konaktepe-1 ve Konaktepe-2 barajları ile hidroelektrik santrali (HES) projeleri için başvuruda bulunan şirketin çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca iptal edildi
 
Ovacık ilçesinde bulunan, kırk gözeden doğan ve onlarca dere suyuyla beslenen Munzur Çayı, yöre halkı tarafından kutsal sayılıyor. Zengin bitki türleriyle kaplı Munzur Vadisi, vaşak, yaban keçisi, kırmızı benekli alabalık, bozayı, Anadolu parsı ve koca engerek yılanı gibi yüzlerce canlıya ev sahipliği yapıyor. 
 
Sortkin Deresi
 
Van’ın Çatak ilçesindeki Çataksuyu (Sortkin) Çayı üzerinde bulunan ve 2020’nin Kasım ayında faaliyete geçen “Saral-3” adlı Hidroelektrik Santrali’nin (HES) doğaya ve canlılara olumsuz etkileri birkaç ay içerisinde kendisini göstermeye başladı. HES’in faaliyete geçmesiyle beraber, ilk olarak deredeki su seviyesi düşmeye ve balıklar ölmeye başladı. Suların çekilmesi sonucunda ise binlerce kırmızı benekli alabalık da öldü. 
 
Balık ölümlerinin yanı sıra bölgenin önemli geçim kaynaklarından olan tarım ve hayvancılık da HES’ten olumsuz etkilendi. Su seviyesinde yaşanan düşüşten kaynaklı özellikle Işıklı Mahallesi’ne bağlı Elmalı Mezrası’ndaki tarım arazilerinde sulama yapılamıyordu. Tarlalarını sulayamayan mahalle sakinleri hayvanlarına içecek su bulmakta da zorlanıyordu.  
 
Yaşanan balık ölümleri sonucunda 3 Ocak’ta derede incelemelerde bulunan Van İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ile Çatak İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü tuttuğu tutanakta, balıkların ölüm sebebi olarak yetersiz su ve oksijenden kaynaklı strese girmeleri olarak belirledi. Bunun üzerine Alabalık tesisi sahibi Orhan Mantaş, HES için yürütmeyi durdurma ve maddi tazminat davası açtı.  
 
Dicle Havzası Sortkin Deresi üzerinde Gökkartallar Enerji Elektrik Üretim Limited Şirketi tarafından kurulan Saral-3 Regülatörü ve hidroelektrik santrale (HES) karşı Mantaş Alabalık Çiftliği sahiplerinin yaptığı başvuru sonuçlandı. Van 4’üncü İdare Mahkemesi’nin barajın yapılmasının önünü açan kararına karşı faaliyetinin durdurulması talebiyle açılan Danıştay 6’ncı Dairesi’ne yapılan başvuru sonuçlandı. Danıştay, Van 4’üncü İdare Mahkemesi’nin verdiği kararı bozdu. Dün açıklanan kararla birlikte barajın durdurulması önündeki yasal engeller kalkmış oldu.