Çevreye saçılan nükleer atıklara tepki: Nefes almak istiyoruz

  • 09:20 5 Haziran 2021
  • Ekoloji
İZMİR - Gaziemir’de kurşun fabrikası nedeniyle çevreye saçılan nükleer atıkların insan sağlığına verdiği zarar karşısında ilçe sakinleri, “Nefes almak istiyoruz” diyerek tepkilerini dile getirdi. Dr. Raika Durusoy ise atıkların insan üzerindeki etkisinin uzun süre devam ettiğini ve ortaya çıkacak hastalıkların nesilden nesle geçebileceği uyarısında bulundu.
 
İzmir’in Gaziemir ilçesinde 1940 yılında Aslan Avcı tarafından kurulan kurşun ve döküm fabrikasında rastgele etrafa saçılmış nükleer çubuklar 2007 yılında ortaya çıkmıştı. Gaziemir’de fabrika alanında incelemelerde bulunan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) hazırladığı rapora göre 70 dönümlük arazide radyoaktif ve tehlikeli atık miktarının yaklaşık 100 bin ton olduğu ve bölgedeki radyasyon miktarının, normal değerin 219 kat üstünde olduğu belirtilmişti. Raporlarda ağır metal atıklarının olduğu da yer alıyordu. 
 
2010 yılında kapatılan fabrikanın etrafı önlem olarak sadece tel örgüyle çevrilmiş ve alana nükleer atıkların nereden ve nasıl getirildiği tespit edilememişti. TAEK tarafından 5,7 milyon TL para cezası kesilen şirket, daha sonra isim değişikliği yaparak İzmir'in Torbalı ilçesinde Heper Metal Döküm Sanayi A.Ş. adıyla faaliyete başladı. söz konusu atıklar karşısında 14 yıldır çözüm için ilçe sakinleri mücadelesini sürdürürken, nükleer atıklardan dolayı kanser ve benzeri hastalıkların ortaya çıkmasına ise engel olunamıyor.  Tüm bu yaşananlar karşısında ilçe sakinleri ve Gaziemir Belediye Başkanı,  nükleer atıkların temizlenmesi için 30 Nisan’dan bu yana her hafta Cuma günü atıkların bulunduğu yerde nöbet eylemi gerçekleştiriyor. 
 
5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla ilçede yaşananlar dikkat çekmek için konuştuğumuz yurttaşlar, bu sorunun bir an önce çözülmesini istiyor. 
 
‘Kapalı gösterilmesine rağmen yıllarca çalıştırıldı’
 
Fatma Aykanat, 30 yıldır ilçede yaşadığını, daha önce de koku olduğunu ancak son yıllarda kokunun daha fazla arttığını söyledi. Fatma, “Biz geldiğimizde burası çalışıyordu, sonra tepkiler büyüyünce kapatıldı diye söylendi. Kapatıldı diye göstermek için okul üstünde bulunan büyük bir baca vardı. Baca yıkıldı, kapatıldı diye gösterildi ama biz yıllar sonra bunları yapmalarına rağmen fabrikanın çalıştığını öğrendik” dedi.
 
‘Kanser ölümleri örtbas edilmeye çalışılıyor’
 
Yerleşim yerlerinin ve okulun, nükleer atıkların bulunduğu bölgenin yakınında olduğunu, her gün ağır metal kokusunu soluduklarını ifade eden Fatma,  “Mahallemizde birçok kişi kanserden öldü. Kanserden ölenlerin nedeninin burası olmadığını söylüyorlar. Nükleer atıklar kanser nedenidir. Evdeki fayanslar pas tutuyor. Soluduğumuz kokuyu tarif edemem, tarifi yok genizleri yakıyor. Rüzgarla beraber koku yayıldığı için dışarda duramıyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Maddi gücü olan gitti gücü olmayan burada kaldı’
 
Atıkların temizlenmesini isteyenlerden biri de Mülkiye Yarbay. Nükleer atık fabrikasının sahibi Aslan Avcı’nın, ilçe sakinlerinin sessiz kalması için mahalleye engelli okulu yaptığını belirten Mülkiye, “Nefes alacağımız bir yer yok. Fabrika taşınmış olabilir ama pisliği duruyor. Mahallenin çoğu gitti ama biz buradayız, çünkü maddi gücümüz yok burayı terk edemiyoruz. Maddi gücümüz olsa belki gideriz ama bu bencillik değil mi? Burada kalanlar ne olacak? Hiç durumu olmayanlar var burada” sözlerini kullandı. 
 
 ‘Nefes almak, yaşamak istiyoruz ölmek istemiyoruz’
 
Atıkların temizlenmesi için yıllardır mücadele verdiklerini ancak bir çözüme ulaşılamadığını kaydeden Mülkiye, “Nefes almak istiyorum” dedi.  Mülkiye devamında, “Bu konu sadece Gaziemir’i değil İzmir’i hatta tüm Türkiye’yi ilgilendiriyor. Gaziemir Belediyesi’nin ya da Büyükşehir Belediyesi’nin çözeceği bir konu değil. Bu sorun devletin başında olanların çözeceği bir sorun. Cumhurbaşkanına sesleniyorum, biz ölmek istemiyoruz, biz yaşamak istiyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Radyoaktif atıklar sindirim yoluyla vücuda giriyor’
 
Atıklardan dolayı çevreye saçılan kokudan etkilenme söz konusu olduğunu vurgulayan halk sağlığı uzmanı doktor Raika Durusoy, bu etkilenme sonucunda yaşanabilecekleri ise şöyle özetledi: “İnsanlarda bulantı, güçsüzlük, saç dökülmesi, cilt yanıkları, organların işlevlerini yerine getirememesi şeklinde ortaya çıkar. Bu etkilenme daha çok radyoaktif madde kazalarında/ kaçaklarında görülür.  Radyoaktif atıkların bulunduğu alanda ikinci tür etkilenme yani uzun süre ve düşük dozda iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalmaya bağlı olarak kanser, DNA hasarı, enzim yapısında bozulma, doğumsal anomalilere ve sonucunda hücre işlevlerinde bozulma şeklinde etkiler ortaya çıkabilir. Gaziemir’de bulunan radyoaktif atık olan Europium’un gıda, su ve hava yoluyla vücuda alınabildiği, temel giriş yolunun sindirim sistemi olduğu belirlenmiştir. Sindirilen Europium’un yüzde 0,05’i kana karışır ve bunun yüzde 40’ı karaciğer, yüzde 40’ı kemik yüzeyinde, yüzde 6’sının böbreklerde biriktiği belirlenmiştir. Temel kanserde artıştır; özellikle de karaciğer ve kemikte oluşmakta.”
 
‘Radyasyonun verdiği zarar nesilden nesle aktarılır’
 
Kurşunun vücutta öncelikle sinir sistemini etkilediğini uzun süreli ve düşük dozda maruz kalındığında parmaklar, el ve ayak bileklerinde güçsüzlük ortaya çıkabileceğini ifade eden Raika, canlı sağlığına verdiği zararın etkisinin uzun süre devam ettiğini, nesilden nesile aktarıldığını söyledi. Raika, “Hafıza kaybı ve dikkatini toplamada güçlük olabilir. Vücutta kan üretiminin bozulması sonucu kansızlık yapabilir. Kan basıncında yükselme olabilir. Bazı kurşun bileşikleri kansere yol açabilir. Yüksek düzeyde maruz kalındığında beyin, böbrekler ve erkeklerde sperm yapımı zarar görebilir. Diş etlerinde çizgilenme görülebilir. Gebelerde bebeğin beyin gelişimine zarar verebilir. Deride solukluk, genel yorgunluk ve bitkinlik, baş ve eklem ağrıları, iştahsızlık, mide-bağırsak bozuklukları, kabızlık yapabilir. Bütün bu etkiler, kişinin hangi dozda, ne kadar süreyle maruz kaldığı ve kişinin vücut direncine bağlı olarak ortaya çıkabilir veya çıkmayabilir” dedi. 
 
‘Nükleer atıklar insanların olmadığı yerlere götürülmeli’
 
Halk sağlığı için nükleer atıkların Türkiye’ye girişinin engellenmesinin gerekliliği üzerinde duran Raika, söz konusu atıkların iade edilmesinin önemli bir adım olacağını ve önlemler alınana kadar bölgeden uzak durulması gerektiğinin altını çizdi. Raika, “Açık, şeffaf, katılımcı biçimde radyoaktivite ölçümleri yapılarak güvenli olan ve olmayan bölgeler belirlenip işaretlemelerin yapılması, güvensiz bölgelere girişin önlenmesi faydalı olacaktır. Radyoaktif atıkların uygun şekilde bertarafı, insanların/canlıların ulaşamayacağı bir bölgeye alınması, insanlarla atıklar arasına radyasyonu geçirmeyen bir engelin konması gibi yöntemlerle önlenebilir” diye konuştu.