Ekolojik yıkım sürerken: ‘Yok oluyoruz!’

  • 09:01 4 Haziran 2021
  • Ekoloji
 
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Ekolojik yıkımın son örneklerinden biri olan Marmara Denizi’nin birçok noktasını saran “deniz salyası” olarak bilinen müsilaj sorunu ve Kanal İstanbul projesini ‘yok oluşun yeni bir seviyesi' olarak yorumlayan Kuzey Ormanları Savunması'ndan Ayşe Yıkıcı, “Doğa şu anda yapılan katil projelerin sonuçlarını kusmaya başlamış durumda ve bu virüslerin de hiçbiri rastlantı değil” dedi.
 
Türkiye'nin birçok bölgesi doğa ve hayvan talanı ile birlikte ekolojik yıkımla karşı karşıya kalmış durumda. Onlarca ormanda şüpheli şekilde yangınlar çıkıyor, nükleer santraller, maden ocakları, barajlarda Hidroelektrik Santralleri (HES) kuruluyor, hayvanlar ihalelere çıkarılarak avlanmaları meşrulaştırılıyor. Tüm bunlar yaşanırken Marmara’yı ve Trakya’yı etkileyecek olan Kanal İstanbul Projesi’nin hayata geçirilmesi ile başta canlıların yaşam kaynağı olan su havzaları ve ormanlar yok olacak.
 
45 gündür siren İkizdere direnişi
 
Mart ayında Rize’nin İkizdere ilçesinde bulunan İşkencedere Vadisi’nde Cengiz İnşaat tarafından taş ocağı yapılmak istenmesi bu yıkım ve talanın en yakın örneklerinden biri. İkizdere'de yurttaşların iş makinelerinin önüne geçerek engellenmeye çalıştığı direnişin nöbet eylemi bugün 45'inci gününde.
 
Marmara Denizi’nde müsilaj sorunu
 
Doğa ve ekosistem katliamının son örneği ise deniz sıcaklıklarının ortalama sıcaklıkların üzerinde olması, sudaki kirlilik oranının artması ve suyun durağanlığa bağlı olarak Marmara Denizi’nin birçok noktasını saran “deniz salyası” olarak bilinen müsilaj sorunu oldu. 
 
5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne giderken, Kuzey Ormanları Savunması'ndan Ayşe Yıkıcı ile biyoçeşitlilikte kayıplar, toplu deniz canlılarının ölümleri ile kıyı ve koyların kirlenmesi gibi kayıplara neden olan müsilaj ve İstanbul’da yapılması planlanan Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin konuştuk.
 
‘Marmara'nın tamamı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak’
 
Ayşe, tüm Avrupa kıtasının etkileneceğini belirttiği Kanal İstanbul projesine ilişkin, "Eğer bizim rant kanalı diye defalarca altını çizmeye çalıştığımız proje gerçekleşirse Marmara'nın tamamı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak hatta kıtasal bir yok oluşun başlayacağından da bahsedebiliriz" değerlendirmesinde bulundu.
 
‘Yok oluşun yeni bir seviyesi'
 
Ayşe, Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin bu projeden birincil derecede etkilenen ülkeler arasında yer aldığını belirterek projenin sadece Türkiye, İstanbul, Trakya veya Marmara ile alakalı bir ekolojik yıkım projesi olmadığını, kıtasal bir dünya sorunu olduğunu vurguladı. Proje sonucunda yaşanacakların ise 'yok oluşun yeni bir seviyesi' olduğunu yorumlayan Ayşe, ilk defa bu denli topyekün bir yıkım projesiyle karşı karşıya olduklarını söyledi.
 
‘Kanal yapılırsa Marmara Denizi çürük bir yumurta gibi kokacak’
 
 Marmara Bölgesi’nin madencilik faaliyetleri, termik santraller, organize sanayi ve çevresinde çeşitlenen projelerle oldukça büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu dile getiren Ayşe, defalarca,  "eğer kanal yapılırsa Marmara Denizi çürük bir yumurta gibi kokacak" uyarısını dile getirdiklerini belirtti. Ayşe, “Ergene Nehri'nin yaşadığı kirlenme nedeniyle temizliği amaçlı güya yapılan derin deşarj projesiyle zaten o ölüm başlamış durumda” dedi.
 
‘Doğa katil projelerin sonuçlarını kusmaya başladı’
 
Kanal İstanbul projesi yapıldığı takdirde bu ‘ölümün’ kat be kat artacağını vurgulayan Ayşe, deniz yüzeyinde yalnızca deniz salyasının görülmeyeceğini, tüm deniz canlılarının ölü görülmeye başlayacağına dikkat çekti. Mega projelerin özellikle Marmara Denizi'ne verdiği zararların her geçen gün kendini gösterdiğini belirten Ayşe, “Doğa şu anda yapılan katil projelerin sonuçlarını kusmaya başlamış durumda ve bu virüslerin de hiçbiri rastlantı değil, yaşadığımız ve yaşamaya devam ettiğimiz ekolojik kıyımın sonuçları” sözlerini kullandı.
 
‘Kanal İstanbul için dediğimiz her şeyi yaşamaya başladık’
 
Yıkım süreçlerinin 3. köprüden beridir başladığını vurgulayan Ayşe, kuzeyin yapılaşmaya açılmaması, ısrarla çevre düzeni planı ölçeğinde de ifade edilmiş olmasına rağmen 2009'da onaylamış İstanbul'un çevre düzeni planını ilk delenin 3. köprü olduğunu dile getirdi. Kanal İstanbul’un sonuçlarını gördüklerini kaydeden Ayşe şunları paylaştı: “Bugün de kanal diye bir belayla mücadele etmeye çalışıyoruz. Bu mücadele serüveninde şunu gördük, 3. köprü ve havalimanında bunlar yapılırsa bugün bunlar olur dediğimiz her şeyi yaşamaya başladık.”
 
‘Yok oluyoruz!’
 
Ayşe, ekolojik yıkım politikalarına karşı bölgede yaşayan yerel halkın kendi içlerinde örgütlendiklerini ve mücadelenin güçlü bir noktada olduğu ifade etti. Bu projeyle sadece Kuzey Ormanları’nın yok olmadığını söyleyen Ayşe, bütün bir ekosistemin yok oluş serüveni olacağının da altını çizerek, “Açık yürekle söyleyebilirim ki yok oluyoruz, hem insanlık hem canlılar hem de doğa yok oluyor” diye konuştu.
 
‘Oraya bir çivi dahi çakılmaması gerekiyor’
 
Söz konusu projeyle Trakya'nın son tarım alanları ve su kaynaklarının yok olacağını ve ekosistem zincirinin de bölüneceğine dikkat çeken Ayşe, Kuzey Ormanları’nın muhafaza ormanı ilan edilerek koruma altına alınması çağrısında bulundu. Ayşe, “Oraya bırakın kanal gibi bir projeyi bir çivi dahi çakılmaması gerekiyor, çünkü hem insanların hem canlıların geleceği Kuzey Ormanları” dedi.
 
Müsilaj temizliği yok
 
“Bizimle beraber büyük bir ekosistem zinciri parçalanıyor, biz de bunun bir parçasıyız, hepsini üst üste koyduğumuzda yaşam yok olacak” diyen Ayşe, Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorununa ilişkin şu anda hiçbir temizliğin olmadığını aktardı. Ayşe, aralık ayında Trakya'da bir derin deşarj projesi başlatıldığını ve temizlik çalışması adı altında Ergene Nehri'nin bütün kirliliğinin Marmara'ya boşaltılmaya başladığını paylaştı.
 
Müsilajın etkileri: Yunus balıkları ölüyor
 
Buna karşı da denizin anında tepkisini koyduğunu dile getiren Ayşe, bugün özellikle Trakya'nın, sanayinin yoğunlaştığı bölgeler veya körfez hattının hemen hemen hepsinde bir müsilaj sorunuyla karşı karşıya olduklarını ve bunun Çanakkale Boğazı'na kadar ilerlediğini söyledi. İstanbul Boğazı'nda da akıntının yükseldiği yerlerde yer yer salyaların oluşumuna rastlandığını ve bununla birlikte sürekli yunus balıklarının öldüğünü aktardı.
 
‘Gözü kapalı bir yönetim anlayışı’
 
“Canlılık yok oluyor, ölüyor, ekoloji dediğimizde aklımıza sadece ağaç gelmemeli, Kuzey Ormanları dediğimiz bir alan var, bu alan kıyıları da kapsıyor. Gözle görülür ilk etkiyi 3. havalimanı köprüsü ve oradaki canlılık ile orman bütünlüğünün bozulması sonrasında ilk olarak denizde görmeye başladık” ifadelerini kullanan Ayşe, kıyılara dolgu yapılmamasını, özellikle denize derin deşarj ya da başka yollarla sanayi tesislerinin atıklarının atılmamasını ve denetimin arttırılması kapsamında hem uzmanların hem de yerel örgütlenmelerin sürekli uyardıklarını fakat ‘gözü kapalı bir yönetim anlayışı içerisinde’ olduklarını kaydetti.
 
‘Tüm canlıları tehdit eden projeler iptal edilmeli’
 
İstanbul RES diye Çatalca'daki rüzgar enerji santrali projesiyle beraber bu projelerin iptal edilmesi için sosyal medya kampanyaları gerçekleştirdiklerini söyleyen Ayşe, tüm bu ekolojik yıkıma karşı temelde hepsinin iptal edilmesinin tek talepleri olduğunu ifade etti. Ayşe son olarak, “Talebimiz, doğayı katleden, bizlerin geleceğini mahveden ve tüm canlıları tehdit eden projelerin iptal edilmesi. Doğadan, canlıdan, insandan, yabandan ve ekosistem zincirindeki tüm canlılardan yana, onları koruyan bir koruma planının çıkarılmasını istiyoruz” çağrısında bulundu.