Mücella Yapıcı: Kanal İstanbul ölüm ve yıkım getirecek

  • 09:02 20 Nisan 2021
  • Ekoloji
Habibe Eren
 
İSTANBUL - Kanal İstanbul Projesi’nin ‘yıkım’ projesi olduğunu ve ölüm getireceğini belirten Mimar Mücella Yapıcı, “Ben bütün Anadolu’nun kalkıp, isyan etmesini bekliyorum. Orada yapılan yıkımın sadece İstanbulluların sorunu olmadığını, aslında bütün insanlığın sorunu olduğunun farkına varmak lazım” dedi.
 
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz haftalarda partisinin grup toplantısında Kanal İstanbul projesinin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun 56 kurum ve kuruluş, 200’den fazla bilim insanının, medyanın ve vatandaşların katkılarıyla tamamlandığını söyledi. Muhalefetin ve kamuoyunun “yıkım” olarak nitelendirdiği projeye karşı itirazlar yükselirken hükümet söz konusu projeyi hayata geçirmekte ısrarcı.
 
Kanal İstanbul Projesi’nin getireceği sonuçlar 
 
Karadeniz'i Marmara Denizi'ne yapay olarak bağlayacak, yaklaşık 45 kilometre uzunluğunda, 20,75 metre derinliğinde beton bir su yolu olarak hayata geçirilmesi planlanan kanal projesinin yapımının 7 yılı bulacağı ve 140 milyar TL’ye mal olacağı söyleniyor. Proje 10 ilçenin sınırlarının içine giriyor, 19 mahalleyi kapsıyor; 36 bin 453 hektarlık yani yaklaşık 90 bin futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayılacak. Bölgedeki 134 milyon metrekare tarım alanı yok edilecek ve bu alanların 83 milyon metrekaresi yapılaşmaya açılması planlanıyor. Proje Sazlıdere Barajı'nı tamamen yok edecek, Terkos Gölü'nün su toplama havzası da yok olacak ve Terkos Gölü tuzlanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Söz konusu projeyle Bathonea Antik Kenti, Yarımburgaz Mağaraları, Küçükçekmece iç dış kumsalı, Soğuksu 1. Derece Doğal Sit Alanı ve Rhegion 2.Derece Arkeolojik Sit Alanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. 
 
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul Büyükkent Şubesi Kentleşme, Afet Komitesi ve Çevre Etki Değerlendirme Kurulu üyesi olan Yüksek Mimar Mücella Yapıcı Kanal İstanbul’un yaratacağı etkilere dair konuştu.
 
Kanal İstanbul Projesi’nin başlı başına bir eko-yıkım projesi olduğunu ifade eden Mücella, projenin sadece İstanbul’u değil başta Trakya olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan bütün ülkeleri hatta Ege ve Akdeniz’i de ilgilendirdiğini belirtti. Projenin yaratacağı hem ekonomik hem de ekolojik yıkımın ise bütün Türkiye’yi etkileyeceğinin altını çizen Mücella, “Bugüne kadar Kanal İstanbul’u tartışırken hep depremle ilişkilendiriyorduk ama bir kentin, bir bölgenin ya da bir ülkenin  kendine yeter olmasının ne kadar anlamlı olduğunu pandemi bize bir kez daha gösterdi” ifadelerini kullandı.
 
 ‘İstanbul projeden önce bile yaşamsal bütün kritik eşikleri aşmıştı’
 
Aynı yıkımın tüm itirazlara rağmen Hasankeyf’te gerçekleştirildiğini anımsatan Mücella,  Kanal İstanbul’un getireceği yıkımın; tarım alanlarının, ormanların, meraların kaybının ve hava kirliğinin ötesinde deniz sisteminin, balıkçılığın ve coğrafyanın her türlü verisinin yok edileceği anlamına geldiğini kaydetti.  Hayata geçirilmesi planlanan projeyi “gayrimenkul projesi” sözleriyle değerlendiren Mücella, şöyle devam etti: “İstanbul zaten su fakiri bir kent ve inanılmaz azmanlaşmış durumda. Zaten Kanal İstanbul tartışmasından önce de İstanbul, yaşamsal bütün kritik eşiklerini aşmış durumdaydı. Üçüncü Havalimanı ya da üçüncü boğaz köprüsü de yapılmasaydı zaten yaşanamaz, nefes alınmaz bir haldeydi. Bunlar yapıldığı andan itibaren felaket bir hal aldı. Bu durum Kanal İstanbul Projesi hayata geçtiği takdirde daha da kötüye gidecek.”
 
‘Üçüncü köprünün nasıl bir sonuç yarattığı ortada’
 
Kanal İstanbul’u tartışırken sürecin yalnızca söz konusu proje ile ele alınamayacağını vurgulayan Mücella, “Kanal İstanbul’u, Üçüncü Havalimanını ve Üçüncü Köprü’yü bir bütün olarak ele almak gerekiyor.  2011’de Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu üç proje bir paket halinde açıklandı. Önce üçüncü köprü geldi, üçüncü köprünün sonuçları ispatları ile bariz bir şekilde görünüyor. Ne kadar çok ormanlık alanı yok ettiği, nasıl bir hava kirliliği yarattığı ve nasıl ekonomik bir kara delik yarattığı ortada” ifadelerinde bulundu.
 
'Teknik meseleleri tartışmak bunun bir kırım olduğunu gizliyor'
 
“Kanal İstanbul için hazırlanan ÇED raporunda da bu durumların yaşanacağı belirtiliyor” diyen Mücella, “O kadar bilim insanı var ama ne yazık ki bizde politik ve akademik etik de bozuldu. Bir üniversite zorlanılarak istenilen rapor alınır hale geldi. Zaten ÇED raporunda da bütün bu tehditler yazıyor, son derece tehlikeli şeyler var. Havalimanının yanına akaryakıt tankerlerini koyamazsınız mesela, uluslararası kurallara ve bütün fiziksel verilere göre böyle. Buradan tanker geçemeyeceği çok belli. Her şeyin ötesinde baktığınızda teknik olarak da bir sürü yanlışlar var. Ama teknoloji meselesini tartışmak ve 'şu kadar veya bu kadar gemi geçecek' meselesi bu durumun büyük bir çevresel kırım olduğu meselesini gizliyor” diye ekledi.
 
 ‘Van depremi ardından çıkarılan yasa ile önü açıldı’
 
Montrö Sözleşmesi üzerinden Kanal İstanbul tartışmasının “beka” söylemi ile “milli mesele” haline getirildiğinin altını çizen Mücella,  tüm bunların, bu durumu gizlemek için başvurulan bir yöntem olduğunu dile getirdi. Kanalın etrafındaki bütün arazilerde el değiştirmeler olduğuna dikkat çeken Mücella, “Bugüne kadar yapılaşmaya açılmayacak mera, orman, tarım ve arkeolojik alanlar Kanal İstanbul projesi nedeniyle yapılaşmaya açıldı. Bu ayrıca nitelikli bir dolandırıcılık, çok açık ve net söyleyebilirim bu bir suç. 2011 yılında yaşanan Van depreminin hemen ardından bir afet yasası çıktı, bu afet yasasına göre bir takım alanlar rezerv ve riskli alanlar olarak tanımlandı. Ne alakası varsa İstanbul'un hiçbir zaman yapılaşmaya açılmayacak o koridoru, Afet yasasından yararlanılarak rezerv alanı ilan edildi ve bütün planlama yetkisi bakanlığa devredildi” ifadelerini kullandı.
 
‘Bugüne kadar 8 dava açtık’
 
TMMOB olarak Kanal İstanbul projesinin iptal edilmesi için bugüne kadar 8 dava açtıklarını aktaran Mücella, bu alanda çalışan bütün bilim insanlarının projenin büyük felaketleri getireceğini söylediğini belirtti. İstanbul gibi su sorunu olan bir yerde koskoca bir barajın yok edileceğine işaret eden Mücella,  “Sazlıdere Barajı yok edilecek, Terkos Barajı şimdiden kirlenmeye başladı. Meslek ve bilim insanları onlara bunları anlata anlata dilimizde tüy bitti. Bir yandan Türkiye ekonomisinin bu sıkışmışlığında yabancı sermayeye sunulacak bir takım teşvikler getiriliyor ama bu mega projeler, sermayeyi zaten getirmiyor. Güvencesi olmadan kimse gelmiyor. Elin kapitalisti sizi zaten sömürmeye geliyor, yabancı sermaye üçüncü havalimanında bütün bunların altına girmedi mesela. Yine iktidara yakın bir takım yerli sermaye bunlardan nem alınıyor ama yabancı sermaye taşeron hizmetlerini sunuyor” diye konuştu.
 
‘Mesele kırımı ve yıkımı durdurmak’
 
Hazırlanan ÇED raporunda olumlu karar verilmesinin muamma olduğunu kaydeden Mücella, açtıkları davaları birer birer kaybettiklerini belirtti. “Ya da tam kazanacak gibi oluyoruz plan değişiyor” diyen Mücella, bu projenin 'inşaatçı projesi' olduğunu ve iktidarın bu durumu meşrulaştırmak için bir takım suni gündemler yarattığını sözlerine ekledi. Kanaldan yana olanlar ve olmayanlar diye iki grup yaratıldığını ve karşı olanların ‘vatan haini’ ilan edildiğini dile getiren Mücella, “Kanal bir kırım projesidir. Bundan Türkiye’ye de dünyaya da fayda gelemez. 600 metre olan bir boğaz var. Siz, 275 metrede gemi geçirmeye kalkıyorsunuz üstelik ilk söyledikleri gibi iki taraflı çalışma da olmayacak, tek taraflı olacak. Onun içinde tüm tankerler için Karadeniz’de bekleme yerleri yaptınız. Bu daha çok boyanır. Biz böyle eleştirdikçe onlar bizim eleştirilerimize bir şeyler bulup verir. Mesele şu an oradaki kırımı ve yıkımı durdurmak. Bunun farkında değiller” dedi.
 
‘İnşaatlar başlamadan tüm toplumun karşı çıkması gerekiyor’
 
Türkiye'deki en büyük problemlerden birinin bilim ve meslek insanlarının sözüne itibar edilmemesi olduğunu vurgulayan Mücella, etik ve hukukun da ortadan kaldırıldığını dile getirdi. Kanal İstanbul Projesi’nin sadece İstanbul halkının meselesi olmadığına dikkat çeken Mücella, “Sonuçta açılan delik, bütün Anadolu ve yurdun kanını sömüren bir hale gelecek. Ekonomik olarak da bu böyle. Çok net ve açık söylüyorum bu proje gerçekten ölümdür. İnşaatlar başlamadan tüm toplumun buna karşı çıkması gerekiyor” diye belirtti.
 
 ‘Bütün Anadolu’nun isyan etmesini bekliyorum’
 
Kanal İstanbul projesinin iptal edilmesi için daha önce dilekçe verdiklerini anımsatan Mücella, halka haber verecek kaynakların kısıtlı olduğunu ve bütün özel ve devlet kanallarının iktidarın güdümünde olduğu için söz konusu projeyi halka yeterli düzeyde anlatamadıklarına işaret etti. Mücella, “Biz meslek insanları da derdimizi halkın dilinden anlatmayı pek öğrenemedik. Bizim bilme sözünü halka tercüme edecek zincirler kopuk. Teori ile pratik arasındaki tercümeyi sağlayacak kurumlar meslek odaları. Onun için bizim üzerimizde inanılmaz baskı var. Burada siyasi örgütlere de azıcık iş düşüyor. Daha üçüncü köprünün borcunu kapatamıyorsunuz. Ben bütün Anadolu’nun kalkıp isyan etmesini bekliyorum. Orada yaratılan, yıkılan yerlerin sadece İstanbulluların sorunu olmadığını aslında bütün insanlığın sorunu olduğunun farkına varmak lazım” ifadelerini kullandı.