2020’de direnenler: Hayatta kalmak değil yaşamak istiyoruz

  • 09:01 27 Aralık 2020
  • Ekoloji
Melike Aydın
 
İZMİR - Tüm dünyada milyonlarca insanın hayatını yitirmesine neden olan pandeminin damgasını vurduğu 2020 yılı 2021 yılına devrederken yaşam savunucuları alarm veren ekolojik krize dikkat çekiyor. Yaşam savunucuları, ekolojik krizin sebebi olarak gördüğü siyasal sistemin değişmesi gerektiğini vurguluyor. 
 
Tüm dünyada milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan koronavirüs  (Covid-19) pandemisinin damgasını vurduğu 2020, pandeminin asıl nedeni olan ekolojik krizin müsebbibi olan devletler için yeni baskı yönetmelerinin geliştirilmesine sahne oldu. Baskı yöntemlerine rağmen yaşamı savunmak için yeni yöntemler geliştiren hak savunucuları 2020’den devraldıkları “Hayatta kalmak değil yaşamak istiyoruz” sloganını 2021’e de taşıyacak gibi görünüyor. 
 
Yıl boyunca Türkiye ve bölge kentlerinde yaşanan ekolojik yıkımı bir kez daha hatırlatıyoruz. Yaşam savunucularından Ekoloji Birliği ve Salihli Çevre Derneği yönetim kurulundan Avukat Seçil Ege Değerli 2020’ye ilişkin ajansımıza değerlendirmelere bulundu.
 
Toplumlar sorunun kaynağından uzaklaştırıldı
 
2020 yılına damgasını vuran koronavirüs pandemisinin, endüstriyel hayvancılık, sanayi, doğal alanların tahrip edilmesindeki rolüne dikkat çeken Seçil,  toplumun yaşam tarzına yönelik ırkçı söylemler ile asıl sorunun kaynağından uzaklaşıldığını vurguladı. Seçil, pandeminin yaşam savunucularını baskı altına alma aracı olarak kullanıldığını kaydederek, bu süreçte, enerji ve maden faaliyetleri ile ilgili başvurularda ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) süreçlerinin olabildiğince hızlı bir şekilde işletilmeye ve proje onaylarının verilmeye devam ettiğini işaret etti. Seçil, “Halkın katılım toplantılarına yasaklara rağmen devam edildi. Birtakım inisiyatifler tanıyarak şirketlerin faaliyetlerinin de devamı sağlanıyor. Bu eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi ekoloji mücadelesini verenleri canı pahasına mücadele etmeye de mecbur bırakan sistem” diye belirtti.  
 
Ekolojistler eylemde
 
Yaşam savunucularının bireysel önlemlerini alarak yine de alanlara çıktığını, yapılan eylemlerde cezalar kesildiğini ifade eden Seçil, bu cezaların da çoğunun hukuksuz olduğunu kaydetti. Seçil, “Aslında bu yasaklar çerçevesinde kesilecek bir para hukuken geçerliliği yok. Bir yandan hukuki mücadeleyi sürdürmek, bir yandan da hukuksuzluğu ifşa etmek baskıya karşı ekolojistler açısından kendini güvende hissettiği bir alan yaratacaktır. Öte yandan da alternatif eylemlilikleri bu süreçte yaratmak için refleksler geliştiriliyor, ışık açıp kapamak gibi yeni itiraz yöntemleri bularak devam ettirmeye çalışıyoruz” şeklinde konuştu. 
 
‘Ekoloji siyasi alandan bağımsız değerlendirilemez’
 
Her yıl olduğu bütün yaz boyunca süren ve kamuoyunun sessiz kaldığı yangınların özellikle belli bölgelerdeki yangınların kamuoyundan gizlendiğini dile getiren Seçil, hem yaşam hakkına hem de ekolojik bütünlüğe zarar veren yangınların rant amacıyla yakılmasa bile sonradan ranta açıldığını sözlerine ekledi. Tarihi Sur, Hasankeyf, Kula’da jeopark alanları, Salda Gölü’nü örnek gösteren Seçil şöyle devam etti: “Bir yandan siyasi boyutu var, diğer yandan rantsal boyutu var. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ekoloji mücadelesi hiçbir zaman siyasal alandan bağımsız değil. Bu sadece üç-beş ağaç mücadelesi değil. Siyasal tercihlerimizi de belirlememiz gereken bir şey. Tarım politikalarını, emek, enerji politikalarını da kapsayan bir süreç. Buralar 20 yıl kullanılabilecek bir santral için yok edilme riski ile karşı karşıya, Bunlar yurttaşlık hakkının bir unsuru. Yaşadığı topraktaki unsurlardan kopmamak için bile korunması gereken değerler.”
 
İç hukuka uyulmuyor
 
Türkiye’nin birçok uluslararası çevre sözleşmeleri ile Paris Antlaşması’nın iklim değişikliği ile ilgili çerçeve sözleşmesine taraf olduğunu hatırlatan Seçil, iktidarın bu sözleşmelere uyması ve iç hukukta mekanizmalarını oluşturması yönünde çağrılarına devam edeceklerini kaydetti. Yurttaşın ve hak savunucularının valilik ve kaymakamlıklara başvurularının basit gerekçelerle geri çevrildiğini ve karar belgelerine ulaşamadıklarını dile getiren Seçil, “Uluslararası sözleşmelerin doğrudan yaptırımları yok. ÇED yönetmeliğine, kendi iç hukukumuza uyulmaması gibi vahim durumlar var. Buna ilişkin davalar idare mahkemelerinde yapılıyor. İdare mahkemelerinde ÇED dosyalarının büyük yer kaplamasının sebebi bu kanunlara aykırı yürütülmesi. Kanunun amacına uygun işlemler yapılsa bu davalara gerek kalmayacak, Türkiye şantiye alanına dönmeyecekti” dedi. 
 
Yeni pandemilerle karşılaşma riski
 
Pandemi sürecinin ekolojik tahribatın farkında olmayanları aydınlatmak için bir fırsat olarak değerlendirilebileceğini ifade eden Seçil, meselenin insanlığın varoluşunun dünya üzerindeki varlığını sürdürebilmesine indirgenecek düzeyde olduğunun altını çizdi. Bilim insanlarının ekolojik tahribatın derinleşmesi, buzulların erimesi, iklim kuşaklarının değişmesi gibi olgular nedeniyle yeni pandemilerle karşılaşma riskine dikkat çektiğini hatırlatan Seçil, “Son süreçte çıkan bir slogan durumu özetliyor: ‘Hayatta kalmak değil yaşamak istiyoruz.’ Bunun için de yaşantılarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Siyasal alanın değişmesi gerekiyor. Elde verili olan yasal mevzuat şu haliyle bile uygulansa gerekli değişimi sağlarız” sözlerine yer verdi. 
 
‘Yasa var uygulama yok ama cezası var’
 
Bazı yerel yönetimlerde kısa dönemlerde uygulanan ve başarılı olan sıfır atık projeleri ve atık ayrıştırma uygulamalarının enerji veya maden şirketlerinin değil yurttaşların faydasına göre işletilmesi gerektiğinin altını çizen Seçil şu ifadeleri kullandı: “Özellikle Avrupa’da evsel atıklar ayrıştırılır, dönüşüm de kolaylıkla sağlanır böyle bir uygulama. Türkiye’de yok ama cezası var. Kamu idaresi bu düzenlemeleri yapmadan sadece kağıt üzerinde AB (Avrupa Birliği) sürecine uyum için, uluslararası sözleşmelerde kağıt üzerinde uyguluyormuş gibi görünüp devlet olarak sorumluluk almadan para cezası ve maddi kaynağa dönüştürülen bir süreç var. Külfet daimi olarak yurttaşın üzerine uygulanıyor.”
 
2020’de yaşanan ekolojik yıkıma ilişkin yıl boyunca yaşanan gelişmeleri derledik. 
 
Elazığ depremi: 41 kişi hayatını kaybetti
 
Yaşam savunucularının 2019’u doğal dengenin bozulabileceği, denize ve ekosisteme zarar verebileceği defalarca ifade edilmesine rağmen Kanal İstanbul Projesini olumlayan ÇED raporunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmasıyla başladı. Devam eden günlerde 24 Ocak’ta ise Elazığ’da 6.5 büyüklüğünde deprem yaşandı, yeterli önlemlerin alınmaması nedeniyle 41 kişi hayatını kaybetti. Aralık 2015’den itibaren yaşanan sokağa çıkma yasaklarının ardından Sur ilçesinin 6 mahallesine giren Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) yapılarda bütünlüğün bozulduğunu, özgün özelliklerin kalmadığını ortaya koydu.
 
Dünya ısınıyor, buzulların erimesi durdurulamıyor
 
Bilim insanları aşırı ısınma ile buzulların eridiği ve erimenin durdurulamadığını açıklarken Norveç’te mevsim normallerinin 25 derece üzerinde sıcaklık verileri ölçüldü. Bir yandan buzullar erirken Rusya'nın kuzeyinde Arktik bölgede milyonlarca hektarlık alanda yangın çıktı, Hindistan'da su sıkıntısı baş gösterdi, Japonya'da 5 bin kişi sıcağın etkisiyle hastanede tedavi altına alındı. Yaz mevsiminin yaşandığı Avustralya’nın güneyinde kuraklık gerekçe gösterilerek 5 bin yabani deve katledildi.  Avustralya’da Eylül ayında aşırı sıcak ve kuraklık yüzünden çıkan ve aylarca süren yangınlar yağışların başlamasıyla kontrol altına alındı ama Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) raporuna göre çıkan yangınlar sonucu 28 insanın içinde olduğu 1,25 milyar hayvan hayatını kaybetti.
 
Hasankeyf sulara gömüldü
 
Van’ın Bahçesaray ilçesinde 4 Şubat’ta 24 saat içerisinde iki kez çığ düştü, tedbirsizlik 42 cana mal oldu. Öte yandan Kanal İstanbul Projesi’ne karşı direnişler devam ederken Mersin’in Silifke ilçesinde Danıştay'ın ‘iptal’ kararı ile çalışmaları durdurulan Akdeniz Taşucu Tersanesi Projesi'nin yeniden hayata geçirilmek istenmesi gündeme geldi. Öte yandan Ilısu Barajı nedeniyle 12 bin yıllık tarihe sahip antik şehir Hasankeyf ve Dicle Vadisi arasındaki bağı sağlayan yol ortadan kalktı. İran’ın Khoy kentinde 23 Şubat’ta meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki deprem Van’ın Başkale ilçesinde 10 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
 
Koronavirüs yayılıyor
 
Çin Ulusal Sağlık Komisyonu’nun resmi rakamlarına göre virüsten 361 kişi hayatını kaybederken iklim değişikliğinin etkisi ile Doğu Afrika ülkelerinde son yılların en kötü çekirge istilası yaşandı. Birleşmiş Milletler (BM), 13 milyon kişinin gıda güvenliğinin tehlikede olduğu uyarısında bulundu. ABD’nin Tennessee eyaletinin Nashville kenti ve çevresinde etkili olan hortumda 25 kişiden fazla insan hayatını kaybetti.  
 
Pandemi fırsata çevrildi
 
Pandeminin ilan edildiği Mart ayı devletin koronavirüs salgını sürecinde yaşam alanları üzerindeki tavrının ne olacağını ortaya koydu. Bursa'nın Yenişehir ilçesine bağlı Kirazlıyayla köyünde flotasyon (cevher zenginleştirme) tesisi kurmak isteyen Meyra Maden şirketi pandemiyi fırsat bilerek jandarma ile başladığı ağaç kesimi köylülerin direnişi ile engellendi. Kanal İstanbul Projesi’nin ilk ihalesi salgına rağmen projenin etki alanında bulunan Başakşehir’deki tarihi Odabaşı ve Arnavutköy’deki tarihi Dursunköy köprülerinin rekonstrüksiyon (yeniden yapım) projeleri için Kağıthane’deki Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü’nde ihale açıldı.
 
Son dişi beyaz zürafa katledildi
 
Mart ayında dünya çapında yaşanan eve kapanma süreci sonrasında yapılan bilimsel araştırmaya göre, Antarktika üzerindeki Ozon tabakasının kalınlaşma sürecinde olduğu ortaya konuldu. Ancak Kenya’da son dişi beyaz zürafanın aylar öncesinde avcılar tarafından katledildiği ortaya çıktı.
 
Eve kapanma sürecinde ağaç kıyımı
 
Fridays for Future (Gelecek İçin Cumalar / FFF) hareketinin öncülüğünde hükümetlerin somut adımlar atması talebiyle gerçekleşen Eylül 2019’da gerçekleşen iklim grevlerinin devamı niteliğindeki eylem pandemi nedeniyle dijital dünyaya taşındı. Ancak devlet kurumları, ağaç kıyımı için pandemiyi tanımadı. Muğla’nın Ula ilçesine bağlı Çıtlık Mahallesi’nde endüstriyel plantasyon adı altında başlatılan ağaç kırımı yaşam savunucuları tarafından durdurulurken, Datça’da bulunan Alavara Koyunun sit derecesi düşürüldü. “Millet Bahçesi” yapılmak üzere ranta açılan Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Salda Gölü, koronavirüs salgını nedeniyle ziyaretçilere kapatıldı, bölgeye iş makineleri girdi.
 
Ukrayna’da bulunan ve 1986 yılında nükleer felaketin yaşandığı Çernobil’de başlayan orman yangını nedeniyle bölgede radyasyon seviyesi 16 buçuk kat arttı. Yangın nedeniyle bölgede en az 20 hektarlık ormanlık alan kül oldu.
 
Şırnak’ta yüzlerce ağaç kesildi
 
Mayıs ayında havanın ısınmasıyla orman yangınları da başladı. Verilere göre sadece iki haftada 45 ayrı orman yangını çıkarken bu yangınlar Muğla’da yoğunlaştı. Muğla’nın Milas ilçesinde 50 hektar arazi, Mersin’in Aydıncık ilçesinde ise 3 hektar kızılçam ormanı zarar gördü. Bir savaş stratejisi olarak kullanılan doğa katliamı bu ayda Türkiye’ye bağlı grupların Til Temir’e bağlı Rîhaniyê ve Feyseliyê köylerinde ekili tarım arazilerini ateşe vermesi şeklinde karşımıza çıktı. Kobanê’nin batısında 82 tarım arazisi küle dönerken Şırnak’ta kalekolların etrafında bulunan yüzlerce ağaç kesildi. 
 
Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın 18 ülke üzerindeki araştırmasına göre ‘Korona’ döneminde orman katliamı yüzde 150 arttı. Tropikal ormanların yüzölçümü 6 bin 500 kilometrekare azaldı.
 
Pandemi sürecinde 20 proje onaylandı
 
Pandemi sürecinde enerji ve maden alanlarında 20 projeye “ÇED olumlu” kararı verildi. Bunların arasında Aydın’da JES, Van’ın Erciş ilçesinde bulunan Zilan Deresi’nde HES projesi ve Manisa ve İzmir il sınırları içindeki Madra Dağı üzerinde bulunan maden sahasının ruhsatı bulunuyor. Çanakkale Kaz Dağları’ndaki direnişçilerden ise salgını gerekçe göstererek nöbet alanından ayrılmaları istendi.
 
250 bin ton dizel yakıt doğaya sızdı
 
Mayıs ayında iklim değişikliği Rusya’da 2 bin 500 kilometrekarelik bir alanı çekirge akınına maruz bırakarak yüzünü gösterdi. Sibirya’daki Ambarnaya Nehri’ne bir elektrik santralinden 20 bin ton dizel yakıtı sızdı. Rusya lideri “Acil durumları sosyal medyadan mı öğreneceğiz?” diyerek bilmiyormuş gibi tepki gösterdi. Devletin yayın organlarına göre 350 kilometrekarelik alan dizel yakıtla kaplandı.
 
Haziranda da yangınlar devam etti
 
Mayıs ayında başlayan yangınlar hız kesmeden Haziran ayında da devam etti. Mardin’in Ömeryan kırsalında, Şırnak’ın İdil ile Mardin’in Midyat ilçelerinin kesiştiği Mağara Köyü karşısındaki Bagok Dağı’nda, Şırnak ve Silopi ilçesi arasında bulundan Cudi Dağı’nda orman yangınları çıktı. Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde çıkan yangında ise 450 hektar arazi ve tarım alanları zarar gördü. 
 
Rusya’da bu ayda 6 bini geçen orman yangını çıkarken, Sibirya’nın güneyinde 9 bin 900 kilometrekarelik bir alan küle döndü.
 
Bursa’daki Kirazlıyayla’da Çinko-Kurşun-Bakır Zenginleştirme Tesisi ve Atık Barajı Projesi yapımına karşı kadınların öncülüğündeki direniş başladı.
 
Yüzlerce hektar arazi kül oldu
 
İnsan eliyle çıkarılan orman yangınları Temmuz ayında da doğayı yok etmeye devam etti. Karakoldan rastgele atılan ateş sonucu Gabar Dağı'nda bulunan Yenidemir (Bünisra) köyünde, Cudi Dağı’na yakın bazı köylerde tarım arazilerinde, Bitlis’in Tatvan ilçesindeki dağlık ve ormanlık alanda yangın çıktı. Lice ilçesinde yurttaşlar tarafından söndürülen yangında ise 600 hektarlık alan kül oldu. Ayrıca İzmir’de, Çanakkale’de, yüzlerce arazi yandı.  Kırklareli’nin Vize ilçesinde bulunan ve İstanbul’un su ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan Kazandere ile Pabuçdere barajları kurudu.
 
Hayvanların canı ‘avlanma’ adı altında ihaleye çıkarıldı
 
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Dersim'de 17 geyiğin avlanması için açtığı ihale yurttaşların tepkileri sonucu iptal edilirken Bingöl’de de dağ keçilerinin ‘avlanması’ adı altında hayvan katliamı için ihale açıldı. Rize’nin Çayeli ilçesinde sel sonucu iki kişi hayatını kaybetti, Japonya’daki selde ise 65’in üzerinde insan hayatını kaybetti.
 
Ağustos ayında da yangın
 
Yangınlar Ağustos ayında da canlılığı tehdit etmeyi sürdürdü. Hatay, Bursa, Adana, Çanakkale, İzmir ve Antalya’da orman yangınları çıktı. Adana’da 200 hektardan fazla ormanlık alan zarar görürken Şırnak’ın 6 bölgesinde, Gabar Dağı'nda, Cudi Dağında, Diyarbakır Lice, Cudi Dağı’ndaki Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Aliboğazı mevkiinde devlet eliyle çıkarılan yangınlar ya yurttaşların müdahalesi ile ya da kendi kendine söndü. 
 
ABD’nin California eyaletinde çıkan yüzlerce orman yangınında 500 bin hektarlık ormanlık alan yandı. Giresun’da sel nedeniyle 11 kişi, ABD’nin Louisiana ve Teksas eyaletini vuran Laura Kasırgası nedeniyle 14 kişi yaşamını yitirdi.
 
Tarihi ve kültürel değerleri ‘yok etme’ projeleri
 
Dersim’in Ovacık ilçesinde Alevilerin kutsal mekânlarından biri olan Munzur Gözeleri’nde yapılması planlanan projenin yapımına itirazlara rağmen başlandı. İzmir’in Menemen ilçesindeki Tunç Çağı’na kadar uzanan 5 bin yıllık Panaztepe arkeolojik sit alanına, Rüzgar Enerji Santrali (RES) kurulması için gerekli imar planındaki değişiklik onaylandı.  Kaz Dağları’nda Kirazlı ve Balaban köyleri yakınında altın ve gümüş madenciliği yapılmak istenmesine karşı “Su ve Vicdan Nöbeti” direnişçilerinin bulunduğu alan jandarma tarafından boşaltıldı. Burdur Yeşilova’da bulunan Salda Gölü çevresine “millet bahçesi” ve sosyal donatı alanları inşaatı için nazım imar planı onaylandı.
 
Yaz bitti yangınlar bitmedi
 
Eylül ayında da yangınlar devam etti. Şırnak’ın İdil İlçesinde, Cudi ve Gabar dağlarının çeşitli bölgelerinde yeniden yangınlar çıkarıldı. Yangına müdahale edilmesi için yaşam savunucularının eylemleri engellendi. Mersin’in Anamur İlçesinde, Hatay’da yine orman yangınları çıkarken Malatya’nın Doğanşehir ilçesinde Alevilerin yaşadığı bölgede 4 kez orman yangını çıkarıldı.
 
Burdur’da bulunan Salda Gölü’nü imara açacak proje Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı.
 
Canlılığın devamı gözardı edildi
 
Kastamonu’nun Cide ilçesindeki Loç Vadisi’nde yapılmak istenilen HES’e dair yürütmeyi durdurma kararına karşı yapılan itiraz reddedilirken Dicle Barajı kapaklarının kapatılması sonucu suyu çekilen Dicle Nehri'nde binlerce balık ve nehir yatağında yaşayan canlılar yaşamını yitirdi. Ekim ayında da Cudi Dağında ve İskenderun’da yangınlar sonucu canlılar katledildi.
 
Deprem değil tedbirsizlik
 
Ege Denizinde 30 Ekim’de gerçekleşen 6.8 büyüklüğündeki deprem sonucu 108 kişi hayatını kaybetti. Depremde yıkılan binaların İzmir’in riskli alanı olan Bayraklı ve Balçova bölgelerinde yaşanırken yıkılan ve hasarlı binalar gerekli tedbirlerin alınmadığını bir kez daha ortaya koydu.
 
Baraj kutsal dağ keçilerini katlediyor
 
Dersim’de Peri Suyu üzerinde yapılan Pembelik Barajı kasım ayında da Aleviler için kutsal kabul edilen çok sayıda dağ keçisinin yaşamını yitirmesine neden oldu. İzmir’in Seferihisar ilçesi Orhanlı köyüne yapılmak istenen JES’e karşı çıkan köylülerin yürüyüşü jandarma tarafından engellendi. Bilecik Bozüyük’teki ise Muratdere ormanlarında ilk etapta 36 bin ağacın kesilmesini öngörülen ve 3 yıl önce rafa kaldırılan bakır madeni ocağı projesi İl Genel Meclisi’nde AKP ve MHP’li üyelerin oylarıyla kabul edildi.
 
Yarın: 2021 halkların zafer yılı olacak