Ayşe Acar Başaran: Kaz Dağları’nı da Hasankeyf’i de kurtarabiliriz

  • 09:05 26 Kasım 2019
  • Ekoloji
Rengin Azizoğlu
 
BATMAN - Ilısu Barajı Projesi sebebiyle 12 bin yıllık tarihi kent Hasankeyf’in yıkılışı ve yok edilme tehlikesine ilişkin konuşan HDP Milletvekili Ayşe Acar Başaran, Hasankeyf’i kurtarmak için hala geç olmadığını vurguladı. Ayşe, “Sözümüzü, dilimizi, değerlerimizi ortaklaştırarak bu bilinçle yaklaşırsak Kaz Dağları’nı da Uzun Göl’ü de Hasankeyf’i de kurtarabiliriz” dedi.
 
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında Dicle Nehri üzerinde yapımına 1954 yılında başlanan ve hala devam eden Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali (HES) Projesi sebebiyle sular altında kalacak olan 12 bin yıllık Hasankeyf’te yıkım hızla sürüyor. Hasankeyf’in tarihi çarşısı harabeye çevrilirken, Kale Sokağı'ndaki Roma dönemine ait kalıntıların dibinde iş makineleri yıkım çalışmalarını aralıksız devam ettiriyor. İlk insan izlerinin 300 bin yıl önce görüldüğü, ilk yerleşim yerlerinin ise 12 bin yıl önce oluşturulduğu kent ve en az 24 medeniyete ev sahipliği yapan Hasankeyf, sadece 20'sinde arkeolojik kazısı kısmen yapılan 289 höyük, 199 yerleşim yeri, en az 100 endemik ve soyu tükenme tehlike listesinde bulunan canlıya ev sahipliği yapan Dicle Vadisi, ömrü 50 yıl bile olmayan Ilısu Barajı suları altında bırakılacak.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran Hasankeyf üzerindeki politikaları, son durumunu ve ne yapılması gerektiğini anlattı.
 
‘Bitki ve hayvan türünün yok edilmesi söz konusu’
 
Hasankeyf’in bilinenin dışında Neolitik çağın ilk süreçlerine dayanan bir tarihi olduğunu söyleyen Ayşe, ortaya çıkan eserlere göre Hasankeyf’in ilk yerleşim yerlerinden biri olduğunu belirtti. Ayşe, “Hasankeyf birçok medeniyete ev sahipliği ve başkentlik yapmış bir kent. Hasankeyf’in en dikkat çeken özelliklerinden biri de hangi medeniyet gelirse gelsin hiçbiri orayı talan etmemiş ve yıkmamış. Hasankeyf tüm bu tarihin ve kültürlerin bileşkesine sahiptir. Moğolların istilasına uğramış bir kent ama o istiladan beri kendini kurtarmış ve bu sürece kadar taşımış. Birçok medeniyete, kimliğe ev sahipliği yaparak ortak değer, tarih ve miras oluşturmuştur. Bir taraftan büyük bir tarihi şehir sular altında bırakılırken bir taraftan da onlarca bitki ve hayvan türünün yok edilmesi söz konusu. Dicle havzasındaki tüm yerleşim alanları ekosistemdeki değişiklikten etkilenecek” ifadelerini kullandı.
 
‘Bu siyaset rant siyaseti’
 
Moğol istilasından kurtulan Hasankeyf’in AKP istilasından, rant siyasetinden, tarih ve kimlik düşmanlığından kurtulamadığını kaydeden Ayşe, 50 yıllık bir baraj için tarihi ortak mirasın sular altında bırakıldığını dile getirdi. Ayşe, “Tarih yok edilerek, halklar kimliksizleştirilmeye, hafızasızlaştırılmaya çalışılıyor. Biz bu yaklaşımı IŞİD’in işgal ettiği yerlerde ilk hedefinin tarihi yapılar olmasından da biliyoruz. Tarihimizi unutturarak, geçmişimizden bizi kopartarak Kürtlerin binlerce yıldır bu topraklarda varlığının da yok edilmesi siyaseti yürütülüyor. Bu siyaset bir taraftan rant siyaseti. Kendi yandaşlarına oradaki rantı peşkeş çekme meselesi. Oradaki eserler bir yerden bir yere taşınırken bile çok büyük meblağlardaki paralar ortaya döküldü. Bunlar da kendi yandaşları tarafından yapıldı. Barajın, şehir dedikleri o ucube yapının yapımında bile bir taraftan yandaşlarına rant dağıtırken bir taraftan da bizler kimliksizleştirilme siyaseti ile karşı karşıyayız” dedi.
 
‘Yıkıntılar üzerine de bayraklar asıldı’
 
Yeni yol açılarak oraya direkt giden yolların kapatılmış durumda olduğunu ifade eden Ayşe, Zeynel Bey Türbesi gibi birkaç tarihi eserin “Yeni Hasankeyf”e taşındıklarını belirtti. “Yeni Hasankeyf’in korku filmlerini aratmayacak bir film platosunu andırdığını” aktaran Ayşe, şunları belirtti: “Tarihi eserlerin hiçbiri olduğu yerlerdeki etkiyi ve değeri taşımıyor. Bir insanı, çiçeği kendi toprağından koparıp başka bir yerde yaşatmak gibi aslında. Birçok yapı yıkıldı ve bu yıkıntılar üzerine de bayraklar asıldı. Türkiye’de uzun bir süredir tüm yıkıntılar, suçlar, günahlar üzerine bayrak örtülerek kapatılmaya çalışılıyor. Biz bunu Nusaybin’den hatırlıyoruz. Şehir yerle bir edildiğinde her tarafa bayraklar asıldı. Yine Rojava’da işgal edilen yerlerde gördük. Biz bunu Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra katilin arkasına asılan bayraktan biliyoruz. Çünkü bayrak dokunulmaz bir alan olarak kabul ediliyor ve suçu söylediğinizde bayrağa söylemiş gibi oluyorsunuz. Sizin bir yıkıma çok insani, vicdani ve meşru olan tepkileriniz bile susturuluyor.”
 
‘Binlerce tarihi eserle daha karşı karşıya kalınacak’
 
Ilısu Barajı Projesi’nin yeni bir proje olmadığını söyleyen Ayşe, AKP’den önceki iktidarlar tarafından başlatılan projenin toplumsal muhalefetle bir süre durdurulmuş olduğunu kaydetti. Ayşe, faşizmin yükseldiği koşullarda AKP’nin neredeyse tüm iktidarlar boyunca sonuçlandıramadığı birçok projeyi bu dönemde gerçekleştirmeye çalıştığının altını çizdi. Bu durumun başta Türkiye olmak üzere dünya için büyük bir utanç olacağını ifade eden Ayşe, “Ama en fazla da AKP için bir utanç olacak. Hasankeyf gelecek nesillerde AKP’nin rant istilasında yok edilmiş bir şehir olarak anılacak. Bizler bu AKP’nin ayıbıdır deyip bir kenara bırakmıyoruz. Dünyada son dakikada bu tür projelerin durdurulduğuna ilişkin örnekler var. Biz hala geç değil diyoruz. Büyük tahribatlar gerçekleştirildi ama daha büyük tahribatların önüne geçebiliriz. Birçok tarihi eseri kurtarabiliriz. Ekosisteme verilecek büyük bir zararı engelleyebiliriz. Görünen tarihi yapılar taşındı ya da sular altında kaldı ama görünmeyen binlerce mağara var, onlarca merdiven var. Arkeologların söylemlerine göre şu anda büyük bir alanda daha kız çalışması yapılmadı. Çalışma yapıldığında belki binlerce tarihi eserle daha karşı karşıya kalınacak” ifadelerini kullandı.
 
‘Kaz Dağları’nı da Uzun Göl’ü de Hasankeyf’i de kurtarabiliriz’
 
Herkesin kendi cephesinden Hasankeyf’i sahiplenmesinin önemine vurgu yapan Ayşe, uluslararası kurumların Türkiye’nin bu ortak mirasa sahip çıkmasını sağlayabileceklerini belirtti. Ayşe, değerlendirmesini söyle sürdürdü: “Maalesef Kültür Bakanlığı tarafından Hasankeyf’in dünya mirasına alınması için UNESCO’ya bir başvuru yapılmadı. Hasankeyf’e gelip kalanları görebilir ve dayanışma sergileyebilirler. Geri dönüşü olan bir yoldayız. Daha önce durdurulması gereken yöntemlerin üzerine bir şeyler katılarak yeni yol ve yöntemler denenebilir. Karşımızda tarihi kendinden başlatan ve kendisinin şekillendirmesine inanan bir zihniyet var. Bu zihniyet sadece Kürdistan’da değil Türkiye’deki birçok alanda aynı yaklaşımı sergiliyor. Karadeniz’deki binlerce yıllık bir gölün suyunun çekilmesinin Kürdistan’daki yıkımdan, Kaz Dağları’nın da Hasankeyf’ten bir farkı yok. Kimsenin Kürdistan’da bir kent yıkılıyor diye bakmaması lazım. Ortak değerler ortak sahiplenilmeli. Sözümüzü, dilimizi, değerlerimizi ortaklaştırarak bu bilinçle yaklaşırsak Kaz Dağları’nı da Uzun Göl’ü de Hasankeyf’i de kurtarabiliriz.”