‘Türkiye’nin dört bir yanında eko-kırım suçu işleniyor’ 2024-08-09 09:02:07     Nazlıcan Nujin Yıldız   İZMİR - Türkiye ve Kurdistan’da yaşanan ekolojik sorunlara ve ekoloji mücadelesinde yaşanan yargı baskısına dair konuşan EGEÇEP Hukuk Kurulu üyesi Avukat İpek Sarıca, Türkiye’nin genelinde eko-kırım suçu işlendiğine dikkat çekerek, bu  suçların rant amacıyla işlendiğini ifade etti.   Türkiye ve Kurdistan’da yaşanan ekolojik sorunlar, iktidar ve özel şirketler eliyle yapılan projeler nedeniyle gün geçtikçe artıyor. Türkiye’de, şirketlerin rantı amaçlanırken Kurdistan’da da “güvenlik” bahaneleriyle, bizzat korucu ve asker eliyle doğa talan ediliyor, yangınlar çıkıyor ve ağaç kıyımı gerçekleştiriliyor. Türkiye ve Kurdistan’da yaşanan doğa talanında öne sürülen bahaneler farklı olsa da amaç şirketlerin ve iktidarın sermayesini arttırmak oluyor. İnsanlar topraklarını kaybediyor, göçe zorlanıyor ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor. Öte yandan ekolojistler bu talana karşı hem sokaklarda hem de mahkeme salonlarında mücadeleye devam ediyor.   Türkiye ve Kurdistan’da yaşanan doğa talanına ilişkin konuşan Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Hukuk Kurulu üyesi Avukat İpek Sarıca, şirketlere ve iktidara rağmen sürdürülen ekoloji mücadelesinin büyüdüğünü kaydederek, özellikle Kurdistan’da bu alanda verilen mücadelenin önemini vurguladı.   ‘Gelecek yılların kaynaklarını kullanacağız’   Türkiye’nin dört bir yanında eko-kırım suçunun yaşandığına dikkat çeken İpek, eko-kırımın sonuçlarının geçmişle veya bugünle sınırlı olmadığını ve belirli bir coğrafyayı kapsamadığını söyledi. 1 Ağustos itibariyle gelecek yılların kaynak kullanımının başlayacağını ekleyen İpek, “Bunda gelecek kuşakların, hayvanların hakkı söz konusu. Bunun sonuçlarından biri de şu; sağlıklı bir çevre bırakmayarak insanların hem yaşam alanı hem de sağlıkları tehlikede. Bu şekilde de zorunlu bir göç meselesi oluyor. Bunun sonucunda hafıza ve mekan algısı da yitiriliyor. Yani üretecek, onun hafızasının olduğu bir toprak bırakmayarak insanları kendisine de yabancılaştırıyorlar. Yüzyıllar boyu oluşmuş bir ekosistemden bahsediyoruz. Geri dönüşü olmayan bir şekilde yok ediliyor” dedi.   ‘Cudi’de devlet eliyle bir kıyım gerçekleştiriliyor’   Cudi’deki ağaçların yüzde 8’inin 3-4 yıl içerisinde yok edildiğini hatırlatan İpek, iklim krizinin yaşandığı bu süreçte devlet eliyle bir kıyımın gerçekleştiğini vurguladı. Bu kıyımdan daha kötü sonuçlar çıktığını belirten İpek, “güvenlik” bahanesine atıfta bulunarak “Akbelen’de de güvenlik kılıfı yok ama direkt rant var. Bir şirketin rantının karı için insanlar orada zorunlu göçe sürükleniyor ve sağlık hakları da dahil olmak üzere her türlü şekilde yok ediyorlar. Cudi’de ağaç kıyımı gerçekleşiyor ama sınırı ne, ne kadar kesilecek, herhangi bir bilgilendirme dahi yapılmıyor. Hatta geçmişte oradaki avukat arkadaşlarımız Siirt’te özellikle, kesimleri sordukları zaman Kyok kararı ve ‘güvenlik’ nedeniyle takipsizlik geliyor. Aynı zamanda bunun üzerine gitmek isteyen insanlar üzerinde baskı da oluşturup haklarında soruşturma başlatılmış” şeklinde konuştu.   ‘Ekoloji mücadelesinde yargı baskısı var’   Ekoloji mücadelesinde çok boyutlu bir yargı baskısı olduğunun altını çizen İpek, bu durumu verdiği şu örnekle ifade etti: “Muğla 1’inci İdare Mahkemesi bir karar verdi. Dava konumuz, Akbelen Ormanı’nın kesim nedeni olan işlemin iptali. Bu kesim işlemi de şu; orman tahsisi uzatma izninin olurunun iptalini talep ettik davada. Davanın son günlerine kadar da biz olur kısmına baktık, işleme kim izin vermiş diye. Bölge müdürü izin vermiş. Bölge müdürünün izin vermesi için de yetki devri yapılmış. Genelgeyle yetki devrinin yetki devri gerçekleşmiş. Sonra bir genelge daha yayınlamışlar, orada da yetki devrinin yetki devri gerçekleşmiş. Yani silsile halinde bir yetki devri söz konusu. Kanunda da diyor ki orman tahsisi uzatma izni Bakanlık oluruyla olabilir. Bakanlık oluru siyasi bir sorumluluktur zaten. Aynı zamanda yetki devirleri bakanlık tarafından denetlenmek zorunda. İşlem dosyasında buna dair bir bilgi yok. Sadece bahsettiğim olur var” ifadelerini kullandı.     ‘Dava açmak için bilgi edinmede zorlanıyoruz’   Şirketlere karşı açtıkları davalara işaret eden İpek, “Mahkemeye sivil polislerle girip sivil polislerle çıkıyoruz” diyerek kendilerine yapılan muamelenin 12 Eylül dönemindeki muameleler gibi olduğunu dile getirdi. İkizköy Mahallesi Muhtarı Nejla Işık’a verilen para cezasının görüldüğü duruşmaya “protestocu” olmaları iddiasıyla alınmadıklarını paylaşan İpek, “Bir tek mahkemelerde değil, dava açmak için bilgi edinmede de zorlanıyoruz. Bunlardan en basiti, 12 Mart tarihli acele kamulaştırma kararı. MAPEK tarafından karar veriliyor, Cumhurbaşkanı tarafından acele kamulaştırma kararlaştırılıyor. Karar iki günde de kaldırıldı. Aydın Ayaydın (2024 yerel seçimlerine AKP’nin Muğla Büyükşehir Belediyesi başkan adayı) Recep Tayyip Erdoğan’ı arıyor, rica ediyor ve kaldırmasını istiyor. Bir tiyatro döndü ortalıkta. Ben de MAPEK’e, 12 Mart tarihli acele kamulaştırmanın arkasından alınan kamu yararı kararının tarafıma iletilmesini talep ettiğim bir dilekçe yazdım. Ancak MAPEK 30 gün içinde cevap vermediği için bilgi edinme kurumuna başvurdum” sözlerine yer verdi.   ‘Batıda mücadele edersen marjinalsin, bölgede mücadele edersen teröristsin’   Türkiye’de ve Kurdistan’da verilen ekoloji mücadelesine olan bakış açısını değerlendiren İpek, “Ekoloji mücadelesini batıda gerçekleştirmek istersen en fazla marjinal ilan ediliyorsun ama bölgede mücadele etmek istersen de terörist ilan ediliyorsun” diyerek Kurdistan’daki eko-kırımda güvenlik gerekçesinin bir kılıf olarak kullanıldığını vurguladı. İpek, “90’larda ciddi manada yakılıyordu ve yakıldığı gibi bırakılıyordu. Ancak, Beytüşşebap’ta yakma faaliyeti artık ağaç kesimine dönmüş. Çünkü ranta çevrilebileceği de görülmüş. Kalekol bölgelerinde mesela ağaç kesimi yaşanıyor. 90’larda ağaçlar yakılırdı, şimdi ise kesimlerden kar elde edilmeye çalışılıyor. Aslında orada güvenlik meselesi biraz daha bahane ve kılıf olarak sürülüyor. Yani meşrulaştırma aracı olarak sunuluyor. Asıl amaç rant” vurgusunu  yaptı.   Kurdistan’da ekoloji mücadelesi engelleniyor   İpek, 27 Haziran’dan bu yana Gabar Dağı’nda ağaç kesimi olduğunu hatırlatırken, bu kesimlerin yayınlanan videolardan ve köylülerin söylemlerinden de görüldüğü üzere korucular tarafından yapıldığını sözlerine ekledi. Sêrt’teki avukatların durumun üzerine gittiğini ve bunun sonucunda kendileri hakkında soruşturma başlatıldığını, engellendiklerini dile getiren İpek, savcıların, itirazları “güvenlik” bahanesiyle reddettiğini ekledi. İpek, “Onun için son dönemde bazı STK’larla birlikte kesim iznini veren işlemlerin üzerine gitmeye çalışıyoruz, başvurularımız var oradan cevaplar bekliyoruz” dedi.   Ekoloji mücadelesi gelişiyor     Ekoloji alanında verilen mücadeleyi olumlu olarak gördüğünü dile getiren İpek, bunun sebebini direniş olarak gösterdi. Ekoloji alanında yalnızca hukuki bir mücadele verilmediğini ve eğer böyle olursa eksik kalınacağını vurgulayan İpek, son olarak şunları söyledi: “Şu an en yeni mücadelelerden biri Gökçeyazı ve Sarıalan köyü. Köylüler topraklarına giremiyor. Şirket oraya girişleri yasaklamış. Köylüler şimdi her yerde sokağa inmiş ve ciddi manada kapı kapı geziyor. Yine Şırnak’ta bir eylem vardı, Diyarbakır Kulp’ta maden projesine dair bir eylem gerçekleşti. Aslında bu, bilincin arttığı ve problemin yerele indiğini gösteriyor. Mücadele bu yönde gelişiyor, yükseliyor. Ki yükselme zorunluluğu var çünkü artık yaşam tehlikesi var. Yaşayamıyoruz, üretemiyoruz. Özellikle bölgedeki gelişmelerin çok daha önemli olduğunu görüyorum.”