'Kaz Dağları mücadelesinin parçası olmak zorundayız' 2020-08-11 09:04:07   Melike Aydın   ÇANAKKALE - Kaz Dağları’ndaki talana karşı sekiz yıldır mücadele eden Çanakkale Tabip Odası Başkanı Güleda Erensoy, madenciliğin ekosistem ve halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerin yıllar sonra ortaya çıkacağına işaret etti. “Geri dönüşü olmayacak” dediği tahribat için Güleda, “Mücadelenin parçası olmak zorundayız” vurgusu yaptı.   Kaz Dağları bölgesinde Kanadalı maden şirketi Alamos Gold ve 200’e yakın maden firmasına verilen ruhsatlara ilişkin yaşam savunucularının mücadelesi devam ediyor. 10 yılı aşkın süredir devam eden mücadelede yer alanlar arasında bulunan Çanakkale Tabip Odası Başkanı Güleda Erensoy, Tabip Odası olarak, madencilik faaliyetlerinin uzun yıllar sonra halk sağlığında yaratacağı olumsuz etkileri anlattıklarını, anlatmaya devam edeceklerini kaydetti.    ‘Madencilik kanser demek’   Çanakkale’ye geldiği 10 yıl öncesinde Çanakkale Tabip Odası Çevre Komisyonu’nda Kaz Dağları’nda yürütülen altın madenciliğinin zararlarına ilişkin çalışmalardan haberdar olduğunu dile getiren Güleda, sekiz yıldır bu çalışmalarda aktif rol aldığını ifade etti. Kanada ve Avrupa Birliği’nde izin verilmeyen tarzda altın madenciliğinin Çanakkale’de gerçekleştirilmek istendiğini ifade eden Güleda, “Bu şirketler kendi ülkelerinde yapamadıklarını bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde madencilik yasasındaki boşlukları kullanarak rahatlıkla yapabiliyorlar. Tabip Odası olarak insan sağlığına zararı nedeniyle direk karşı çıkıyoruz. Açığa çıkacak ağır metallerin suya havaya karışması halinde vücutta birikmesi, Alzheimer, Parkinson, metabolizma bozuklukları, kanserler oluşacak. Halk sağlığı için çok tehlikeli yöntem” diye belirtti.   ‘Bütün canlıları hesaba katmak zorundayız’   Madenciliğin geniş çaplı ağaç kesimleriyle ekosisteme zarar verdiğinin altını çizen Güleda, insan sağlığının dışında da yaşam alanlarından sorumlu olduğumuzu hatırlattı. Başka canlıları ve ekosistemdeki canlılıkları da hesap etmek zorunda olunduğunu vurgulayan Güleda, “Bugünden yarına kadar bizim değilse de çocuklarımızın gelecek kuşakların yaşam koşullarını etkileyen ekosistem bozuklukları olacak. Bunları şu anda hiç hesaba katmıyoruz. Gözümüz para ve hırsla bürünmüş durumda. Oysa uzun dönem düşünüldüğünde ülkemiz için çok büyük zararlar verecek” şeklinde konuştu.   ‘Geri dönüşü olmayacak’   Güleda, madencilik faaliyetlerinin halk sağlığına olumsuz etkilerinin bir kuşak sonra ancak ortaya çıkacağını ve o süre zarfında da şirketlerin Kaz Dağları’ndaki sömürüyü bitirip gitmiş olacağını dile getirdi. İnsanların kısa vadeli sonuçlara baktığını söyleyen Güleda, “Şu anda Kaz Dağları’nın köylülerinden bazıları madende iş bulduğu için kazançlı çıktığını düşünüyor, şirket yol, baraj gibi kısa dönemde avantajmış gibi görünen şeyler yapıyor. Oysa yaşayacakları zararı göstermemiz lazım. Ama bu zararı göstermemiz demek, 10 yıl sonra. Geri dönüşü olmayacak. Neyse ki ulaşabildiğimiz çok vatandaş var” dedi.    ‘Maddi kazanç elde edenin idiaları neden doğru olsun?’   Çanakkale’nin bir deprem bölgesi olduğu gerçeğini hesaba katılmadığını veya göz ardı edildiğini belirten Güleda “Esas sorunu siyanür değil ağır metaller olarak ifade ediyoruz. Siyanür bunun bir parçası. Deprem olduğunda ve membranın yırtılması halinde ya da siyanürün belli bir ısıya maruz kalması halinde havaya karışacak. Maden şirketleri ağır metallerin sağlığa zarar vermeyeceğini iddia edebiliyor. Tabip Odası Başkanı olarak diyorum ki bu insan sağlığına zararlıdır. Buradan nasıl bir kazancım olabilir? İnsanlar bundan zarar görecek ama onların ciddi bir kazanımı var, oradan kazanç elde edecekler. Onlar kazanacakları paraya bakıyorlar” ifadelerinde bulundu.   ‘Mücadelenin parçası olmak zorundayız’   Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 2015’te yayımladığı Kaz Dağları ve Çanakkale Yöresi Madencilik Girişimleri Raporu’nda tüm Türkiye’nin uyarıldığını ve tabip odası olarak halk sağlığı üzerinden verebileceği zararları anlatmaya devam edeceklerini vurgulayan Güleda, mücadelenin parçası olmak zorunda olduklarının da altını çizdi. Güleda, sözlerini şöyle sürdürdü: “Özellikle pandemi gibi tüm dünyada sorun yaratabilecek virüslerin insanın doğaya ciddi mücadelesinin sonucunda bizim günlük hayatımıza karıştığına dair iddiaların kanıtlanması gerekiyor.Dava sürecinde madenciliğin halk sağlığına etkilerinin yanı sıra ormansızlaşmanın yaban hayatına müdahalenin ekosistemleri bozmanın etkisi olabileceği iddialarını belirteceğiz. Bununla ilgili yapılmış çalışmaları kullanacağız. Dava süreci içinde de dünyadan sonuçlar gelecektir. Çok daha geniş çaplı araştırmalar gerekecek. Türkiye’de de çalışmalar yapılması önemli.”