Emet Değirmenci: ‘Özel alan politiktir’ söylemi tekrarlanmalı 2020-03-03 09:04:04   Melike Aydın   İZMİR - “Militarist erkek toplumu, doğayı nasıl hegemonya olarak gördüyse kadını da öyle görmek istiyor” belirlemesini yapan araştırmacı Emet Değirmenci, “Kadının özel alanda, ev içindeki emeği kültürel nedenlerle hiçbir zaman tam anlamıyla görünür kılınamayacak. O zaman biz feminist pratiklerde ‘özel alan politiktir’ şiarını tekrar etmeliyiz” dedi.   Doğaya zarar vermeden yaşama biçimleri üzerine çalışan bağımsız araştırmacı Emet Değirmenci, ekonomik, ekolojik ve sosyal krizin aşılmasında kadın emeğinin görünür kılınmasının önemine dikkat çekiyor. Bilim insanları Paul Crutzen ve Eugene F. Stoermer’in ortaya attığı insanın egemen olduğu son jeolojik çağ olarak tanımlanabilecek olan “Antroposen çağ” tanımının değerlendirilmesi gerektiğini belirten Emet, insanın doğa üzerindeki egemenliği ile erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin aynı dönemde ortaya çıktığını dile getiriyor.   ‘Kadının bilgisini görünmez kıldılar’    “Kadınlar yavaş yavaş neolitik dönemden itibaren özgürlüğünü kaybetmeye başladı” diyen Emet, kadının tarımda, gıdayı sofraya getirmede büyük payı olduğuna işaret ediyor. Sağlıklı tohumu kuşaktan kuşağa taşıyanın da kadınlar olduğunu belirten Emet, “Toprağın işlenmesi ve gıdanın sofraya getirilmesinde yüzde 75 civarında bir oranda kadın emeği var. Neoliberal politikalarla kadının bilgisinin patentleme durumu ortaya çıktı. İntellectual Property (Fikri Mülkiyet Hukuku) kapsamında tohumun patentlenmesi bazı gıdaların patentlerinin alınması kapsamında kadının kayda geçmemiş bilgi ve becerileri göz önünden kaldırılmış oldu” diyor.   ‘Doğanın ve kadının görünmez emeğine dikkat çekilmeli’   Doğanın kendini onarırken, kadının da bilgisini dağıtırken emeğine ve cömertliğine dikkat çeken Emet, kadının görünmeyen emeğinin görünürlüğü için daha fazla söz hakkını kullanabileceği ortam yaratılması gerektiğini belirtiyor. Emet, eko-feminist Carol Merchant’ın gölge emeğin ekonomik terimlerle ifade edilmesine dönük kafa yorduğunu anımsatırken, “Örneğin Yeni Zelanda’da bir nehre hakkını vermekle başlayan Hindistan’da bir nehir için dava açıldı. Bunlar güzel çabalar ama bunun sonu yok. Yeni Zelanda’da bir kadın sabah kalktığı andan itibaren akşama dek yaptığı her işi dakikası dakikasına belgelemişti. Bu görünmez emeği para ekonomisi sürdükçe, ekonomik terimlerle ifade etmemiz gerekiyor. Karşılıklı birbirini besleyen şeyler” sözlerine yer veriyor.   ‘‘Özel alan politiktir’ şiarı tekrar edilmeli’   Emet, canlıların ekosistemde haklarının tanınması için “dayanışma ekonomisinin mümkün olduğu kadar hayata geçirilmesi gerektiğini” söylüyor. “Özel alanda; ev içindeki emek kültürel nedenlerle hiçbir zaman tam anlamıyla görünür kılınamayacak. O zaman biz feminist pratiklerde ‘özel alan politiktir’ şiarını tekrar etmeliyiz” diyen Emet, şunları belirtiyor: “Örneğin ‘duygusal emek’ diye bir şey de var. ‘Kadınlar barışçıldır, yumuşaktır, kadınlar şiddeti önler.’ Kadınlara böyle bir görev yüklenmiş gibi. Ben tabi ki herkesin barışçıl olması gerektiğini düşünüyorum ama bu kadınlara özel ve kamusal alanda (ve diğer alanlarda) neler getiriyor ona bakmak lazım. Eğer kadın vücuduna şekil verilmesi gereken pasif bir özne olarak görülüyorsa ya da kadın kendini o şekilde görüyorsa -ki gerçek durum bundan ibarettir- tehlike çanları çalıyor demektir. John Berger çok iyi ifade etmiştir: Kadın görünmek içindir erkek ise bakandır. Erkek aktif kadın pasif. Doğanın pasif bir özne olduğu gibi militarist erkek toplumu, doğayı nasıl hegemonya olarak gördüyse kadını da öyle görmek istiyor.”   ‘Kadının iş yükünü arttırmayacak ekolojik dönüşüm gerekiyor’   Kadını doğaya benzeten yaklaşımların biyolojik determinizme yaklaştığını belirten Emet, eko-feminizmin her şeyin doğal olması için uğraşan kadının iş yükünün artma riskini gözetmesi gerektiğini savunuyor. Toplumsal iş bölümünde her şeyin paylaşılması gerektiğini belirten Emet, “Kadın kooperatiflerinin çoğalması sevindirici ama ilkeleri önemli. Örgü örüp reçel yapıp onu kermeste satıyor ve bu da onu güçlendirme olarak görünüyorsa benim için pek fazla bir şey ifade etmiyor. Kadın kooperatifin üyesi olunca kamusal alana çıkarak özgürleşme yaratıp kendi haklarıyla ilgili söz söyleyebilecek yapılara adım atabiliyorsa bu önemli bir yenilenme demektir. Pazara çıkıp satması, pazarda başkaları ile diyalog halinde olması özgürlüğe parça parça ilerlemesi çok şeyler kazandırır. Ama parayı kontrol eden erkek olursa yine kısır döngüye giriyor. Ama kendi özgürleşme alanına yenisini katıyorsa, karar mekanizmalarında kadınlar varsa önemli bir şey” diyor.