Dünyadaki kadınların ortak noktası: Yok sayılmaya karşı mücadele

  • 09:03 31 Temmuz 2021
  • Dünya

Şehriban Aslan

HABER MERKEZİ - Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere dünyada kadınların hala yok sayılmak istenmesi kadınların mücadele barikatlarıyla karşılaşırken sert kuralların olduğu ve kadınlar için yaşamın çekilmez hale geldiği dört ülkeyi derledik.
 
Dünya genelinde kadınlar,  ekonomik, siyasi güncel ve diğer her alanda ötekileştirilip yok sayılmaya devam ediliyor. Kimi ülkelerde yasaların bile üstünde olan ve “gelenek” adı altında farklı yöntemlerle hedef alma, kimi ülkelerde ise yasalarda bile yer edinemeyen ve hakları gasp etme durumu söz konusu.
 
Birbirinden kıta olarak farklı ama zihniyet olarak aynı sistemin ürünü olan yönetim tarzıyla ötekileştirilmeye maruz bırakılan kadınlar, sorunun adı ne olursa olsun, direnmeye devam ediyor. Baskı ve zor kullanmalara boyun eğmeyen kadınların özellikle, Hindistan, Pakistan, İran ve Suudi Arabistan’da yaşadıkları ve bu ülkelerdeki siyasi yönetimin kadına yaklaşımından örnekler derledik.
 
Hindistan
 
Hinduizm’e göre, kadınlar doğuştan kötü özelliklere sahip. Ülke genelinde kız çocukları genelde istenmez ve maddi bir yük olarak görülür. Kürtajın dünyada en fazla olduğu ülkelerden biri olan Hindistan’da kadınların kutsal metinlere dokunması da yasaktır. Manu Kanunları’nda kadınlardan “köpek” pişiriciler olarak da bahsedilirken, ‘kadının evli olduğu erkeği tanrısı olarak kabul etmeli’ diyor. Ülkede herhangi bir kadının mülk edinme hakkı yoktur. Sahip olduğu mülk, babasına ve evli olduğu erkeğe ait. Kadın asla tek başına karar veremez. Ailedeki erkeklerin verdiği kararları sorgulamaya hakkı da yoktur.
 
En korkunç gelenek: Sati
 
Hindistan’da en kötü gelenek ise ‘Sati’ olarak bilinir. Bu geleneğin yüz binlerce kadının yaşamına sebep olduğu biliniyor. Söz konusu Hintlilerdeki en korkunç gelenek ise Sati geleneği olarak bilinir. Bu geleneğin 100 binlerce kadının yaşamına sebep olduğu biliniyor. Bu gelenekte eşi ölen kadının eşinin cesedinin yakılmasıyla birlikte kendini de yakmasıdır. Her ne kadar gönüllülük esasında görülse de aslında toplumun baskısıyla yapılan bir ritüeldir.
 
10 veya 15 aylık çocuklar tecavüze uğruyor
 
Dünya tecavüz başkenti olarak anılan Hindistan’da her 18 saatte bir kadın ya da çocuk tecavüze uğruyor. Otobüslerde, okullarda, ev yolunda, ulu orta yerlerde tecavüz gerçekleşiyor. Komşularının 10 veya 15 aylık bebeklere tecavüzleri ve sonrasında bu bebeklerin sokaklara acımasızca terk edilme hikâyeleri, bir köyde ailesinin istemediği birini seven bir  kadına, köy muhtarının kararıyla köydeki tüm erkeklerin tecavüz etmesi, erkeklerin evli oldukları kadına tecavüz edenlere yardımcı olması gibi maalesef milyonlarca örnek bulunuyor.
 
2012 yılındaki olay patlama noktası oldu
 
Tecavüze, şiddete uğrayan kadınlar ve çocuklar genel itibarıyla sessiz kalıyor. Bunun altında yatan neden ise ülkede kadına hatta çocuğa suçlu gözü ile bakılması oluyor. Kadınların giyiminden kaynaklı erkekleri tahrik ettiği söylenerek kadınların şikâyette geri adım atmasına neden olunuyor. Ayrıca şikâyette bulunan kadınlar yargının herhangi bir cezai yaptırımda bulunmamasından kaynaklı da sessiz kalıyor. Fakat ülkede 2012 yılında toplu tecavüze uğrayan bir kadının hayatını kaybetmesi ile uluslararası kamuoyu gözünü bu ülkeye çevirdi. Yetkililer 2012 yılındaki olaydan sonra yaşanan öfkeli protestolar üzerine toplu tecavüzle ilgili cezaları artırıp bazı durumlarda idam cezası dahi öngördü.
 
Dünyanın tecavüz başkenti olarak anılıyor
 
O olayın ardından bu tarz haberlerin ardı arkası kesilmedi. Sıkça yaşanan tecavüzler Hindistan’ın “dünyanın tecavüz başkenti” olarak anılmasına neden oldu. Kadınlara yaşatılanlara bakıldığında ise durumun ne kadar vahim olduğu gözler önüne serildi. Ülkede tecavüzler artık daha çok şikâyet ediliyor ama kadın  örgütleri, yargı sisteminin siyasi baskılara açık olmasının pek çok failin cezasız kalmasına sebep olduğunu da söylüyor. Yani denebilir ki Hindistan hala tecavüz faillerine dönük yeterli adım atmış değil. 
 
Pakistan
 
Pakistan’da 1977 Temmuz’unun ardından siyasi sistemin çökmesiyle anayasa askıya alınıp sıkıyönetim ilan edilir. Sıkıyönetim 10 yıl devam ederken daha önce siyasette ve hayatın her alanında yer alan kadınlar bu defa yoktur. İlerleme yerine gerilemenin yaşandığı ülkede, kadınları daha fazla baskı altına alan “İslami” yasalar söz konusudur. Dönemin Ziya-ül Hak rejimiyle beraber kadınların müzik bile dinlemesi hem günah hem de haram sayılır. TV’de kadına dair rollerin sınırlandırılır, sadece ev ile ilgilenen kadın rollerine yer verilir, hatta kadın uyurken bile başındaki örtüyü çıkarmadan uyuduğu gösterilir. Yine kadınlar fikir sahibi değildir ve bağımsız da olamaz. Mevcut rejim yıllarca sürerken ülkede kadınların verdiği büyük mücadeleler de söz konusudur. Toplum genelinde saygı gösterilmeyen kadınlar ayrıca hayatın her alanına kolayca müdahil olamıyor. 
 
Tecavüzden kadınların kışkırtıcı giysileri sorumlu tutuluyor
 
Pakistan’ın en büyük sorunlarından biri de kadına dönük şiddet, katliam ve tecavüz… Pakistan Başbakanı İmran Han 2020 yılında ülkedeki tecavüz vakalarındaki artışı ilişkin açıklamaları ülkede tepkiyle karşılanır. İmran Han, bir televizyon programında verdiği röportajda, artan tecavüzün nedeni olarak kadınların giyimini öne sürmüştü. Başbaşkan tecavüze dair yaşanan artışın önünü almak için yine kadını hedef alarak peçe ve benzeri giysilerin giyilmesini ister. 
 
Yine kadın suçlu bulundu
 
Başbakanın olay yaratan konuşmasının ardından yüzlerce Pakistanlının imza attığı, internette yayımlanan bir açıklamayla tepki gösterilir. Açıklamada, "Suç yalnızca tecavüzcüde ve Han gibilerinin söylemleriyle teşvik edilen kültür de dahil, tecavüzcünün sırtını sıvazlayan sistemdedir" denilir. 
 
‘Suç mağdurlara atıldı’
 
Pakistan İnsan Hakları Komisyonu da, başbakanın ifadelerinden dolayı dehşete düştüklerini kaydederek tecavüzlerin nerede, neden ve nasıl gerçekleştiği hakkındaki çarpıcı cahilliği göstermesinin yanı sıra, suçu da tecavüze uğrayanlara attığını belirtir.
 
Kadınlar ölüm tehdidiyle karşı karşıya kalıyor
 
Ülkede kadına ve çocuğa yönelik cinsel saldırı, nadiren soruşturma konusu olurken, uluslararası cinsiyet eşitliği araştırmalarında son sıralarda yer alan ülkenin büyük bölümünde, kadınlar aile için “utanç kaynağı” olarak kabul edilir. Bu kadınlar, şiddetle hatta ölüm tehdidiyle karşı karşıya kalabiliyor. Devlet tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında ise kadınlara yönelik bakış açısı tüm gerçekliğiyle bir kez daha gözler önüne seriliyor. 
 
Mağdurların kimliklerinin korunması kararı alındı
 
Pakistan’da büyük tepkilere yol açan tecavüzün ardından yasalar, yetkililer tarafından sertleştirilmeye başlanır. 
 
Pakistan Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Lahor’da 2020 yılının :Eylül ayında yolda aracının benzini biten bir kadının, tecavüze uğramasından sonra başlayan protestoların ardından faillerin kısırlaştırılmasını da ön gören bir kararname çıkarır. Kararname, tecavüz davalarının en geç dört ayda sonuçlandıracak özel mahkemelerin kurulmasını, tecavüzden hüküm giymiş kişiler için bir ulusal veri tabanı oluşturulmasını ve tecavüze uğrayanların kimliklerinin korunmasını içerir. Kadına yönelik tecavüzün ardından Lahor Polis Müdürü ise kadının suçlu olduğunu ima eden açıklamalarda bulunurken, bu durum ülke genelinde tepkiyle karşılanır ve faillerin meydanlarda idam edilmesi önerisi gündeme gelir. 
 
Ancak ülkenin başbakanı İmran Han, Pakistan’ın Avrupa Birliği ile imtiyazlı ticari ortak statüsünü kaybedebileceğini belirterek, bunun yerine faillerin kısırlaştırılmasını önermişti.
 
Pencap eyaleti yüksek mahkemesi bir ilke imza attı
 
Tüm yaşananlara rağmen, 6 Ocak’ta Pencap eyaleti yönetim merkezi olan Lahor kentinin yüksek mahkemesi, verdiği kararla bir ilke imza atar. Mahkeme, “bekaret” testinin yasal dayanağı olmadığına ve “kadının kişisel haysiyetine zarar verdiğine” karar verir. Yargıç Ayesha Malik ise söz konusu teste dair, “Fail ve cinsel şiddete odaklanmak yerine kadın ya da çocuk üzerinde şüphe uyandırmak için kullanılan aşağılayıcı bir uygulamadır” der
 
İran 
 
Kadınların en fazla baskıyla karşı karşıya kaldığı ülkelerden biri de İran. 1979’ yılından sonra devrimle ülke yönetiminin monarşiye geçmesiyle beraber kadın haklarında çok sayıda kısıtlama getirildi. Ülkenin başına geçen Humeyni, “Aile Koruma Yasası”nı geçersiz kılarak  evlilik yaşını 9’a indirdi, böylece çocuk yaşta evliliği de yasal kılıfa soktu. Erkeklerin mahkemeye gitmeden boşanmasına izin veren, kadınları yargıdan, eğitimden uzak tutan bir sistemin getirildiği İran’da kadınlar için örtü artık bir simge haline getirilmiş, sokakta yürüyen kadın ya örtü takmalı ya da çarşaf giymek zorunda bırakılmıştı. Kadınlar açık renkli elbise giymesi, saçlarını boyaması gibi uygulamalara maruz kaldı. Söz konusu uygulamalara uymaması halinde is kadınlara para, hapis ya da kırbaç cezası veriliyor. 
Ülkede ayrıca okul ve hastaneler de kadın ve erkekler için ayrıştırıldı. Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin  en fazla görülen alanlarından biri de otobüslerdir. Otobüslerde kadınlar en arkada oturma zorunda bırakılır. 
Ülkenin cumhurbaşkanı Ahmedi Nejad, her ne kadar kadınlara maç izleme izni verse de mollaların karşı çıkması sonucu bu izin de kaldırıldı. Sahada maç oynayan kadın ise tribünlere sadece kadın alınıyor.
 
Daha az maaş ve sosyal hak
 
İran mahkemelerinde bir erkeğin yerine ancak iki kadının şahitliği kabul ediliyor. İş yerlerinde kadınlara daha az maaş ve sosyal hak veriliyor.  İş imkânı neredeyse yok denecek kadar azdır. Kadınlar buna karşılık “Beyaz Çarşamba” eylemleri başlattı.
 
İran’da kadına dair hiçbir hak bulunmazken verilen haklar da lütuf olarak görülüyor. Özellikle tecavüze uğrayan ve şiddete maruz kalan kadınlara savcı ya da hakîm, ahlâksız davranışından kaynaklı tecavüze uğradığı sonucuna varıyor. Bu nedenle de bazı yetkililer, “kamu güvenliği” adına toplumun ahlâkının daha fazla kontrol edilmesini isterken tecavüze uğrayan İranlı kadınlar haklarını arayamıyor.
 
Tecavüze uğrayan kadınlar suçlu bulundu
 
Örneğin 2011 yılında İran gazetelerinde Haziran ayı başında yer alan bir haber kamuoyunda şok etkisi yaratmıştı. Ülkenin güney batısındaki küçük bir şehirde, bir grup erkeğin bir ev partisini basarak orada bulunan altı genç kadına tecavüz ettiği ortaya çıkmıştı. 
 
Erkekler: Kim bizden hesap soracak ki?
 
İran'da, dinî eğilimli devlete yakın medya organları da yetkilileri aratmayacak haberler yapıyor. Muhafazakâr olan basında gençlere, gizli ev partileri ve karşı cinsten arkadaşlarla dolaşmanın ahlâksızca olduğu ve sonunun hüsranla sonuçlanabileceği belirtilmişti. Fiziksel şiddete karşı kamuoyunda da bir duyarsızlık olduğunu belirten insan hakları savunucusu Nur İman Garaî, örneğin başka bir siyasi görüşe sahip olan kadın  tutsakların cezaevinde cinsel tacize maruz kalabileceklerine dikkat çekmişti. Nur, yoğun kamuoyu tepkisi karşısında Tahran'ın güneyindeki bir cezaevi müdürünün görevden alınarak tutuklandığını, iki gardiyanın da işini kaybettiğini belirterek, “İşkence ve tecavüz, İran devletinin kullandığı siyasi baskı araçları arasında. Toplum on yıllardan beri bu şekilde kontrol ediliyor ve baskı altına alınıyor. İran cezaevlerinde kadınların ve erkeklerin tecavüze uğradıklarına dair sayısız belge ve görüntü var. Birçok erkek şunu düşünüyor; Eğer devlet bunu yapabiliyorsa, biz de yapabiliriz. Kim bizden hesap soracak ki” demişti.
 
Suudi Arabistan
 
Suudi Arabistan’da, kadınlar yanlarında erkek olmadan dışarı çıkamazlar, erkeğin onayı olmadan kadınlar ülkeyi terk edemez, bir işe giremez, hatta ameliyat bile olamaz. Kadının polise gitmesi gerektiğinde kadının yanın evli olduğu erkek konuşur. Kadınların araç kullanmaları yasaktı fakat 2018 yılında bu yasak kaldırıldı. Ayrıca kadınların toplu taşımaya binmesi de yasak. Kadınlar trenlerde kendilerine en sonda ayrılan vagonlarda seyahat edebilirler. Birçok otobüs firması kadınları tek başına kabul etmiyor. Kadınlar ya taksi kullanmak zorunda ya da yanlarında bir erkek olunca seyahat edebilir.
 
Din polisleri kadınları sürekli takip ediyor
 
Sokağa çıkan kadınlar tüm vücutlarını kapatacak şekilde çarşaf giymek zorundayken peçe altından yemek yiyip içmek zorunda kalıyor. Ülkede bulunan din polisleri ise kadınları sürekli takip ederek baskı altında tutuyor. Öte yandan okuyan kadınlar erkeklere oranla daha kötü eğitim gördüklerinden aldıkları diploma ile iş imkânı bulamıyorlar. Çalışma oranları çok düşüktür. Şirketler kadınları işe almakta çok gönüllü değil.
 
Hayatın her alanında kadınlar yok sayılırken mahkemede de bu durumu görmek mümkün. İki kadının şahitliği bir erkeğin yarısı kadar anlamına geliyor.
 
Bir diğer sorun ise kırsal kesimlerde kadınlar mirastan tamamen mahrum bırakılıyor. Kadınlar 2001 yılında kimlik hakkını elde etmiş, ilk kez 2013’te bisiklet ve motosiklet kullanılmalarına izin verilmiş. 2015 yılında ise sandık başına gidebildiler ve seçimlerde aday olabildiler. 2018 yılında da araba sürmelerine izin verildi. Kraliyet ailesi din adı altında kadınlara ve topluma ilişkin bu kadar sert kurallar getirirken kendilerinin hiçbir kurala uymaması hatta din kurallarını yerine getirmemeleri de ayrı bir çelişkiye neden oluyor.
 
Kadınlara dönük sert kurallar, kadınları toplumda yok saymak sadece bu ülkelere has bir durum olmazken, neredeyse Ortadoğu’nun ve Asya’nın tüm ülkelerinde bu durum geçerli…