Asi Galler’in dağlarında buluşan kadınlar... 2020-06-05 09:30:50   Zehra Doğan   GALLER  - Galler’de Ellen Valley Vadisi’nde, televizyon, internet ve elektrikten uzak doğayla iç içe bir yaşamı deneyimleyen yazar Meltem Arıkan, her hafta bir kadınla da deneyimini paylaşıyor. Birçok kitabın ve oyunun sahibi olan Meltem bu kez Ellen Valley’i anlattı.    Yazar Meltem Arıkan, sene başından bu yana dağların arasında tek başına bulunan bir taş evde kadınlarla birlikte yaşıyor. Proje kapsamında her hafta bir kadınla birlikte kaldığı bu ev, Orta Galler bölgesinde bulunan Ellan Valley adında bir nehir vadisinde bulunuyor. Galler’in Powys denilen bölgesinde, Rhayader kasabasının batısında bulunan bu vadide Meltem Arıkan ile bir hafta geçirdik. Elektriğin kısıtlı, telefon ve internetin olmadığı bu evde bir hafta boyunca ürettik, konuştuk, tartıştık, sabah erkenden uyanıp soba ve şömineleri yakıp 5 saatlik dağ yürüyüşlerine çıktık. Kimi yerlerde saatlerce sustuk, kimi yerlerde de bir ağaca yaslanıp vadideki şelalelerin sesini dinledik.    Dağ yürüyüşlerimizden birini de röportaja ayırdık ve Meltem sorularımızı yanıtladı.    *Bu yerin büyülü bir havası var. Önce okuyucular için burayı tanıtmak ister misin?    Elan Valley 4 bin yıllık bir geçmişe sahip. 4 bin yıl önce Taş Devri halkı, meşe huş ağacı ve fındık ormanlarında yaşamışlar. Daha sonra gelenler arasında Keltler ve Romalılar da var. Vadi aynı zamanda mimar Herbert Tudor Buckland tarafından 100 yıl önce tasarlanan 6 tane rezervuar ve Elan köyünü içeriyor.  Elan Köyü Galler’de ki tek Sanat ve El sanatları “Model Köyü’. Ayrıca bugün bile Birmingham’ın su ihtiyacı buradan karşılanmakta.   Elan Valley ayrıca pitoresk manzarasıyla da çok ünlü.  Vadinin yüzde 80’den fazlasında doğa ile ilgili çeşitli bilimsel araştırmalar yapılmakta ve buradaki çalışmalara pek çok gönüllü destek vermektedir. ‘Elan Valley Trail’ olarak bilinen ve bisiklet fanatikleri tarafından çok rağbet gören bu yolun bir kısmı National Cayle Route ile de örtüştüğü için Elan Valley bisiklete binenlerin de çok rağbet gösterdiği bir yer.   Elan Valley’de dünü, bugünü ve şu anı aynı anda hissedebiliyorsunuz. Saatlerce yürüyüş yapabilir, bisiklete binebilir, piknik yapabilir ya da ziyaretçi merkezinde yemeğinizi yiyip, dinlenebilirsiniz. Ben buranın büyülü olduğunu düşünüyorum o nedenle de sanırım bundan sonraki hayatımı bu bölgede geçirmek istiyorum.   “En büyük hayalim Powys bölgesinde, herkesten ve herkesten uzak küçük bir köy evinde yaşamaktı ve bu proje bana bu hayalimi gerçekleştirme fırsatı verebilirdi.”   * Peki, neden burası ve neden böyle bir proje?   Benim hayat akışımda Brecon ve çevresinin hep çok özel bir yeri oldu. Galler’le olan bağımın ilk oralarda oluşmasıdır belki de beni oraya canı gönülden bağlayan duygu. Daha sonra Kuzey Galler’i keşfettiğimde o bölgeden de çok etkilendim ancak güney Galler’le duygusal bir ilişki kuramadım.   En büyük hayalim Powys bölgesinde, herkesten ve herkesten uzak küçük bir köy evinde yaşamaktı ve bu proje bana bu hayalimi gerçekleştirme fırsatı verebilirdi. Böylece ben de gerçekten elektriğin jeneratörle çalıştığı, televizyon ve internetin olmadığı, radyonun çok cızırtılı çalıştığı sadece bir eski telefonla iletişim kurulabilen ve etrafında tek bir evin bile olmadığı böyle bir yerde, sobalı bir evde tek başıma yaşayıp, yaşayamayacağımı da anlamış olacaktım. Eğer yaşayabiliyorsam bu kendimi de iyi tanıdığımın ispatı olacaktı.    Elan Valley Powys bölgenin içinde yer almasına rağmen şaşkınlıkla fark ettim ki ben oraya hiç gitmemişim. Oranın yakınlarında pek çok yere gitmiş olmama rağmen Elan Valley’i hep es geçmişim.  Galler’in büyük çoğunluğunu adımlayan benim için buraya gitmemiş olmak çok şaşırtıcı ve kışkırtıcı oldu.    Bu proje öncesi ‘Kargalar’ diye bir oyun yazmıştım. Dünyadaki ilk Galce ve Türkçe yazılan tiyatro oyunu. Oyunla bütün Galler’i gezip Londra ve Cambridge’e de turne yapmıştık. Oyunda kendi içsel dönüşümümü ve bu dönüşümü yaşarken yaptığım yürüyüşlerin ve doğa ile kurduğum bağın ne kadar etkili ve önemli olduğunun da altını çizmiştim. Oyunu izleyen kadınların “bizimle de böyle yürüyüşler yapsanız, biz de size katılsak” sözleri benim bu projeyi yaratmama neden oldu.    Her hafta sanatın her hangi bir dalıyla ilgili, farklı ülkelerden, farklı yaşlarda,  bir kadın benimle o kulübede yaşasa ve hava koşulları nasıl olursa olsun uzun saatler doğada yürüsek, hem doğayı hem birbirimizi dinlesek ve sonrasında da beraber bir şeyler üretmek nasıl olur diye düşündüm. Bu süreç öncesinde yavaş yavaş içinde olduğumuz dönem itibarı ile doğa ile olan ilişkimizin koptuğuna ve ne yazık ki akıllı araçların bizi bizden kopardığına tüm kalbimle inanmaya başladım. O nedenle de sadece doğada olmak, doğanın iyileştirici ve dönüştürücü gücünü başka bir kadınla paylaşmanın neler yaratacağını keşfetmek istedim.   * Kadınları nasıl seçtin? Bu kadar başka ama bir o kadarda birbirine benzer bir şekilde birbirine dokunan kadınları nasıl buldun?   Kadınların bir kısmını tanıyordum ve bu deneyimi onlarla yaşamak istedim. Bazı kadınlar beni buldu, bazı kadınları çok güvendiğim kişiler önerdi. Buraya davet ettiğim bütün kadınları tanımıyorum yani… Aslına kadınlar kendi korlarında yaşayabilseler birbirlerine dokunmanın hiç zor olmayacağına inanıyorum.    *Bu evi ilk gördüğünde ne hissettin?   Bu evi ilk gördüğümde çok heyecanlandım. İçine girdiğimde ev çok dağınıktı ama ben o kadar çok heyecanlı ve mutluydum ki sanırım o dağınıklık bile beni çok etkilemedi. Evi ilk ziyaret ettiğimde bu projedeki jüri üyeleri de yanımızdaydı. Bana sonradan söylediklerine göre o kulübeyi gördükten sonra bu kadar heyecanlanan ve heyecanı hiç azalmayan ilk kişi benmişim…    “Gerçek yanıtların konuşulmamış anlarda ki hareketlerimizde, tavırlarımızda ve aslında dile getirilemeyen sırlarda saklı  olduğunu düşünüyorum.”    *Kadınlarla ormanda 5 saat yürüyorsun bazen konuşuyoruz, bazen de hiç konuşmuyoruz. Konuşmadan bile bir dil kurabildik. Biraz bu anlardan bahseder misin?   Yine doğadaki tecrübelerimden öğrendim ki biz aslında konuşarak birbirimizi anlamıyoruz tam tersi ilişkilerimizdeki anlaşmazlıkları. yargıları ve hatta gerçekleri bile sözcüklerle bizler örüyoruz. Sözcükleri anlamak için değil, yargılamak, bize uygunluğuna göre sınıflamak için dinliyoruz belki de çoğu zaman dinlemiyoruz bile…    Bazı durumlarda  çok konuşan biri olarak bugünlerde konuşma dürtümü bile kontrol etmeye çalışıyorum.  Gerçek yanıtların konuşulmamış anlarda ki hareketlerimizde, tavırlarımızda ve aslında dile getirilemeyen sırlarda saklı  olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kabul etsek de etmesek de hepimiz kendi algımızın yarattığı dünyada yaşıyoruz olayların gerçeğini değil bizim algımızda yarattığı biçimi biliyoruz. Bu benim için de senin içinde başkaları içinde geçerli ve sözcükler bu algıda ki başrol oyuncuları  o nedenle de gerçeğe tüm çıplaklığıyla dokunabilmek için bence konuşmadan bir dil kurabilmek çok daha etkili… Doğa ile bütünleştiğimiz zaman hem kendimizle hem de etrafımızda ki kişiyle daha gerçek bir etkileşim yaşayabileceğimize inanıyorum.   *Yürürken neler değişti? Gelen kadınların böylesi yürüyüşlere nasıl bir etkisi oldu?   Benim  hayatım kökten değişime uğradı. Ve değişime kolay adapte olamayan biri olarak sanırım bu yürüyüşler bu adaptasyon sürecini daha kolay geçirmeme büyük katkı sağladı. Gelen kadınlarda  ise yürüyüşlerin etkileri farklılıklar gösterdi. Benim açımdan bu farklılıkları gözlemlemek çok öğretici oldu. Mesela doğada yapılan yürüyüşlerin kimseyi olumsuz etkileyebileceğini düşünmemiştim ama bunun böyle olmadığını öğrendim. Misafirlerimden bir tanesini bu yürüyüşlerin bir kısmından olumsuz etkiledi ve bunu anlayabilmek benim için çok zor oldu. Bunu anladıktan sonra  yürüyüşlerde daha esnek olmaya özen gösteriyorum. Benim planım her kadınla beş saat yürümekti. Mesela bunun da bazı misafirlerim için hiç gerçekçi olmadığını öğrendim… Ancak genelde bu yürüyüşlerden gelen geri bildirimler çok olumlu oldu. Pek çok kadın çocukluğu ile ilgili anıları anımsadı. Bir konuğum beş aylık hamileydi ve sanırım en çok onunla yürüdük. Onun hamile olmasına rağmen her gün 5-6 saat dağ bayır hem de çok eğlenerek yürüyebilmesi beni çok etkiledi. Hem çok sağlıklı, hem de çok çevikti. Böylece düzenli yapılan yürüyüşlerin, koşuların, bisiklete binmenin beden üzerinde ne kadar olumlu etkiler yaptığını da onu izlerken  bir kez daha şahit oldum.   *Kadınların buradaki yaşama dair geri dönüşleri nasıl oldu?   Genellikle  geri dönüşümler çok olumlu oldu. Hemen hemen bütün misafirlerim bir şansları daha olsa yine seve seve geleceklerini söyledi. Kadınların Elan Valley’de yaşarken yazdıkları defterlerde de ortak olan nokta, doğanın içinde, teknolojiden uzakta olmanın onları nasıl olumlu etkilediği idi.   *Burada ki kadına dönük şiddet konu edinen bir oyun yazdın geri dönüşü nasıl oldu?    Burada “Enough is Enough” yani “Yetti Artık” diye bir müzikli oyun yazdım. Oyundaki bütün hikayeler ve şarkı sözleri Birleşik Krallık’ta yaşanan gerçek hikayelerden oluşuyordu. Bu oyun Galler’de pek çok değişik mekanda ve Londra’da sahnelendi. Stage dergisinden 4 yıldız aldı. Geri dönüşlerin hepsi çok olumlu olmasının dışında  oyunu yasaklamaya kalkanlar, beni aile yapısını bozmakla suçlayanlar, bunlar gerçek değil diyenler,  hakaret edenler, saldırmaya çalışanlar olmadı.    *Şimdi bilinmeyen bir konudan konuşacağız. Ya da yanlış bilinen bir konu. Otistik Meltem Arıkan’la konuşacağız.   Kendimi otistik Meltem ve otistik olmayan Meltem diye ayırmam çok zor anladım ki otistik olmam beni ben yapan unsurlardan bir tanesi…   “Bir sürü kadın tıpkı benim gibi yıllarını “ben neden böyleyim?”, “ben kimim?”, “ben uzaylı mıyım?” sorularıyla boğuşarak, manipüle edilerek, sürekli baş gösteren fiziksel hastalıklarına çözüm bulmaya çalışarak geçirmiş.”   *Otistik olduğunu ne zaman ve nasıl öğrendin?   “Aspergirl” diye bir kitap okudum. Kitapta tanımlanan kadınla o kadar çok benzerliklerim vardı ki. Kitabı bitirdiğimde hayatım boyunca peşinden koştuğum “ben kimim?” sorusu yerini, “ben asperger olabilir miyim?” sorusuna bıraktı. Bu arada bir anda yoğun olarak başlayan meniere atağımla birlikte artık GP’ye (pratisyen hekim) gitmem kaçınılmaz olmuştu. Bir yandan meniere, bir yandan menopoz, bir de şimdi asperger?   GP’nin odasına girdikten sonra konuşmaya başlar başlamaz hıçkırarak ağlamaya başladığımı çok iyi hatırlıyorum, ama o bana ne sordu ben ona ne yanıtlar verdim hiç hatırlamıyorum. O günkü randevunun sonunda meniere için almam gereken ilacım yazılmış ve teşhis konması için Otizm merkezine yönlendirilmiştim.   Otizm merkezindeki randevuma gidene kadar bu konuyla ilgili 32 tane kitap okudum ve gördüm ki kadınların asperger sendromu olabileceği gerçeği ancak 90’lı yılların sonlarında tamamen kabul görmüş. Bir sürü kadın tıpkı benim gibi yıllarını “ben neden böyleyim?”, “ben kimim?”, “ben uzaylı mıyım?” sorularıyla boğuşarak, manipüle edilerek, sürekli baş gösteren fiziksel hastalıklarına çözüm bulmaya çalışarak geçirmiş. Bana eylül 2019’da  doktor randevumdan tam iki ay sonra, otizm merkezindeki profesyoneller tarafından  “asperger sendromu/otizm ” teşhisi kondu.   *Bunca yıldan sonra öğrendiğinde neler hissettin?   Teşhisi duyduğumda  anda her şey dondu içimde. Yani onca yıl, onca soru, onca arayış… Her ne kadar kendimi çok hazırlamış olsam da… Her ne kadar bu teşhis pek çok soruma yanıt getiriyor gibi gözükse de… Otizm teşhisini duyduğum  an içim  cız etti ve gözlerimden yaşlar boşaldı. Bir yanda derin bir hüzün bir yanda da derin bir ferahlama hissettim.    En azından artık kim olmadığımı biliyordum. Ve sanırım kim olmadığımı anladıkça, kim olduğumun farkına varabilecektim...     Bugünlerde ki hislerimi sanırım en iyi teşhis koyulduktan sonra kendimi tanımlamak için yazdığım küçük şiirde bulabilirsin.   Ben kadınım   Cennetten kovulan   Ben yazarım   Müebbet hapisle yargılanan   Ben sürgünüm   Öteki olan   Ben otizm’liyim   Normal olmaya çalıştıkça görünmez olan…   *Bunca yıl kendini “normal olmalıyım” diye hırpaladığın dönemine baktığında neler hatırlıyorsun?   Hatırladıklarım hep acı dolu anılar ne yazık ki… Suçlamalar, yargılamalar, yanlış anlaşılmalar, yanlış anlamalar, kayboluş, arayış, manipülasyon, dibe vuruşlar, bekleyişler, hayal kırıklıkları ve hayatım boyunca yaşananları anlamaya ve anlam vermeye çalışan kaybolmuş  bir ben…    “Otizmin en büyük getirisi doğa ve hayvanlarla farklı bir ilişki kurabilme ve kendi dünyamda tek başıma huzur içinde yaşayabilme yetim diyebilirim.”     *Otistik bir insan için hayat nasıl? Getirisi götürüsü ne oluyor?   Otizm geniş  bir spektrum o nedenle de ben ancak kendi penceremden hayatın nasıl olduğunu söyleyebilirim. Bu spektrum içinde herkesin durumu gerçekten kendine özel.  Kadınların ve erkeklerin durumu çok net farklılıklar gösterdiği gibi otizm her bireyi farklı etkiliyor.  O nedenle de  herkes için getirisi ve götürüsü  çok farklı.   Benim için bu hayat fazla kalabalık, gürültülü, acımasız, sevgisiz, yargılarla dolu… Her şey bir anda tepetaklak değişebiliyor, sürekli bir belirsizlik ve  güvensizlik var.  Ne sahte, ne gerçek, ne yalan, ne doğru çoğu zaman anlayamaz hale geliyorum ayrıca bütün hayatım boyunca ne zaman ilişkileri anladığımı düşünsem anlamadığım gerçeği suratıma tokat gibi çarpıyor tüm bunlardan dolayı da bu hayat benim için gerçekten zor, çoğu zaman olmak istemediğim ve olmak için kendimi zorladığım bir yer.  Otizmin en büyük getirisi doğa ve hayvanlarla farklı bir ilişki kurabilme ve kendi dünyamda tek başıma huzur içinde yaşayabilme yetim diyebilirim.     *Otizm nasıl anlatılmalı? Yanlış anlaşılan nedir?   Bence bu yanlış anlaşılmaların ve yargıların temelinde otizm spektrumda olanların yaşadığı bazı sıkıntıların ruh hastalıklarını çağrıştırıyor olması ve bu bireylerin  eğitilemeyecekleri önyargısı. Kanımca otizm spektrum bozukluklarının ruh hastalığı olmadığı gerçeği anlaşılana kadar  anlatılmalı ve bu konuda net bir farkındalık yaratmalıyız diye düşünüyorum.   Otizm nedir?   Otizm,  beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da işleyişinden kaynaklandığı kabul edilen nörobiyolojik bir farklılık. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyen ve kişinin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm spektrumunda olan kişiler genellikle ilk 3 yıl kimi durumlarda ise ömür boyu sürebilen dil gelişim problemlerinin yanı sıra  hayatları boyunca süregiden sosyal iletişim ve etkileşimde sorunlar yaşarlar. Ayrıca otizm spektrumu içinde ki bireylerin zeka düzeyleri farklılık gösterir.   Asperger Sendromu’nda ise otizmden farkı olarak dil gelişiminde sorunlara rastlanmadığı gibi erken ve çok düzgün tümcelerle konuşanlara sık rastlanır. Zeka  düzeyleri normal veya  normalin üzerindedir. Asperger Sendromu’nda da sosyal etkileşimde önemli sorunlar görülür. Ayrıca, ilgi ve davranış sınırlılıkları ve takıntıları da mevcuttur.   Asperger Sendromu, 2003 yılında Otizm spektrumu içine alınmıştır. Bu konuyla ilgili pek çok tartışma süre gidiyor olsa da şu anda Asperger Sendromu teşhisi konan herkes otizm spektrumu içinde kabul ediliyor.     Meltem Arıkan kimdir?   7 Ocak 1968’de Ankara’da doğdu. Tüm roman, oyun ve makalelerinde toplumu keskin bir dille eleştiren, cesur tavrı ile tanınan Meltem, yaşamını ataerkil sisteme karşı yazmaya ve ifade özgürlüğü için mücadele etmeye adamıştır. İlk kısa öykü ve makaleleri 1992 – 1995 yılları arasında çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. İlk romanı 1999 yılında basıldı. Dördüncü romanı “Yeter Tenimi Acıtmayın” 2004 Şubat’ında Küçükleri Muzur Neşriattan Koruma Kurulu tarafından yasaklandı ve toplatıldı. Meltem’in hukuki mücadelesi sonucunda yasak kaldırıldı ve aynı yıl Yayıncılar Birliği tarafından “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü”ne layık görüldü.   Meltem’in 9 romanı, bir araştırma kitabı ve 3 tiyatro oyunu bulunmaktadır. Birçok ödüle aday gösterilen ve birçok da ödülü olan Meltem, 2014 yılında, İngiltere’nin öncü ifade özgürlüğü kuruluşu olan Index on Censorship tarafından, Mi Mİnör oyununun siyasi yetkililer ve hükümete yakın medya tarafından Gezi Olayları’nın provası olarak suçlanmasının ardından, “Sanatta İfade Özgürlüğü Ödülü”ne aday gösterildi. Kendisine ve Mi Minör ekibine karşı yürütülen karalama ve nefret kampanyası İngiltere’de yaşamasına neden oldu.   Dijital Dünya, sansür, kadın hakları, çocuk tacizi üzerine yazdığı, ifade özgürlüğünü savunan makaleleri 2011 yılından beri News Junkie Post, Index On Censorship gibi dünyanın çeşitli yerlerindeki internet portallarında yayınlanmaktadır.