21. yüzyılın da korkuları 'cadılar'! 2019-01-25 09:04:14   HABER MERKEZİ - Ortaçağ’da yaşanan buhran ve ekonomik krizin yarattığı infiali önlemek için kurban seçilen “cadılar”, 21. yüzyılda da hala en çok korkulan ve hedef alınan kesim.  “Cadı avı” kavramı, şimdilerde daha çok “fikirleri tehdit olarak görülen kişilere karşı düzenlenen kampanya” anlamında kullanılsa da geçmişten günümüze pek çok insan bu av yüzünden çok acı çekti ve hala çekmekte.   Tarihte 13. ve 17. yüzyıl arasında Ortaçağ Avrupası'nda kadınlar "cadı avı" adı altında katledildi. Avrupa'nın ortasında yaşanan bu katliamlar, birçok hikaye ve kültüre konu oldu. "Cadı" tanımlaması geceleri dolaşarak kötülük yaptıklarına inanılan 50 yaşlarında, eşi ölmüş ya da boşanmış kadınlar için kullanılan bir tanımlamaydı. Bu tanımlama, ilk insan topluluklarına dayansa  da Roma İmparatorluğu'nun Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra kullanılmaya başlar, bütün kötülüklerin nedeni olarak da "cadı" diye tanımladığı kişiler gösterilirdi.    ‘İlk katliamlar Avrupa'da ortaya çıktı’   “Cadı avı” adı altında başlayan kadın katliamları ilk olarak Avrupa'da ortaya çıktı. Doğadaki ilmi bilen ve bilimsel çalışmalarıyla ortaya çıkan kadınlar, dönemin insanları tarafından "cadılık", "şeytanla işbirliği yapan", "ruhunu şeytana satarak doğaüstü yetenekler elde eden kadınlar" şeklinde kurgulanan bir algı ile karşı karşıya kaldı. Kilisenin eliyle kurulan ve dini bir yargılama sistemi olan engizisyon mahkemeleri, yüzyıllarca insanlar üzerinde işkenceye dayalı yöntemler kullandı. Mahkeme, kadın-erkek, hepsinin katledilmesine karar vermesinin dışında, Kathar öğretisinin en güçlü yanını oluşturan ve tüm kadınların o dönemde sempatisini kazanan eşitlik durumunu ortadan kaldırmaya yönelik cadı suçlamasını bir saldırı biçiminde hazırladı. Ancak Ortaçağ'da cadı mahkemelerinin yarısının Fransa-Almanya-İtalya arasındaki altın üçgende gerçekleştiği söylenebilir. Bu altın üçgen Strasbourg çevresindeki 300 mil yarı çaplı alanı kapsar.   ‘Binlerce kadın katledildi’   İlk kadının yakılarak katledilmesi, Engizisyon'un emriyle 1180 yılında Toulouse kentinde gerçekleştiği biliniyor. O yıllarda binlerce kadın katledildi. Katolik Kilisesi, Katharlar'daki "Kadın Ana" (Ma) kültürünü-anaerkil bir toplumsal yapı olması sebebiyle karşıtı olarak görmesi onu paniğe sevk etti. "Cadı avı" adı altında kadın katliamları başladı ve kilise "cadı" arayışına hep "şeytanla işbirliği suçlamasıyla devam etti. Bu dönemde "Bilge kadın" kültünün yarattığı korku, bilinçaltlarına o kadar yerleşmişti ki heretik bir inancın ortaya çıktığı o yıllarda yaşanan ekonomik krizin yarattığı sonuçları da önlemek amacıyla ortaya atılan bu durumla korku ve baskı yaratılmaya çalışılıyordu. Bunun için ise kadınlar hedef gösterilerek, her şeyin nedeni olarak gösteriliyordu.  Buna dair ise bir kadının herhangi bir yerinde beni ya da doğum lekesi varsa bu, o kişinin "cadı" olarak kanıtı sayılıyordu. Ya da ormanda yabani otlar toplayıp sebze çorbası yapan kadınlar, emri altındaki cinlere ziyafet vermekle suçlanıp cezalandırılıyordu.    Bir diğer iddia ise, eğer bir kadın kilisedeki ayin sırasında esnerse, kadının içindeki cinin kutsal sözleri duyup kaçmaya çalıştığı düşünülüyordu. "Cadı avı" adı altında kadın katliamları Hıristiyan kültürünün egemen kıldığı erkek egemen toplum düzenine uymayan insanların ve kültürlerin ortadan kaldırılması hareketinin belirgin bir görüntüsünden başka bir şey değildi.    Kilisenin iddiaları   Erken Ortaçağ dünyasında her kültür kendi cadısına ve büyücüsüne sahipti ve her kültürde bunlara imrenilir, aynı zamanda bunlardan korkulurdu. Büyünün sebep olduğu ölüm ya da yaralamaya dair yasalar vardı ancak soruşturmalar pek yaygın değildi. Geç ortaçağ ve erken modern dönemle birlikte cadılığın bir şekilde yeni ve farklı bir anlam kazandığı görülür. Bunun sebebinin ise yine kilisenin ortaya attığı iddialardan ibaretti. Bu iddialara göre, dönemin insanları şeytanla bir sözleşme imzalar ve genellikle kimi yabanıl ve kuytu yerlerde ya da mağaralarda gerçekleşen "Sabbat" adıyla bilinen gece ayinlerinde ona ibadet eder.    Kadın döneme özgü yetenekleriyle şekilleniyordu   Genel anlamda "cadı avı" kültünden, Kıta Avrupası'nda 13'üncü ve 17'inci yüzyılları arasında özellikle Katolikliğe özgü bir durum olarak bahsediliyor. Cadı aslında tam anlamıyla bir büyücü değildir. Kast edilen, kadının döneme özgü yeteneklerine paralel olarak atfedilen unsurlarla şekillenen bir insandı. Bu sebeple de "cadı avı" adı altında, katledilen kadınlar genellikle ebelik ya da otlarla uğraşan,  yalnız yaşayan yaşlı ve boşanmış ya da eşi ölmüş kadınlardan oluşuyordu. Bu kadınlar, "sapkın ve korkunç ayinler yapmakla" suçlanıyordu.    Kilise kendine göre bir kadın motifi çizdi   Kilisenin “cadı avları”na başlamasının ilk sebebi olarak ise Katharlar, Bogomiller gibi farklı mezheplerin Hıristiyanlığın aksine bir kadın motifi çizmesi söylenebilir. Bu kadın motifi Hıristiyan ataerkilliğinin tam karşısında duran anaerkil toplum düzenine yakındır. İkincisi ise o dönemde kadın bedeninin anlaşılmazlığı büyük ölçüde korku yaratmaktaydı. Kadının doğasına dair vurgular da genellikle onun dirençsizliği üzerinde kurgulanmıştı. Bu dirençsizlik de kadınların, şeytana karşı koyamamasına sebep olarak gösteriliyordu. Öte yandan kadınların doğadan topladıkları otlarla hastalıklara şifa bulması, ya da ebe vasfıyla doğum yaptırabilmesi kilisenin hoşuna gitmedi ve kadınların katledilmesini tetikledi.    Cadı olarak nitelendirilenlerin çoğunluğunun kadın olduğu bilinmekle birlikte aralarında erkeklerin de yer aldığı tahmin ediliyor.     Binlerce kadın yakılarak katledildi   Dünyanın erkek egemen tarihinin Avrupa'da belirmiş bir öznesi olarak Ortaçağ Kilisesi, kadınlar üzerindeki iktidar savaşının mirasçısı olmaktan başka bir özelliğe sahip değildi. Bu iktidar kurma çabası, her dönemde olduğu gibi Ortaçağda da birçok şekilde karşımıza çıkmıştı. “Cadı avı” bunun bir örneğidir. Oldukça acımasız işkencelerle "suçlarını" itiraf etmeye zorlanan kadınlar, bu işkencelerin sonunda da yakılarak katledildi. Binlerce kadının Kilise eliyle, Engizisyon'da suçlamalar sebebiyle katli, iktidar arzusunun ve farklılıklara tahammülsüzlüğün bir yansıması olarak özetlenir.   21. yüzyılın korkulan cadıları!   Görünen o ki farklı zamanlarda, mekanlarda, dinlerde ve düzenlerde eşitlik talep eden, cesaret gösteren, muhalefet olan, bilgiye ulaşmaya çalışan tüm kadınlar dini gerekçelerden tutun da siyasi çıkarlara kadar her türden sebeple engellenmiş, lanetlenmiş ve cezalandırılmış. İlginç olan ise 21’inci yüzyılda cadı avlarının halen bitmemiş olduğu. Yeni "cadı avı" biçimlerinin dünyanın çeşitli bölgelerine yayılmasından her gün katledilen kadın sayısının dünya çapındaki yükselişine kadar, kadınlara yönelik yeni bir savaş olduğuna dair kanıtlar da birikiyor.   Ortaçağ’dan günümüze uzanan “cadı avı” kavramı, şimdilerde daha çok “fikirleri tehdit olarak görülen kişilere karşı düzenlenen kampanya” anlamında kullanılsa da geçmişten günümüze pek çok insan bu av yüzünden çok acı çekmiş ve hala çekmekte. Her ne kadar kulağa bir mit gibi gelse de dünyanın pek çok yerinde hala cadılara, büyülere ve doğaüstü güçlere inanılıyor. Ve cadılıkla suçlananlar, aynen geçmişteki gibi tacize uğruyor, işkence ediliyor hatta öldürülüyor.