Clara'dan Avesta'ya: İsyan kıvılcımından özgürlük ateşine (7)

  • 09:06 7 Mart 2018
  • Dosya
Türkiye'de kadın mücadelesi: İsyan benim gece benim 
 
Evrim Kepenek
 
İSTANBUL - Türkiye kadın hareketi içerisinde mücadele eden kadınlar, uzun soluklu bir mücadelenin sonucunda  önemli kazanımlar elde etti. Yaklaşık 40 yıldır kadın hakları için mücadele eden feminist Filiz Karakuş, Türkiye’de kutlanan 8 Mart’ları anlattı. 1980 ve Gezi Direnişi’nin önemine dikkat çeken Filiz, Feminist Gece Yürüyüşü’nden ve gündüz mitinglerinden asla vazgeçmeyeceklerini söylüyor. 
 
Türkiye'de kadın hareketinin tarihi çok bilinmese de 150 yıl öncesine dayanıyor. Tekleştirilen homojen bir etnik kimlik yerine her kesimden kadınları kapsayan kadın hareketi Osmanlı'nın son dönemlerinde 19'uncu yüzyılla başladı. 1870'lerden başlayarak, söz söyleme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme hakkı, poligaminin ilgası, tek taraflı bir erkek hakkı olan boşanmanın kısıtlanması için mücadele başladı. 
 
20. yüzyıl ve Kadınlar Halk Fırkası 
 
Yirminci yüzyıl başlarında bu mücadele daha da şiddetlendi. Feminist kadın dernekleri sayıca arttı ve çeşitlendi. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı deneyimi kadınları siyasallaştırdı ve militanlaştırdı. Öyle ki, büyük mücadelelerle kadınlar üniversitede okuma, devlet dairelerinde memur, fabrikalarda işçi olarak çalışma haklarını kazandı. 1917 Aile Kararnamesi ile, Müslüman kadınlar da diğer cemaatlerin yanı sıra, poligamiyi kısıtlayan ve boşanma hakkını tanıyan ileri adımlardan yararlandı. Bu, İslam dünyasında bir ilkti. Oy hakkı, 1919'dan itibaren talep edilmeye başladı. 
Kurtuluş savaşına aktif olarak katılan örgütlü kadınlar, Cumhuriyetin kurulmasından sonra, ilk siyasi partiyi "Kadınlar Halk Fırkası" adıyla kurmak istedi. Hatta kuruldu ancak, geri adım attırılarak, Türk Kadınlar Birliği adıyla dernekleşmede kaldı. 
 
Resmi söylem ve 1935-1975 arası suskunluk 
 
Kadınlara yıllardır savundukları medeni haklarını; 1930 ve 1934'te tanındı. 1935'te Türk Kadınlar Birliği, oy hakkının kazanılması ve ilk kadın milletvekillerinin TBMM'ye girmelerinin ardından kendi kendini fesh etmek zorunda bırakıldı. Türkiye'de cumhuriyetin üzerine demir perde çektiği kadınların 1935-1975 arasında hareketinden söz etmek olanaksız. Kadınlar hayır derneklerinde çalışmaya teşvik edilirler ve "Atatürk sayesinde Türk kadınları Batılı kadınların önüne geçmiştir" yollu resmi söylem, sonunda kadınları sessiz bir çoğunluğa dönüştürdü. 1968 hareketlerinde yer alan kadınlar uzun bir aradan sonra ilk dernekleşmeyi 1975'te İlerici Kadınlar Derneği'nin kurulmasıyla yaptı. Kadınlar solun kadın politikalarını sorgulamaya başladı. 
 
1980'lerden 2000'lere 
 
1980 askeri darbesinin ardından toplumsal muhalefet büyük bir darbe aldı. Bu dönemde kadın hareketi yükselmeye başladı. Kadınlar özellikle 1980'lerle birlikte feminist çıkışın anahtarı oldu. Türkiye kadın hareketi içerisinde mücadele eden kadınlar, uzun soluklu bir mücadelenin sonucunda  önemli kazanımlar elde etti, mücadelelerini bugün de sürdürüyor. Kadın mücadelesi içinde yer alan isimlerden biri olan Filiz Karakuş, Türkiye’de kadın mücadelesini ajansımıza anlattı.
 
Yaklaşık 40 yılını kadın haklarına adamış bir isim Filiz Karakuş. Kadın haklarını savunmak için gözaltına alınmış, darp edilmiş ve defalarca devlet şiddetine maruz kalmış. Yılmamış, geri adım atmamış ve her yıl aynı coşku ile 8 mart kutlamalarında yer alıyor. Feministlerin öncüsü olan Filiz, bu yılki 8 Martların sadece kadınlara değil tüm muhalefete umut olacağı görüşünde.  
 
Filiz, kendisinin dahil olduğu Türkiye’deki 8 Mart geçmişinin 1975’den itibaren başladığını hatırlatarak, Türkiye’deki ilk 8 Mart’ın 1920’de kullanıldığını söylüyor. Bu kutlamayı da Türkiye Komünist Partisi’nin kapalı salon tarzında bir yerde yaptığını, sokak eylemliliğini şeklinde olmadığını söyleyen Filiz, bu kutlamanın nedeninin de Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi’nde 8 Mart’ın kabul edilmiş olması ve birçok ülkenin bu durumdan etkilenmiş olması olarak açıklıyor.  1920’nin ardından 8 Mart kutlamalarına uzun bir ara verildiğini anlatan Filiz, ilk 8 Mart’ın 1975 yılında, İstanbul’da İlerici Kadınlar Derneği’ne üye kadınlar tarafından kutlandığını söylüyor.
 
1975-1980 arasındaki 8 Martların çeşitli kadın grupları tarafından kutlandığını anlatan Filiz, “1980 öncesine baktığımızda 8 Mart bir emekçi kadınlar gününü çağrıştırıyordu. Yani,  işçi kadınlarının kurtuluşu işçi sınıfına bağlıdır işçi sınıfının kurtuluşuna bağlıdır gibi bir perspektif var.  ‘Eşit işe eşit ücret’ gibi bir talep var mesela. ‘Her 100 kadının çalıştığı yerde kreş açılsın’ gibi esas olarak sınıf mücadelesini içeren talepler var” diyor.
 
1980’den sonraki ilk miting 1989’da
 
1980’den sonraki 8 Mart’a da değinen Filiz, “Kadınların bilincini yükseltmeye çalışan kadın grupları var. 1987’de Feminist dergiyi çıkaran grup 8 Mart bilinçlendirmesi yapıyor daha çok. 1989’da da 12 Eylül sonrası ilk 8 Mart kutlanıyor. Mitinge, Nabız dergisi, Demokratik Kadın Derneği, İnsan Hakları Derneği (İHD) gibi yapılar da katılıyor. Ana pankartta ‘Kadınların özgürlüğü için mücadele’ gibi bir yazıydı” diyor.
 
‘Kadın erkek el ele yürüyor özgürlüğe’ sloganı atıldı
 
 “8 Mart’a erkekler katılsın mı?” minvalindeki tartışmalara da değinen Filiz, “ Sonraki 8 mart toplantılarında erkek meselesi tartışılmaya başlandı. Ana tartışmanın birincisi ‘mitinge erkekler gelecek mi ?’ikincisi, kadınlar günü müdür emekçi kadınlar günü müdür tartışmasıydı. Buralardan tartışmalar başlıyor ve bölünmeler yaşanıyordu. Şöyle bir durum yaşandı. 1989’da mesela,  polisin de erkekleri itmesi ile alana girdiği durumlar yaşandı ve  ‘Kadın erkek el ele yürüyor özgürlüğe’ sloganı atıldı. Bu,  devlete karşı atılan bir slogandı” diye hatırlatıyor.
 
‘HADEP, ÖDP, KESK, DİSK yürüyüşle alana girdi’
 
“1989’dan sonraki en büyük miting 1997’de oldu” diyerek sözlerine devam eden Filiz, “Bu miting, Abidei Hürriyet’te, Pazartesi Dergisi’nin çağrısı ile oldu. Çağlayan’da buluşuldu ve yürüyüşle alana gidildi. HADEP, ÖDP, DİSK,  KESK ve  feminist kadınlar hep beraber yürüyüşe katıldı. Alanda erkekler de vardı. Ön tarafta kadınlar yürüyor, ondan siyasi partiler demokratik güçler, en arkada da kadınlı erkekli gruplar vardı. 1997’den 2000 yılına kadar yürüyüşler bu şekilde seyretti” diyor.
 
‘Taksim’de ortaklaşılamadı’
 
 1998 8 Mart’ının  bir ayrılığa işaret ettiğini anlatan Filiz, “ 1997 8 Mart’ında sosyalist kadınlar, sendikalı kadınlar, feminist kadınlar tek bir çizgide buluşurken, 1998’de aynı şey olmadı. Yeniden bir ayrışma oldu. Mesele erkeklerin alana girmesi meselesiydi. Feminist gruplar erkeksiz 8 Mart örgütlemeye karar verdi. İki miting demek devletin iki mitinge izin vermeyeceği anlamına taşıyordu. Devlet her iki mitinge de izin vermedi. Gruplar Taksim’de de ortaklaşamadı. Kürt kadın grupları ve feminist gruplar arasında da ayrışma bu dönemde başladı” diye konuşuyor.
 
‘Kadınlar 2000 yılında KESK’in çağrısı ile biraraya geldi’
 
2000 yılında KESK’in çağrısı ile tüm kadın örgütlerinin bir araya geldiğini anlatan Filiz, “Konu F tipiyse kadınların özgürlüğün f tipine bağlandığı, gözaltılar varsa ona bağlandığı bir dönemdi. Bütün gruplar kendi konusunu toplantıya taşıyor bu da birleşememeye neden oluyordu. Mitingler olağanlaşmıştı ve heyecan katmıyordu” diyor.
 
2004: Bazı gruplara polis saldırdı gözaltılar oldu
 
“2004 yılında kadınlı erkekli gruplar Alınteri, partizan gibi gruplar Taksim’de bir miting düzenledi ancak bu mitinge polis saldırdı ve çok sayıda kişi gözaltına alındı” diyen Filiz, bu mitingin adının Devrimci 8 Mart kutlamaları olduğunu söylüyor. 2005’den itibaren de yine ayrı mitingler oluştuğunu ancak feminist geçe yürüyüşünün de gelenekselleştiğini belirten Filiz,  ilk Feminist Gece Yürüyüşü’nün 2003’de olduğunu hatırlatıyor.
 
‘2003'de başlayan feminist gece yürüyüşü 2005’de gelenekselleşti’
 
2003’te Körfez Savaşı’na savaşa karşı Türkiye’de bir tezkere oylaması yapıldığını hatırlatan ve bu savaşa karşı feministlerin sözünü söylemek için gece yürüyüşünün ortaya çıktığını anlatan Filiz, “Savaşın karar vericileri hep erkekler, bu bir tesadüf mü? Biraz bunu ortaya çıkarmak istedik. O dönemli militarist erkek liderlerin Saddam, Bush gibi kişilerin fotoğraflarını taşıdık. Barış Girişimi vardı mesela bir kısmımız onlara destek verdik. Bir dakika karanlık eylemleri vardı.  Güldünya başta olmak üzere kadınların öldürüldüğü ve buna töre cinayeti denildiği yıllardı. Biz bu cinayetlerin namus cinayeti olduğunu ve politik bir durum olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. İlk 2003’de gece yürüyüşü oldu ardından 2004’te oldu. Ama gelenekselleşmesi 2005 yılında oldu. 2005’den sonraki 3 yıl ‘Patriarkaya karşı feminist mücadele” pankartı kullandık” diyor.
 
‘Gezi Direnişi de bir dönüm noktasıdır’
 
‘O yıllarda şimdiki gibi farklı gruplardan kadınların ortak ses çıkarmasının önemli olduğu yıllardı” diyen Filiz, “özellikle Gezi Direnişi kadın mücadelesinde bir dönüm noktası oldu. Gezi Direnişi sonrasında Fransız Kültür Merkezi’ne kadar yürüdük.  O yürüyüş sadece patriarkaya karşı değildi,  devlete karşı bir yürüyüştü.  Bu yürüyüş gücünü, taleplerin sadeleşmesinden ve devlete okunan medyandan alıyordu. Gece yürüyüşlerine her kesimden kadın katılıyor gündüz mitingleri için henüz bu noktaya gelinmedi. Gündüz mitinglerine daha politik kadınlar katılırken gece mitinglerine hem politik kadınlar hem de farklı yönleri olan çok sayıda kadın katılıyor. ‘Bu akşam benim gecem isyanım’ diyen kadınlar da katılıyor” diyor.
 
“Geçen yıl OHAL altında 8 Mart’ı kutlamıştık” diyen Filiz, son olarak şunları belirtiyor: “Bu yıl tüm muhalefetin susturulduğu, savaşın yükseldiği ve yine yasakların olduğu bir günlerde 8 Mart’ı kutluyoruz. Diliyorum ki bu 8 Mart, sadece kadınlara değil tüm muhalefete AKP rejiminin ortadan kaldırabileceği bir umuda evrilecektir.”
 
BİTTİ.