Clara'dan Avesta'ya: İsyan kıvılcımından özgürlük ateşine (5)

  • 09:10 5 Mart 2018
  • Dosya
Rüzgarı saçlarında hisseden kadınların öyküsü
 
HABER MERKEZİ - “İslam Devrimi”nin ardından  baskıcı otoritenin ilk hedefi olan ve kazanılan tüm hakları ellerinden alınan İranlı kadınlar, tüm baskılara rağmen baş kaldırmaktan asla vazgeçmedi. Mina Qazi'nin mücadele mirasının taşıyıcısı olan İranlı kadınlar, şimdilerde, "Rüzgarı saçlarında hissedebilmek" için ülkenin dört bir yanında "Beyaz Çarşamba" eylemleri gerçekleştiriyor. Güney Kürdistan'da ise Margaret George Shello ile Kürt kadınlarının tarihine adını altın harflerle yazdıran Leyla Qasım ve Viyan Soran'ın ardılları mücadeleyi sürdürüyor. 
 
Dünyanın en eski devlet geleneğine sahip olan İran’da kadınlar yok sayılan hakları için yıllarca mücadele etti. Mücadele kadınların rolleri ve statüleri açısından önemli değişimleri beraberinde getirse de “İslam Devrimi”nin ardından  kazanılan tüm hakları ellerinden alınan kadınlar baskıcı otoritenin ilk hedefi oldu.  Önce kadın kurumları kapatıldı, ardından başörtü zorunluluğu getirildi. Tüm baskılara rağmen asla geri adım atmayan İranlı kadınlar, başörtü yasağına karşı sokaklara indir, eylemler yaptı. İran’da kadın mücadelesi bugün “Beyaz Çarşamba” eylemleriyle devam ediyor olsa da kadın mücadelesi en az İran devleti kadar eskiye dayanıyor. 
 
Şah döneminde kadınlara boşanma hakkı verildi
 
19'uncu yüzyılda İran'da canlı bir kadın hareketi ve siyasi katılım vardı. 1906-1911'de demokratik ve bağımsız bir siyasi sistem kurmak amacıyla girişilen anayasal reformlar sırasında kadınlar bu reformlara katıldılar. 1925'te Rıza Han Şah seçildi ve 1927'de taç giyerek Pehlevi hanedanını kurdu. 1928'de meclis yeni bir kıyafet yasası çıkardı. 1930'da kadın şapkaları vergiden istisna edildi. 1931'te meclis yeni bir medeni kanun kabul etti ve ilk kez kadınlara belli koşulların varlığında boşanma talebi hakkı verildi ve evlilik yaşı kız çocukları için 15, erkekler için 18'e çıkarıldı. 
 
Çarşaf yasaklandı 
 
1936'da Rıza Şah, eşi ve kızları Tahran'daki Kız Okulu'nun mezuniyet törenine katıldı ve bütün kadınların başları açık olarak törene gelmesi tavsiye edildi. Bu kadın haklarının resmi olarak kabul edilmesinin başlangıcını oluşturdu. Başın açılması zorunlu hale getirildi ve kadınları halk arasında çarşaf giymesi yasaklandı. Kız ve erkek çocukları eşit olarak eğitmek üzere bir ulusal eğitim sistemi kuruldu. 1936'da genç kadınlar ilk kez Tahran Üniversitesi'ne girdi. Kadınlar üniversitede akademik kadrolara dahil olmaya başladılar. Aynı yıl içinde kadınlar için çarşaf yasaklandı ve batılı kıyafet zorunlu hale getirildi. Rıza Şah bunu polis zoruyla, sokaklarda kadınların çarşaflarını üstlerinden zorla çıkarttırarak uygulattı. 
 
Beyaz Devrim'le kadınlara oy hakkı verildi
 
Rıza Şah dönemi 1941'de bitti ve büyük oğlu Muhammed Rıza Şah Pehlevi tahta çıktı. 1962'de ABD desteğiyle “Beyaz Devrim” adıyla ulusal kalkınma ve modernleşme programı başlatıldı. 1962'den itibaren Beyaz Devrim'in bir parçası olarak kadınlara oy hakkı verildi. 1968'de Aileyi Koruma Yasası çıkarıldı. Yasa ile birlikte kız çocuklarında evlilik yaşı 18'e çıkarıldı, çok eşliliğe sınırlandırma getirildi, boşanmayı erkeğin üç kere tekrarlanan "boş ol" sözüne bağlı olmaktan çıkardı, boşanma için hem erkeklerin hem de kadınların mahkemeye gitme zorunluluğu getirdi. Evlilikler resmi nikaha dayandırıldı. 1975'de kadınların eşlerinin ölümünden sonra çocuklarının velayetini alabilme olanağı getirildi. 1975'e ilk kez kadın işlerinden sorumlu bir kadın devlet bakanı atandı. 
 
‘İslam Devrimi’nin ardından kadın kuruluşları kapatıldı
 
Rıza Şah'ın devrilmesinden sonra çok sayıda bağımsız kadın örgütü ve parti kolu olan kadın örgütleri kurulmaya başlanmıştı. Bazı kuruluşlar ülke çapında şubeler açtı. Musaddık'ın düşmesinden sonra devlet denetiminde kadınları örgütleme politikası izlenmeye başlandı. Bağımsız kadın kuruluşları kapatılarak yerine Kadın Yüksek Konseyi kuruldu. Bu kuruluş İranlı Kadınlar Örgütü'ne dönüştürüldü. Bu kuruluşların büyük bir kısmı İran devriminden sonra kapatıldı. 
 
Kadınların hakim olması yasaklandı, başörtü zorunluluğu getirildi
 
1979 yılında Ruhullah Humeyni önderliğinde gerçekleşen İran İslam Devrimi sonrasında halkın yaşantısı tamamen değişti. Şeriat hükümleri ve dini gerekçelerle yaşantısı değişen insanların birçoğu ülkesini terk etmek durumunda kaldı. Tarih 1 Şubat 1979'u gösterdiğinde İran artık Şah dönemindeki İran olmayacaktı. Ruhullah Paris'ten yurda dönmesi Şah dönemindeki İran'ı tam anlamıyla değiştirecekti. 6 Mart 1979'da kadınların mahkemelerde hakim olması yasaklandı. Nisan 1979'da Aileyi Koruma Yasası kaldırıldı. Devlet dairelerinde kadınların normal okullara gitmesi yasaklandı, evlilik yaşı kız çocukları için 13'e düşürüldü. Kadınlara başörtü takma zorunluluğu getirildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nden bir gün önce alınan bu karara karşı binler kadın 8 Mart günü sokağa indi. 
 
100 bin kadın sokağa indi
 
1 Şubat'tan sonra yavaş yavaş değişimin etkisini gösterdiği İran'da, tarihler 7 Mart'ı gösterdiğinde Ruhullah, kapanmanın zorunluluğu hakkında açıklamalarda bulundu. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nden bir gün önce gelen bu açıklama, Şah döneminde de kapanma yasağı olan İran kadınlarını harekete geçirdi. Tahran'da bir araya gelen 100 bini aşkın kadın başörtüsü takmanın zorunlu hale getirilmesini protesto etti. 
 
'Kapanmak bize zorunluysa sizde kapanın'
 
Protesto gösterilerine katılan birçok başörtülü kadın da bulunmaktaydı. Sokağa çıkan kadınların ortak düşüncesi ise kadın-erkek eşitliğiydi. Protesto gösterilerine destek veren birçok erkek olmasının yanı sıra, kadınlar gördükleri erkeklere "kapanmak bize zorunluysa, siz de kapanın" diyordu. Gösteriler sırasında kadınlar başörtü yasağını tartışırken, kimi kadınlarda çıktıkları kamyonetlerin üstünde yasağı protesto ediyordu. Hakkında çok fazla görsel kaynak olmayan 8 Mart İran kadınlarının başörtüsü zorunluluğu protestosunun fotoğraflarını çeken kişi ise Hengameh Golestan. Bugün 64 yaşında olan Hengameh, henüz 27 yaşındayken çektiği protesto fotoğraflarını Londra'da sergiliyor.
 
Yasal evlilik yaşı 13'e düşürüldü
 
Protesto günleri kadınların sokakta başörtü giymeden yürüyebildiği son günler oldu. Nisan 1979'da İran İslam Cumhuriyeti kuruldu ve rejim değişikliğinden sonra yasal evlilik yaşı kız çocukları için on üçe, erkek çocukları için ise on beşe düşürüldü. Protestolardan yaklaşık 30 yıl sonra iki kıdemli araştırmacı Nasser Mohajer ve Mahnaz Matin, "Mart 1979, Rejim Değişikliği Sonrası Kadın Başkaldırısı"nı yayınladı. İki ciltlik kitap yaklaşık bin sayfaydı ve protestoların ikonik serisinin yeri yerinden oynatan parçalarını kapsıyordu. 
 
İranlı Kadınlarla Dayanışma Günü ilan edildi
 
2005'te İranlı kadınlar Tahran Üniversitesi'nin önünde büyük bir gösteri düzenleyerek eşit haklar talep etti. Eylemin yapıldığı gün, İranlı Kadınlarla Dayanışma Günü ilan edildi. Ertesi yıl, gösterinin yıldönümünde yine barışçıl bir eylem yapmak isteyen kadınlar güvenlik güçlerinin saldırısıyla karşılaştı, 70 kişi tutuklandı. Bunun üzerine daha farklı bir yol izlemeye karar veren kadınlar birkaç ay sonra 27 Ağustos 2006 yılında ülkedeki yasaların uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirilmesini hedefleyen Bir Milyon İmza Kampanyası'nı başlattı. 
 
Parmaklıklar ardında süren kampanya 
 
Bugüne kadar kampanya için çalışan 47 aktivist gözaltına alındı ya da tutuklandı. Cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için de mücadele eden aktivistler, idam cezasına çarptırılan birkaç kadının serbest bırakılmasını sağladı. Kampanyaya uluslararası düzeyde verilen desteğin bir göstergesi de 2009 Simone de Beauvoir Ödülü oldu. Kampanyaya verilen ödül maddi destek de içeriyordu ama aktivistler bunu almamaya karar verdi. Kampanya, hiçbir örgütten ya da hükümetten fon kabul etmiyor, üyelerin ödediği aidatlar ve destekçilerin bağışlarıyla yürütülüyor.
 
Mahabad'ın Mina'sı
 
İran medeni hukukunun evlenme, boşanma, velayet, miras gibi konularda kadına erkekten daha az hak tanınırken, kadının çalışma ve ülke dışına seyahatinin eşinin veya kendisinden sorumlu bir erkeğin iznine tabii olması gibi uygulamalar da dayatılıyor. Tarihten bugüne İran'a bakıldığında birçok kadın direnişçinin olduğu görülüyor. Bunlardan biri de Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin kuruluşunda öncü bir rol alan Mina Qazi. Kadın mücadelesini kurumlaştırarak 14 Mart 1946'da "Yekiti Afretani Jinên Kürdistan"ı (Kürt Kadın Birliği) kuran Mina,  kadınların ideolojik olarak eğitim alamamalarını mücadele anlayışının en büyük eksikliği olarak gördü. Bu temelde kadınların okuma yazma öğrenebilecekleri eğitim merkezleri açan Mina, yaşamı boyunca Mahabad'da İran rejimine karşı binlerce özgür kadın yetiştirdi.  Doğduğu topraklarda ölme yeminini de yerine getiren Mina, doğduğu topraklarda 1998 yılında sonsuzluğa uğurlandı. 
 
'Rüzgarı saçınızda hissetsenize'
 
Kadınlar 2015 yılına kadar eylemlerini farklı yöntemlerle sürdürdü. 2015 yılının Haziran ayında İranlı gazeteci ve insan hakları savunucusu Masih Alinejad, İran rejiminin başörtü zoruna karşı hem kapalı hem de açık fotoğraflarını yan yana  internet ortamında paylaştı. Masih’in bu cesareti, İran’daki kadınların çoğunu etkiledi. Belki hepsi harekete geçemedi ama, çoğu “Başka bir dünya da mümkün” diyerek Masih’in öncüsü olduğu eylemi destekledi. Masih’e destek gün geçtikçe büyüdü, kitleselleşti. Masih’in, “Rüzgarı saçınızda hissetsenize?” sözleri kısa zamanda İranlı yüzlerce kadın tarafından karşılık buldu. Yüzlerce İranlı kadın cezaya rağmen, sosyal medya hesaplarından başları açık fotoğraflarını yayınlamaya başladı. 
 
Beyaz Çarşamba eylemleri
 
Kadınların Aralık 2017’de başörtü zorunluluğuna karşı başlattığı eylemler ise yeni bir boyut kazandı. Eylemler sırasında Tahran’da bir elektrik dağıtım kutusuna çıkan Vida Movahed birçok kadına da ilham oldu. Vida’nın yaptığı tek kişilik eylem kısa sürede İran’ın tüm caddelerinde, sokaklarında kadınlar tarafından sürdürüldü. Vida Movahed'i izleyen kadınların eylemlerine çarşamba günleri devam etmesi nedeniyle "Beyaz Çarşamba" adını alan eylemler, artık haftanın farklı günlerinde, farklı renklerdeki başörtülerle de düzenleniyor. Kadınlar, başörtülerini çıkararak İran'daki başörtüsü zorunluluğunu protesto ediyor ve bu konudaki kararın kendilerine ait olduğunu belirtiyor. 
 
Margaret'tan Viyan'a Güney Kürdistan'da kadın mücadelesi
 
Güney Kürdistan da, kadınlar için acıların ve katliamların bitmek bilmeyen, savaşların oldukça yoğun yaşandığı Kürdistan parçası. Güney Kürdistanlı kadınlar, 19. yüzyıla kadar gelişen mücadelelerde aktif olarak katıldı. Edebiyat ve sanat alanında varlığını hissettirdi. Savaş ve göçlerin gölgesinde yaşamak zorunda kalan Güneyli kadınlar, 20. yüzyılın başlarında Baas rejimine karşı uzun soluklu bir mücadele vererek, Güney Kürdistan'ın Kürt Ulusal Mücadelesi'nde yerini aldı. Güney Kürdistan'da yaşanan savaş ve katliamlara rağmen kadınlar direniş mücadelesinden vazgeçmeyip, Kürt kadınları açısından önemli bir deneyim olan Kürdistan Kadınlar Birliği Örgütü'nü kurdu. Hafsa Xan Nakip ve Fatma Muhyeddin gibi tanınmış kadınlar dışında binlerce kadın Güney Kürdistan kadın tarihinde direnişe öncülük etti. Güney Kürdistan'da dünyaya gelen Margaret George Shello, 1960 yılında 20 yaşındayken peşmergeye katılarak, Irak ordusuna karşı cephe aldı. Margaret George Shello, Kürt tarihinde kadın peşmerge ünvanını alan ilk kadındır. Kürt kadınlarının tarihine adını altın harflerle yazdıran Leyla Qasım ve Viyan Caf ise bu direnişçi kadınların ardılları. 
 
Önce Hafsa çıkardı çarşafını 
 
1920'lerde Güney Kürdistan'ın Süleymaniye kentinde yaşayan Hafsa Xan Nakip, kadınların çarşaf giyimine karşı çıkarak, kadınların çarşafsız dolaşmasında etkili bir rol oynadı. Çok güçlü bir kadın olduğu söyleyen Hafsa, bir gün çevresine bir grup kadını toplayarak çarşıya gitti ve çarşafını üzernden attı.  Sonra etrafındaki kadınlar birer birer çarşının ortasında çarşaflarını çıkardı. Bu kadarla da kalmadı. Kendi evini, "kızlar okusun" diye okula çevirdi. 
 
Kürdistan Kadınlar Birliği2nin başkanlığını yaptı
 
Kürt kadınları açısından siyasi bir kadın kimliği olan Hafsa Xan, Kürdistan Kadınlar Birliği örgütünün başkanlığını yaptı. Aynı zamanda şiir ve edebiyatla da uğraşan Hafsa Xan, Kürt kadınları açısından önemli bir deneyim olan kadın mücadelesinin önünü açtı. Kürt kadınları bu dönemde, genelde ailelerinden dolayı öne çıkmakta, yeteneklerini açığa çıkarma, kültür düzeylerini geliştirme imkânlarına sahip olmakla birlikte Kürt kadınında direnişçi öz ve isyancı karakter ön plana çıkar. Aşiret önderi olan kadınlar, aşiret savaşlarını yönetirler. İslamiyet'in etkisiyle kadınların etkinlik alanı sınırlansa da Kürt kadınının yurtsever özü bu sınırları aşar. 
 
Kürt kadınlarının direniş sembolü: Leyla Qasım
 
Leyla Qasım 1952 yılında Kerkük'te dünyaya gözlerini açtı. İlk ve orta öğretimini orada gördü. Bağdat'ta liseyi tamamladıktan sonra daha 20 yaşındayken Kürdistan Yurtsever Öğrenciler Birliği'ne katılarak Baas rejimine karşı mücadele etmeye başladı. Faşist Baas rejimine karşı Kürt kadının direnişi olan Leyla Qasım, Güney Kürdistan'a uygulan baskı ve işgale dikkat çekmek için 1974'te uçak kaçırma eyleminde bulundu. Eylem sırasında Baas rejim güçleri tarafından 29 Nisan 1974'de tutuklanan Leyla Qasım tüm işkence ve baskılara rağmen inandığı değerlerden taviz vermedi. 13 Mayıs 1979 yılında Baas rejim güçleri tarafından idam edildi. Leyla Qasım idamından sonra başta Güney kadınları olmak üzere binlerce Kürt kadını özgürlük mücadelesine katılmış ve dünya devrimci kadınlarının direniş sembolü olmuştur. 
 
Özgürlük eylemcisi: Viyan Soran
 
2 Şubat 2006 tarihinde Medya Savunma Alanları'na bağlı Haftani'nde gerçekleştirdiği fedai eylem sonucu yaşamını yitiren YJA Star Askeri Meclis üyesi Viyan Caf (Soran) kod adlı Leyla Walî Hüseyin, 1981 yılında Güney Kürdistan'ın Süleymaniye kentinde dünyaya geldi. 1997 yılında Kürt özgürlük hareketine katılan Viyan, uzun yıllar PKK içerisinde birçok çalışma yürüttü. 2006 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki baskı ve işkenceleri protesto etmek amacıyla bedenini ateşe verdi. Viyan eyleminden önce Güney kadınlarına hitaben yazmış olduğu mektupta bunun bir özgürlük eylemi olduğunu belirtti.
 
Güney Kürdistanlı kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesini sürdürüyor 
 
Kürdistan'ın diğer parçalarında olduğu gibi Güney Kürdistan Bölgesi'nde de Kürt kadınları rejime karşı örgütlenerek direşin ön cephelerinde yer aldı.  1993 yılında Kürt kadınlarının PKK saflarında ordulaşmasıyla birlikte Güney Kürdistan Bölgesi'nde 8 Aralık 1996 yılından sonra peşmerge saflarında örgütlenen Güneyli kadınlar, faşist Baas rejimine karşı silahlandı. Sayıları 500'den fazla olan peşmergeli kadınlar, Güney Kürdistan Bölgesi'nin birçok şehrinde örgütleniyor. Erkek egemen zihniyetten kaynaklı kadın sorunun en çok yaşandığı yerlerden biri olan Güney Kürdistan Bölgesi'nde kadınlar, özgürlük ve eşitlik mücadelesini sürdürüyor. 
 
Êzidî kadınlar örgütleniyor
 
DAİŞ çetelerinin 2014 yılında Şengal'e yönelik saldırısının ardından Êzidî kadınlar da direnişe geçti. Katliamın ardından özsavunmanın şart olduğunu söyleyen Êzidî kadınlar, DAİŞ tarafından esir alınan kadınların kurtarılması ve katledilen halkın intikamını almak için söz verdi. Nasralardan direniş geleneğini devralan Êzidî kadınlar, özsavunmanın yanı sıra örgütlenme çalışmalarını da yürüttü. Açlık, susuzluk ve mevsimsel tüm zorlanmalara rağmen topraklarını terk etmeyen Êzidî kadınlar tarafından kurulan Şengal Êzidî Kadın Meclisi başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu kadınlarına büyük bir moral ve güç verdi. 
 
YARIN: Dünyanın unuttuğu ülkelerde kadınlar: Sesimi duyan var mı?