25 Kasım: Objektifleri ve kalemleriyle şiddeti teşhir eden kadınlar (2)

  • 09:02 16 Kasım 2017
  • Dosya
Şiddete deklanşöre basarak cevap vermek... 
 
Beritan Elyakut 
 
HABER MEKEZİ - Mirabel kardeşlerin faşizme karşı başlattığı mücadeleyi objektifleri ve kalemleriyle sürdüren kadın gazeteciler, “Bir kadın bir yerde hala eziliyorsa ben özgür değilim” diyerek yazmaya ve hakikati yansıtmaya devam ediyor. 
 
Dominik Cumhuriyeti diktatörü Rafael Trujillo ‘ya karşı Mirabel kardeşlerin başlattığı mücadele onları tarihe “Kelebekler” ismi ile nakşetti. 25 Kasım 1960 yılında faşist diktatör Rafael Trujillo tarafından katledilen ‘kelebekler’ o tarihten sonra şiddetin farklı biçimlerine karşı mücadele eden kadınlar için de referans oldu. ‘Kelebekler’ erkek şiddetine karşı direnen kadınların fırçalarına, ezgilerine, kalemlerine ve objektiflerine konarak onlarla beraber kanat çırpmaya devam ediyor.  
 
Gazeteci kadınlar da şiddetin her türlü biçimine karşı kimi zaman kameralarıyla kimi zaman ölümsüzleştirdikleri bir anla kimi zaman da kalemleriyle mücadele etti. Bu uğurda gözlerini dahi kırpmadan yaşamlarını feda eden kadın gazetecilerin bıraktıkları miras ise ardılları tarafından sürdürülüyor. 
 
Kadın ajansı kurma hayali olan Ayfer Serçe’den, Türkiye’nin ilk kadın yayın yönetmeni olan Gurbetteli’ye; iktidarı, erkek egemen sistemi, erkek aklın ürünü olan DAİŞ’i ve şiddetin farklı biçimlerini teşhir eden bundan dolayı da her zaman hedef olan kadın gazeteciler 25 Kasım’da alanları zapt eden kadınları fotoğraflamaya ve yazmaya devam edecekler. 
 
Anları ölümsüzleştiren, mesleklerini bir özsavunma aracına dönüştürerek şiddete deklanşöre basarak cevap veren ve sonsuzluğa kanat çırpan kadın gazetecilerden bazıları: 
 
Zeynep Erdem (Jiyan)
 
Sivas’ta 1969 tarihinde gözlerini dünyaya açan Zeynep Erdem, basın mücadelesinde ismini yazdıran ilk kadınlardan biridir. 1988 yılında mücadeleye katılan Zeynep, Ege denizinden kayıkla Yunanistan’a geçer ve bu süre zarfında büyük bir direngenlik gösterir. Çevresinden büyük sevgi ve sempati toplayan Zeynep, çalışmaların ürünü olarak birçok başarı elde eder. 1992'de Haftanin alanına geçen Zeynep, o dönem yaşanan geri çekilme sürecinde Cudi Dağları’na vararak basın çalışmalarında yer alır. Uzun süre basın-yayın alanında kalan Zeynep, çalışmalarını Maxmur’da sürdürür. Halkın sevgisini toplayan Zeynep yine halk ile beraber katıldığı bir eylemde KDP tarafından hedef alınarak katledilir. 
 
Zeynep katledildiği 1995 senesinden bu yana hala büyük bir özlem ve saygı ile Maxmur halkı tarafından anılıyor. Zeynep’in yaşamını yitirdiği gün üzerinde olan elbise ise halk tarafından korunarak saklanıyor. 
 
Zeynep mücadeleye olan inancını yazdığı dizelerle şu şekilde anlatıyor: 
 
“Yasak sınırları geçerken mayında
 
Yüreğimin altındaki kurşun yarasını; 
 
Gül bahçemdeki dikenlere baskında
 
El ve ayak parmaklarımı; 
 
Umut yürüyüşünde, karlı Kela Memê dağında
 
Gözlerimi; mevzime düşen havan parçalarında kaybettim...
 
Savaşı sevmiyorum, ama güzelliklerin yaratılması için de delice savaşmak istiyorum!”
 
Gurbetelli Ersöz 
 
Muhabirinden dağıtımcısına pek çok insanın faili meçhul infazlarla katledildiği, devletin erkek egemen ve militarist yüzünü saklamadığı 90’lı yıllarda gazetecilik yapan ve Özgür Gündem Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlenen Gurbetelli Ersöz, Türkiye’nin ilk kadın genel yayın yönetmeni olarak da tarihe geçti. Kürdistan’da artan baskılara karşı kalemini özsavunma aracı olarak kullanan Gurbetelli, artan baskıların ardından mücadele yönünü değiştirerek günlüğünde yazdığı gibi ‘yüreğini dağlara nakşetti.’
 
Güney Kürdistan’da 7 Ekim 1997’de çıkan çatışmada yaşamını yitiren Gurbetelli Ersöz’ün ardından pek çok kadın gazeteci bıraktığı mirası devralarak yeni bir yayıncılık çizgisi geliştirdi. 
 
Ayfer Serçe (Şilan Aras)
 
Urfa’nın Viranşehir ilçesinde 1974 yılında dünyaya gelen Ayfer, lise yıllarında Karacadağ adlı radyoda sunucu olarak çalıştı. Çukurova Üniversitesi İşletme bölümünde öğrenci olan Şilan, iki yıl okuduktan sonra 1998 yılında, Kürt kadın mücadelesinde aktif bir şekilde yer alır. Uzun yıllar özgür basın alanında çalışan Ayfer, 2000’li yılların başlarında Mezopotamya Haber Ajansı’nda (MHA) çalışmaya başlar. MHA’nın 2005 yılında kapanmasının ardından aynı yıl yayın hayatına başlayan Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) Ermenistan muhabirliğini yapar. Daha sonra Güney Kürdistan’a geçen Ayfer, Rojhilat’ın Urmiye ve Mahabat kentlerinde artan kadın intiharlarını araştırmak amacıyla bölgeye giderek 3 hafta kalır.
 
Özgür basın geleneğinde işine olan tutkusu ve hakikate olan inancıyla sembolleşen Ayfer, “Bir kadın ajansımız olmalıydı” sözleriyle dünyanın ilk kadın haber ajansının fikir tohumlarını eken gazetecidir de aynı zamanda. Onun açtığı yolda fikirlerini kendisine ışık olarak belirleyen kadınlar devraldıkları bu mirası özgünleştirerek geliştirmeye devam ediyor. Yaşamının büyük bir bölümünü kalemini ve kamerasını kullanarak geçiren Ayfer, mesleğine karşı öz disiplin ve sevgiyle bağlıydı. Mesleğine duyduğu bağlılık onu, Güney Kürdistan’a, Ermenistan’a, ardından ise Irak ve Rojhilat’a kadar götürdü. Ayfer, Urmiye ve Mahabat kentlerinde artan kadın intiharlarını derinlemesine araştırmak için gittiği Rojhilat’ta İran rejim güçleri tarafından pusu kurularak katledildi.
 
Kelareş alanında Temmuz 2006 tarihinde yaşamını yitiren Ayfer’in katledilişinin üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen, cenazesine ne olduğuna ilişkin bir bilgi yok. Yıllar geçmesine rağmen İran rejimi bu konuda bir açıklama yapmadı. Ailesinin tüm girişimlerine, basın özgürlüğü ve insan hakları savunucularının tüm çağrılarına rağmen İran rejimi Ayfer’in cenazesini vermedi.
 
Deniz Fırat
 
Deniz, 1981 yılında Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı Xecê Xatûn köyünde dünyaya gözlerini açtı. Ailesi devlet baskısından dolayı Güney Kürdistan’a göç etmek zorunda kalan Deniz’in ablası Binevş Reşid katıldı önce PKK saflarına, 15 Ağustos 1992 yılında ise Deniz ve küçük kız kardeşi Sarya Reşo… 1999’da ise Binevş Sarya isimli diğer kardeşleri artık özgürlük mücadelesinin içindeydi. 4 kardeş, kardeşlik bağlarını yoldaşlık bağlarına çevirerek farklı alanlarda ama ortak duyguyla mücadele ettiler. Binevş Reşîd, hepsinden önce yaşamını yitirdi. Binevş’in ardından kız kardeşi Sarya Reşo, 8 Ağustos 1999’da Metina’da hayatını kaybetti. Küçük yaşında eline aldığı kamera ve kalemi ile dünya kamuoyuna gerçekleri yansıtan Deniz, özgür basın geleneğinin ölümsüz kadın gazetecilerinden oldu. 
 
Deniz Fırat, düşleri yeryüzüne sığmayan binlerce kadından biri olarak, kamerasını eline aldı. Tarihin canlı tanığı ve sesi olan Deniz, 8 Ağustos’ta DAİŞ çeteleri Maxmur’a saldırdığında yine tarihin tanıklığını yapmak için kamerasına sarıldı. Haber takibi yaptığı sırada havan topu parçasının isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Deniz, hakikatin savunucusu ve kahramanı olarak Kürt kadın basın tarihi geleneğinde bir eşik oluşturdu. Yaşamı ile bütünleştirdiği kamerası ve kalemi ile gerçekleri en zorlu şartlarda kamuoyuna ulaştıran ve tarihi aydınlatan Deniz, tıpkı kendinden öncekiler gibi ‘hakikat yolculuğunu’ kendinden sonraki yolculara bıraktı…
 
Nujiyan Erhan 
 
Nujiyan Erhan kimlikteki adıyla Tuğba Akyılmaz, KDP güçlerinin 3 Mart günü Şengal’in Xanesor kasabasına yönelik düzenlediği saldırıda hedef alınarak vuruldu. Günlerce tedavi altında olan Nujiyan yaşama veda etti. Nujiyan KHK ile kapatılan Jin Haber Ajansı (JINHA) muhabiriydi. Şengal’de, Kandil’de, Hewler’de hakikat neredeyse oradaydı. Tıpkı Gurbetelli Ersöz, Deniz Fırat, Şilan Aras gibi hakikati kalemiyle açığa çıkaran diğer kadınlar gibi ölümsüzleşti, kadınların yüreğine ekildi. Erk zihniyetin “önce kadını vurun” diyerek varlığını sürdürmeye çalıştığı bu tahakküm düzeninde özgürlük arayışçısı kadın olmak hedef olmanın ilk nedenlerinden biriydi…
 
Nujiyan 3 Ağustos 2014’te Maxmur’a saldıran DAİŞ çeteleri tarafından haber takibi yaptığı sırada katledilen Deniz Fırat’ın öğrencisiydi. Filmmor’dan Melek Özman’ın Deniz Fırat için hazırladığı belgesele Deniz’i şöyle anlatmıştı: “Ben gazeteciliği ondan öğrendim. ‘Nujiyan hiçbir zaman teknikten korkma, korkarsan hiçbir zaman öğrenemezsin. Bozmaktan, yanlış yapmaktan korkma, ilkinde bozarsın ama ikincide muhakkak öğrenirsin’ derdi. Bir kadın bir yerde hala eziliyorsa ben özgür değilim ki. Özgürlük bireysel bir şey değil. Mücadele biten bir şey değil. ‘Yetti’ dediğin yerde sen bitersin.”
 
Evin Buldan
 
3 Nisan tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren KHK ile kapatılan  Rojeva Medya Editörü Evin Buldan da özgür basın geleneğinin sürdürücüleri arasında uzun bir süre yerini aldı. Henüz 27 yaşında olan Evin in yaşamı sürgün, katliam ve baskılara inat dilinde ve kültüründe ısrarın adıydı. Mirasını devraldığı Gurbetelli Ersöz, Ayfer Serçe, Deniz Fırat gibi hakikatin sadeliğiyle gazetecilik yapan Evin, 1990 yılında Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde dünyaya geldi. Katledilen Kürt işveren Savaş Buldan’ın yeğeni olan Evin’in ailesi artan baskılar nedeniyle 1994 yılında Güney Kürdistan’ göç etti. Henüz çocuk yaşta kamp kamp dolaşan Evin ailesi ile birlikte son olarak Maxmur Kampı’na yerleşti. Burada eğitimini sürdüren Evin, kabına sığmayan ve sporu çok seven biri olarak akıllarda yer etti.
 
Güney Kürdistan’da bulunan Selahattin Üniversitesi’nde Radyo Televizyon Bölümü’nü bitiren Evin, daha sonra sürgün edildiği topraklarına geri dönerek gazetecilik yapmaya başladı. Evin 2011 yılında Diyarbakır’a gelerek Azadiya Welat Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Evin,  Azadiya Welat’ın KHK ile kapatılmasının ardından ise Rojeva Medya’da editörlük yapmaya başladı. Evin’i tanıyanlar için en önemli özelliği asimilasyona karşı direnişi ve Kürtçe konuşmaktaki ısrarıydı. Anadilini bildiği halde konuşmayan ve öğrenme ihtiyacı duymayanlara kendine has hicivli üslubu ile eleştirmeyi ihmal etmezdi. Evin her cümlesinde, “Ben yaşananları Kürtçe anlatırken, sizlerde Türkçe anlatıyorsunuz. İki dilde de gerçekler yansıtılmalıdır ancak Kürtçe dilini korumak zorundasın. Bizde kendi dilimizi korumazsak yaşatılanları kabullenmek zorunda kalırız” diyordu.
 
Dilîşan İbîş
 
Dîlişan İbîş, DAİŞ’in, Rojava’nın her karış toprağında DAİŞ zulmüne karşı direnen kadınların, halkların direnişini kaleme alarak ve her koşul altında dünya kamuoyuna yansıtırken 12 Ekim’de DAİŞ’in gerçekleştirildiği bombalı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Kobanê saldırıları sırasında DAİŞ’in ilk zulmü ile tanışan Dilîşan, Kobanê’den çıkmak zorunda kalmasından kaynaklı sürekli olarak kendisini sorgular. Kobanê savaşı henüz sonlanmamışken doğduğu topraklara geri dönen Dilîşan, Deniz ve Nujiyan’ın izinde yürüme sözü verir. Radyo binasının DAİŞ tarafından talan edilmesi nedeniyle çalışmalarına ANHA’da sürdüren Dilîşan, gülüşüyle ve cesaretiyle Kobanêli birçok kadında etki bırakır. Kobanê’yi bire bir dünya kamuoyuna duyuramadığı için eksiklik hisseden Dilîşan, Dêrazor’un özgürleştirilme hamlesinde yaşananları yansıtmak için kendisini önerir. 
 
Kurtarılan her kadının zılgıtını ve özgürlük heyecanını bire bir yaşayan Dilîşan o anları tüm dünya kamuoyuna başardı. Dilîşan’ın hayalini kurduğu özgürlük karelerini tüm dünyaya ulaştırırken DAİŞ tarafından katledildi. 
Şiddetin hedefi haline gelen ya da şiddeti teşhir ettiği yolda yaşamını yitiren kadın gazetecilerin sayısı kelimelere ve haberlere sığdıramayacak kadar çok fazla. Gazeteciliğin sınır tanımaz tarzı ile mücadele etmeye devam eden kadınlardan bazıları da cezaevlerine konularak ‘sınırlandırılmaya’ çalışılıyor. Tutsak edildiği düşünülen ama cezaevinde yazdıklarıyla zindan kapılarını kıran bazı kadın gazeteciler ise şöyle: 
 
Ayşe Gökkan
 
Tevgera Jinên Azad (TJA), Zorla Alıkonulan Kadınlarla Mücadele Platformu ve Dünya Kadın Yürüyüşü (DKY) gibi kadın kurumlarında yer alarak mücadelesine devam eden Ayşe Gökkan da bir dönem gazetecilik yapan kadınlar arasında yer alıyor. Fiili olarak gazeteciliğe her dönem devam eden Ayşe, 25 Haziran tarihinden bu yana Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevinde tutuluyor. 
 
Zehra Doğan
 
Jin Haber Ajansı editörü Zehra Doğan hakkında Mardin'in Nusaybin ilçesinde sokağa çıkma yasağı boyunca ilçeden yaptığı haberlerden, çizdiği resimlerden ve sosyal medya paylaşımlarından dolayı örgüt üyeliği suçlamasıyla dava açılmıştı. 23 Temmuz 2016'da Mardin'de gözaltına alınan Zehra, 4.5 ay tutuklu kalmıştı. Zehra, Mardin Cezaevi’nde kaldığı süreç içerisinde tutsak kadınlarla birlikte “Özgür Gündem Zindan” gazetesini çıkarmıştı. Hakkında “örgüt propagandası” suçlamasından 2 yıl 11 ay 22 gün kesinleşmiş cezası olan Zehra, serbest bırakıldıktan sonra Diyarbakır'dan Mardin'e ailesini ziyarete giderken yol kontrolünde yeniden tutuklandı. Zehra, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.
 
Zehra basın çalışmasında yer almasını bir röportajında şu sözlerle anlatıyor:
 
“Türkiye gibi bir yerde, ötekilenen bir kimlik olan Kürt kimliğine sahibim. Bununla beraber yargı sistemiyle desteklenen kadın cinayetlerinin, yasalarla desteklenen kadın sömürüsünün en çok yaşandığı bu ülkede kadın olmak başlı başına zor işken, kimlik mücadelesi vermek, bir de üstüne, özgürlük alanı tamamen kısıtlanmış bir alan olan özgür basın alanında çalışmak tabi ki çok zor iş. Örneğin aylardır öz yönetim ilan edilen alanlarda kadın odaklı habercilik anlayışıyla, burada direnişe öncülük eden kadınlar başta olmak üzere, tüm hak ihlalleri ve sıkıyönetimi birebir yaşayarak haber takibi yapıyoruz. Cinsiyetçi hakaretlerden tutuklanmalara, silahlı saldırıyla korkutmalara varan bir saldırıyla karşı karşıyayız. Gün yok ki şiddet görmeyelim. Buna rağmen erkeğin ve devletin beynine zımbalanan kadın algısının kırılması için en doğru yerde durduğumu düşünüyorum.”
 
Meltem Oktay
 
Mardin’in Nusaybin ilçesinde sokağa çıkma yasağının devam ettiği süreçte bölgede haber takibi yaptığı sırada 14 Nisan’da tutuklanan ve Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden görülen 2. duruşmasında tahliye edilen kapatılan Dicle Haber Ajansı muhabiri Meltem Oktay, 20 Nisan tarihinde tekrar tutuklandı. Meltem de devraldığı mirasa sahip çıkarak, Gebze Kapalı Kadın Cezaevi’nde haberler yaparak mesleğine devam ediyor. 
 
Şerife Oruç
 
Batman kent merkezinde haber takibine giderken içinde bulundukları araç Kıbrıs Caddesi'nde durdurularak gözaltına alınan KHK ile kapatılan DİHA Muhabiri Şerife Oruç ile araçta bulunan 2 kişi savcılık ifadelerinden sonra, “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmişti. Mahkemede ifadesi alınan Şerife, gazeteci olduğunu aktarmasına rağmen “Örgüt üyeliği” iddiasıyla tutukladı. Şerife Batman M Tipi Cezaevi’ne gönderildi ardından ise Mardin Cezaevi’ne sürgün edildi. 
 
İsminaz Temel ve Havva Cuştan
 
İstanbul’da 19 Ekim’de Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabirlerine  yönelik operasyonda  ETHA editörü İsminaz Temel ve ETHA muhabiri Havva Cuştan gözaltına alındı. Bir haftalık gözaltı sürecinin ardından “örgüt üyeliği" ve "örgüt propagandası" suçlamasıyla tutuklanan gazetecilerin çektikleri fotoğraflar suçlamalara delil olarak gösterildi. 
 
Tıpkı gerçekleri aydınlatmak, hakikatin peşinde koşmak ve devler-erkek şiddetini teşhir etmek için yaşamını feda eden kadın gazeleticeler gibi cezaevlerinde de çok sayıda kadın gazeteci bulunuyor. Bizim yazamadıklarımızın mücadelesi meslektaşları tarafından alanlarda tamamlanıyor... 
 
YARIN: Şiddete karşı silahım kameram