Hasta Tutsaklar -1 | Muhlise Karagüzel'in kızı: Bırakılmamaları politik

  • 09:01 17 Ocak 2022
  • Dosya
Dilan Babat
 
ANKARA -“Acil tahliyesi” istenen 38 ağır tutsak içinde yer alan Muhlise Karagüzel’i anlatan kızı Zilan, “Yaşadığı onca baskı, zulüme rağmen; bırakın geri adım atmayı inancından tek bir şey kaybetmedi. Aksine daha fazla bağlandı, çok daha fazla inandı. ‘Çok haklıyım’ sözleri her şeyi özetliyordu” diyor. 
 
İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ederken, söz konusu tecrit tüm cezaevlerine yayılıyor. Uzun süredir yaşam hakları gasp edilen, sağlığa ve temel haklara erişimleri ihlal edilen tutsaklar, kimi dönem tecride ve işkenceye varan hak ihallalerine karşı açlık grevi gerçekleştirdi. Salgın gerekçe gösterilerek pandemiyle birlikte alınan önlemler kapsamında cezaevlerinde tecrit en üst düzeye ulaşırken, tutsakların  gerek dış dünya gerekse cezaevi içerisinde diğer tutsaklarla olan ilişkileri neredeyse tamamen kesildi. İşkence başta olmak üzere, çıplak arama,  ayakta sayım, sohbet ve iletişim hakkının engellenmesi, mektup yasağı, tedavi hakkının engellenmesi gibi ihlaller nedeniyle cezaevleri son bir yılda “ölümevlerine” dönüştü. Bu süre zarfında çok sayıda hasta tutsağın cezaevinden cenazeleri çıktı. 
 
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre cezaevlerinde bin 605 ağır hasta tutsak bulunuyor. Hasta tutsakların tahliyeleri ise hastane, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) verdiği “cezaevinde kalabilir” raporları ya da savcılık engeline takılıyor. Son 6 yılda “veda” hakkı bile tanınmayan en az 103 tutsak, 2021 yılında ise 64 tutsak cezaevinde yaşamını yitirdi. Son birkaç ayda ise Garibe Gezer, Abdurrezak Şuyur, Halil Güneş,  Bangin Muhammet, İlyas Demir ve Vedat Erkmen cezaevinde yaşamını yitirdi. 
 
İnfaz yakma
 
2021 yılı başında yürürlüğe giren yasayla cezaevlerinde oluşturulan İdare Gözlem Kurulları ile politik tutsakların infazlarını yakmak için halay çekmek, türkü söylemek sebebiyle açılan disiplin soruşturmaları, tutsak edilmeden önce yapılan sosyal medya paylaşımları dahi infaz yakma gerekçesi olarak kullanıldı. Gözlem kurulları aracılığıyla tutsaklara “pişmanlık” dayatılırken,  tutsakların görüştüğü, mektuplaştığı kişiler, okuduğu kitaplar, yazdığı dilekçeler, ALES’e girmemesi, keyfi verilen disiplin cezaları ve bağımsızlar koğuşuna geçmeme kararı dahi  “uygun halli olmadığı”na gerekçe gösterilerek tahliyeleri engellendi.
 
Cezaevlerinde söz konusu tabloya karşı Van, Diyarbakır, Şırnak, Batman, Mardin, Yüksekova, Siirt, Çukurova ve İstanbul’dan Ankara giden tutsak yakınları tüm bu ihlallere dikkat çekmek için bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Cezaevinde infazı yakılan ve ağır koşullarda tutulan hasta tutsaklar için “Adalet Nöbeti”nde olan tutsak yakınları, 4 Ocak’ta Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret esnasında siyasi partiler başta olmak üzere Sivil Toplum Kuruşlarına (STK) 11 sayfa ve 6 temel başlıktan oluşan bir dosya sundu. Söz konusu dosyanın 4 sayfalık ekinde “acil tahliyesi gereken” 38 ağır hasta tutsak hakkında bilgilere yer verildi ve tutsakların serbest bırakılması istendi. Acil tahliyesi istenen 38 tutsak içinde Rojbin Çetin, Semire Direkçi, Muhlise Karagüzel, Şivekar Ataş ve Fatma Özbay isimli 5 kadın tutsak bulunuyor. 
 
Bu kapsamda 5 kadın tutsağın yaşamı, cezaevi mücadelesi ve hastalıklarına dair hazırladığımız dosyanın ilk kısmında Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutsak bulunan Muhlise Karagüzel’in hayatıyla başlıyoruz. 
 
“5 yıl, 8 yıl, 10 yıl, 30 yıl ceza vermelerinin hiçbir önemi yok. Biz buraya girdiğimiz gibi çıkmayabiliriz ama o kadar haklıyız ki dört duvar arasında da olsak dışarıda da olsak bu onurlu mücadeleden bir adım geri atmayacağız…” Bu sözler Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nden bulunan hasta tutsak Muhlise Karagüzel’e ait.Erkek egemenliğinin kendisini en yoğun hissettirdiği Muş’ta bütün baskılara, tutuklamalara rağmen kadın özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyen Muhlise, Karayollarında çalışan memur bir babanın ve ev emekçisi bir kadının en küçük çocuğu olarak 1963 tarihinde Muş’ta dünyaya gelir. Kendi isteğiyle okula gitmek istemeyen Muhlise, 21 yaşında “görücü usulü” ile evlendirilir. Eşi tarafından kadın özgürlük mücadelesini yakından tanıma fırsatı bulan Muhlise, bu sayede parti çalışmalarına katılır. Bir kadın olarak toplumda sadece “kadınlık görevine” sıkıştırılmasına ve sisteme baş kaldıran Muhlise, Muş’ta ilk kadın eşbaşkan ve kadın mücadelesinden kaynaklı tutuklanan ilk kadın olur.
 
Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan hasta tutsak Muhlise Karagüzel’e 2013 yılında bir HPG’linin cenazesine katıldığı gerekçesi ile “örgüt propagandası yapmaktan” 10 ay hapis cezası verildi. Muhlise, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 8 yıl 1 ay hapis cezası almıştı.Ağır şeker hastalığının yanı sıra astım, geçici körlük, kolesterol gibi çok sayıda kronik rahatsızlığı bulunan 63 yaşındaki hasta tutsak Muhlise Karagüzel cezaevinde iki  kez kalp krizi geçirdi. Muhlise'nin yaşamını ve cezaevi sürecini kızı Zilan Karagüzel’den dinliyoruz. 
 
‘Örgütlediği eşinden gerçekleri görmeye başladı’
 
Bir kadın olarak toplumda yok sayılmanın kendisine ağır gelmesinden kaynaklı bedeli ne olursa olsun mücadele etme kararı alan Muhlise’nin, sadece sistemle değil doğduğu, büyüdüğü Muş’taki feodal yapı ve ailesine karşı da mücadele içerisine girdiğini aktaran Zilan, annesinin “Beni yoran ve kabul etmeyen yanımdaki akrabalarım ve komşularım” sözlerini sıkça dile getirdiğini söylüyor. Zilan, “Bir erkeğin bir kadını örgütlemesi ancak, örgütleyenin değil, örgütlenenin bir değişime ve dönüşüme sebep olması çok başka bir şeydi. Kadın örgütlülüğünü ve gücünü ortaya çıkaran bir durumdu. Babamın örgütlülüğü anneminki gibi değildi, annemi örgütledikten sonra farklı bir boyut kazandı. Örgütlediği eşinden birçok gerçeği görmeye başladı. Örgütlü olduğu düşündüğü dönemlerde eşine daha önce yaşattığı haksızlıklarının sonradan farkına vardı” diyor. 
 
‘Muazzam bir güce ve inanca sahip’
 
Muhlise’nin partinin birçok alanında görev aldığını ancak özellikle kadın mücadelesi ve tutsak ailelere dönük çalışmalara ağırlık verdiğini dile getiren Zilan, “Kadın çalışmalarında kendini çok daha iyi ifade ediyordu. Doğduğu ilin gerçekliğinden kaynaklı bir duyarlılığa sahipti. Kadın mücadelesini içselleştirerek, bunu hayata geçirip mücadelesini veren bir kadındı. Benim için en kutsal olan gücüydü. Yaşadığı onca baskı, zulüme rağmen; bırakın geri adım atmayı inancından tek bir şey kaybetmedi. Aksine daha fazla bağlandı, çok daha fazla inandı. ‘Çok haklıyım’ sözleri her şeyi özetliyordu. Çok annem diyemiyorum, diğer çocuklar gibi bir anne taraftan büyütülen bir çocuk olmadık. Benim karşımda bir kadın vardı, muazzam bir güce sahipti. Ondan aldığım güçle 11 yaşında her şeyi yapabilme gücüne sahip oldum” diye belirtiyor.
 
Muhlise ve eşi aynı anda tutuklanır
 
Muhlise’nin sürekli olarak tutuklanıp bırakıldığını ifade eden Zilan, 2000 yıllarda tutuklanarak Muş Cezaevine gönderildiğini,  tahliye edildikten bir yıl sonra ise 2001 tarihinde bu sefer babası ile birlikte tutuklandığını kaydediyor. Zilan, “Anne ve babamın aynı anda tutuklanması bizim için zordu. İki kardeşim bebekti ve ben çocuk halimle kardeşlerime baktım. Bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiler. Tahliyesinden birkaç yıl sonra yeniden tutuklandı. Bir süre sonra bırakıldı. Yeniden tutuklandıktan sonra Muş Cezaevi’nden birkaç hafta sonra Erzurum Cezaevi’ne sürgün edildi. O yaşta şunun farkındaydım; karşımda güçlü bir kadın ve anne var. Seninle birlikte milyonlarca çocuğa annelik yapmaya çalışan bir kadın var. Bir de duygusal anlamda özlediğim bir anne figürü vardı. Annemin gözaltına alınma süreçlerine hep şahitlik ettik. Gecenin bir yarısı postallar ve kar maskeleleriyle askerler tarafından gözaltına alınırdı. O şekilde gözaltına alınması bir çocukta farklı bir psikoloji etki yaratır. Ama annemin dediği gibi, ‘o kadar haklıydı ki’ bundan kaynaklı etkilenmediğimi düşünüyorum” ifadelerini kullanıyor. 
 
‘Geçte olsa mücadelesini anlamaya başladılar’
 
Muhlise’nin Muş gibi bir yerde tutuklanmasının büyük bir tepki ile karşılandığını aktaran Zilan, şöyle devam ediyor: “Her gün evimize gelen komşularımızın çocukları, bizle oyun oynamayı bırakmıştı. Annelerinin bizlerle oyun oynamasına izin vermediğini öğrendiğimizde çok şaşırmıştık, anlam veremiyorduk, bunun sebebinin annemin cezaevinde oluşundan kaynaklı olduğunu bilmiyorduk. Onun dışında amcamın şereflerini, onurlarını zedelediği söylendi. Amcamın tepkisine karşı babam ise, ‘bilseniz o sizin elinizden alınmaya çalışan namus ve onurunuzun kurtarıcısı’ diyerek amcamı evden kovarak uzun süre konuşmadı ve annemin en büyük destekçisi oldu. 25 yıl önceki olaydan sonra çok şey değişti. Bugün saygı duydukları kadın haline geldi ve geçte olsa mücadelesini anlamaya başladılar.  Dışlandı, kabul edilmedi ama annem için bunların pek önemi yoktu.”
 
‘Cezaevinde okuma ve yazmayı öğreniyor’
 
Haftalık telefon görüşmelerinin çok uzun olmadığını en fazla 9 dakika görüştüklerini belirten Zilan, bu nedenle çok şey konuşmadıklarını söylüyor. Muhlise’nin cezaevinde günlük yaptığı aktiviteleri anlattığını aktaran Zilan, “Arkadaşların ona kitap okuduğunu, kafasında kalan soru işaretleri üzerinde kadınlarla oturup tartıştığını ve okuma yazmayı öğrenmeye başladığını söylüyor. Dört duvar arasında bir şeyler yapabilme, kadınlar için yapabilecekleri çalışma üzerine konuşuyor” diye belirtiyor.
 
Yaşadığı hak ihlalleri
 
Annesinin cezaevine girdiğinden bu yana diğer tutsaklar gibi çok sayıda hak ihlaline maruz kaldığına dikkat çeken Zilan,  Muhlise’nin hastalıklarına ve koşullarına dair şu bilgileri veriyor. “Devlet hastanesinde verilen raporlar cezaevinde geçersiz sayılıyor. Annemin, şeker, tansiyon, astım gibi birçok kronik rahatsızlığı var. Hastalığına dair raporlar serbest bırakılması için geçerli bir sebep ancak bu raporları yok sayıyorlar. Sağlığa erişimde ciddi anlamda sorun yaşadı. Aylarca bizlerin, avukatların vermiş olduğu dilekçeler sonucunda burnundaki et alındı ve biraz daha rahat nefes alabildi. Astım hastası olduğu için burnundaki etin aldırılmamasından kaynaklı birkaç gece boğulma riski yaşamıştı ve arkadaşların farkına varması sonucu kendine gelmişti. 
 
Bir günde iki kez kalp krizi geçirdi
 
Komalık düzeyde şeker hastası. Bir saat dahi ilacının aksatılmaması gerekiyor ama günlerce ilacı verilmedi. Şeker hastalığı gözleri ve ayaklarını çok etkiledi. Ayaklarındaki yaralar daha fazla arttı, gözlerindeki görme yetisini bir dönem kaybetti. Gözlerinden 8 kez anjiyo oldu, ameliyat olması gerekiyor ama o da riskli bir ameliyat. Gözlerini yüzde 50 kaybetme riski var. Cezaevinde bir günde iki kez kalp krizi geçirdi ve bize 8 gün sonra haber verildi. Kayseri Şehir Hastanesi’nde, daha yeni yoğun bakımdan çıkarılırken, bir kolu kelepçeli ile yatağa bağlı olduğunu kendi gözlerimle gördüm. O halde bile yatağa kelepçeli oluşu tamamen insanlıktan uzak bir yaklaşımdı. Kalp krizi geçirdiği esnada hastaneye götürülürken, jandarma tarafından ‘bana bir yetki verilse şu şarjörü kafana boşaltırım bir teröristten kurtuluruz’ diye tehdit edildi.”
 
‘İnsan onuruna aykırı binlerce sorun var’
 
Muhlise’nin cezaevine girdiğinden bu yana sağlığının daha kötüye gittiğine vurgu yapan Zilan, “O şartlarda iyi olmasının imkânı bile yok. En sağlıklı bir insanın sağlığının bozulduğu zindanlarda hasta bir tutsağın iyileşmesinin imkânı yok. Her şeyden önce besin ve gıda en temel sorunları. Kovid sürecinde on kişilik gruplara minik bir ekmek verilip, yemek dahi verilmiyor. Gerekli bir tedavi sistemi uygulanmıyor. Sırf karantinaya konulmak için hastaneye götürülme durumları var. Ama hastanede tedavinin yerinde yapılmadığını söyledi. Kendi koğuşundan gardiyanlar tarafından çıkarılmasına rağmen sürekli aranıyorlar. En son cezaevinde jandarmalar tarafından arandığını ve bu aranmanın onur kırıcı bir boyutta gerçekleştiğini kaydetti. Bütün tutsaklar üzerinden gelişen durum var. Bunu kabul etmediklerini, bu devam ederse tedaviyi de reddedeceklerini söylediler. Artık bu durumu meşrulaştırmaya başlamışlar. İnsan onuruna aykırı binlerce sorun var. Görüşe giden aileler olarak bunun farkındayız. Bir maskenin dahi temin edilmediğini net bir şekilde görüşe giderek gördük” şeklinde konuşuyor. 
 
 ‘Hasta tutsaklar bu ülkenin ayıbı’
 
Hasta tutsakların serbest bırakılmamasının tek sebebinin politik olduğuna işaret eden Zilan, hasta tutsakların sağlık sorunlarının üst düzeyde olduğunu ve “Cezaevinde kalamaz” raporlarına rağmen ATK’nin tersi yönde rapor vermesiyle ölüme terk edildiklerini vurguluyor. “ Bizler annemizi, babamızı, yakınlarımızı cezaevinde kaybetmek istemiyoruz” diyen Zilan, tek taleplerinin hasta tutsakların serbest bırakılması olduğunu yineliyor. Zilan, “ Bize göre hasta tutsaklar bu ülkenin ayıbıdır. Bırakılmama sebepleri tamamen siyasidir. Hasta tutsak yakınlarının tuttuğu ‘Adalet Nöbeti’ kutsaldır. Bundan bir hafta önce tutsak yakınları Ankara’ya Meclis’e geldi ve bende oradaydım. Annelerin talebi çocuğunun cezaevinden cenazesi çıkmaması. Bir ülkede her türlü hakları gasp edilen,  aileler Meclise çare bulmaya geldiler ancak saldırıya uğradılar. Bu da bu ülkenin ayıbı. Yakınlarımızı cezaevinde kaybetmek istemediğimiz için saldırıya uğruyoruz. Adalet Nöbeti’nde dile getirilen bütün taleplerin arkasındayız ve hasta tutsakların serbest bırakılmasını istiyoruz” diyor.