Roboskî’nin ardından 10 yıl: Babasını kaybettiği yerde oğlunu kaybetti

  • 09:02 25 Aralık 2021
  • Dosya
Habibe Eren - Rojda Aydın
 
ŞIRNAK - Roboskî’de katledilen 13 yaşındaki Erkan Encü’nün annesi Felek Encü, babasını da 42 yıl önce aynı yerde mayın patlaması sonucu kaybetti. Felek, ikinci kez aynı kaderi yaşadığını ancak bu sefer hayatlarının “Roboskî öncesi ve sonrası” diye ikiye ayrıldığını belirterek, “Bu katliam AKP döneminde oldu, sorumlusu onlar” diyor.
 
Şırnak’ın Uludere İlçesi’ne bağlı Roboskî Köyü’nde (Ortasu) 28 Aralık 2011 yılında Federe Kürdistan’a geçen ve TSK tarafından F-16 savaş uçakları ile katledilen 34 kişiden biri de 13 yaşındaki Erkan Encü’ydü. Hayatını kaybedenlerden en küçüğü olan Erkan ihtiyaçlarını karşılamak için sınırın diğer tarafına annesinin tüm itirazlarına rağmen ikinci kez gitmişti. 34 kişi katledildikten sonra köyün gençleri ile birlikte cenazeleri almak için sınıra ilk gidenlerden biri de Erkan’ın annesi Felek Encü oldu. O gün kayınvalidesinin evindeyken savaş uçaklarının seslerini duyduklarını belirten Felek, ardından hiçbir zaman açmak istemeyecekleri bir telefonun geldiğini ve çocuğunun katledildiğini öğrendiğini belirtiyor. Felek’in babası da 1979 yılında oğlu Erkan’ın yaşamını yitirdiği yerde mayına basarak hayatını kaybeder. Cenazesi Irak sınırında bulunan babası, Keşan köyüne defnedilir. Babasını da mezarını da hiç görmeyen Felek, çeyrek asır sonra aynı ‘kaderi’ yaşadığını belirtiyor.
 
Karnesi yaşamını yitirdikten sonra geldi
 
Felek’in acısı ilk gün ki gibi. Geçen yıllar acıyı özlemle harmanlamış o kadar. Erkan’ın ölümünü kabullenmeyen Felek, oğlunun dağlara bakan evinin penceresinde bekliyor. İki katlı mavi ve beyaz badanalı evin girişinde, büyük harflerle Erkan’ın adı yazıyor. Eve girer girmez Erkan’ın hatırası karşılıyor bizi. Felek, Erkan’ın forması, eşyaları, notları, kitapları ve katledildikten sonra kendisine gelen karnesini muhafaza ediyor.
 
‘Biz ne sınır ticareti ne kaçakçılık diyorduk ekmek kapımız derdik’
 
Felek “sınır ticareti” deyince aklına katliamın geldiğini belirterek sözlerine şöyle başlıyor: “Dedelerimizin dedesi bu işi yapıyordu. Bizim coğrafyayı gördünüz, burada yapılacak hiçbir iş yok. Biz ‘sınır ticareti’ ya da ‘kaçakçılık’ demiyorduk ekmek kapımız derdik.” 
 
Erkan’ın ikinci kez Irak sınırına geçtiğini dile getiren Felek, “Onun yaşıtı Bilal vardı o da katledildi. Erkan ablasına ‘Bilal gidecek mi’ diye soruyor. Ben de tandırda ekmek yapıyordum, ‘sen gidemezsin’ dedim. Asker korkusundan değil kar yağıyordu, o soğuğa dayanamaz diye düşündüm. ‘Benim eşyalarımı katırına yüklesin ben de onlarla gideceğim’ dedi. Ben de ‘sen donarsın’ dedim. ‘Yılbaşı için para biriktirmem lazım’ dedi. Eve geldim, engellemeye çalıştım ama engel olamadım” diyor.
 
‘O gece ne olduysa tüm askerler birliğinden çıktı’
 
“O zamanlar asker diye bir şey yoktu burada, askerlerin hepsi katliamdan günler öncesinden birliğine çekilmişti ama o gece ne olduysa herkes birliğinden çıktı” diyen Felek, eve geldiğini Erkan’a yemek verdiğini ve sınırı geçerken üşümesin diye kat kat eldivenler giydirdiğini söylüyor. Felek, devamında o günü şöyle anlatıyor: “Akrabalarımız bizdeydi sonra bir telefon geldi askerler yolu kapatmış dediler, akrabalarla dışarı çıktım. Kaynanama gittim, dedik bir yola çıkıp bakacağız. Gençlerin hepsi oraya geldiler. İlk hava saldırısında ev sallandı, pencerelerden ses geldi. Ben hiçbir zaman böyle bir ses duymamıştım. Hepimiz bağırmaya başladık. Kaynanam ‘çocuklarımız gitti’ diye ağlamaya başladı. Ben de onu teselli etmeye çalıştım. Sonra çocuklarımızın F-16’larla katledildiği haberi geldi. Ben de bağırıyorum, ağlıyorum, ayağımda terlik, üstümde bir şey yok. O halimle caddeye çıktım. Gençler geldi ve ben de onlarla sınırın sıfır noktasına gittim. İlk önce Serhat Encü'yü getirdiler. Elimde bir el feneri vardı, cenazelere bakmaya çalıştım. Gençler ağlıyordu. Serhat yaşamını yitirmişti ancak hala burnu kanıyordu. Gençler bana ‘yardım et yenge’ dediler. Ben ‘oğlum nerede’ diye sordum, ‘sizinkiler aşağıda kalmış’ dediler ancak gitmeme izin vermediler. Sonra herkes geldi, yalvardım çocuklarımızdan bir haber var mı dedim. Ancak ‘bir haber yok’ dediler.”
 
‘Oğlumun yüzünü açamadım’
 
O soğuk ve karlı gecede çıplak ayaklarla oradan oraya koşarak Erkan’dan gelecek iyi bir haberi beklediğini aktaran Felek, “Sabah olmuştu ‘Roboskî’de bombardıman olmuş’ diye Roj TV haber geçti. Önüme çıkan ilk arabayla tekrar oraya gittim kepçe, dozer ve iş makineleri gelmiş; yollar karlıydı, yolları açtılar. Ben gittiğimde cenazeleri dizmişlerdi. Ama oğlumun yüzünü açamadım. Kimin ne hakkı vardı, biz kimsenin çocuğunu öldürmedik. Allah, bize bu acıyı yaşatanlara da versin” ifadelerini kullanıyor.
 
‘İkinci katliamı adaletsizlikle yaşadık’
 
Yüzyıllar geçse dahi bu katliamın unutulmayacağını vurgulayan Felek, kendileri için Roboskî öncesi ve sonrası iki sürecin yaşandığını dile getiriyor. “Roboskî eskiden çok güzeldi, herkes neşeliydi. Düğünler oluyordu, inanın ki 10 yıl sonra bizim mahallede bu sene ilk defa bir düğün oldu” diyen Felek, şöyle sürdürüyor: “Çok şey değişti Roboskî’de. Çocuklarımız, biz, herkes çok değişti. Herkes huzurluydu. Roboskî’den sonra bizi ikinci kez yaralayan, kahreden adaletsizlik oldu. Sesimizi duyan kimse yok. Herkes sağır dilsiz olmuş ama biz sadece adalet istiyoruz. Bizi bombalar öldürmedi; bizi adaletsizlik öldürdü.”
 
‘Kürtler her katledildiğinde aklıma Roboskî geliyor’
 
2011’den sonra Kürtlere uygulanan her soykırım politikasında aklına Roboskî’nin geldiğini ve içinden “Roboskî’de olduğu gibi” dediğini aktaran Felek, “Ben heron görüntülerini izlemedim, devlet yetkilileri izledi her şey çok açık ve şeffaf. Her yıl dönümünde konuşuyorlar. AKP ve CHP’li vekiller geçen gün Meclis’te ‘keşke olmasaydı’ diye konuşmuşlar. Eğer bunun üzerinde çok duruyorlarsa adaleti sağlasınlar. Bu katliam AKP döneminde oldu, sorumlusu onlar. Bu adalet sağlanmazsa AKP’nin alnında leke olarak kalacak, hiç gitmeyecek. ‘Roboskî karanlık dehlizlerde kaybolmasın’ dedik; ancak Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kayboldu. Bu dünya kimseye kalmayacak, ancak iki elimiz onların yakasında olacak. 10 yıldır bu acıyı ilk gün gibi yaşıyoruz” diyor.