8 Mart’a doğru kadınlar anlatıyor…(6)

  • 09:01 5 Mart 2021
  • Dosya
 
62 yıllık yaşamını Havva Ana’dan dinlemek… 
 
Beritan Canözer- Sema Çağlak 
 
DİYARBAKIR - Havva Ana'nın inadı, umudu, her Kürt çocuğuna nasıl "ana" oluşu bilinir… Barış, eşitlik ve özgürlük için verdiği mücadele Havva Ana’ya göre ‘yaşamını anlamlı’ kılıyor...
 
Yangın yeridir bu toprakların her yanı... Yangın yeridir evler, sokaklar, dağlar, taşlar... Alevler sarmıştır dört bir yanı, kadınlar çığlık çığlığadır. Doğup büyüdükleri toprakların kaderine başkaldıran kadınlar, analar ağıt yaktı gidenlerin ardından. Ne analar ki geceyi gündüze, gündüzü geceye karıştırdı, kor oldu için de yaşadıkları susamadı devam etti.
 
Direnmeyi kendine yaşamın anlamı kılmış analardan biri de Havva Ana'dır. Herkes onu sokaklarda attığı "Barış" çığlığından, başındaki beyaz tülbentten, devletin tüm baskısına rağmen pes etmeyişinden bilir. Bilinir, Havva Ana'nın inadı, yaşama umudu, her Kürt çocuğuna nasıl "ana" oluşunu...
 
62 yaşında Havva Kıran... 62 yıllık yaşamına 5 gözaltı 106 soruşturma sığdırdı. Düşmedi yakasından devlet ama o da boyun eğmedi bu baskıya. Devlet baskısı deyince akla ilk gelen bölge kentlerinden biri de Mardin'dir. Havva da tam ortasına doğmuş baskının, en çok da erkek baskısının, cinsiyetçiliğin. Henüz küçük yaşlarda önce babasına karşı başlıyor erkek-kadın çatışması...
 
6 çocuklu bir ailede doğduğunu söylüyor Havva. Tüm çocukluğunu Derik'te geçiriyor. Henüz küçük yaşlarda bağ ve bahçelerde çalışıyor, çünkü babası böyle istiyordu. "Çok sert bir insandı babam" diyor, "Anneme zulüm ederdi" diye de ekliyor. Belli ki, bu hep içinde büyüyen bir öfke. Anlatırken gözlerinden anlaşılıyor Havva Ana’nın. 
 
"Ben yapılan zulmü kabul etmiyordum ve karşı çıkıyordum. Evde bir ihtiyaç olduğu zaman kimse babama söyleyemiyordu, gelip bana söylüyorlardı ben de ona iletiyordum. Ben daha küçükken annemle babam kavga etmişlerdi. Aralarındaki anlaşmazlık yaklaşık bir ay sürmüştü. Babam bir gün geldi bana dedi: 'Git hocayı çağırın gelsin, annenizi boşayacağım.' Ben de sinirlendim onun av tüfeğini aldım, sürgüyü çektim, önüne koydum. Babam bana 'Bu ne?' diye sordu ben o zaman ona annemi boşaması durumunda hepimizi öldürmesi gerektiğini söyledim. Annem korktuğundan kaynaklı 'sus gerçekten seni öldürür' dedi. Ancak ben korkmuyordum. Ben onunla öyle konuşunca atına binip evden uzaklaştı. Kızdığından kaynaklı öyle hızlı atı sürüyorduk ki rüzgarla savaşır gibiydi. Akşam eve döndüğünde attan düştüğünü ve kaburga kemiğinin kırıldığını söyledi. 'Bana yumuşak bir yatak yap' dedi. Yatağını yaptım. Yatağa girdiğinde derin düşüncelere daldı. 'Benim sabah ona söylediklerimi düşünüyor' dedim. Ben hiçbir zaman erkek baskısını kabul etmedim. Erkek denildiği zaman şiddet de onunla beraber gelir.
 
Başkası söylese 'Baban çok demokrat, yurtsever, bilgili' derdi ama Kürt erkeklerinin geneli eve geldiğinde bu yanlarını kapıda çıkarır, bırakır öyle eve girer. Babam öyleydi. Yıllarca böyle oldu. Evde baba şiddeti bitmiyordu. 3 kız kardeş bizi evlendirdiler. Bu kez de evdeki 'koca' olan erkeğin şiddeti başladı. Yetmezdi, ailesi de şiddet uygulardı. Şiddet hayatımızdan hiç çıkmadı."
 
5 çocuk dünyaya getiren Havva, yoksullukla da mücadele ediyor yıllarca. Gördüğü şiddete boyun eğmiyor, Kürt kadın bilincine sahip çıkıyor ve çocuklarına da bu bilinci vasiyet gibi devrediyor. Her gün olmasa da fırsat buldukça parti çalışmalarına katılıyor.
 
“Yıllarca şiddet gördüm ve boyun eğmedim. Uzun süre sonra ekonomik olarak toparlanmayı başarmıştım. Bu sefer de eşim kumar oynamaya başladı ve kazancımızı kumara yatırdı yine sil baştan yaptım. İflas etmiştik ve eşim kaçmıştı. Bir daha haber alamadım. Tek başıma çocuklarımızı büyüttüm. Onların okuması için birçok işte çalışmaya başladım. Denizli’ye taşınmak zorunda kaldım. Orada bir çocuğumu evlendirdim. O sırada babası onunla iletişime geçmiş ve benim onu affetmemi istemiş. Çocuklar üzülmesin diye affettim. Döndü ve aradan 6 ay geçmeden tekrar kumara başladı. Bir yandan çalışıyordum bir yandan partiye gidişlerim artmıştı. Onu o haliyle artık kabul edemiyordum.”
 
 Henüz çocukken tanık olduğu olaylardan dolayı devlet baskısıyla karşılaşan Havva, Kürt hareketi ve mücadelesi ile erken yaşta tanışıyor. Çocukları küçükken de tutsakların görüşüne giden Havva eylemlere de gizliden katılıyor.
 
"90'larda bir dönem açlık grevi eylemleri vardı ve ben de onun için Dağkapı Meydanı'nda yapılan bir açıklamaya katılmıştım. Eşim bilmiyordu. Gazetede çıkan bir fotoğrafta ben de varmışım. Arkadaşı görmüş kahvede ona 'eşin gazetelere çıkmış' demişler. Bu da görmüş şaşırmış. Eve gelip tartıştı. 'Bunu kabul etmem ya ben ya çalışmalar' dedi. Ben de mücadelemden asla vazgeçmeyeceğimi söyledim. Denizli'ye gidince orada da yönetime girdim. Daha çok kadın çalışmaları yürütüyordum. Çünkü en çok çatıştığım erkek zihniyetiydi. Herkes beni vazgeçirmeye çalışıyordu. Kimseyi dinlemiyordum. Çünkü mücadeleyle birlikte özgürlüğümü gördüm. Kendimi tanıdım, varlığımı hissettim. Hiçbir zaman 'yeter çok çalıştım' demedim. Her zaman daha fazlasını yapabileceğimi düşündüm. Gözaltına alındım, onlarca soruşturma açıldı ama hiçbiri önemli değil. Barış, eşitlik ve özgürlük için verdiğim mücadele yaşamımı anlamlı kılıyor."
 
1996 yılında bu topraklara "Barış" gelmesi talebiyle bir araya gelen anneler "Barış Anneleri İnisiyatifi’ni kurdu. Onlarca kentten, onlarca beyaz tülbentli kadın, inisiyatife katılarak, çalışmalar yürüttü. Havva da Denizli'den Diyarbakır'a döndükten bir süre sonra kentteki çalışmalara katılıyor. Ardından 2009 yılında inisiyatife katılarak, Barış Anneleri ile beraber çalışmalara yürütmeye başlıyor. Beyaz tülbenti ile annelerle beraber alanlarda olan Havva, 6 yıldır Barış Anneleri Meclisi Diyarbakır Sözcüsü. 
 
"İnsan ne kadar yaşarsa hakikati daha iyi anlıyor. Çocukken farklı şeyler düşünüyor ve istiyordum. O zaman da bilinç vardı. Bazı şeylere karşı çıkıyordum ama o zaman yaşamın evlenmek ve bir ev sahibi olmaktan ibaret olduğunu düşünüyordum. Yaşamı böyle görüyorduk. Çünkü böyle öğretilmişti. Kürt kadınlarının eğitimi bununla sınırlıydı. Evlenmeleri ve eşlerine hizmet etmeleri öğretiliyordu. İnsan hakikatin farkına varınca 'keşke' diyor 'bu zaman ki aklım başımda olsaydı' diye. Mücadeleye katıldıkça, bilinç arttıkça bazı şeyler değişmeye başladı."
 
"Unutamadığım güzel anlar da, kötü anlar da oldu" diyor Havva.
 
"Abdullah Öcalan tutuklandığı zaman, ben de o süreçte gözaltına alınmıştım. Binlerce kişi gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Birçok anne gözaltına alınmıştık. O zaman bizimle beraber gelen bir genç kadın vardı, ailesi durumu bilmiyordu. O zaman öyle ağlamıştı, onu asla unutamıyorum. Öte yandan bir anne yanımızda vardı, polisler eline copla vurdu ve parmağı kırıldı. Ancak en çok gençlere işkence ediyorlardı. Genç bir kadın vardı, o çok büyük bir işkence gördü. İçinde olduğumuz koşullar çok kötüydü. İçeriye yemek atıyorlardı, kimse o yemeği yiyemiyordu. Görümcem de yanımızdaydı. Ona da çok işkence yapmışlardı. Biz gözaltından bırakıldıktan sonra onu hastaneye götürdük. Orada gördüğümüz işkenceyi asla unutamıyorum. Orada çok büyük vahşetler yaşandı."
 
Anlatırken o günleri yeniden yaşıyor Havva... Hem bir hüzün hem bir öfke beliriyor yüzünde. İç çekiyor ve duraksıyor. "Anlatacak çok şey var da, ne sizin ne benim zamanım yeter buna" diyor. Duruyor. Kadınların mücadelesi sayesinde çok şeyin değiştiğini söylüyor, uzun uzun dalarken.
 
"Mücadelenin her alanını selamlıyorum. Savaşın son bulması ve annelerin gözyaşının dökülmemesini umut ediyorum. Ortadoğu’da akan kanın bir an önce durmasını ve cezaevi kapılarının açılmasını talep ediyorum. Tüm kadınların 8 Mart gününü kutluyorum, özelde de Kürt kadınlarının. Barışa vesile olması dileğiyle."
 
Yarın: Kırlardan fabrikaya göçen yaşam