Özsavunma Haktır (4)

  • 09:01 13 Kasım 2020
  • Dosya
'Kadınların yaşam hakları cezalandırılıyor'
 
Habibe Eren
 
ANKARA - Özsavunma hakkını kullanan kadınların eril tahakküme başkaldırdığını ve devletin oluşturduğu sistemin tüm dengesini bozduğunu söyleyen avukat Çiğdem Kozan, özsavunma hakkını kullanan kadınların cezalandırılmasını, "Kadınların yaşam hakları cezalandırılıyor" sözleriyle değerlendirdi. 
 
Özsavunma hukuktaki adıyla “meşru müdafaa”  Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre, kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelmiş haksız bir saldırıyı derhal uzaklaştırma zorunluluğu ile işlenen suçları tanımlıyor ve bu suçlardan dolayı savunma yapana ceza verilemeyeceği belirtiliyor. Hukukta normlar böyle belirlense de pratikte karşılığı bu olmuyor. Yaşamak için kendini savunan ve öldürmek zorunda kalan kadınlar en ağır cezalara maruz kalıyor. Özsavunma uyguladığı için müebbet hapis cezası alan Nevin Yıldırım buna verilecek ilk örnek olsa da son süreçte çok sayıda kadın özsavunma hakkını kullandığı için ağır cezalara çarptırıldı. 
 
Geçen aylarda Ankara’da kendisi ve çocuklarını sistematik şiddete maruz bırakan evli olduğu İsmail Katar’ı özsavunmada bulunarak öldüren Elif Katar ve oğlu Mehmet Can Katar’a 15’er yıl hapis cezası verildi. Erkeklere en ağır suçlarda dahi “haksız tahrik” veya “iyi hal” indirimi uygulayan yargı söz konusu kadın olunca hukuku uygulamak yerine erk ile dayanışmayı tercih ediyor. Meşru savunmanın hukuki temeli  “insanın kendisini koruma içgüdüsü” olarak yorumlanıyor. Kişinin kendini savunmasını hukuk kurallarıyla yasaklamak ya da cezalandırmak olası mı?” sorusunu yanıtlayan avukat Çiğdem Kozan ile dosyamızın dördüncü bölümünde özsavunma haklarını kullanarak hayatta kalan kadınların yargı sürecini konuştuk. 
 
‘Özsavunma sistem tarafından kabul görmüyor’
 
Devletin ve yargının eril olduğu bir yapıda kadının özsavunma hakkını kullanmasının sistem tarafından kabul görülmediğini belirten Çiğdem, bu durumun oluşturulan erkek egemen sisteme aykırı bir durum olarak değerlendirildiği ve  “kabul edilemez” görüldüğünü vurguladı. “Eril tahakküme başkaldıran bir kadın ise aslında oluşturdukları sistemin tüm dengesini bozuyor. Yapılmak istenen şey eril düzenin ve bu düzene bağlı yapıların bozulmasını engellemek, kadının ikinci sınıf olarak konumlandırılmasına karşı başkaldırısını engellemektir” diyen Çiğdem,  söz konusu durumun; mevcut iktidar politikalarının bir sonucu olduğunu söyledi. Çiğdem, “Çünkü devlet, eril sistemi koruyan ve hatta bu tahakkümü artıran politikalarına her geçen gün bir yenisini ekliyor, kadınların tüm kazanımlarına ve aslında kadınlara saldırıyor” dedi. 
 
‘Erkeğin yıllardır uyguladığı şiddetten daha ağır bir eylem görülüyor’
 
Özsavunma hakkını kullanan kadınların eylemlerinin, meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmediği gibi indirim konusu olan sebeplerin dahi uygulanmadığına dikkat çeken Çiğdem şu sözleri kullandı: “Özsavunma hakkını kullanan bir müvekkilim, kendisine şiddet uygulayan erkek ile birlikte sanık olarak yargılanıyor. Hatta erkek sanık değilmiş gibi bir tutum ile ilerliyor yargılama. Oysa kadının bir kez gerçekleştirdiği ve özsavunma kapsamında olan, kendisini korumak için gerçekleştirdiği ve bu sebeple cezalandırılamayacağı bir eylem, erkeğin yıllardır uyguladığı sistematik şiddetten daha ağır bir eylem gibi görülüyor. Biz diğer dosyalarda olduğu gibi bu dosyada da bu şekilde devam eden bir yargılama süreci yaşıyoruz.”
 
‘Erkeğin indirim alması çok kolay’
 
Erkek egemen yargı sisteminin, kendi yaşamını savunmak zorunda kalan kadınları ağır cezalara çarptırarak, “Uğradığınız şiddete karşı durmaya hakkınız yok, buna razı olmalısınız” mesajı verdiğini söyleyen Çiğdem, sözlerine şöyle devam etti: “Başkaca örnekleri olmakla birlikte kamuoyunda da genişçe yer alan Nevin Yıldırım dosyası açısından baktığımızda; kendisine tecavüz eden erkeği öldüren Nevin'e ne haksız tahrik indirimi ne de iyi hal indirimi uygulandı. Hatta ilk verilen müebbet hapis cezası kararına karşı, dosya savcısı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması gerektiğini öne sürerek itiraz etti. Yargı yapısının zihniyetini de açıkça ifade etmektedir bu itiraz. Ancak bir erkeğin bu indirimleri alabilmesi çok da kolay. Haksız tahrik indirimi alabilmek için aldatıldığını öne sürmek artık erkeklerin rutin savunması halini almış durumda. Eril yargı önünde, karısını öldürmüş ancak takım elbise giymiş bir erkek 'iyi halli' olarak görülüyor. Bu indirimlerin uygulanması yargıda rutin bir hal almış iken bir kadın kendisine tecavüz eden kişiye karşı özsavunma hakkını kullanınca bu tecavüz haksız tahrik indirimine dahi konu olmuyor.”
 
Hakim’den iyi hal cevabı: Eşref saatime göre
 
Yargının ‘iyi hal’ uygulamalarına stajyer olarak çalıştığı sürede yaşanan bir durumdan örnek vererek devam eden Çiğdem,  “Staj yaptığım dönemde mahkeme hâkimi, bir şiddet vakasında rutin şekilde iyi hal indirimi uygulayarak hüküm kurmuştu ve sanık o duruşmada hazır dahi değildi. Hazır olmayan bir sanığın 'iyi halli' olduğuna nasıl kanaat getirdiğini, iyi hal indirimini neye göre uyguladığını sorduğumda hakimden aldığım cevap: ‘Eşref saatime göre’ olmuştu. Bu cevap aslında yargının bu konudaki tutumunu yansıtmakla, bu konuda kendilerini sorgulanamaz duruma getirmeye çalıştıklarını da bana açıkça gösteren bir hadise olmuştu. Aynı şekilde son dönemde Ankara Adliyesi’nde 6284 sayılı yasa uyarınca koruma tedbiri kararı aldıktan sonra, kararın uzatılması yönündeki talepler reddedilmekte yeniden yani en baştan koruma kararı almamız istenmekte. Bu durum aslında iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmasından sonra yaşanmaya başlandı. Yargının iktidara göre nasıl konumlandığını gösteren önemli bir örnektir"  diye belirtti. 
 
‘Kadının özgürleşmesinden korku duyuluyor’
 
Özsavunmaya verilen cezaları, “kadının özgürleşmesinden duyulan korku ile birlikte erkek egemen yapının devamını sağlamak” sözleriyle değerlendiren Çiğdem, “ Zira kadın özsavunma hakkı olduğunu anladığında bunun bir sonraki aşaması kadının kendisini erkek ile eşit olarak konumlandırması olacak ve kadın özgürleştiğinde, bu da tüm eril sistemin kökten sarsılması anlamına gelecektir. Özünde kadınların kendi hayatları ile ilgili karar almasının önüne geçilmek isteniyor” şeklinde konuştu.
 
‘Özsavunma en doğal haktır hukuk kurallarıyla yasaklanamaz’
 
Bir kişinin kendi yaşamını, vücut bütünlüğünü veya psikolojik sağlığını korumaya çalışmasının olağan olduğunu kaydeden Çiğdem, bir tehlike durumunda insanın kendisini koruma içgüdüsü ile davranmasının doğal haklardan biri olduğunu vurguladı. Çiğdem, “Bu en temel içgüdülere dayanan bir durumun hukuk kurallarıyla veya yargı kararları ile yasaklanması söz konusu olamaz. Ayrıca kadınlar, yargı tarafından da korunamadığının ve hatta erkeklere uygulanan bu cezasızlık politikalarının da farkında olduğundan aslında kendisini bir başka açıdan da çaresiz hissediyor. Yargıya karşı da kendisini savunmak zorunda kalıyor ve yargının bu eril düzeni kadını yargıya güvenemez kılıyor” ifadelerini kullandı.
 
'Örselenmiş kadın sendromu toplumda çok yaygın'
 
Üzerinde durulması gereken konulardan birinin de  'örselenmiş kadın sendromu' olduğunu ifade eden Çiğdem, buna dair şu bilgiyi verdi: “Örselenmiş kadın sendromu; psikolog Walker’ın ortaya koyduğu bir teoridir. Walker'ın teorisi örselenmiş kadın sendromunun merkezinde iki unsurun varlığını ortaya koyar: şiddet döngüsü ve öğrenilmiş çaresizlik. Teoriye göre, kadının maruz kaldığı uzun süreli şiddet döngüsü zamanla öğrenilmiş çaresizliğe evrilir ve şiddet kadının hayatının parçası olmaya başlar ve kadının yaşamı tamamen bir şiddet sarmalına döner. Bizim toplumumuzda bu sendromun çok yaygın olduğunu görüyoruz.
 
‘Özsavunma dosyalarında örselenmiş kadın sendromu üzerinde durulmalı’
 
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırma kapsamında psikiyatri kliniğine başvuran 80 kadından 74'ünde örselenmiş kadın sendromu olduğunun tespit edildiğini dile getiren Çiğdem şu sözleri kullandı: “Özsavunma dosyalarında tartışılması gereken bir hususun da bu olduğunu ifade etmek isterim. Zira sistematik olarak fiziksel, psikolojik, cinsel ve her türlü şiddete maruz kalan kadının durumunun örselenmiş kadın sendromu bağlamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Her ne kadar bizler bu konunun üzerinde dursak da yargı bu hususu asla dikkate almamakta ve bu konuya adeta kulaklarını tıkamaktadır. Oysa yargı kararlarında bu hususun da tartışılması gerekmektedir.”
 
‘Faillere bir şey olmayacak rahatlığı veriliyor’
 
Özsavunma hakkına yapılan her saldırının, kadının eril düzen tarafından belirlenen sınırlar dışına çıkmasının engellenmesi amacı taşıdığını dile getiren Çiğdem, bu durumun erkek egemen devlet politikaları ile sağlanmaya çalışıldığına işaret etti.  Çiğdem, söz konusu politikaların eril yargıdaki tezahürünün de “erkeklere uygulanması gelenek haline getirilen indirimler, ertelemeler ve cezasızlık politikasına karşın kendisini savunmak durumunda kalan kadınlara da ağır cezalar verilmesi” olduğuna değindi. Çiğdem, “Kadınlara verilen bu cezalar aslında bir gözdağıdır. Kadının kendi yaşamı söz konusu olduğunda dahi erkeğin tahakkümü altında kalmasını salık veren bir zihniyettir. Bunun erkeklere, geniş bir özgürlük alanı sağladığı; faillere kendisine bir şey olmayacağı rahatlığını verdiği zaten yaşanan süreçte görünen bir durumdur” dedi.
 
‘Erkekler yargının koruması ile daha da saldırganlaşıyor’
 
Kişilerin bilinçaltlarında yargıdaki eşitliksizliğin yer edindiğini ve kadınların kendisini daha güçsüz hissederken yargının kendisini korumayacağını düşünerek faili şikayet etmekten vazgeçtiğini vurgulayan Çiğdem, sözlerini şöyle sürdürdü: “Erkekler yargının kendilerine sağladığı koruma ile aslında daha da saldırganlaşıyor. Bir kadını öldürmeden önce ‘Seni öldürür, gider 3-5 sene yatar çıkarım’ dedirten de erkeklere uygulanan bu cezasızlık politikasıdır. Aynı şekilde İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açan ve 6284 sayılı yasayı etkili şekilde uygulatmayan iktidar; bu politikaları ile de cins kırımı halini alan kadın katliamlarının önünü açmaktadır. Kadına yönelik şiddetin arttığı bu dönem bize bunu açıkça göstermektedir.”
 
‘Kadınların yaşam hakkı cezalandırılıyor’
 
“Maruz kaldığı şiddet karşısında kendisini ve yaşamını savunmak zorunda kalan kadınların cezalandırılması aslında kadının yaşam hakkının cezalandırılmasıdır” diyen Çiğdem, özsavunmanın bir hak olduğunun altını çizerek, “Kadınların tüm kazanımlarına saldırıların söz konusu olduğu, kadının eşitlik ve özgürlük mücadelesinin baltalanmak istendiği bir süreç ile karşı karşıyayız. Ancak direnen kadınlar kazanacak. Kadının eşit ve özgür olduğu yarınları hep birlikte kuracağız” diye konuştu. 
 
 Yarın: Kavramdan öte varlık gerekçesi olan özsavunma