Kökeni belirsiz, gerekçeler aynı: 'Sünnet' adı altında cinsel işkence (1)

  • 09:01 10 Ağustos 2020
  • Dosya
Resmi olarak yasak olsa da işkence devam ediyor
 
Derya Ceylan
 
HABER MERKEZİ - Kökenleri belirsiz olsa da aynı gerekçelerle farklı kıtalarda kadına ve çocuğa yönelik “sünnet” adı altında uygulanan cinsel işkence birçok ülkede kâğıt üzerinde yasaklanmasına rağmen halen devam ediyor. Çocuklar henüz 10 yaşına girmeden bu işkence ile yüz yüze bırakılıyor. 
 
Dünya genelinde yaklaşık 200 milyon kız çocuğu, “sünnet” adı altında cinsel işkenceye maruz bırakılıyor. Bu işkence ağırlıklı olarak Güney Afrika ve Ortadoğu’da uygulanıyor. Ancak Doğu Avrupa ve Güney Amerika’daki belirli ülkelerde çocuklar cinsel işkence riski ile karşı karşıya. ‘Sünnetin’ yaşandığı diğer ülkeler arasında ise daha çok göçmen nüfusun yoğun olduğu Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda yer alıyor. 
Henüz 10 yaşına girmeden bu işkenceye maruz kalan çocukların her geçen gün sayılarının arttığı, günümüzde yasak olmasına rağmen sürdürülmesine, hazırladığımız dosya ile dikkat çekmeyi amaçladık.
 
Çocuklar risk altında
 
Son yıllarda rutin bir hale gelen işkenceye dair yeni verilerin mevcut olduğu 25 ülkede 2015-2030 yılları arasında 68 milyon çocuğun 10 yaşına girmeden “sünnet” adı altında cinsel işkenceye maruz bırakılma olasılığı bulunuyor. Bu nedenle sadece şu anda risk altında bulunan çocuklar değil, aynı zamanda gelecekte doğacak olan çocukların da bu tehlike ile karşı karşıya kalması söz konusu.  2019’da 4.1 milyon çocuğun bu işkenceye maruz bırakıldığı tahmin ediliyor. Ancak bu sayının 2030’da 4.6 milyona yükseleceği iddia ediliyor. 
 
Kökenleri belirsiz
 
“Sünnet” adı altında uygulanan cinsel işkencenin kökenleri de belirsizliğini koruyor. Herodotos ve benzeri tarihçiler, MÖ 5. Yüzyılda Fenikeliler, Hititler ve Etiyopyalıların bu uygulamaya başvurduğunu iddia ediyor. Ayrıca bu uygulamanın Afrika'nın tropikal bölgelerinde, Filipinler’de, Yukarı Amazon'daki bazı kabileler tarafından, Avustralya'daki Arunta kabilesinin kadınları ve bazı erken Romalılar ve Araplar tarafından uygulandığı tahmin ediliyor. 1950'lere kadar, histeri, epilepsi, zihinsel bozukluklar, nemfomani ve melankoli gibi algılanan rahatsızlıkları tedavi etmek için Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde uygulandı. Başka bir deyişle, bu işkenceyi çağlar ve kıtalar boyunca birçok farklı halk ve toplum izledi.
 
Hangi yaşta yapılır?
 
Sünnet, henüz doğduktan birkaç gün sonra, çocuklukta, evlilik sırasında, bir kadının ilk hamileliği sırasında ya da ilk çocuğunun doğumundan sonra gerçekleştiriliyor. Son raporlar bazı bölgelerde yaşın düşmekte olduğunu ve çoğunun 0-15 yaş arası kız çocuklara yönelik gerçekleştiğini gösteriyor. 
 
 Fiziki ve psikolojik etkileri
 
Cinsel işkence sırasında şiddetli ağrı, şok, kanama, tetanos veya enfeksiyon, idrar retansiyonu, genital bölgenin ülserasyonu ve bitişik dokuda yaralanma, yara enfeksiyonu, idrar enfeksiyonu, ateş ve septisemi gibi durumlar ortaya çıkıyor. Hatta kanama ve enfeksiyon gibi durumlar ölüme neden olacak kadar şiddetli olabilir. Çocuklar ilerleyen yıllarda ayrıca anemi, kist ve apse oluşumu, keloid skar oluşumu, idrar kaçırma ile sonuçlanan üretra hasarı gibi sorunlarla da karşılaşabiliyor. İşkencenin kadınlar ve çocuklar üzerinde kalıcı etkileri de söz konusu. Bu etkiler, psikolojik stres, çocuklarda güven kaybı, davranış bozuklukları olarak ortaya çıkıyor. Uzun vadede ise kadınlarda endişe ve depresyona neden olabiliyor. 
 
 Sorgulamadan destekleniyor
 
“Sünnet” adı altında cinsel işkence, yaygın olarak uygulandığında hem kadınlar hem de erkekler tarafından genellikle sorgulanmadan destekleniyor ve normlara uymayan kınama, taciz ve dışlama ile karşı karşıya kalabiliyor. Ailelerin daha geniş toplulukları destek almadan uygulamayı terk etmeleri zor olabiliyor. Aslında çocuklara zarar verdiği bilinse bile sıklıkla uygulanıyor, çünkü uygulamanın algılanan sosyal faydaları dezavantajları daha yüksek kabul ediliyor. İşkenceyi meşrulaştırmak için ise psikoseksüel, sosyolojik ve kültürel, hijyen ve estetik, dini ve sosyo-ekonomik nedenler öne sürülüyor. 
 
Hiçbir din desteklemiyor
 
Hiçbir din “sünneti” desteklemediği halde, verilerin bulunduğu 14 ülkeden dördünde çocuk ve kadınların yarısından fazlası bunun dini bir gereklilik olduğunu iddia ediyor. Her ne kadar İslam’a bağlı olarak algılansa da tüm İslami kesimler bunu uygulamıyor. Bazı Hıristiyanlar, Etiyopya Yahudileri ve bazı geleneksel Afrikalıların takipçileri de dahil olmak üzere İslami olmayan birçok grup bu işkenceyi uyguluyor. Dolayısıyla dini bir uygulamadan ziyade kültürel bir uygulama olarak ele alınması da sakıncalı olan söz konusu uygulamayı birçok dini liderin de kınadığı belirtiliyor. 
 
Dünya çapında “sünnet” adı altında cinsel işkenceye maruz bırakılan kadınlardan bazıları yaşadıklarını birkaç cümle ile şöyle dile getiriyor: 
 
 *8 yaşında iken sünnete maruz kalan Zanab: Yavaş yavaş iyileştik ve diğer kızlar gibi ölmedik. Ama hafıza ve acı asla gerçekten kaybolmaz. 
 
 *Etiyopya’dan Kadiga: Eğer bir kız olursa çocuğum asla sünnete maruz bırakmayacağım ve ona uygulamanın sonuçlarını erkenden öğreteceğim. 
 
 *15 yaşındaki Meaza: Köyümde benden daha genç olan kesilmemiş bir kız var çünkü konuyu ailesi ile tartıştım. Onlara operasyonun bana ne kadar zarar verdiğini beni nasıl travmatize ettiğini ve kendi ebeveynlerine güvenmemelerini söyledim. Bunun kızlarına olmasını istemediklerine karar verdiler. 
 
 En çok Tip III uygulanıyor
 
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), “sünnet” adı altında cinsel işkenceyi dört tip olarak tanımlıyor. Bu tanımlamalar ise Tip I (Eksizyon), Tip II (İnfibilasyon), Tip III (Conta) ve Tip IV (Koterizasyon). Bu tipler arasında en yaygın olan ise Tip I ve II’dir. Ancak ülkeler arasında farklılık bulunuyor. Tip III’ün uygulandığı ülkeler arasında Somali, Kuzey Sudan ve Cibuti bulunuyor. 
 
 'İşkenceyi artıracağı' endişesi
 
Uluslararası arenada, “kadın sünneti” diye tabir edilse de, bu terimin kadınlar üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkilerini gizlediği belirtiliyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), “kadın sünneti” teriminin kullanımının yanlış olduğunu vurguluyor, bu terimin kullanılmasının teşvik edici bir duruma yol açacağına dikkat çekiyor. Kimi kadın sağlığı ve insan hakları örgütleri de bu terimin yerine “sakatlama” sözcüğünün kullanıldığına işaret ederek, bunun kadın ve çocuk temelli insan hakkı ihlali olduğunu vurguluyor. 1970’lerin sonuna dek kullanılan terim, 1994’ten bu yana, birçok Birleşmiş Milletler (BM) konferans belgesinde kullanıldı ve üye devletler “sünnet”in zararlı bir uygulama olduğunu kaydetti. Hatta bu terimin söz konusu işkenceyi artıracağı endişesi dile getirildi. 
 
Çok sayıda ülke yasadışı ilan etti
 
Bugün, çok sayıda ülke uygulamayı yasadışı ilan etti ve artan sayıda topluluk onu terk etmeyi taahhüt ediyor. Bu da uygulamanın sosyal ve kültürel algılarının ulusal, bölgesel ve uluslararası kararların yanı sıra topluluklar tarafından da sorgulandığını gösteriyor. Bu nedenle, konunun insan hakları yönünü vurgulayarak uygulamanın tamamen terk edilmesine ivme kazandırmanın zamanının geldiğine işaret ediliyor. 
 
Hangi ülkelerde uygulanır?
 
Dünyanın dört bir yanında gerçekleşen işkencenin en yoğun yaşandığı ülkeler ise şöyle: Benin, Burkina Faso, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Fildişi Sahili, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Cibuti, Mısır, Eritre, Etiyopya, Gambiya, Gana, Gine, Gine-Bissau, Kenya, Liberya, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tanzanya, Togo, Uganda ve Zambiya. Asya ülkelerindeki bazı etnik gruplar, Hindistan, Endonezya, Malezya, Pakistan ve Sri Lanka, Ortadoğu'da, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen'de olduğu gibi Irak, İran ve Filistin. Gürcistan ve Rusya’da bazı topluluklar. Columbia, Ekvador, Panama ve Peru. Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, ABD, İngiltere ve çeşitli Avrupa ülkeleri.
 
Uygulamaya yönelik cezalar ise en az altı ay ile müebbet hapis cezası arasında değişiyor. Bazı ülkelerde ise hapis cezasına para cezası da ekleniyor. 
 
‘Hak ihlali’ olarak kabul edildi
 
Uygulamanın gerçekleştiği ülkelerdeki çoğu hükümet, kadın ve çocukların korunması amacıyla hükümler veren uluslararası sözleşmeleri ve beyanları onayladı. Bu sözleşme ve beyanlar arasında 10 Aralık 1948’de BMGK tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki işkenceyi kınamak için temel oluşturan beş madde yer alıyor. Bunlar, ayrımcılık konusunda 2. madde, kişinin güvenliği hakkına ilişkin 3. madde, acımasız, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele, mahremiyet hakkında 12. madde ve asgari yaşam standardı (yeterli sağlık bakımı dahil) ve anneliğin korunması hakkı hakkında 25. madde. 2000’li yıllara kadar kınama ve beyannamelerle dikkat çekilen işkenceye dair son 10 yılda da benzeri kararlar alındı. 2011’de Afrika Birliği Meclisi, işkenceye dair ağır bir ihlal şeklinde karar aldı, 2012’de Avrupa Parlamentosu işkenceyi sona erdirmeye odaklanırken, 2016’da BMGK, da işkenceyi ortadan kaldırmak kararını kabul etti. BMGK aynı zamanda işkenceyi, “kız çocuğa karşı ayrımcılık ve kız çocuk haklarının ihlali” olarak tanıdı. 
 
Yarın: ‘Suç’ olarak bile görülmeyen ‘sünnet’ ve Somali gerçeği