Dersim’in ‘kayıp kızı’ Gülistan Doku (2)

  • 09:01 9 Haziran 2020
  • Dosya
Umut ve yaşamıyla Gülistan Doku
 
Aysel Işık
 
DERSİM - Her sohbetin, konuşmanın değişmez detayı oldu Gülistan’ın, yaşam dolu, umutlu yanı. Ne annesi Bedriye, ne ablası Aygül ne de arkadaşı Küba inandırıcı buluyor, Gülistan’ın intihar ettiği söylemlerini. Çünkü umut var Gülistan’da…
 
Heyecan ve umutla başladığı Dersim yolculuğunda Gülistan Doku’nun kaybedilişinin altıncı ayına girerken, ondan hala bir haber yok. Beş ay, herkes için zorlu geçmiş olsa da bu belirsizlikler içerisinde en derin zorlanmayı kuşkusuz Gülistan’ın ailesi, annesi, ablası yaşıyor. Gülistan’ın annesi Bedriye, güneşin kavurucu sıcağına aldırış etmeden yol boyunca başında beyaz tülbendi, çantasında kendisinden bir parça olan Gülistan'ının iki fotoğrafı ile düşüyor yola her gün. Çerçevelere sığdıramadığı bu fotoğraflarla Gülistan’ın en son görüldüğü Sarı Saltuk Viyadüğü Köprüsü’ne 157 gündür giden bir annenin kızına söylediği ağıtlar, karşısında duran suya karışıyor.
 
Yürüyüşünü köprü altına kadar sürdüren Bedriye Doku, burada oturduğu taşın üstüne Gülistan’ı anlatmaya başlıyor.
 
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde 1998 yılında dünyaya gelen Gülistan, annesinin tanımlamasıyla, sessiz ve naif bir kişiliğe sahip. Hüzün dolu bakışlarıyla çocuklarını zor şartlarda büyüttüğünü söyleyen Bedriye, çocukken Gülistan’ın ağır bir hastalık geçirdiği için sürekli hastane yollarında mekik dokuduğunu da sözlerine ekliyor.
 
Belirsizlik…
 
Gülistan’ın fedakâr yönünden söz etmeye başladığı anda arama kurtarma çalışması yürüten botlar baraja doğru yol alıyor. O zaman aralığında gözlerinden yaşlar dökülen Bedriye, “Kızım bu belirsizliği hak etmiyor” diyerek, büyük hayallerle Gülistan’ın Dersim’e geldiğini mırıldanıyor, kısık bir sesle. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle üniversiteyi bitirmeyi ve ailesine yardımcı olmayı istediğini dile getiren Bedriye, çocuk gelişimi bölümünü okumasının da Gülistan’ın çocuklarla bağının güçlü olmasından kaynaklandığını ifade ediyor.
 
Sesini dingin sulara bırakıyor
 
Kısa bir zaman aralığında dalış yapan dalgıçların geri dönmesiyle röportajımıza kısa bir ara veriyoruz. Bu kısa aranın ardından Bedriye siyah çantasından Gülistan’ın iki fotoğrafını çıkarıyor. Ardından bizlere dönerek “Gülistan’ım çocukları da bizleri de çok severdi. Nasıl oldu da bu durumu yaşadı bilemiyorum?” diyerek, “Ne olursa olsun kaç zaman geçerse geçsin ben kızımı istiyorum. Bulana kadar da bu topraklardan ayrılmam” diyerek sözlerini sonlandırmak istediğini dile getiriyor. Bizler kadrajımızı baraja çevirirken, Bedriye yönünü tekrar dingin suya vererek ağıt yakmaya başlıyor.
 
‘Bana çok yakındı’
 
Annenin ağıtları ve hüznü karşısında elinden bir şey gelmeyen Gülistan’ın ablası Aygül ise bu arada dalgıçlara çalışmaları soruyor. Beş aydır kardeşini bulmak için Dersim’den ayrılmayan Aygül’den, kardeşini anlatmasını istiyoruz. Aygül, sözlerine “Gülistan pırıl pırıl bir kızdı. Anlam veremiyorum bu şekilde kaybolmasına” diyerek başlıyor. Aralarında belirli bir yaş olmasına rağmen, Gülistan’ın ona anne ve babasından daha çok yakın olduğunu ve yaşına göre daha olgun bir kişiliğe sahip olduğuna vurgu yapıyor.
 
Çocuklarla olan iletişimi 
 
Gülistan’ın “kadın” meselesi ile yakından ilgilendiğini ifade ediyor Aygül. “Kadın olma” bilinci ile Gülistan’ın aracılığıyla tanıştığını söyleyen Aygül, Gülistan’ın katledilen kadınlar için yapılan eylemlere katıldığını ve ailenin ikazlarına rağmen diğer günün sabahında eyleme katıldığını öğrendiklerini dile getiriyor. Aygül, o süreci şu şekilde özetliyor: “Gülistan Emine’nin, Ceren’in arkasında durdu. Çünkü kardeşimin toplumsal duyarlılığı vardı. Din, dil, ırk ayrımı yapmazdı. Onun için herkes aynıydı. En belirgin özelliklerinden biri de çok kitap okumasıdır ve çocuklarla olan iletişimi müthiş derecede iyiydi. Öğretmen olmayı da bu yüzden istiyordu. Hep bana biz farklı öğretmenler olalım, öğrencilerimize sevgi verelim, sorunları varsa sorunlarıyla ilgilenelim derdi.”
 
Aygül, kardeşini anlatmayı sürdürürken, badem toplamaya gittiği zamanlar aklına geliyor. Gülistan ile badem toplamaya gittiklerinde kendi bademlerini topladıktan sonra Gülistan’a yardım ediyormuş Aygül. Kardeşinin yüzünde beliren tebessümün nasıl içini doldurduğunu anlatıyor adeta. Ve Aygül, bu kadar yaşam dolu bir insanın belirsizliğe sürüklenmeye çalışılmasını anlayamadığını söylemeden edemiyor.
 
Geleceğe dair umutları
 
Bedriye ve Aygül’den sonra Gülistan’ın yakın arkadaşlarından Küba Oktay ile sohbet ediyoruz. “Yaşam Gülistan’da çok daha farklıydı” sözleriyle Gülistan’ı anlatmaya başlayan Küba, “Paylaşım ve yardımlaşma onun kişiliğinde anlam buluyor” diyor. Küba, “intihar” söylemleri ile Gülistan’ın yaşama olan bağlılığı arasındaki çelişkiye işaret ediyor ve geleceğe dair umutları olan bir insanın intihar edemeyeceğini ifade ediyor. Bir de Gülistan’ın “kadın bilincine” sahip bir kadın olduğunu düşününce durumun inandırıcılıktan daha da uzak olduğunu vurguluyor. Olayların nasıl olup da bu duruma geldiğini anlamadığını Küba da dile getiriyor.
 
Gülistan’ın umut ve yaşam dolu hikâyesini bizlere anlatan aile ve arkadaşlarının ardından 5 Ocak tarihinden bu yana gelişen hukuki boyutunu da dosyamızın üçüncü bölümünde sizlerle paylaşacağız.